GERİDE bıraktığımız haftayı Podgorica’da geçirdim. Karadağ’a, Global Port Adria’nın Kotor şehrinde tertiplediği Birinci Kotor Yarı Maraton’u münasebetiyle üç günlük bir ziyarette bulundum. Karadağ, bilindiği üzere Adriyatik kıyısında müstesna bir güzellikler ülkesi! Pırıl pırıl denizi, oya gibi işlenmiş sahilleri, gökyüzüne kafa tutan dağları ve her şeyin üzerinde yeşil coğrafyası ile Balkanlar’ın gerçek bir prensesi!
Karadağ’ın bağımsızlığına kavuştuğundan bu yana İstanbul’da fahri başkonsolosluğunu yapmaktayım. Bu sıfatımdan dolayı ziyaretimi fırsat bilerek, Cumhurbaşkanı Sayın Filip Vujanovic’i, Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi Bakanı Sayın Vujica Lazovic’i, Bilim Bakanı Sayın Sanja Vlahovic’i ayrı ayrı makamlarında ziyaret ettim. Bilinmesini isterim ki, iki bakan da, Cumhurbaşkanı da ayrı ayrı partilerin mensuplarıdırlar.
Bu küçük ülkenin 81 kişilik bir parlamentosu var! İnanmayacaksınız ama, dokuz parti bir arada koalisyonla ülkeyi yönetiyorlar. Bu partiler; Demokratik Sosyalist Partisi, Liberal Parti, Sosyal Demokrat Parti, Boşnak Partisi, Forza Partisi, Perspektif Partisi, Arnavut Vatandaş İnisiyatifi Partisi, Arnavut Koalisyonu Partisi ve Hırvat Vatandaş İnisiyatifi Partisi’dir. Kabineyi ise Demokratik Sosyalist Partisi’nin on üç bakanı, Sosyal Demokrat Parti’nin üç bakanı, Hırvat Vatandaş İnisiyatifi Partisi’nin bir bakanı oluşturuyor.
Arnavut Koalisyonu Partisi’nin, Forza Partisi’nin, Perspektif Partisi’nin ve Arnavut Vatandaş İnisiyatifi Partisi’nin bakanı yok. Onlara da bakan yardımcılığı görevleri verilmiş. Muhalefetler ise 20 milletvekiliyle Demokrat Cephe Partisi, 9 milletvekiliyle Karadağ Sosyalist Halk Partisi, 3 milletvekiliyle Karadağ Pozitif Partisi yer alıyor.
Evet, Karadağ’da 81 sandalyeli parlamento, irili ufaklı dokuz partiyle yönetiliyor. Her şey birliktelik içinde, her şey anlayış içinde, her şey karşılıklı görüşme içinde değerlendiriliyor. Koalisyonun gücü ile ülke Balkanlar’ın en zengin ve en mutlu ülkesi olarak yaşamını sürdürüyor.
Bizim yaşadıklarımıza bakarak biraz da Kotor Maratonu’nun dışına çıktım. Gelelim maratona! Karadağ’ın Bar Limanı’nı işleten Türkiye’nin Global Port Adriya şirketinin öncülüğünde ve sponsorluğunda gerçekleşen yarı maraton ve 10 kilometrelik maraton yarışları, büyük bir başarıyla gerçekleşti. Emek sahiplerini kutluyorum. Maratona yaklaşık 800 kişi katıldı. İki etapta gerçekleştirilen maraton, Kotor şehrine ayrı bir renk getirdi. Bosna-Hersek’in de katıldığı yarışmalarda aralarında bizim de bulunduğumuz Türkiye büyük bir sporcu katılımıyla yer aldı.
Global Port Adria’nın bir sorumluluk projesi olarak Karadağ’da gerçekleştirdiği bu etkinlik yalnız sportif alanda değil, insana ve ülkeye verilen değer açısından da büyük bir anlam taşımaktadır. Zira Global Port Adria, maratonun katılım ücretinden elde edilen geliri, Karadağ’ın Bar şehrinde yer alan Ekonomi ve İnsanlık Ortaokulu’nun gelişimine bağışlıyor. Emek sahiplerini tekrar kutluyorum.
AKP neredeyse iktidarda 13 yılı bitirdi; dahası 5. kongresini yaptı. CHP ile karşılaştırınca, ‘otoriter’ AKP’nin daha az kongre yaptığı ortaya çıkıyor. Bunun nedeni, ‘hizipleşme’ olmaması, her şeyin ‘tek elden’ yürütülmesi, ‘biat’ kültürünün egemen olması...
Dünkü kongrenin ‘ağırlığı’ Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la başlıyor. ‘Büyüklüğü’ de parasal olarak ortaya çıkıyor. Çok bilinen ama Erdoğan’ın ismi AKP ile özdeşmiş durumda. Onu daha dört-beş seçimle ‘götürmek’ olanaklı değil bana göre. Ciddi bir çalışma yürütüyorlar, her şey planlı ve programlı... Üyeleri çok çalıştırılıyor, yoğun bir temas yürütülüyor vatandaşla...
AKP’de böyle böyle ‘dev’ oluyor. Partinin bu yılki bütçesinin 425 milyon TL olduğu açıklanırken, çok kişi şaşırdı. 1 Kasım seçimlerinde 160 milyon TL harcanması öngörülüyor. 91 milyon TL örgütlere yardım olarak veriliyor, 55 milyon TL basın yayın harcaması olacak. Bunlara reklamların da dahil olması gerekiyor. Genel Merkez harcamaları, elektrik, su vb gibi harcamalar da bu bütçeye dahil... Yıl sonunda ise tüm harcamalardan sonra “30 milyon TL bütçe fazlası olacak”...
Yani Borsa İstanbul’un geçen yılki cirosunun 400 milyon TL olduğu düşünülürse AKP’nin mali olarak büyük bir ‘holding’ ölçeğinde olduğu düşünülebilir.
Açıklanan bütçe tahmini için yapılan ilk oylama “Kabul edenler, etmeyenler” denilerek yıldırım hızıyla geçiyor.
Tüzük değişikliği ile iki yeni (İnsan Hakları ve Çevre ve Şehircilik Genel Başkanlıkları ile Siyasi Erdem ve Etik Komisyonu) kurul oluşturuldu. 1 Kasım’da yapılacak 26. dönem seçimi için 25. dönemin hesaba katılmaması gibi oylamalarda da hiç zorlanılmadı. Genel başkan adayı (Davutoğlu) 50 MKYK ve 5 Disiplin Kurulu üyelerinin isim listeleri okundu ve hiçbir isim üzerine itiraz eden olmadı.
“Kabul edenler, etmeyenler...” Delegelerin tümünün elleri ‘Kabul’ dedi.
Meclis Başkanlığı seçimi ile başlayan süreçte siyaset, yasama fonksiyonunu bloke etti. Geniş katılımlı ve geniş tabanlı sonuçlar doğuran seçime rağmen, Meclis kompozisyonuna uygun bir yürütme teşkil edilemedi ve makyaj oyunları ile eski iktidar hükmetmeye devam ediyor. Kimilerine abartılı bir değerlendirme olarak gelse de, ülkede iç çatışma şartlarının yoğunluk kazandığı endişesi hâkim...
Meclis kapalı, seçim hükümeti nam bakanlar kurulu ciddi askeri ve özel kuvvetlerle iç güvenlik operasyonları yapma kararları alıyor ve uyguluyor. Çatışma bölgelerinde güvenlik temelli olağanüstü tedbirler uyguluyor, aynı kabine üyesi bakanların girişleri yasaklanıyor.
MECLİS’İ KİM ÇALIŞTIRMIYOR
Bu sorunun net yanıtını vererek suçun tümünü TBMM’nin üzerine atılmasını engellemek gerek. Örneğin AKP Meclis’in çalıştırılmasından çok korkuyor. Çünkü öyle konular gündeme gelebilir ki, CHP, MHP, HDP aynı doğrultuda oy kullanabilir. Bu da o meselede AKP’nin yenilgisi demektir.
CHP geçen gün bu yönde bir çağrı yaptı, MHP “Olağanüstü hal talebiyle geliyorsanız TBMM’yi hemen toplayalım” karşılığını verdi.
Yani sonuç olarak Meclis’in çalışmasını engelleyen iki parti var. Biri AKP, diğeri MHP.
“Seçimden ne çıkarsa çıksın, 1 Kasım’dan sonra, seni başkan yaptıracağız, seni başkan yaptıracağız, seni başkan yaptıracağız” diye, kamuoyu önünde üç kez haykırıyor.
Bu demokrasi düşmanlığını partisinin izni ile yaptı ise direkt olarak ‘Genel Başkanı’nın sorumluluğu devreye girer, hesabı ondan sorulur. Yok eğer tek başına seçim sonuçlarına karşı güç beyanında bulunuyorsa, acilen ‘partisinden ihracı’ ve ‘milletvekilliğinin düşürülmesi’ gerekir.
Demek, seçim neticelerinden duyulan kaygı, bu kadar baskın!
Boynukalın’ın ismi, AKP kongresi öncesinde kulislerde tartışılmaya başlanırken, AKP’nin ‘acil’ bir tavır almadığı dikkat çekiyor.
CHP İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel, Boynukalın hakkında Pendik’te Cumhuriyet Savcılığı’na başvurarak, “Seçimden ne çıkarsa çıksın...” gibi ifadesi ile anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs iddiasıyla hakkında işlem yapılmasını istemiş; AKP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş ilgililer hakkında soruşturma açılacağını ifade etmiş ve bir soru üzerine de “Bu partinin alacağı bir karardır. Parti nasıl karar alacak, bunu göreceğiz” demişti.
‘KÜÇÜK SUUDİ ARABİSTAN’
KIZIM, gecesini gündüzüne katarak çocukluktan beri tek hedefi olan tıp fakültesini kazandı. Zorlu ve uzun bir eğitim sürecinden sonra bu yıl tıp fakültesini bitirdi. Mesleğe başlayacağı yer için yapmış olduğu 10 tercihin dışında, terör olaylarının zirve yaptığı ve emniyet güçlerinin bile can güvenliğinin olmadığı Hakkâri Çukurca’ya, isteği dışında resen ataması yapıldı. Diğer kız arkadaşlarının da Yüksekova, Cizre gibi yerlere ataması çıktı. Bu ne biçim anlayıştır? Sağlık Bakanlığı, yeni mezun, çiçeği burnunda hiçbir tecrübesi olmayan bu çocukları, hem de kız çocuklarını terör bölgesine göndermekle ne yapmak istiyor? Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, şu ortamda kendi çocuğunu buralara gönderir miydi acaba?
Göreve başlamayı büyük bir heyecanla bekleyen kızım, moralman çöktü. Can güvenliği olmadığından görev bölgesine maalesef gidemeyecek, göndermeyeceğiz. Önümüzdeki uzmanlık sınavına (TUS) hazırlanacak. Fakat göreve başlamadığı için, TUS sonrasında tercihte bulunurken Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastaneleri yazamıyor. Sadece üniversite hastanelerini yazabiliyor. Böyle olunca da kazanma şansları çok düşüyor. Bu haksız uygulamanın kaldırılması gerek. Herkes eşit şartlarda sınava girmeli. Kaldı ki göreve başlayamama nedeni keyfi değil. Bakanlık bu mağduriyeti gidermeli. Biz ve bizim durumumuzda olanların sesini yetkililere duyurursanız seviniriz.
(İsmi saklı bir baba)
GÜNÜN SÖZÜ
-“HALKIMIZ yanlış yönlendiriliyor. Liderlere, devlet adamlarına değil politikacılara yönlendiriliyor. Halk, tek kaygısı bir sonraki seçimi kazanmak olan politikacıları desteklemek zorunda bırakılıyor. Gelecek nesiller politikacıların bir sonraki seçimi kazanma hırsına kurban ediliyor. Bundan hepimiz sorumluyuz. Bu millet mutlaka bir yolunu bulacak; ‘ya bir yol bulacağız ya da bir yol açacağız’ kararlılığında olacağız.”
DÜN akşamki saldırı anının panik halini ve korkusunu yaşamamanızı isteriz. Maruz kaldığımız çirkin saldırı sırasında hangi duyguları yaşadık? İki günden beri hem tedirginiz, hem tedbirli...
Dün saat 20.30’larda odamızdan çıkıp yemekhaneye giderken, bir takım sesler gelmeye başladı. Dışarıda yüksek korna sesleri arasında bir ‘vurma-parçalama’ sesiydi bu...
Kapı çerçeve indiriliyordu. Tekbir ve sloganlar katlardan bile duyuluyordu. Başta kadınlarımız olmak üzere korkuya kapıldık. Zemin kata pazar günü aynı tabloyu yaşayan santral görevlilerimizi teskin etmek gerekiyor. Hepsinin yüzleri bembeyaz; korku içinde... Salondan bir anda ‘kaçın’ sesleri hepimizi daha da çok korkutuyor. Birinin yangın merdiveninden çatıya çıktığını öğreniyoruz; bir başkası da “Asansöre binmeyin” diye uyarması tedirginliği daha artırıyor.
Düşünün, heyecan içinde zemin kattan dört kat çıkmak...
DHA çalışanları saldırı anını görüntülemek için çabalıyor. O an binanın önüne çıkmaya cesaret edemiyoruz, çünkü daha önce ‘silah sesleri’ duyulduğu için “Aman hedef olmayalım” uyarısı ile karşılaşıyoruz.
Yarım saat kadar geçtikten sonra girişteki döner kapının iki yanındaki 6 parça kurşun geçirmez cam; tuzla buz olmuş; işte burada korumaların müdahalesiyle içeri girmeleri engellenmiş saldırganların...
İlk saldırıdan sonra bahçeye getirilen TOMA dün yoktu; üç zırhlı araç ile 8-10 polis vardı sadece. Ne yazık ki, polis yarın başına gelecekleri bildiğinden saldırganlara müdahale edemiyor. O kadar saldırgan bahçeye nasıl girebiliyor; biri de yakalanmaz mı? Bir polis şefi “Üzerinde çalışıyoruz” diyebiliyor sadece.
HÜRRİYET’e saldıran ekibin başındaki, AKP Gençlik Kolları Genel Başkanı Abdurrahim Boynukalın, Karamanlı Boynukalın sülalesinden... Yaklaşık 50 yıl önce Karaman’dan İstanbul’a yerleşen İslam hukuku konusunda önemli bir yere sahip olan Marmara Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapmış merhum Ömer Boynukalın’ın oğlu Abdurrahim Boynukalın, Kartal İmam Hatip Lisesi mezunu ve Bilal Erdoğan’ın arkadaşı olarak ‘tanınıyor’...
25 Eylül 2014’te AKP Gençlik Kolları Genel Başkanlığı’na atanmış... (Eski Genel Başkan Zafer Çubukçu ise Başbakanlık Müşavirliği’ne getirildi.)
Karaman’ın Sesi’nde yer alan habere göre, kentteki OSB’de faaliyet gösteren Anı Bisküvi sahipleri Boynukalınların kuzeni olan Boynukalın 1987’de İstanbul’da doğdu; Sakarya Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni bitirdi. Yüksek lisansını İÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yaptı. 2010-2013 arasında ise Kırıkkale Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalıştı.
2013’te İngiltere’ye gitti ve Londra Şehir Üniversitesi’nde medya ve iletişim alanında ikinci yüksek lisansını yaptı.
AKP Gençlik Kolları Genel Başkanlığı’nı yürütürken, 7 Haziran’da aday gösterildiği İstanbul 3. bölge 7. sıradan parlamentoya girdi.
Üniversite dönemlerinde çeşitli dergilerde araştırma konuları kaleme alan Boynukalın, önce Milat ve yenisafak.com’da yazarlık yaptı. Araştırma ve Kültür Vakfı ve MTTB’de aktif olarak görev yaptı. Boynukalın, AKP’nin hedeflediği ‘Yeni Gençlik Yapılanması’ projesinde de çalışıyor. Evli olan Boynukalın İngilizce ve orta seviyede Almanca biliyor.
Konya Ereğli’den Hatice Kübra isimli yazar, ‘AK Gençlik’ üzerine geçen yılki bir yazısında şöyle diyor:
TUĞRUL Türkeş, bakanlık teklifini kabul edince, kendi partisinden gelen, babasının mirasına ihanet ettiğine dair eleştirilere “Miras babamın helal mirasıdır, siz kimin mirasının üzerinde oturuyorsunuz” mealinde cevap vermiş. MHP 46 yıllık bir siyasi geleneğe sahip olmakla övünen bir hareket, zor sınavlardan geçmiş, hükümet ortağı olmuş, baraj altında kalmış, tekrar parlamentoya girmiş, eksik ziyade, % 13-15 arası bir seçmen desteği bandında hareket ediyor. ‘Sansaryan Han’da tabutluklarda ağır işkencelerden geçen, ihtilal komitelerinde (Milli Birlik Komitesi) siyasete el koyan ve zaman içinde değişik siyasi şartlarda varlığını muhafaza ederek, büyüten ve bugün demokratik siyasetin önemli unsurlarından biri... Dünyanın en organize gençlik örgütlerinden birisi olan ‘Ülkü Ocakları’nı, bugünün tehlikeli konjonktüründe dahi sokak şiddetine bulaştırmamayı da başardı. Devlet Bahçeli, iktidar ile her türlü işbirliğini, kendi gerekçelerini ortaya koyarak reddetti ve bu nedenle eleştiriliyor. Siyaset yapma üslubunu, alelusul eleştirmek bizim demokrasimize has bir durum, seçmen bu tavrı sandıkta değerlendirir. Şartlara göre, siyaset veya ilkelere göre siyaset üretmek partilerin inhisarında, AKP 7 Haziran seçim sonuçlarını, kendi demokrasi anlayışı bakımından, Türkiye yararına görmedi ve tekrar seçime yönelik siyasetler üretti ve amacına ulaştı, tekrar seçimlere gidiliyor... AKP 13 yıldır tek başına neredeyse ‘Sultani bir hegemonya’ ile yönettiği Türkiye’nin her gün artan sorunlarına çare arar görünürken, MHP taşın altına elini koymuyor; iktidar yandaşlarının görüp tasvir ettiği manzara bu... TBMM ve yasama fonksiyonu bloke edilmiş, seçim sonuçlarına rağmen, iktidar partisi değişik unvanlar altında hükümet etmeye devam etmiş, kimsenin umurunda değil... Oğul Türkeş’in ve aynı damardan ayrılan bir başka politikacının hükümette yer almaları, bu hükümeti seçim hükümeti yapmaz, yeni bir ‘takiye hükümeti’ yapar.
Rahmetli Türkeş 1980 öncesinde Demirel ve Erbakan’la birlikte iki ‘Milliyetçi Cephe’ hükümetinde yer almıştı, oğul Türkeş de tekrar ‘seçim hükümeti’nde yer alıyor. İktidar saflarında yer almak için her dönem yeterli mazeretler vardır. Kimi eski CHP’li vekil gibi, Peygamber’in adını dahi kullanmaktan imtina etmeden yapar, bazıları da devleti hükümetsiz bırakmamak adına yapar. Olup bitenler Turancılıktan, Türk-İslam sentezine uzanan yolda, yeni sentez arayışları mı acaba!
Sakın unutmayın: ‘Milliyetçi Cephe’ anlayışı bugünkü yapının temel taşıdır.
Günün sözü