Tepkileri okurken Almanya’dan sağduyusuna güvendiğim bir dostumuz aradı; İstanbul’a sık gelir gider. Zarar görmesek de geçmiş olsun dileklerini iletti. İmamoğlu’na tepkileri o da duymuş. “Sen ne diyorsun?” diye sorduk. “Yorumsuz iki örnek vereyim” deyip anlattı:
Yıl 1962. 17 Şubat gecesi sabaha karşı fırtınada deniz kabarması Hamburg’u vurur. Sadece birkaç saat içinde felaketin büyüğü yaşanır. Tüm mahalleleri denizden kabaran su basar. On binlerce insan büyük tehlike altındadır. Çatılarda, ağaçlarda yardım bekleyenler, boğulup ölenler vardır. Sosyal Demokrat Parti’nin efsane isimlerinden Helmut Schmidt, o dönem Hamburg Polis Senatörü’dür.
Saat tam 06.40’ta polis merkezine gelir. Her türlü kademeyi atlar, telefon, teleks, telsiz ile doğrudan orduyu, hatta NATO’yu yardıma çağırır. Avrupa’nın her yerinden tanıdığı askeri komutanları kişisel olarak arayıp destek ister. Birkaç saat içinde binlerce asker, sivil yardıma koşar. Avusturya’da kaplıca tedavisinde olan Hamburg belediye başkanı Paul Nevermann, hemen dönüp Hamburg’a gelir. İşte o günden sonra Helmut Schmidt, ‘kriz yöneticisi’ olarak adını duyurur ve ulusal sınırların ötesinde yüksek bir itibar kazanır.
İkinci örnek 2002 yılında yaşanır. Eylülde genel seçim vardır. Gerhard Schröder Sosyal Demokrat Parti’nin şansölye adayıdır. Rakibi ise Hıristiyan Birlik Partileri’nden Edmund Stoiber’dir. Anketlerde rakibi öndedir. 14 Ağustos’ta şiddetli yağışlardan Elbe Nehri doğuda taşar. Leipzig, Dresden bölgeleri sular altındadır.
SEL SEÇİM DE KAZANDIRIR
Dresden’deki dünyaca ünlü Semper Operası binasını da sel basar. Gerhard Schröder, derhal lastik çizmeler giyip selden kötü etkilenen doğudaki Grimma kasabasını gider. Halka bürokratik olmayan yardım vaat eder. Sel sularının yüksekliğini bir milim dahi indiremez ama bu hareketiyle seçimden önce popülaritesi o kadar artar ki rakibini sollar ve seçimi kazanır.
O sıralar Bavyera Eyaleti Başbakanı olan rakibi
Anadolu takımları da kendi aralarında oynasınlar! Futbol, şehirlere sosyal hareket getirir, turizm gelişir. Altyapıdan yeni gençler, yıldızlar çıkar. Şimdi siz Anadolu’yu saf dışı bırakarak bunu engelliyorsunuz! Karar verdim, önümüzdeki yıl, maçları seyretmeyeceğim! Tarihi geçmişleri itibarıyla Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş olacak; bilemedin, İstanbul’dan bir takım daha. Prensip olarak, her ilden bir takım olmalıdır. Futbol böyle yaygınlaşır, Anadolu’ya yayıldıkça gelişir. Kentlerin sosyal yaşamını olumlu etkiler.
Bu yıl Süper Lig’de, 3 büyüklerin havlu atmasıyla, Trabzon kolayca şampiyon oldu. Benim için derecelerin asıl kıymeti, Avrupa kupalarında çıkacak. Daha ilk turlarda elenen takımlarımızla ne kadar övünebiliriz? Şampiyonluklar, kupa birincilikleri ne anlam taşır! Katar’da, Dünya Kupası’nda yokuz. Avrupa’da Şenol Güneş’le C Ligi’ne düştük! Dünya futbolunda, adı sanı duyulmayan Fareo Adaları, Lüksemburg ile maçlar yapacağız! Ben bu durumdan utanç duyuyorum! Yetkililer, “Efendim, çalışıp tecrübe kazanacağız, ileriye bakalım” diyorlar. “Yahu daha ne tecrübe kazanacaksın, kaç sene bekleyeceksin?” Oysa hep söylüyoruz, “Türkiye, dünya kupalarında, Avrupa şampiyonalarında, uluslararası arenada her zaman olmalıdır”. Türk Milli Takımı’nın gidemediği, Katar Dünya Kupası’nda uluslararası değere sahip hakemimiz Cüneyt Çakır’ın da bizi temsil etmesine mâni olduk. Liyakatsiz insanlar, kıskançlıkla mâni oldular! Futbol yeterli, tecrübeli, dünyaca tanınan, takımın başında sahaya çıkınca heyecan uyandıran teknik direktörlerle gelişir. Takımına bir şeyler öğretmeyen, yenilikler aşılamayan, sıradan teknik adamlarla bir yere gidemezsiniz!
Selçuk MARUFLU Eski Milletvekili
BİZİ KANSER Mİ YAPACAKSINIZ?
ÇANAKKALE Ayvacık ilçesi Arıklı köyü yakınlarında MTA tarafından toryum-uranyum sondajlarına başlanması üzerine kaymakamlığa dilekçe ile soru yağdırıyorlar: “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, oldukça tehlikeli bir maden olan uranyum arama sondajında neden ÇED kararı uygulanmıyor? MTA ve diğer bazı biliminsanları tarafından yayınlanan raporlarda daha önce Arıklı köyünde 1970’li ve 1980’li yıllarda uranyum arandığı ve kuyuların sonradan kapatıldığı bilgisi yer almaktadır. 2000’li yıllarda yine bazı biliminsanlarınca bölgede yapılan ölçümlerde hem çeşitli kayaçlarda hem de eski sondaj alanlarında yüksek radyasyon ölçüldüğü bilgisi de yer almaktadır. Kapı ve cam açılarak radyasyon temizliği yapılabilir mi? Ne yazık ki yörede yaşayan halka, bizlere bu bilgiler anlatılmamaktadır.”
KURBAN ETİ ÇEKİLMEZ
TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken’in uyarısına dikkat edelim:
“Kurban etinin kıyma makinası ile çekilmesi kati surette yasak ve sağlık açısından çok riskli bir durumdur. Kasap dışındaki hiç kimse etin nasıl doğru işleneceğini bilemez. Çekilmeyecek bir parçayı makineye koyup etin tamamına bulaştırabilir. Hatta bununla da kalmayıp aynı makineyi kullanan herkesin etine bulaştırabilir. Tam pandemiden kurtulduk derken yeni bir sıkıntı yaşamayalım. Halk sağlığı bizim için her şeyden önemli.”
Kalkandelen’in yazısını özetliyoruz:
“Sağ siyasetten birisi değil; Akşener, Davutoğlu, Babacan, Karamollaoğlu da değil. Hiçbiri değil. Söz konusu kişi, ilk anda aklınıza gelmeyen biri: CHP Sözcüsü Faik Öztrak! CHP’de dini kavramlarla mesaj verip NATO’yu öven sadece Öztrak değil, aynı zamanda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu... Sürekli olarak ‘kul hakkı’ diyor, ‘Allah’ın izniyle iktidara geleceğiz, Allah’ın izniyle adaleti getireceğiz’ diyor; ‘NATO, 21. yüzyılda demokrasinin güvencesi’ diyor!
Dini siyasette araç olarak kullanınca...
Ümmet toplumunu geride bıraktığımızı; Türkiye Cumhuriyeti’nde kulların değil, yurttaşların var olduğunu görmezden geliyorlar.
Haram ve helal kavramları ile yolsuzlukları eleştirmeye çalışırken laik bir cumhuriyette esas olanın hak ve hukuk kavramları olduğunu unutmuşa benziyorlar.”
Kılıçdaroğlu için de, “‘Helalleşme’ söylemini de buna eklemleyerek partisinin önceki dönemlerini zan altında bırakıyor. AKP’nin ithamlarına destek vermiş oluyor” diyen Zülâl Kalkandelen, CHP’nin ortanın sağına geçtiği de savunuyor.
“Üzüm üzüme baka baka kararır.”
(Yazının tamamı sosyal medyadan okuyabilirsiniz.
Çağdaş yaşam ve çağdaş toplum için; laiklik, kamuculuk, aydınlanmacılık, ilericilik gibi değerlerin geriye düşülmesine neden olan laiklik karşıtı eylemlerin, Türkiye Cumhuriyeti’nin her bireyinin ve vatandaşının zararına olduğunu hatırlatırız. Biliyoruz ki laikliğin olmadığı yerde bilim, kültür, sanat olmaz; özgür ve yaratıcı düşünce gelişmez. Tüm bu değerlerin eksikliği de toplumların gelişmesi, kalkınması ve her bakımdan zenginleşmesinin önündeki en büyük engeldir.
Bizler, 33 yıldır yaptığımız gibi, hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi ve Atatürk’ün devrim ve ilkelerini her yerde savunmaya devam edeceğiz. Her vatandaşın eşitlik içinde yaşadığı toplum hedefimizden ve çocuklarımızın laik, karma, bilimsel ve ücretsiz eğitim hakkı için çalışmaktan vazgeçmeyeceğiz." Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği
GÜNÜN SÖZÜ
“İnsan iki şekilde yanılabilir; ya gerçek olmayan bir şeye inanabilir ya da gerçek olan bir şeye inanmayı reddedebilir.”Soren Kierkegaard
‘3. MİLLİ KÜLTÜR ŞURASI’ TUTANAKLARINDA SKANDAL BİR TAHRİFAT
15-17 Haziran tarihlerinde Ankara’da düzenlenen Arkeoloji Şurası, etkinlik sonrasında yoğun eleştiriler aldı. Özellikle Türk arkeolojisinin duayenlerinden Prof. Dr. Mehmet Özdoğan ile Prof. Dr. Fahri Işık ve ilgili STK’ların tepkisi üzerine, Prof. Dr. Nevzat Çevik, Türk Arkeoloji Ve Kültürel Miras Enstitüsü adına resmi bir açıklama yayınladı.
Bu açıklama diğer bir skandalın da ortaya çıkmasına neden oldu. Görünen o ki III. Milli Kültür Şurası’nın ‘Kültür Varlıkları, Müzeler ve Arkeoloji Komisyonu’ Sonuç Raporu’nda olmayan bir karar, daha sonra Prof. Dr. Mehmet Özdoğan’ın ifadesiyle Şura yayınına “monte edilmiş”.
Bu konuda III. Milli Kültür Şurası’nda
Bu planın maden talanına altyapı oluşturma planı olduğunu savunan ‘Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği’nin açıklamasında “Öngörülen turistik yoğunluk zeytinlik ve ormanlık alanların yapılaşmaya kurban edilmesi demektir. Kıyı ve iç kesimler doğal ve kültürel açıdan ayrılmaz bir bütündür” deniliyor.
Açıklamada şu bilgiler veriliyor:
“Planlanan kıyı şeridi, çevrelediği iç kesimlerle bütündür. Biga yarımadası, göç yolları üzerine yayılmış eşsiz doğası ile dünya ekosisteminin ayrılmaz parçasıdır. Başta Manyas Kuş Cenneti ile sayısız sulak alanları, Kazdağları, Madra Dağı, dereleri, ovaları, yaylaları ile bitkisel, hayvansal ve kültürel yaşamın vazgeçilmez mekânıdır. İlyada destanının yaslandığı coğrafyadır. Bütün dünyada okullarda anlatılan Truva’dır, Troas’tır. Aeneas’ın Roma’ya uzanan rotası buradan başlar. Aziz Pavlus’un Makedonya rotası buradadır. Büyük İskender ve Darius’un rotaları da.
Bilirkişilerin de bilimden ve gerçeklerden yana davranacağına ve davayı kazanacağımıza inanıyoruz. Kıyılarımızın bozulmasına izin vermeyeceğiz!”
‘KURBANLIK ALIRKEN DİKKAT EDİN’
ADANA Damızlık Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı Murat Şen, kurbanlık alacak vatandaşlara uyarılarda bulundu ve kurbanlıkların birlik üyeleri ve bilindik üreticilerden alınmasını önerdi. Murat Şen, “Kurban kesecekler resmi kurumlar tarafından denetimi yapılan küpeli hayvanları tercih etmelidir. Sağlıklı hayvan kurban edilmesi gerekiyor” diye konuştu.
‘KILIÇDAROĞLU VE AKŞENER KARŞIMIZA ÇIKSIN’
‘Hükümet pek çok cephedeki sorunlarla boğuşuyor’ diyorlar. 1980’lerden beri ilk kez bu kadar yüksek enflasyon, hızla artan devlet borcu, tıklım tıklım dolu olup aynı zamanda aksayan trenler, Putin’in azar azar doğalgaz vanasını kısmasıyla doğan panik, ‘Kışı nasıl geçireceğiz?’ endişesi, ‘Ukrayna’ya daha çok ağır silah ver’ baskısı gibi devasa sorunlar...
HAVALİMANLARI KAOSU
Yaz tatilinin başlamasıyla şimdi bunlara havalimanlarındaki bavul kaosu eklenmiş. Koronavirüs salgını dolayısıyla bu işleri yapanlar işten çıkarılmış. Onlar da kargo taşımacılığı vesaire gibi işlere yönelmişler. Güvenlik kontrolü ile ‘handling’ denilen uçağı hazırlayan personel kalmamış. Alanlarda kuyruklar, mahşeri kalabalıklar, tartışmalar, bekleyen binlerce bavul. Yüzlerce sefer bu yüzden yapılamıyor. İptal ediliyor. Radyolar sürekli anons ediyormuş; ‘Havaalanına lütfen en az 4-5 saat önce geliniz’ diye. Uçabilen şanslı yolcular da inince bir bakıyor ki bavulu yok. Uçağa yüklenememiş; tatili zehir oluyor.
Bu işi bilenler de ha deyince bulunamıyormuş. Bu işi nasıl çözeriz derken Alman Havacılık Federasyonu Başkanı Matthias von Randow’un, ‘Bu işi bilenler Türkiye’de. Türkiye’den hemen 2-3 bin personel getirelim. Yoksa bu kaos daha da büyüyecek’ sözleri bir anda dalga dalga yayılmış. Yani Türkler Almanya’nın umudu olmuş. Önceki gün de Alman Ulaştırma, İçişleri ve Çalışma Bakanları ortaklaşa “Bu teklif aklımıza yattı. Derhal harekete geçelim” deyince artık bu işe sanırız kimse taş koyamaz.
Çoğu zaman kendi kendimize kızıyoruz. Karamsar konuşuyoruz. Bu gelişme gösteriyor ki her işi yapabilecek kalifiye elemanımız var. Yeter ki ülkemizde bu kişilere imkân sağlansın. Yoksa işsizliğin tavan yaptığı onlarca Avrupa ülkesi dururken, niye “Türkiye’den eleman getirelim” desinler? Türkiye ile Almanya arasındaki göç anlaşmasının imzalanmasının üzerinden 60 yıl geçti. Onların torunları, torunlarının çoğu artık Alman toplumunun bir parçası oldu. Almanya ile aramızda devam eden inişli çıkışlı ilişkimize rağmen 60 yıl sonra yine ilk akla Türkler geliyorsa buna sevindirici duygularla yaklaşmamız gerekir. Çünkü dünya artık çok değişti ve halen de değişmekte. Ülkeler arasında her alanda rekabetin zirve yaptığı bir dönemdeyiz artık.
DENİZ ÜSTÜ RÜZGÂR KAPASİTESİ NEDİR
KÜRESEL Rüzgâr Enerjisi Konseyi (Global Wind Energy Council, GWEC) dün 2022 Küresel Deniz Üstü Rüzgâr Raporu’nu yayınladı. Raporda öne çıkan bulgular şu şekilde:
Deniz üstü rüzgâr enerjisi sektörü, 2021 yılında 21.1 GW’lık kapasite artışıyla yeni bir rekor kırdı; şebekeye bağlı deniz üstü rüzgâr santrallarında üç kat artış oldu.
Yangın sahalarını birlikte gezdiğimiz IC yetkililerinden Abdullah Keleş Ankara’dan arayarak “Kendi sahasında fizibilitesi yapılmış 40 MW güneş santralı üreten yapıyı devreye alma kararı aldık” dedi. Santral işletici ortakları IC İçtaş Enerji ile Limak Enerji şirketlerinin her biri, ayrı ayrı 100 MW gücünde güneş enerjisi lisansı aldılar. Evet, yenilenebilir enerji kaynakları çoğaldıkça enerji arz güvenliği riski azalacak demek gerekiyor.
Yeniköy-Kemerköy kömür sahasında köylü kadınlar genç arkeologların denetiminde kazı yapıyorlar. Bu da büyük bir emek…
GELELİM YANGINA
Yolumuzu “Ören, Çökertme, Bozalan, Gökbel ve Mazı” yönüne çevirdiğimizde ise yangının zarar boyutuna ve dehşet veren yönüne tanık olduk. Üzerinden 11 ay geçmiş olmasına rağmen hâlâ bölge insanlarının yangından endişeleri devam ediyor.
Mazı köyünde yükselen dumanlar Bozalan köyüne uğramış, dağ tepe tüm alanları yakmış. Bozalan köyünde tüm köylülerin zeytinlikleri yanmış. Oradan Çökertme’ye yönelen yangın, buradaki ağaçları yakıp Akçakaya köyüne yönelmiş. Akçakaya köylüsü, aynı zamanda Yeniköy-Kemerköy Termik Santralı’nda çalışan Bülent Dönmez, ailesinin 800 adet zeytin ağacının yandığını gözyaşları içinde anlattı. Ne kadar acı bir tablo. Santral işletmecileri taşınacak zeytin ağaçlarının her türlü bakımlarının yapılarak köylülerin istedikleri sahalarına dikilmesine katkı sağlamaya hazır olduklarını söylediler. Bunun için tek sorun, zeytinlerin taşınmasına izin verecek olan yasal düzenlemenin yapılamamış olması.
Akçakaya köyünden sonra yangın iki kolda ilerleme yapmış. Kuzeyden gelen Yeniköy Termik Santralı’na doğru ilerlemiş. Güney kanadında ise Çökertme-Kemerköy arasındaki bölgeyi yakmış. Termik santral işletmecileri ve kamu kurumlarından sağlanan müdahale araçları sayesinde Türkevleri Mahallesi dahil olmak üzere birçok yazlık site yangından kurtarılmış. Kemerköy’e yönelen yangın santralın şalt sahasını yakıp Ören’e devam etmiş. Gördüğümüz manzara insanı ürküten cinsten. Sadece yukarıda saydığımız alanda yaklaşık 16 bin hektar ormanlık alan yanmış. 5.200 metreküp ağaç yok olmuş.
Orman İdaresi sahada ciddi bir çalışma başlatmış durumda. Yaklaşık 20 milyon fidan dikimi planlanıyor. Bu nedenle Orman İdaresi’nin Muğla Müdürü
Kimsenin kendisine isim dikte etmediğini öğrendik. Bu nedenle Büyükekşi’den beklentiler fazla... Bir yıllık başkanlık sürecinde önünde bir fırsat var. Çok iyi işlere imza atarak Türk futbolunun istenilen saygınlığı yeniden kazanmasının önünü açabilir.
Bunun bazı adımlarını hızlıca attığına tanık olundu. Kaos yaşanan yayın ihalesini çözdü. Yabancı futbolcu sınırını acilen karara bağlayarak kulüpleri rahatlattı.
Ama yapacağı daha çok iş var. Söylemlerinden anlıyoruz ki tüm kurul üyelerini değiştirmeyi planlıyor. Kurulların değişmesinden çok daha önemli olan şey, ‘ehil’ ve ‘doğru’ kişilerle yola devam etmek, iş üretemeyecek olanlarla veya hata yapanlarla yolları ayırmak. Kurullar değişince alt birimlerde yıllarca çalışıp yanlışlara imza atanlar yerinde durduğu sürece işlerin düzelmesini beklemek beyhude değil mi?
Mehmet Büyükekşi’nin bugüne kadar görev aldığı tüm alanlarda başarılı olduğu biliniyor. THY, Eximbank YK’larındaki, ayrıca tekstilciler, ihracatçılar yönetimleri ile kendi şirketlerindeki örnek başarıları... Keza, Gaziantepspor Başkanlığı’nda takdir toplayan çalışmaları.
Onun için kendisine şimdiden ‘Anadolu Aslanı’ denmeye başladı spor dünyasında.
Merhum Hasan Doğan gibi güzel işlere imza atma imkânı doğdu.
Hassas bir konu daha... Hakemler, Temsilciler, Gözlemciler 2018 yılından bu yana neredeyse hayrına görev yapıyorlar. 3. ve 2. Lig’de, maç başına 462 TL harç alıyorlar. Bu gibi sorunları da düzenlemeden topyekûn başarı yakalamak oldukça zor değil midir? Tüm birimlerin özlük hakları olması gereken seviyeye taşınacak ki, gidilecek müsabakalarda sizi temsil ederken, hiç kimseden beklentileri olmadan karar verebilsinler! Bu önemli bir konu...
Bir sözümüz de TFF bünyesinde çalışıp hiç iş yapmadan yıllarca yüksek ücret alan kişiler için. Bakalım bunları da tespit edip