Üretici ve fındık düşmanları, algı yaratmak, dünyada ve ülkemizde fındık rekoltesini yüksek göstermek, dünyaya fındık tüketimi yeter, panik yapmayın mesajını vermek istiyorlar.
Dedikleri şu: “İtalya, Şili, Amerika ve Türkiye’de rekolte yüksek.”
Fındık fiyatlarındaki yükselişi bir şekilde aşağıda tutmak istiyorlar.
Hepsi oyun, inanmayın.
Aman dikkat!..
Osman ÇAKMAK-ORDU
SU GİBİ ÖZELLEŞTİRME
Tarımsal
Yılın ilk 4 ayında TÜFE yüzde 31.71 olarak gerçekleşti. Mayıs ve haziran aylarına ilişkin enflasyon oranı ile temmuzda 13 milyon 662 bin emekli aylığına yapılacak zam oranı ile 3 milyon memura verilecek enflasyon farkı saptanacak.
Beklentiler mayıs ayı enflasyonunun yüzde 3.97, haziran ayı enflasyonun ise yüzde 2.97 çıkacağı yönünde. Gerçekleşmesi halinde 6 aylık enflasyon yüzde 41’e ulaşacak. Buna göre işçi, esnaf ve çiftçi emeklisi ile dul ve yetim aylığına en az yüzde 40 zam gelecek.
MÜJDE GELECEK Mİ?
Ocak ayında maaşlarına yüzde 5 zam ile yüzde 2.5 oranında ek artış yapılan 7 milyona yakın memur, memur emeklisi ile sözleşmeli personele de yüksek olasılıkla yüzde 25-30 arası enflasyon farkı ödenecek. 2021 yılında bağıtlanan toplu sözleşme uyarınca memur ve memur emekli maaşlarına temmuzda yüzde 7 oranında daha artış yansıtılacak.
Siyasi irade yetkililerinin açıklamasına göre asgari ücrete temmuzda 6 aylık enflasyon oranı kadar ara zam yapılması gündemde. Buna göre 4 bin 253 lira tutarındaki net asgari ücrette yüzde 40 artış olacak ve 5 bin 997 liraya çıkacak. Masada olan bu formülün hayata geçirilmesiyle 10 milyon emekçi sıcak yaz günlerinde serinleyerek rahatlayacak.
BAYRAM İKRAMİYESİ
Bayram ikramiyesine yapılmayan zammın burukluğunu yaşayan emekli de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin’in duyurduğu ‘müjdeyi’ sabırsızlıkla bekliyor. 2 bin 500 lira olan en düşük emekli aylığının 3 bin liraya kadar çıkarılacağı vurgulanıyor. Daha fazla geciktirilmeden ilgi uyandıran ‘müjde’ kamuoyuna duyurulmalı. Şükrü KARAMAN
GÜNÜN SÖZÜ
Şunu bilmiyorlar, İstanbul, Trakya olmadan hayatta kalabilir mi? Nereden su alacak, kim besleyecek, kim yetiştirecek?
Bunları düşünen, stratejik planlama yapan hiçbir akıl, böyle bir çarpık plana imza atmak istemez. Bu yüzden Trakya’yı kimlerin bu hale getirdiği bilinmiyor.
İstanbul’u yağmalatanların hep siyasetçiler olduğunu biliyoruz. Biliniz ki bu ihanetin arkasından da siyaset çıkacaktır.
İstanbul’un Avrupa yakası Çorlu’ya, Anadolu yakası da Bandırma’ya gidiyor. Yani İstanbul’un fazlalıkları atılıyor.
Trakya’nın ünlü çevrecisi Murat Sevgi ile konuşurken bize ne dedi biliyor musunuz?
“Hipodromda rant, merada hayat!”
Bir gazetede “Mera arazileri rant için yok ediliyor” başlığı atılmış.
“Ranta kurban edilen meralara bir yenisi daha ekleniyor. Çorlu’daki Seymen köyünde bulunan mera alanına hipodrom yapılması planlanıyor. Bölge halkı ise tepkili: Kimler rant sağlayacak? Hayvanlarımız ne olacak?”
Galatasaray Kongre arifesine girerken, daha önce Galatasaray AŞ’nin Genel Müdürlüğünü yapan iş insanı, Mülkiyeli Adnan Sezgin’le karşılaştım, haklı olarak “Galatasaray ne oluyor?” diye sordum. “Mevcut duruma çok üzülüyorum, ama ben ayrıldıktan sonra GS ile hiçbir yorum yapmadım. Şimdi de yapmayacağım, duygularımı kendime saklayacağım. Tabii ki, GS taraftarı olmaya devam edeceğim” diye konuştu.
Sonra konu konuyu açtı. İş, Türkiye-Macaristan ilişkilerine geldi. Şu anda kendisinin DEİK Türk-Macar İş Konseyi Başkanı olduğunu öğrendim. Dolayısıyla sohbet o yöne kaydı. Çok ilginç bilgilere ulaştım. Kendisinden önce üç dönem DEİK Türk-Macar İş Konseyi’nin başkanlığını yürüten Galatasaray Kulübü Başkanı Adnan Polat’a bu konuda kendisine yaptığı katkılardan dolayı şükran duyduğunu belirtti. Sezgin, üç yıl üst üste şampiyon olmuş, teknik direktörden sonra bu görevi üstlenmenin zorluğunu belirterek, bunun üstesinden gelmek ancak ekip çalışması ile oldu diye vurguladı özellikle.
Koordinasyon ve iletişim kanallarını çalıştırarak başarılı olmak için elimizden geleni yapacağız” dedi ve şunları ekledi:
“Siyasi, ekonomik, kültürel açıdan bizim Batıdaki en büyük dostumuz, arkadaşımız ve akrabamız Macaristan’dır.” Öğrendim ki kamuoyunda bildiğimizden daha güçlü bir ilişkisi varmış Türkiye ile Macaristan’ın. İki ülkenin ticaret hacmi 2001 yılı sonu itibariyle 4 milyar dolar olarak realize edilmiş, 2019 yılında ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Macaristan Başbakanı Victor Orban tarafından 6 milyar dolara çıkması hedeflenmiş.
2024 TÜRK-MACAR YILI
Macaristan’da şu anda yatırımı olan birçok Türk şirketi bulunuyor. Başlıcaları; Polat Holding, Nurol Holding, Özaltın Holding, Otokoç, Çalık Holding, Metex, Snergy Grup, Yarış Kabini, Çelebi Grup ve birçok otel-restoran gibi bir çok turizm yatırımı var. Türk Telekom’u’ unutmayalım ve son olarak Şişe Cam’ın 2001 yılında 255 milyon Euro’luk yatırımı ile Macaristan’a yapılan en büyük üçüncü yatırım olduğunun altını çizelim.
Son zamanlarda Macaristan’a ilgi her alanda giderek artıyor. Bir diğer atılım ise ‘Go Africa’ Projesi’ ki buradaki amaç Macar ve Türk şirketlerini birlikte Afrika’ya yatırım yapmalarının sağlanması. Bu projenin finansmanı, Macar-Türk Eximbank ve Afrika Merkez Bankası tarafından sağlanıyor ve bu yatırımların sigorta sorunları da bu organizasyon tarafından gideriliyor. Dolayısıyla bu işbirliği ile finansman ve sigorta sorunu çözülmüş oluyor.
Şu ana kadar biri 220 milyon dolarlık, diğeri de 120 milyon dolarlık iki proje gerçekleşmesi iki ülke tarafından ‘memnuniyet’ verici olarak nitelendiriliyor. Ve bu alanda gösterilen ilgi, bu gibi projelerin büyüyerek süreceği sinyalini veriyor.
Olayı dostumuz Av. Sühan Özkan haber verdi. Görsellere bakıyoruz, paramparça edilmiş petek ve kovanlar... Kolonilerden geriye kalan avuç avuç arı ölüsü.
Türkiye, Tekirdağ’da yaşanan bu talanı TRT Haber’de izledi. Namık Kemal Üniversitesi’nin (NKÜ) 7 yıllık arıcılık gen çalışması ve milli ilaç projesi, kimliği belirsiz kişilerce sabote edildi. Üstün arı ırkları çalınırken kalanlara ise yaşama şansı tanınmadı.
NKÜ Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Necati Muz, “Kapaklar açılarak arılar ölüme terk edilmiş, içerisindeki çerçeveler dışarıya çıkarılarak atılmış. Bu şekilde bu arılar yaşayamaz” dedi.
4 MİLYON ARI TELEF OLDU
Jandarma, üniversitenin suç duyurusu üzerine Uçmakdere’deki arıcılık bahçesinde inceleme yaptı. 4 milyon arının telef edildiği ortaya çıktı. Personel, zaman zaman arılar sebebiyle zor anlar da yaşadı. Jandarma, arı ilaçlarında dışa bağımlılığı sona erdirecek olan bu önemli gen çalışmasını kimin, neden sabote ettiğini belirlemeye çalışıyor. Bahçe en yakın yerleşime 10 kilometre mesafede, düzgün bir yolu yok. Bu sebeple bekçi de bulundurulmuyordu.
Bu noktada yanıtı aranan diğer soru da böylesine önemli bir projenin neden korunmadığı.
Mustafa Necati Muz, alanın etrafının tel örgüyle kapalı olduğunu söyleyerek, “Araziye, 4 çeker olmadığı takdirde araçla ulaşılması çok zordur. Güvenlik donanımı ile ilgili soruşturma süreci bitene kadar bilgi veremiyoruz” dedi. Projeye ise son verilmeyecek. Ekip, yeni kovanlarla kaldığı yerden çalışmaya devam edecek.
GÜNÜN SÖZÜ
İBB Hukuk Komisyonu Başkanı AK Partili Muhammet Kaynar bakın neler söyledi: “2009 yılında AK Parti olarak aldığımız satış kararının arkasındayız, evet oyu veriyoruz ancak İBB Meclisi’nde CHP’nin 2009 yılında ‘Hayır’ deyip iktidar olduktan sonra ‘Evet’ demesinin bir açıklamasının olması gerektiğini düşünüyoruz.”
CHP Grup Sözcüsü Tarık Balyalı, ‘suç’un Kadir Topbaş’a ait olduğunu öne sürerek “Yine de oyumuz evet” diye konuştu. AKP’nin dosyayı geri çekelim restini göremedi.
İYİ Partili Suat Sarı ise söz alarak oylarının ‘Evet’ olduğunu açıklayınca ilginç bir durum oluştu. İYİ Partili iki üye, bir önceki dönem CHP’li meclis üyelerinin açtığı ve kazandığı davayı savundular. CHP’liler ise arkadaşlarının açarak kazandığı davaya sahip çıkmadılar, aksine yok sayarak rapora olumlu oy verdiler.
CHP DAVA AÇACAK
Swiss Otel’in satışına ret veren üyeler yaptıkları açıklamada, meclis kararına ve olası ihaleye dava açacaklarını söylediler. Kulislerde CHP açısından bu rapor üzerinden güç savaşı vardı. Canan Kaftancıoğlu raporun geçmemesi yönünde tavır koymuştu ancak Ekrem İmamoğlu raporu oybirliği ile meclisten geçirdi.
İmamoğlu’nun bu ‘savaş’tan galip çıkarak CHP İBB grubuna hâkim olduğunu ortaya koyması dikkat çekiciydi.
CHP’li bir meclis üyesi Merkez’e bir soru sordu:“Bırakın örgütlerle güçlü ilişkilerini, il başkanlığı yapmış olmalarını, Genel Başkan Yardımcısı statüsündeki Seyit Torun ile Oğuz Kağan’ı; esas Kılıçdaroğlu bu konuda ne düşünüyor?
İlerde iktidar veya ortağı olurlarsa, diğer itiraz ettikleri konularda da
103 yıl sonra yine iç ve dış sorunlarla boğuşuyoruz. Yine emperyalizm boğazımıza çökmüş, ülkemizi bölmek için oyun üzerine oyun kuruyor. Yine karanlık güçler ve hain işbirlikçileri işbaşında. Üstelik günümüz koşullarının yarattığı, sayıları milyonları bulan ve demografik yapımızı tarumar eden geçici (!) sığınmacılar ve benzeri başka sorunlarımız da var. 1919’un karanlık tablosundan farklı olarak, güzel yurdumuz bir silahlı işgal altında değil tabii, ama kimi zihinlerin işgal edildiği gün gibi ortada.
103 yıl önce güneş bir 19 Mayıs sabahı Samsun’dan doğmuştu. O güneş yeniden doğacak. İnanıyoruz. Çünkü ulusumuza güveniyoruz. Çünkü Türk ulusu, “Asla şüphem yoktur ki Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır” diyen o büyük devrimciyi hiç yanıltmadı, yine yanıltmayacaktır.
19 Mayıs 1919’da Samsun’dan yola çıkan Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile Türkiye Cumhuriyeti’ne kanları ve canlarıyla hayat veren Kemalist devrimcileri şükran ve saygıyla anarken Atatürkçü Düşünce Derneğimizin kurucularını ve ödenemez emekleri ile bugüne ulaştıran yüz binlerce Atatürkçüyü minnetle yâd ediyor, yaşamlarını sürdürenlere sağlık ve esenlik diliyoruz.
ADD olarak, Kemalizm’in namus sesini bir sis çanı gibi yurdumuz semalarına asma ve yeniden Atatürk Cumhuriyeti’ne ulaşma azim ve kararımızı yineliyoruz. ADD
‘EY TÜRK GENÇLİĞİ’
19 Mayıs 1919, Türk Kurtuluş Savaşı’nın hukuksal, siyasal ve fiili başlangıç günüdür. Ulusal Mücadele ateşinin yakıldığı bu önemli günde Mustafa Kemal Atatürk, İtilaf Devletleri tarafından parçalanmış ve işgal edilmiş bir ülkenin kaderini değiştirmek üzere Samsun’a çıktı ve yurt çapında bir mücadele başlattı.
Her zaman tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin güvencesi olarak gördüğü gençlere, “Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir” sözleriyle seslenen Atatürk, yine Çağdaş Türkiye’yi ve Cumhuriyet’in kazanımlarını gençliğe emanet etti. Bugün, ulusal bağımsızlığımızı kazanmak için verdiğimiz mücadelenin üzerinden bir asır geçti, ancak hâlâ demokratik haklarımızı, düşünce özgürlüğümüzü ve çok sesliliğimizi tehdit edenlere karşı mücadelemiz artarak sürüyor. Bugün ve gelecekte, Ata’mızdan aldığımız görevin bilinci ve gençliğimizden aldığımız güç ile daha azimli bir şekilde, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni korumaya ve yaşatmaya devam edeceğiz.
Başta Büyük
“Ve bir soru... Selanikli Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türk Kurtuluş Savaşı başarıya ulaşmamış olsaydı, Sevr haritasına göre kaç milyon Türk, senin gibilerinin lütfuna ihtiyaç duyacaktı? Emperyalizmin maşasısınız.
Eğer bugün, hâlâ bu kadar büyük ve güzel bir coğrafyada yaşıyorsak bunun nedeni, Rumeli’de, Kırım’da, Kafkasya’da askeriyle, siviliyle düşmana karşı verilen, yüz binlercesinin yaşamına mal olan kanlı savaşlardır. Bazen bunun nedeni, Rodop Hükümeti (1878-1885) örneğinde olduğu üzere Bab-ı Ali’ye rağmen Osmanlı Devleti’nin bir parçası olarak kalma; 1913’te kurulan Batı Trakya Cumhuriyeti örneğinde de olduğu üzere o da olmazsa gerekirse bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürme mücadelesidir. Ortadoğu’da; Irak’ta, Suriye’de, Arabistan’da vb. coğrafyalarda yaşanan ise İngiltere ile işbirliği yaparak Osmanlı’dan kurtulma ve onun varlığına son verme mücadelesidir. Anlayana...
Bulgaristan’da 1984-89 yılları arasında korkunç baskılara, işkencelere ve öldürmelere rağmen, olanaklar buna elverdiğinden, sivil itaatsizlik, direniş; Bosna-Hersek’te ise silahlı mücadele vardır. Kısaca Rumeli’de, Kırım’da, Kafkasya’da yaşanan savaştan kaçış değil, mücadele, direniş, savaşarak geri çekilme yani ricattır. İdlib’de ise olay savaştan kaçıştır. Evet, savaştan da kaçılır. Bu da bir tercihtir. Ancak insani acıyı bir kenara bırakırsak; siyasi, kültürel ve tarihi süreçler bakımından İdlibli ile Selanikliyi aynı kefeye koymak, Rumelilileri küçümsemeye ve ötekileştirmeye çalışmak, en hafif deyimiyle saçmalamak ve Rumeli’de son 3 asırdır Türklerin verdiği direnişi, mücadeleyi ve Türk ulusunu küçümsemektir. Derdiniz, amacınız ne?
ANADOLUCULUK, RUMELİCİLİK OLMAZ
Yeni Akit’in asıl derdi belki de bu değil. Belki de asıl derdi Selanik-Mustafa Kemal Atatürk-Laiklik ile Selanik-Mustafa Kemal Atatürk-Türkçülük denklemi üzerinden hareketle, insanlarımızın saf dini duygularını istismar ederek ortaya Anadoluculuk, Rumelicilik ayrımı çıkararak siyasi iktidarı elinde tutma çabasıdır. Nafile uğraş. Çünkü asıl mücadele çağdaş olanlarla olmayanlar, ülkesini sevenlerle sevmeyenler, demokrasiden yana olanlarla olmayanlar arasında.
Sonuç olarak biz, Osmanlı Devleti’ni kurarken, 800 akıncı ile 70 bin kişilik düşman ordusunu Çirmen Savaşı’nda yenerken, İstanbul’un fethinde, Kosova ve Mohaç’ta, Kırım’da, Kafkasya’da Şeyh Şamil’in önderliğindeki efsane direnişte, Çanakkale Savaşları’nda, Türk Kurtuluş Savaşı’nda ve Kıbrıs Barış Harekatı’nda biz, birlikte Türkiye’ydik. Ne değişti de ülkede kamplaşmaya yol açacak adımları atıyorsunuz? Derdiniz ne pahasına olursa olsun güç ve iktidarı ve dolayısıyla rantı elde tutma çabası mı?
‘İt ürür kervan yürür’müş. Türk ulusu, Laz’ı, Çerkez’i, Boşnak’ı, Kürt’ü, Zaza’sı, Arnavut’u, Pomak’ı, Gürcü’sü ve daha nicesi ile sizin gibilere rağmen bundan sonra da birlikte Türkiye olmaya devam edecek. Yazılanlar, bir bilgisizlik ve aymazlık örneği değilse gaflet ve delalet ve hatta hıyanetten başka nedir?”
SWİSS VE YEŞİLKÖY HESABI OLDU MU?