Yalçın Bayer

Geleceğin turizmi için Türkiye beklentileri

19 Kasım 2015
NOSTALJİ, yani geçmişe özlem ile geleceğe ilişkin öngörüler...

Önceki akşam ikisini bir arada yaşadık. Nostaljiyi, uzun yıllar basının merkezi olan Babıâli’nin Nuruosmaniye Caddesi, o dönem Tercüman, Anadolu Ajansı ve Milliyet gazetelerinin binaları, bir alt sokakta eski İttihat Terakki’nin merkezi iken, ilk kuruluşunda adını Mustafa Kemal Atatürk’ten alan Cumhuriyet gazetesi, bir üst yolda o gün de bugün de basının amiral gemisi Hürriyet binası ile Cağaloğlu Nuruosmaniye Caddesi’nde eski Milliyet binasının Nar Restoran’da yaşadık.

Türkiye’nin lafla değil uygulamaları ile kendini kanıtlanış gurmesi iken restoran yönetimi konusunda da bir ekol olan Vedat Başaran’ın danışmanlığını yaptığı Nar Restoran’da keyifli bir akşam yemeği yedik. Hediyelik eşya konusunda dünyanın sayılı Türk firması Armagan’ın içinden geçip yukarı çıktığımızda karşımızda Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş’i gördük. Gazetecilerin ve turizmin önderlerini buluşturmasının amacı 26-27 Kasım’da Antalya’da Aska Lara’da yapılacak olan 5. Uluslararası Resort Turizm Kongresi’nin sponsorluğunu üstlenmesiydi.


5. Uluslararası Resort Turizm Kongresi öncesindeki gelişmeler


Yazının Devamını Oku

Görkemli konukseverlik her sorunu çözer mi?

18 Kasım 2015
G-20 Liderler Zirvesi’ne, bu sene Türkiye ve dolayısıyla Cumhurbaşkanı ev sahipliği yaptı...

Her sene ayrı bir yerde yapılıyor, seneye Çin ağırlama komitesi olarak görevli. Bu zirvelerde, liderler çeşitli konularda görüş alışverişinde bulunuyor, sonuç faslında, yaptırım gücü olmayan temenniler, bir bildiri haline getiriliyor. Dernek toplantılarında gündemin dilek ve temenniler bölümü gibi, bir nevi hasret giderme de sayılabilir.

T.C. Cumhurbaşkanlığı, Antalya’da ihtişamlı bir ağırlama yaptı. “Küresel ısınma ve mülteci krizi” konulu çalışma yemeğinde her lidere bir garson düştü, böylece herkese aynı anda servis sağlandı. Bu da ilginç fotoğraf kareleri olarak basına yansıdı.
G-20 liderleri, birinci derecede sorumlu oldukları mülteci dramını, muhteşem lezzetler eşliğinde konuştular, tartıştılar!
Yeme-içme, dinlenme bir tarafa Putin’in sözleri zirveyi sarstı... Zirveye katılanlar arasında, IŞİD’e silah dahil her türlü desteği verenler olduğu iddiasını ortaya attı.
Reyhanlı, Suruç, Diyarbakır, Ankara, Beyrut ve en son da Paris’te yüzlerce kişiyi katleden terörle işbirliği suçlaması, dünyanın geldiği yeri göstermesi bakımından trajikomik bir duruma işaret ediyor. Bu suçlamayı yapan liderin, ülkesi, dünya silah ticaretinin, % 27 ile ikinci büyük satıcısı (ABD % 31 ile birinci).
Paris’i kana bulayan teröristler, insanları Rus malı Kalaşnikoflarla taradılar.
Yediğiniz içtiğiniz sizin olsun da bu tarz garipliklere ne gerek var? Milyonlarca mülteciyi barındıran Türkiye, bu işin baş sorumlularına, Antalya’da misafirperverlikte sınır tanımadı, evlerinden barklarından olan insanlar, çoluk çocuk telef oldu, oluyor; liderler zirvesi nelerle meşgul?

 

Yazının Devamını Oku

Bir çukur verdik 80 katrilyon alıyoruz

16 Kasım 2015
İZMİR milletvekili Binali Yıldırım ile seçim öncesi bir görüşme yapmıştık.

Seçim yarışı ile ilgili görüşlerini açık şekilde anlatmıştı. Bu arada İstanbul’daki 3. havalimanı ve köprü ile ilgili görüşlerini da almak istedik, konuya farklı yönlerden girdik. Ancak seçim öncesi bunları yayınlamak bir ölçüde ‘propaganda’ malzemesi olacağından bugünlere bıraktık bu yazıyı... Yıldırım, yeni oluşturulacak kabinede ‘mutlaka’ yer alacağı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisini G-20 toplantısında yanından ayırmamasından anlaşılıyor. Yeni kabinede hangi görevi üstleneceği artık söylemeyelim.

3. Havalimanı Projesi yerine, Atatürk Havalimanı’nı denize kadar uzatmakla Karadeniz ormanları tahribattan kurtarılabilir miydi? Yıldırım, buna biraz da tepki gösterdi; “Olmaz” dedi ve “Size 3. havalimanı ve 3. köprü konusunu sabaha kadar anlatabilirim” diye de ekledi.


YEŞİLKÖY OLMUYOR ÇÜNKÜ...


Yazının Devamını Oku

Terörle mücadele ve BM

15 Kasım 2015
ULUSLARARASI diplomasi/güç savaşlarının -çağın barbarlaşmasına paralel olarak- vekâlet savaşları üzerinden yürütülmesinin hazin sonuçları artık Batı merkezlerinde -örneğin Fransa’da- katliamlar olarak ortaya çıkıyor.

Yoksul coğrafyalarda veya Türkiye gibi hedefe konulmuş merkezlerde neredeyse kitlesel ölümlere neden olan terör eylemleri artık ‘yorgun modernite’nin en ışıltılı caddelerinde boy göstermeye başladı.

Terörle mücadele uzun zamandan beri BM’nin gündeminde... Teröre karşı etkin bir uluslararası strateji nasıl geliştirilebilir? Kuşatıcı kapsamlı bir uluslararası sözleşme uluslararası insancıl hukukun normatif yapısı ile uyumlu bir müeyyideler sistemine nasıl entegre edilebilir? Sözleşmenin uygulanması bakımından nasıl bir uluslararası kurum oluşturulabilir? Bu sorular, acil ve etkili uygulama ihtiyacı içinde cevap bekliyor.
Uluslararası terörün giderek ağır bir güvenlik tehdidi oluşturmasının ve etkin mücadele konusundaki zafiyetin birinci nedeni sistemin ‘kodamanlarının’ terör ve terörle mücadele konusunda ortak bir tutum içinde olmamaları.
Güvenlik Konseyi’nin veto yetkisi, uluslararası terörle mücadele konusunda en güncel engellerden birini teşkil ediyor. İlişkiler ve ittifaklara bağlı fonksiyonda -uluslararası düzeni göz ardı ederek tamamen çıkarlara göre kullanılan veto yetkisi- uluslararası insancıl hukuk ihlallerine kayıtsız kalmakta ve kendine yakın ve kullandıkları terörist unsurları de facto bir koruma altında tutmaktadırlar.
Artık uluslararası toplumun zararına olarak kullanıldığı iyice gün ışığına çıkan veto yetkisi uluslararası insancıl hukuk bakımından elde edilen kazanımları tehdit eder boyutlardadır.
Terör ve terörizm suçu açık bir tanıma kavuşturulmalı, bağımsız, güvenlik konseyinin nüfuz alanı dışında bir uluslararası kurumun denetim ve yargı yetkisi altına alınmalıdır.
Uluslararası Ceza Mahkemesi statüsü, terörizm suçları bakımından, özerk bir konumda düzenlenmeli, yargı yetkisinin kapsamı evrensel insancıl hukukla ilişkilendirilerek, uluslarası hukukun istisna uygulaması dışına çıkarılmalıdır.

Yazının Devamını Oku

Kral ve dolar

14 Kasım 2015
SUUDİ Arabistan dünyanın en demokratik, en özgürlükçü devletidir.

Bu sebepten ne AB, ne de ABD Suudi Arabistan’a demokrasi ihraç etmezler. AB ilerleme raporlarında Suudi Arabistan’a hakaret etmezler. Körfez ülkeleri dünya petrolünün % 40’ını çıkarırlar. Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin petrolü, ABD Doları’yla satılır. Amerika, elini sıcak sudan soğuk suya sokmadan, bir mürekkep, bir kâğıt para karşılığında, büyük bir servete sahip olur. Dünyaya hükmetmesi bu servet sayesindedir. (210 milyar dolar/yıl) Amerika’nın kendisine yetecek petrolü var. Hatta ihraç edecek petrolü artık var. Ancak bedava mal baldan tatlı olduğundan, petrolü dolarla satma savaşı sürer gider. Amerika’nın Ortadoğu’da asıl amacı petrolün kendisi değildir. Petrolün dolar ile satılıp satılmayacağıdır. Rusya ve Amerika arasındaki savaşın esası da buradadır. Suudi Arabistan’ın petrol fiyatını düşürmesi hem Rusya hem de Amerika’ya zarar verir. Ancak, Amerika kârdan zarar ederken, Rusya sermayeden yer. Petrol fiyatının manipüle edilerek düşürülmüş olması, Rusya ve İran’ı vurur.

 

İran-Rusya dostluğu biraz da buraya dayanır. Rusya ile Amerika kozlarını Suriye’de paylaşacakmış gibi görünse de, asıl hesabın Suudi Arabistan üzerinden gerçekleşeceğini söylemek gerçekçi olur. Amerika, Suudi Arabistan’ı kullanarak, petrol fiyatı üzerinden Rusya’yı vururken, Rusya’da, Çin ile enerji anlaşmaları (400 milyar dolarlık) yaparak, karşı ekonomik cepheyi oluşturmaktadır. Çin enerji temin edebilmek için önce üretecek, dolar biriktirecek ve Suudi Arabistan’dan petrol alacak. Petrolün bedelini öderken dolar verecek, yani Amerika’ya bir anlamda servet aktarmış olacaktır.
Bir başka ifade ile anlatırsak. Üretim Çin’de olacak, bu üretime karşılık gelen para (dolar) Amerika’da basılmış olacaktır.
Yani Amerikan finans sitemi, ‘Sen üret, ben o ürüne karşılık gelen doları basarım’ biçiminde yürüyecektir.

 


Yazının Devamını Oku

CNN TÜRK’e uygulanan cezanın dayanağı yok

12 Kasım 2015
RTÜK, Diyarbakır Baro Başkanı’nın yayın akışı içinde sarf ettiği sözlerden dolayı CNN TÜRK’e ağır para cezası uygulamış...

Diyarbakır Baro Başkanı, terör örgütü ile ilgili değerlendirmede bulunurken, propaganda mahiyetinde kabul edilebilecek sözler sarf ettiği için, hakkında terör örgütü propagandası yapmaktan soruşturma başlatıldı ve ön tedbir olarak yurtdışına çıkış yasağı uygulanmasına karar verildi.Başkan’ın sadece bir cümlesi nedeniyle, yayın kuruluşunun cezalandırılmasının kanuni ve hukuki dayanağı tartışmalı.Ceza gerekçesinde ileri sürülen, “yayınlar, terörü övemez, teşvik edemez, güçlü gösteremez” vs. hususları, RTÜK Kanunu’nun 4. maddesinde düzenlenen yayın ilkeleri arasında sayılmış.Aynı maddede düzenlenen diğer yayın ilkeleri arasında, anlatım özgürlüğüne, iletişim ve yayında çoğulculuk esaslarına da vurgu yapılıyor.Cezaya neden olan programın konusu münhasıran terör örgütünün mahiyeti hakkında değil; Çözüm Süreci’nin geleceği tartışılırken, Başkan’ın, etnik terör hakkında yaptığı anlık bir değerlendirme söz konusu... Yayıncı kuruluş ve programın moderatörünün bir dahli olmadığı gibi, alabilecekleri bir tedbir de bulunmuyor. Konukların kimlikleri ve ifadeleri bakımından program öncesinde yapılacak bir filtreleme, aynı kanunun aynı maddesinin bir üst fıkrasında düzenlenen çoğulcu yayıncılık ilkesinin ihlali sayılabilir. Kanun, aynı maddesi ile birbirini nakzedecek uygulama ilkelerini birlikte düzenlemiş. İfade özgürlüğü konusu ise meseleyi daha da tartışılır hale getiriyor. Baro Başkanı’nın sarf ettiği sözler artık, siyasi parti mensuplarının günlük terminolojisinde yer alıyor. Aynı mahiyette olmak üzere, cezaya konu terör örgütünün kurucu ve mahkûm liderinden, her türlü yayında (TBMM ve Meclis TV’de) ‘Sayın’ sıfatı ile bahsediliyor. Bu beyanlara karşı RTÜK’ün hangi müeyyideyi uyguladığı bilinmiyor.İlgili kanunda müeyyideler, yayın ilkeleri bakımından, kademeli olarak ve uyarıdan başlamak üzere düzenlenmiş (uyarı, durdurma, iptal).Ceza sorumluluğunun şahsiliği ve başlatılmış bir cezai soruşturmanın varlığına rağmen, yayın kuruluşuna da kademeye riayet etmeden, abartılı ceza tatbik etmek, yasal dayanak bakımından müphem görünüyor...Sühan ÖZKAN

 


TBMM yasama organıdır

 


VEKİLLERDEN beklediğimiz ülke sorunlarına çözüm için çalışmaları...Ancak, onlar daha ilk adımda elma, baklava, katmer, peynir ile başladılar güne...  Bunu görünce, KPSS için bir soru yazmak geldi aklıma...Türkiye Büyük Millet Meclisi nedir? Doğru şıkkı işaretleyin. a) Baklavacı b) Semt pazarı c) Katmerci d) Manav e) Hiçbiri!Nazan MOROĞLU-İKKB Koordinatörü

 

Yazının Devamını Oku

Gözler TÜRSAB kongresinde

11 Kasım 2015
TURİZMDE işler bu kadar kötüyken meslek kuruluşları ne yapıyor?

Örneğin 1972’de 1618 sayılı özel yasa ile kurulmuş TÜRSAB ne yapıyor?

TÜRSAB üyeleri ‘Meslek örgütümüz holding oldu’ diyor.
Haklılar. Zira sektörün bu zor günlerinde TÜRSAB turizm ile değil mevcut yöneticilerin yeniden seçilmesi ile ilgili.
TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, 18 yıldır yaptığı başkanlığa yeniden aday oldu.
Ancak bu kez işi zor... 5-6 Aralık’ta yapılacak 22. Olağan Genel Kurulu’nda ‘TÜRSAB Yeniden” ve “TÜRSAB Hepimizin” diye iki grup Başaran Ulusoy’un karşısına çıkacak.
Ulusoy’un karşısına çıkan ‘TÜRSAB Yeniden’ grubunda birkaç dönem başkan yardımcılığı yapmış Firuz Bağlıkaya ve yıllardır Başaran Ulusoy’un en aktif destekçisi olan ETS Tur’un sahibi Mehmet Ersoy da var. Bunlar bile Başaran Ulusoy’a ‘Yeter artık’ dediğine göre işi zor.
18 yıldır “Bu sefer son” diyor ama... Durumun zorluğunu gören Ulusoy, “Bu kez seçin, bir daha aday olmayacağım” diyor. Ama üyeler artık buna itibar etmiyor. TÜRSAB’da daha önce yöneticilik de yapmış mesleğin eskilerinden biri, ‘Başaran Bey her seçim öncesinde aynı şeyi söylüyor’ diyerek, gazetelerde yaptığı arşiv çalışmasından çıkan sonuçları bize de göndermiş.

Yazının Devamını Oku

Abartılı güç gösterisi

11 Kasım 2015
MERHUM Menderes gücünün doruklarında olduğu 1955 yılında meclis grubunda yaptığı bir konuşmasında, “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz” meşhur sözü ile iktidar çoğunluğunun ağırlığına vurgu yapmıştı.

İddialı konuşmalarından bir diğerinde, “Millete mal olmuş inkılapları muhafaza edeceğiz, millete mal olmamış inkılapları tasfiye edeceğiz” sözleri ile inkılaptan ne anladığını ortaya koymuştu.

İnkılap ve milletin değerleri arasında zorunlu bir ilişki kurarken, demokratik ayağının da tekemmül ettirilemediğini ve yarım bırakıldığı iddiasını ileri sürmüştü. Menderes, en hayati siyasi polemiklerini, İsmet İnönü ile yapmış ve bugün de iddia edildiği gibi, dönemini (tek parti) ‘zulüm ve baskı’ dönemleri olarak nitelemişti.
Bugün muhalefetsizlik nedeniyle, iktidarın İnönü’nün siyasi kimliği ile 50 yıl öncesini referans alarak, aynı polemiklere girmekte bir beis görmemesi, aynı siyasi geleneğin bir gereği olduğu kadar, tarihin bir ironisi olarak da anlaşılabilir.
7 Haziran-1 Kasım arası mevzilere geri çekilip, demokrasi vurgusunu öne çıkaran iktidar destekçilerinin de abartılı bir güç gösterisi içinde, savaş baltalarını biledikleri görülüyor.
Cumhuriyet’i kuran kadroyu yok sayarak, son Osmanlı’nın Yıldız Sarayı ile yeni Türkiye’nin Külliyesi arasında düz bir hat çekme hevesinin siyasi faturası ile bu arkadaşlar ilgili değil... Nasıl olsa, “Cumhurbaşkanı bir formül bulur” konforu içindeler, sanki millet sadece bunlardan ibaret ve de seçimleri bizatihi kendileri kazanmış gibiler...

 

GÜNÜN SÖZÜ

 

Yazının Devamını Oku