Paylaş
“Ayaklar baş olursa, kıyamet kopar”. Tatil istemi ile ne alaka ise ayaklar, yani işçiler. Erdoğan devam ediyor:
“Bir günlük tatil maliyeti Türkiye’ye beş milyar dolardır. Ne tatili”.
Yıl 2008, 1 Mayıs tatili ile ilgili görüş bu. O yıl Erdoğan 1 Mayıs’ı “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kutluyor.
Sadece bir yıl sonra, ne ayaklar baş, ne beş milyar dolar, 2009’da 1 Mayıs’ı tatil günü ilan ediyor. Açıklaması “balkon konuşması” gibi:
“Bu anlamlı günün tüm emekçilerin hak ve taleplerinin ele alındığı gün olması temennisiyle”.
Bir yılda bir öyle bir böyle, hikmetinden sual olunmaz.
2007 HEDEFİ
AKP ile 1 Mayıs hep zikzaklı. 2003-2007 arasında işçilere Taksim yasak, biber gazı, cop, bildiğiniz gibi.
Dönemin DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi Taksim’e çıkmak için 2007’yi hedefliyor, 1977 Taksim katliamının otuzuncu yılını. 2007’ye kadar Saraçhane, Kadıköy ve benzeri yerlerde toplanıyor işçiler. 2007’de Taksim’e yine izin yok, vapurlar, otobüsler, metro çalışmıyor, biber gazı, cop ve ses bombaları çalışıyor ama beş-altı bin işçi Taksim’e çıkmayı başarıyor. 2008 DİSK Genel Merkezi abluka altında, binanın içine bombalar atılıyor, dışarıda biber gazı, cop.
BAHAR YILLARI
2009 aniden bahar yılı. Anlı şanlı bir nutukla 1 Mayıs tatil günü ve “Makul sayıda işçi ile Taksim’e çıkabilirsiniz”.
Taksim işçilere açılıyor, 2010 yine Taksim, sorun yok, baharı yaşıyor Türkiye. Biber gazı yerine dönemin Valisi Muammer Güler, Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, Belediye Başkanı Kadir Topbaş’tan Süleyman Çelebi’ye teşekkür telefonları ve mektupları. Elemtere fiş, kem gözlere şiş.
2011 ve 2012 Taksim’de bandolar, marşlar, Erdoğan işçilerle el ele, emeğin gücü, hayırlara vesile olsun, Taksim 1 Mayıs’ta gelenek olarak yerine oturuyor.
GEZİ VE GEZİ
Hayır, oturmuyor. 2013’te Taksim yasak. Görünür gerekçe, Taksim’e inşaat, görünmez gerekçe, Taksim’e AVM, Gezi Parkı yıkılma projeleri. Çok az sayıda işçi Taksim’e çıkıyor, biber gazı, cop, yaralanan çok. Üç yıllık baharın sonu.
Bu yıl Gezi tüm tazeliği ile belleklerde, Hazretin Taksim’e izin vermesi imkânsız. Taksim’le ilgili bir izin, bir yasak, bir çiçek, bir biber gazı, bunu anlamak siyasetin, sosyolojinin dışına taşıyor.
AİHM Taksim’e izin vermiş, ne gam, karara Türkiye itiraz dahi etmiyor, ne gam, AİHM kararına uymak, yine AKP’nin yaptığı reform sonucu, Anayasa emri imiş, ne gam. “Yasak hemşerim, yasak, ben ne dersem o”.
Taraftarı öldürmek
KARAR verdin, “Hadi maça gidelim”. Yoook öyle, aniden maç yok. Önce bir bankadan parayla kredi kartı alacaksın. O banka kimin? Kaç şubesi var? Milyonlarca taraftar kredi kartı alınca, vay anasına sayın seyirciler, paraya bak sen.
Sonra e-bilet. Bilette ana adı, baba adı, T.C. kimlik numarası, hangi takımı tutuyorsun, statta nereye oturacaksın, maçta ne yedin, ne içtin, gol olunca ne yaptın, maça kiminle gittin, neden gittin, gelelim asıl meseleye, büyüklerimizi protesto ettin mi, hepsi kamerada. Maç bileti derken, özel hayatın didik didik.
Hele de, protesto kayda uygunsuz geçmiş ise bir daha maçı unut. Stat dışında bile, gözler sende. Senin takımının maç gününde, karakola gidip imza atacaksın. 6222 dedikleri yasa ile cezalar yağmur gibi.
Statlar açık hava hapishanesi, taraftar potansiyel suçlu, yakında ne maç kalır, ne taraftar, sporda şiddeti önleme ve güvenlik adı altında, “Herkes benim istediğim gibi, yat yat, kalk kalk”, koca ülke 1930’lar Almanya’sı.
Paylaş