Buna göre, bir kaza olması durumunda İstanbul’un yanı sıra Trakya’nın tamamı ile Kuzey Ege’nin büyük kısmı tehdit altında kalacak.Ayrıca Marmara, Batı Karadeniz, kıyı Ege ve kıyı Akdeniz de oluşacak radyasyon bulutundan etkilenecek.ÇMO Çevre Sorunları Araştırma Merkezi Başkanı Baran Bozoğlu’nun verdiği bilgilere göre, söz konusu çalışmada, 2014 yılı model alınarak İğneada’dan olacak bir radyoaktif serpintinin dört günde izleyeceği yollar belirlendi, İğneada’dan salınan parçacıkların bölgeler üzerinde ne kadar zaman geçireceği hesaplandı.“2014 yılının meteorolojik verilerini kullandık. Herhangi bir günde olabilecek bir kaza sonrası radyoaktif parçacıkların güzergâhını belirledik.”Bozoğlu, Enerji Bakanlığı’nın bu modellemeyi yapması gerektiğini fakat yapmadığını da söyledi.“Tıpkı Mersin ve Sinop’ta olduğu gibi İğneada’da da bu modelleme yapılmadı, oysa yer seçimi yaparken bu çalışma yapılmalıydı.”Çalışma sonunda; yaklaşık 20 milyon kişinin yaşadığı ve nüfus yoğunluğunun en yüksek olduğu bölgede bulunan İğneada’nın Türkiye’yi en fazla etkileyen hava kütlelerinin yolları üzerinde bulunması nedeniyle en riskli alanlardan birisi olacağı sonucuna varıldı.Bozoğlu’nun ifadesiyle, “İğneada’nın bulunduğu bölgeden Türkiye’nin içlerine doğru bir hava akımı var. Nükleer santral için yanlış bir yer seçimi.”ÇMO’nun açıklamasında da “İğneada’da meydana gelecek bir radyoaktif sızıntının, İstanbul’un yanı sıra nüfus yoğunluğunun çok fazla olduğu Türkiye`nin batı bölgelerini etkileyeceği görülmektedir. Tarım alanlarının, zeytinliklerin ve turizm merkezlerinin önemli ölçüde risk altında kalacağı bilinmelidir” denildi.
Günün uyarısı
“TRABZONSPOR Başkanı’nın utanç verici sözleri TCK’nın 125. maddesinde düzenlenen ‘insan onurunu rencide eden bir isnat’ olarak hakaret suçunu oluşturmaktadır. Hakaretin alenen işlenmiş olması ise cezayı ağırlaştırıcı nedendir. Ayrıca bu sözler, Türkiye’nin taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi açısından da ‘kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet’ niteliğindedir ve kovuşturulması gerekir.(Av. Nazan MOROĞLU İKKB Koordinatörü)
‘Biz bu revaniyi niye yedik!’
Ceza Kurulu da sadece gözlemcinin raporuna dayanarak cezaları basıyor.
Bana göre ceza kataloğunun en garip maddesi de ‘çirkin ve kötü tezahürat’... Diyelim ki tribündeki yüz kişi, içinde argo kelime olan bir slogan atıyor. Hemen rapora yazılıyor. Kulübe para cezası veriliyor, diğer maçlarda yine çirkin tezahürat yapılırsa tribün kapatılıyor. (Aslında bu tezahürat dili toplumumuzun kalitesinin aynası.)
Güya seyirciye ceza veriliyor. Nerede, seyirci başka tribünden bilet alıp yine stada giriyor. Olan kulübe oluyor. Bir tribün boş kaldığı için hasılat azalıyor, ikinci kez para cezası ödemiş oluyor.
Bu hafta da Fenerbahçe, Antalyaspor, deplasmanda oynayan Trabzonspor çirkin ve kötü tezahürattan ceza kuruluna sevk edildi.
Benim merak ettiğim konu, bu madde sadece lig maçlarında mı geçerli? Milli takımımızın Konya’da oynadığı son İzlanda maçında tezahüratın en çirkinini yaşadık. Kendini bilmez bir grup, maç öncesi yapılan saygı duruşunda bir dakika sessiz kalamadı. Tezahürat, ıslıklar... Saygısızlığın en büyüğü, çirkin tezahüratın âlâsı.
Milli maçlardan Futbol Federasyonu sorumlu. Hukuk Kurulu’na soruyorum:
Bu çirkin tezahürat nedeniyle Futbol Federasyonu’nu neden Ceza Kurulu’na sevk etmediniz? Federasyona da para cezası verilmesi gerekmez mi?
Cumhuriyetimizin kuruluşuyla birlikte, ulusun çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırılması; akla, bilime dayalı, laik eğitim ve yönetim oluşturulması, devletin demokratik bir temelde yapılanması, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması esas alınmış ve bu amaçla yapılan devrimler büyük bir kararlılıkla yaşama geçirilmişti.
Devrimleri günümüz koşullarına uygun olarak geliştirmek gerekirken, son on iki yılda eğitimde, yönetimde, ailede, siyasette devletin temelini oluşturan laiklik, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinin yok sayılmasından, gerici, bölücü terörle mücadelede yetersiz kalınmasından, kadınların bedeni üzerinden siyaset yapılmasından kaygı duyuyoruz. Bu gidişten kaygılıyız, ama el ele vererek Atatürk’ün açtığı aydınlık yolda ilerlemekte kararlıyız.
1 Kasım’da en önemli yurttaşlık görevimizi yerine getirmeli, Cumhuriyet’in aydınlığına yeniden kavuşmak için oyumuzu vermeliyiz.
İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği (İKKB) olarak, Cumhuriyetimizin 92. yılında Atatürk ve devrimci arkadaşlarını, ülkemizi korumak uğruna yaşamını yitiren şehitleri saygıyla anıyor, tüm yurtseverlerin Cumhuriyet Bayramı’nı ‘Yurtta barış, dünyada barış’ dileklerimizle kutluyoruz.
Nazan MOROĞLU
İKKB Koordinatörü
GÜNÜN SÖZÜ
Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kurduğumuz Cumhuriyetimiz ve halkımız etnik ve dinsel temelde birbirine düşürülmek ve ayrıştırılmak istenmektedir.
Her gün onlarca Mehmetçiğimizin ve polisimizin şehit edildiği, gazilerimizin geldiği, sivil yurttaşlarımızın katledildiği, Cumhuriyet rejimini değiştirmek için seçim vaatlerinde bulunanların iktidar olduğu bugünlerde; yarınki Cumhuriyet Bayramı her zamankinden daha da fazla önem arz etmektedir. Bunca acının yaşandığı, son derece tehlikeli gelişmelerin ortaya çıktığı bugünlerde; birlik ve beraberliğimizin en temel yapı taşlarının başında gelen ulusal bayramlarımıza sahip çıkmak hepimizin tarihsel görevidir diye düşünüyoruz.
ADD Antalya Şube Başkanı İbrahim Daş, “Ulaştığımız ve ulaşamadığımız tüm kurumlarımızı Cumhuriyet Bayramımızda el ele vererek kutlamaya, ulusal birlik ve beraberliğimize güç vermeye çağırıyoruz” diyor.
Geçmişteki bayram kutlamalarımızda hem Antalya’ya hem de Türkiye’ye moral olduk. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki yine Antalya’da yüz binler Cumhuriyet’e sahip çıkacaktır.
Başbakan Davutoğlu’nun İzmir’de üç ilçedeki seçim turuna katılmış; o arada da kaza geçiren eski ANAP’lı Ekrem Pakdemirli’yi Manisa’da ziyaretten gelmişti. Hayli yorgun sayılırdı; bir de otelde kendisini bekleyenleri dinleyecek, saat 22.00’den sonra da ulusal bir TV kanalında programa katılacaktı. Yıldırım’ın, hem halk arasında, hem TV ve yazılı basında ciddi bir kampanya yürüttüğünü söylemeliyiz; Başbakan’dan sonra AKP’nin en ağır ismi... “Hedefimiz tek başına iktidar olmak” dediğinde “Neden?” diye sorduk. “Ekonomik sorunlar, terör var; dış sorunlar önümüzde duruyor... Zaman kaybetmeden risk alınması gereken ‘karar’lar var; zaman kaybı yaşamak istemiyoruz.”1 Kasım seçimi için dört gün tatil ilan edilmesi, kamuoyunda hiç hoş karşılanmadı ya... İlk ağızdan... “Ben şahsen tatil olmasa daha iyi olurdu diyorum. Türkiye’nin bu kadar tatil yapması gerekmiyor. Seçmenin kafası karışacak; tatile mi çıkayım, sandığa mı gideyim, diye... Ben yine katılımın %80’lerden aşağıya düşmeyeceğini düşünüyorum. Belki de 7 Haziran’daki %83-84 katılımdan da yüksek olabilir.”Yurtdışındaki seçmenlerin AKP’ye Türkiye’nin birliğini bütünlüğünü, kardeşliğini düşündüğünü için oy verdiğini belirten Yıldırım, “Seçmen bize diyor ki; ‘AKP’nin güçlü olması lazım, çünkü sizin iktidarınızda Türk pasaportunun değeri arttı. Eskiden hep oraya-buraya itiliyorduk. Şimdi daha saygın muamele görüyoruz’”m Başbakan, Ödemiş’te ‘Beni Kılıçdaroğlu ve Bahçeli ile muhatap etmeyin’ diyor. m O şu; zaman kaybetmeyelim diyor yani.. Siz işi sandıkta bitirin; iktidarı sandıkta belirleyin, işi siyasetçilere bırakmayın... Ben de aynı şeyi düşünüyorum. m HDP 80 milletvekilinin üstüne çıkacağız, diyor.m Herkes merkeze geldikçe daha makul düşünür. Allah selamet versin Erbakan da öyle konuşurdu. 500 milletvekili ile geliyoruz derdi, 5-10 vekil çıkarılırdı.1 Kasım’da göreceğiz.
İZMİR’İN AŞIĞI KİM
Her yerde İzmir’lilerle ‘aşk’ yaşadığınız söyleniyor. ‘Siz mi İzmir’i sevdiniz, İzmir’ mi sizi?’m Evet, ikisi de doğru, sevgi tek taraflı olmaz, bizimki ‘kara sevda’ değil, İzmirlilerle aşkla bağlıyız birbirimize. Bunun sonucunda İzmir’e karşı sorumluluğumuz daha arttı. İzmirli hemşerilerimin ilgisi çok mutlu edici, her kesimde bunu görüyorum. Ha bu ne kadar oya dönüşür, orası onların takdiri... Bize kapısını kapatanın sayısı çok yoğun değil. (Kordon’a çıkar mısınız?) Çok sık gittiğimi söyleyemem. İzmir’de üç kesim var; 1- Tepeler, 2- Aradakiler ve 3- Sahil... Sahildekiler geleneksel CHP seçmeni olarak gözüküyor. Tepedekilerin son seçimlerde HDP’ye eğilimleri arttı. Ortadakiler de rekabet alanı geniş; biz ağırlıklı olarak varız, kısmen MHP ve CHP de var burada...m Büyükşehir’de Aziz Kocaoğlu’na karşı aday oldunuz, ancak iyi bir sonuç almanıza rağmen kaybettiniz. 7 Haziran’da da partiniz oylarında büyük düşüş yaşandı.m Aziz Bey kendi işini, ben kendi işimi yapıyorum. Onun yolu ayrı, benim yolum ayrı... Kavga edecek ne var? İzmir halkı demek ki başarılı buluyor ve seçtiler onu. Ben kaybettim. 30 Haziran... O seçimde ama epeyce yaklaştığımı düşünüyorum; o günkü genel gündemin etkisi olmasa zannediyorum seçilecektim. Herkesin kanaati buydu. Herkesi demiyeyim de büyük bir kesimi 17-25 Aralık etkiledi; hiç kimse İzmir’i konuşmadı. Bu süreçte AKP ve muhalefet partileri sert çekişme içine girdiler. Ulusal gündem yerel gündemin önüne geçti. Büyükşehirde İzmir’de oylarımız %58 arttı. 950 bine karşı, 350 bin oyla kaybettik. Bir belediyemiz vardı, 6 oldu; kılpayı kaybettiğimiz en az 4-5 belediye daha var. 7 Haziran’da ise oyumuz epey düştü. Yaklaşık %25’e yakın fark oldu. 1 Kasım’da umutluyum.
CHP VE MHP’YE ELEŞTİRi
MHP ile durum; koalisyon şartları oluşursa ne olur?m Genelde mitinglerde her partide bir düşüş var ama o normal bir düşüş... Genelde Ankara olayından sonra insanlarda bir tedirginlik var. 7 Haziran’dan sonra tabanımızın %65’i MHP ile koalisyona sıcak baktı; CHP’ye ise %10... Tabii tabanda ciddi bir hayal kırıklığı oldu. Özellikle Ülkücü kesimde ciddi bir üzüntü oluştu. Onun getirdiği bir şey olabilir, olumsuzluk bu seçimlerde de yaşanabilir. Sayın Bahçeli’nin asla hükümette sorumluluk alma gibi bir düşüncesi yok. Başka bir izahatı bulamıyorum Bahçeli ile ilgili olarak.. m CHP için ne diyorsunuz?m Ben CHP’li Atatürkçüleri görünce üzülüyorum. Bunların Atatürkçülüğü, merasim öncesi portreleri çıkartmak duvarlara asmakla değil. Böyle Atatürk’çülük olmaz. Atatürkçülük dediğin, Atatürk’ün hedeflerini gerçekleştirmekle olur.
YARIN: 3. Havalimanı ile ilgili son veriler... Yeşilköy Havalimanı’nı neden büyütmedik?
Kamalak AkP’ye ağır eleştiride bulundu
Zira Taşçı, ‘1 Kasım’da hangi partinin ne kadar oy aldığının Türkiye’nin yönetilebilirliği açısından hiçbir önemi ve değerinin olmadığını’ söylüyor.AKP tek başına iktidara gelebilir mi sorumuza “İhtimallerden biri bu, elbette gelebilir, oy oranı çok farklılaşmasa bile artı 18 vekili çıkarabilir ve tek başına iktidar olabilir ama bu olsa bile artık muktedir bir iktidar ve yönetilebilir bir Türkiye yok... Bunun çeşitli nedenleri var ama o altın dönemler artık bitti” yanıtı veriyor.TV ve gazetelerde herkesin oy oranları üzerine tahminler yaptığı günlerde birinin çıkıp bu oy oranlarının hiçbir önemi ve değerinin olmadığını söylemesi yeni bir durum. İlk defa böyle bir yaklaşım duyuyoruz. Neden diye soruyoruz:“Sosyolojik değişime bakmak gerekiyor, hem toplumsal dinamikler hem iktidar partisinin yapısı değişti. 200 yıllık modernleşme sürecimizde Osmanlı son dönemi dahil hiçbir muktedir; 10-12 yıllık periyodları aşamadı. Abdülhamid’e, İttihat Terakki’ye, Atatürk’e, İnönü’ye, Bayar ve Menderes’e, Özal’a, Demirel’e ve temsil ettikleri güçlere bakmak bunu anlamak için yeterli. Şimdi de aynı sosyolojik kural işliyor.Sosyolojiye aykırı bir siyasi ve hukuksal yaşam ayakta kalamıyor. 28 Şubat’ta dindar Müslümanlar ve İslamcılar üzerindeki haksız baskı nasıl sosyolojiye aykırı idi ise ve kısa sürede ters döndüyse son dönemdeki kimi uygulamalar da böyle ters dönme eğiliminde. Hiçbir oy oranı ve iktidar yapısı bunu değiştiremez. Özellikle Kürtler ve gençler bu sürecin iki büyük sosyolojik dinamiği. Bunu ‘Türkiye’nin yönetilmezlik koridoru’ olarak tanımlayabiliriz. Ne tek başına iktidar, ne koalisyonlar Türkiye’yi kısa sürede bu koridordan çıkarabilir.”
GÜNÜN SÖZÜ
“İYİLER kaybetmez, kaybedilir.”Peyami SAFA
Bu kadar enerjiyi kime satacağız
ÜLKEMİZİN petrolü yok, açıkçası enerji fukarasıyız.Türkiye’nin enerji yatırımlarının nerelere ulaştığını, gerçekte ne kadar üretim yaptığımızı bir açıklansa da ‘israfın’ boyutları ortaya çıksa...Biga’dan Edremit’e, Trakya’nın güneyinden kuzeyine, Trakya’nın uçlarına kadar 30’dan fazla termik santral yapılmak isteniyor, İğneada’ya da nükleer santral. Söyleyin kime satılacak bu kadar enerji, Almanya’ya mı?Almanya kurnazdır, size önce teknolojiyi satar, daha önce tekstil makinelerini sattığı gibi. Şimdilerde kurulmakta olan termik, rüzgâr ve güneş aygıtlarında üretilecek enerjiyi almayı düşündüğü gibi...Kim ne derse desin bu böyle olacaktır.Enerji Bakanlığı Türkiye’nin ne kadar kurulu kapasitesi vardır, bizim harcadığımız nedir, açıklayabilir mi?
‘Trakya Belediye Başkanları Nükleere Hayır Diyor’ adı altında gerçekleşen toplantıda belediye başkanları, (Kırklareli-Mehmet S. Kesimoğlu, Edirne-Recep Gürkan ve Tekirdağ-Kadir Albayrak) projeye karşı sert tepki gösterdiler. Yapılan ortak açıklamada “İğneada’da yapılması tasarlanan santralı istemiyoruz. Projenin, bölgemiz çıkarlarına olduğu gibi; ülkemiz çıkarlarına da hizmet etmediğine inanıyoruz” denildi ve şöyle devam edildi:
“20 yılda ancak tamamlanabilecek olan, ülkemiz borçlandırılarak verilen kredilerle yapılıp üretilen enerjiyi ülkemize yine parayla satacak olan, idari ya da teknik hiçbir personelini ülkemiz çocuklarından istihdam etmeyen, denize deşarj ettiği zehirli su ile bacasından çıkan radyasyon yüklü gazlar ile toprağımıza gömülerek sularımızı zehirleyecek radyoaktif atıkları ile insanlarımızı ve tüm yaşamı yok edebilme potansiyeline sahip bu projeye, bölgemizin ve ülkemizin ihtiyacı olmadığına inanıyoruz.
Bilimsel ve hukuksal raporlar ortada iken Danıştay da dahil olmak üzere, bölgemizde böyle bir çalışmanın yapılması çeşitli derece yargı kurumları tarafından men edilmiş olmasına rağmen, Ergene Havzası su toplama rezerv alanlarını ve 1. derece tarım topraklarını zehirleyecek bu girişime, halkımızdan aldığımız güç ile karşı olduğumuzu, hukuki zeminde var olan tüm gücümüzü kullanarak buna karşı mücadele edeceğimizi, basın ve saygıdeğer halkımızın önünde yüksek sesle ifade ediyoruz.”
Mersin ve Sinop’tan sonra çevreciler yeni bir cephede ‘itirazlarını’ yükseltmeye başladılar.
Burası için karar verenler İğneada’yı ve longozları hiç gördüler mi?
Günün sözü
Aracı, komisyoncu daha çok para kazanır hale gelirse bu işlerde sakat bir durumun olduğu açıktır.”
İzmir’de iyi şeyler duymadık... Ekonomide ciddi olarak olumsuz bir tablonun varlığı açık olarak ortaya çıkıyor.
Başbakan’ın ‘seçim reklamları’na göre ortalık ‘tozpembe’ gösteriliyor. Seçim kampanyasında herkese ‘para’ vaadi alabildiğine öne çıkarılıyor.
CHP iyi ki, ‘emekliye iki maaş’ demiş; iktidar ‘emeklileri’ elinden kaçırmamak için cümleleri tersyüz edip aynı vaadi daha ‘ballı’ olarak sunuyor. Maaş promosyonu ile emekli cezbedilebiliyor.
Türkiye’de yaşam ‘bedava’ sanki...
İşadamları dert küpü; kimse siyasetten bahsetmek istemiyor ama gerçekleri arka planda kalıyor.
“Siyasetçiler, işadamlarını anlayamıyor ve de göremiyor. Üretim yapan birçok tesis zarar ediyor. Ülkenin tepesindekilerin gündemi ise başka... Putin, Suriye, Esad, PKK, IŞİD sorunları... Şehit cenazeleri içimizi yakıyor. Gerici politikalar Türkiye’ye hiç yakışmıyor; vatandaşın yüzü de hiç gülmüyor.”