Yalçın Bayer

‘Normandiya (Suriye) çıkarması’na az kaldı

8 Aralık 2015
BOĞAZ’dan bir Rus savaş gemisi geçti, tam da iktidar partisi vekillerinden biri Montrö’yü hatırlatıp, gerekirse “geçirtmeyiz” tehdidini yaptıktan hemen sonra.

Savaş gemilerinin Boğazlardan geçişi, zararsız geçiş hakkı Montrö Anlaşması hükümleri gibi teknik konular bir yana, trajikomik bir görüntü belleklere kazındı. Gemideki askerlerden biri omzu üzerinde bir silahı İstanbul’a doğru çevirdi, gösteri yaptı. Boğaz’da, NATO güçlerine ait savaş gemileri de bulunuyor. İspanyol, Portekiz, Kanada bayraklı gemiler de sancak gösteriyorlar. 

Bizler Ruslarla ‘limoniyiz, onlar Ruslarla sözde aynı düşmana karşı ittifak halinde. Musul’daki askeri gücü değiştirirken sayı ve gücü biraz arttırınca, ABD, “Biliyoruz ama koalisyon gücünün dışında bir operasyon” açıklaması yapmak ihtiyacı hisseti. Akdeniz, harp gemileri ile kaynıyor, hava bombardımanları sürüyor, devasa güç IŞİD’e karşı (!) dünya bir araya gelmiş, neredeyse, ‘Normandiya çıkarması’na benzeri bir güç seferber ediliyor. Koalisyon güçleri nereye çıkacak, Rusya kimin üzerine çıkıyor, bizim sınırın akıbeti ne olacak? Sınır kevgire dönmüşken, Musul’a hamle mi yapıyoruz, sırada Kerkük mü var? Güneydoğu’da hendekler kazılıyor, hendekler kapanıyor, sıkıyönetim yaygınlaşıyor mu?

Diyarbakır’ın göbeğinde, suç mahallinde keşif yapılamıyor. İktidara yakın arkadaşlar, ‘100 sene sonra Osmanlı’yı ihya ettik, İslam medeniyeti, dünyaya nizam verecek, büyük uyanışın içindeyiz, bu sefer tamam deyip’ yazılar döşeniyorlar.
Hatta Katar’da askeri üs hazırlığındayız... Hiçbir yeri boş bırakmıyoruz, enerji hatları, havzalar, İpek Yolu, her şey kontrolümüzde... Kıskananlar çatlasın moodundalar.

Osmanlı vilayeti Suriye, küffar tarafından işgal edilmek üzere, ‘yeni Osmanlılar’, bu işin neresinden tutarız gailesine düşmüş haldeler.

Yazının Devamını Oku

Rus-ABD paylaşım savaşı

6 Aralık 2015
ADALET Partisi Genel Başkanı Vecdet Öz, “Düşürülen Rus uçağının perde arkasındaki tarihi gerçek” başlıklı bir makale yazmış.

“Düşürülen Rus uçağı tekerrür edecek olan bir tarihin çekilen pimidir ve acıları yıllarca telafi edilemeyecek vahim hadiselere sebep olacaktır” iddiasında bulunuyor. Milli şairimiz Mehmet Âkif Ersoy bu tür hususlara tarihin sayfalarında şu manzum cevabı vermiştir:

 

“Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey! /Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? /‘Tarih’i ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”
“Biz Türkler bütün tecrübelerimizi belli bedeller karşılığında elde etmiş bir milletiz. Geçmişin tecrübelerinden yararlanılmaz mı hiç!


Yakın çağ ve Cumhuriyet tarihleri bilinseydi belki ülkemiz böylesine bir ateş çemberinin içerisinde olmazdı. Ortadoğu’da Türkiye’nin de içine çekilmeye çalışıldığı İslam eksenli bir mezhep çatışmasında Sünni kanadını temsilen taşeronluk görevinin üstlenen ülkemiz, ne yazık ki Rus uçağının düşürülmesiyle Rus-Amerikan paylaşım kavgasında yerini almış bulunmaktadır. Bu hamle dünyada yeniden din eksenli savaşların tırmanmasını ve ülkemizin de bu ateş çemberinin tam ortasında kalmasını sağlayacaktır.” (...)
Öz daha sonra Ortadoğu ülkelerini ele geçirmek isteyen ülkelere dikkat çekerek şöyle diyor:


Yazının Devamını Oku

Kadınlar seçiyor ama seçilmiyor

5 Aralık 2015
BUGÜN ‘Kadınlara milletvekili Seçme Seçilme Hakkı Tanınması’nın 81. yıldönümü...

“5 Aralık 1934’te Başbakan İsmet İnönü ve 161 arkadaşının verdiği önergeyle ‘seçme ve seçilme’ hakkını elde eden kadınlarımız bugün seçme hakkını kullanıyor ama ne yazık ki seçilme hakkını kullanamıyor. Kadınların 80 yıldır yer aldığı TBMM’de 80 yıldaki toplam sayıya göre bir kadın vekile karşı 71 erkek vekil seçildi. 80 yıllık tarihte Meclis’e şu ana kadar 30 bin 800 milletvekili seçildi. Bu vekillerden yalnızca 427’si kadın, 30 bin 373’ü ise erkek. 1923’te kadınların nüfustan sayılmasına bile karşı çıkan Meclis, 1934’te, Atatürk’ün önderliğinde, Fransa ve İsviçre’den önce, bu büyük devrimi gerçekleştirdi ve kadınların siyasal hakkını yasalaştırdı. O oturumda söz alan Sivas milletvekili İsmail Mehmet “Senelerden beri hizmet ettiğimiz padişahtan biz bu hakkı isteseydik, ödül olarak bizi ya ipe çekerdi ya denize atardı.

Türk kadınları, sizin için mutluluğun yolu açılmıştır, çünkü başımızda Atatürk vardır” demişti.Bugün ülkemiz, parlamentodaki kadın milletvekillerinin sayısı bakımından üçüncü dünya ülkelerinin bile gerisindedir. Bu utanç verici durumun sorumlusu Cumhuriyet’in ilkelerini göz ardı eden, yok sayan ‘erkek-egemen’ siyasi partilerimizdir.Toplumun yarısını oluşturan kadınlar, yönetimde de eşit oranda temsil edilmek hakkına sahiptir.Kadınlara seçme ve seçilme hakkını sağlayan Cumhuriyet önderlerini saygıyla anıyor, bu temsil hakkının gerçekleşmesi için bütün siyasi partileri, kadınlara yüzde elli kota uygulayamaya -yeniden ve yeniden- davet ediyoruz.”ÇYDD’nin bu açıklamasından başka İKKB Koordinatörü Nazan Moroğlu da bir açıklama yaparak “Kadının siyasette eksik temsili bir kadın sorunu değil, bir demokrasi meselesi” dedi.1935’de yapılan genel seçimde 18 kadın milletvekili seçildi ve Türkiye “kadın milletvekili sayısı ile dünyada 2. sırada yer aldı. Ancak ne yazık ki, bu doğru başlangıç sürdürülmemiş, 2014 yılında Türkiye, kadının siyasette konumu açısından 135 ülke arasında 98. sıraya geriledi. 81 yıl içinde bir arpa boyu yol alınamadı, 2015 seçiminde kadın milletvekili oranı % 14.9’da kaldı.Moroğlu açıklamasının sonunda siyasi partiler ve seçim yasalarında her bir cinsiyete en az % 40 temsil hakkının getirilmesine ilişkin değişiklik yapılmasını istiyor.

 

Eşitlik sağlanana kadar mücadele

 

-KA.DER-Kadın Adayları Destekleme Derneği yaptığı açıklama özetle şöyle dedi: “Kadınsız seçilmek, kadınsız yönetmek isteyen, iktidar koltuklarını “erkekten erkeğe” devreden, nüfusun yarısını “yok sayarken” adalet, eşitlik, demokrasi nutukları atan zihniyetle mücadelemiz ‘o eşitlik sağlanana kadar’ devam edecek!”

 

Yazının Devamını Oku

Paris’teki iklim konferansında sorumluluk kimde?

4 Aralık 2015
AŞIRI derecede karbon salınımı küresel iklim dengesini bozdu, ısı arttı, çevre felaketleri yaşanmaya başladı.

Dünya bu hızda karbon salımıımına devam ederse, küresel ısınma süratle artacak, Arktik ve Antarktik buzullarındaki erime hızlanacak, kuraklık ve yok olan ormanlar ile doğanın dengesi onarılamayacak biçimde bozulacak ve insanlığın yok oluşuna uzanan bir süreç yaşanacak.

 

Bu tespitler birer öngörü değil, bilimsel sonuçlar.

 

Sorun çok ciddi.

 

Paris İklim konferansı bu sorunları çözmeyi amaçlıyor veya amaçlıyor gibi yapıyor.

 

Yazının Devamını Oku

Bisiklet ve yaya yolu valeler için mi yapıldı

3 Aralık 2015
YETKİLİ kişiler görevlerini yapsa İstanbul’da otopark sorunu çözülebilir.

Boğaz’daki kahvaltı mekânları, özellikle de Emirgan sahilinde polisler görevlerini yapmadığı için trafik tıkanmakta, ‘valeler’ terör estirmekte, park yaparken tüm kuralları ihlal etmektedir. Yeni yapılan yaya ve bisiklet yolu da otopark olmuş durumdadır. Belediye bunlar daha çok kazansın diye denizi doldurmuş gibi bir durum ortaya çıkıyor. Günümüzde görevini hatalı veya yanlış yapanlar için kullanılan malpraktis (malpractice) kavramı ve ceza uygulaması nedense sadece doktorlar için kullanılmaktadır. Halbuki malpraktis, görevini hatalı veya yanlış yapan her meslek için geçerlidir. Bu nedenle görevini hatalı veya yanlış yapan trafik polisleri için de malpraktis nedeniyle ceza ve tazminat davaları açılmalıdır. O zaman polisler görevini layıkıyla yapar, valeler de yaya ve bisiklet yollarını kendi ticari amaçları için kullanamazlar.

Hakan TUTUK

 


‘Beşiktaş Dosyası’ dağ fare doğurdu

 


Yazının Devamını Oku

Türk-İş’in suskun kalması manidardır

2 Aralık 2015
ÜLKEMİZİN en büyük işçi konfederasyonu Türk-İş 3-6 Aralık günü 22. olağan genel kurulunu yapacak.

İşçi sendikaları ve konfederasyonları demokratik ülkelerin çok önemli yapı taşlarıdır. Onların sorumluluğu sadece işçilere karşı değil, aynı zamanda içinde yaşadıkları topluma karşıdır da. Çünkü onlar toplumun en dinamik örgütlü kesimidir ve bu nedenle toplumsal düzenin hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı kavramları ile örtüşmesine özen göstermeleri gerekir. 

 

Siyasal iktidar çalışma ve örgütlenme özgürlüğüne, çalışanların insan onuruna yaraşan koşullarda yaşamasına yeterince saygılı değildir. Yaklaşık 15 milyon çalışanın olduğu bir ülkede en iyimser veri ile sadece 800 bin işçinin aidat ödeyen sendika üyesi olması ve örgütlenmenin % 6 dolayında kalması ülkemizde bir şeylerin yanlış olduğunun kanıtıdır. 6356 sayılı Sendika ve 4857 sayılı İş Yasası’nda sözleşme özgürlüğü ve çalışma güvencesi aleyhine birçok hüküm bulunduğu halde Türk-İş’in suskun kalması manidardır.


Türk-İş sadece işçilere karşı değil, topluma karşı yapılan yanlışlar nedeni ile de konuşmak zorundadır. Bugün ülkede tüm temel özgürlükler yok edilme sürecindedir. Basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, üniversite özerkliği dibe vurmuştur. Bu konular işçi hareketimizin özü ile de çok yakından ilgilidir. Gazetecilerin hapse atıldığı, insan haklarını savunan baro başkanlarının sokakta öldürüldüğü ülkede Türk-İş bugün muhalefeti olmayan kongre yapmaktadır. Bu demokratik bir oluşum değildir. Nedeni Türk-İş’in ve arka bahçesi olduğu siyasal iktidarın karşıtı sendika önderlerinin sendikacılıktan diskalifiye edilmesi, muhalif sendikaların üye sayısının özelleştirmeler nedeni ile kasıtlı olarak düşürülmesidir.


Yazının Devamını Oku

Öldürmek değil yaşatmak

1 Aralık 2015
TAHİR Elçi, çatışmalarda hasar gören 4 ayaklı minare önünde (4 mezhebi simgeleyen), “insanlığın mirasıyım, mirasına sahip çık” temalı basın toplantısı yaparken, elinde pankartla vuruldu.

Ölmeden birkaç dakika önce son konuşmasında “... Birçok medeniyete beşiklik etmiş bu kadim bölgede, insanlığın bu ortak mekânında, silah, çatışma, operasyon istemiyoruz” çağrısı yaptı.

Korumaya çalıştığı, Anadolu’da tek örnek olduğunu söylediği tarihi yapının dibinde, yine bir operasyonda hayatını kaybetti.
‘Kandil Baronları’ndan biri, önemli bir Alman gazetesine “Artık savaşmak istemiyoruz, silahlı mücadele amacına ulaştı, üçüncü taraf gözetiminde siyasi müzakere safhasına geçmek istiyoruz” dedi.
Baro Başkanı, caminin bulunduğu yerde hendekler kazılmasına, çatışma ortamının bölgenin merkezi sayılan Diyarbakır’a taşınmaya çalışılmasına rağmen “Operasyon istemiyoruz” derken, muhtemelen, hendeklerden medet uman unsurların da husumetini üzerine çekmiş olmalı.
Tahir Elçi, silahlı kalkışmayı siyasal mücadelenin bir uzantısı olarak tanımlaması nedeniyle yargılanıyordu. Dört ayaklı minare önünde yaptığı son konuşmasında sarf ettiği “Silah, çatışma, operasyon istemiyoruz” sözleri, Kandil’in dile getirdiği “Artık savaşmak istemiyoruz” beyanları ile beraber değerlendirilince, silah ve çatışma ile alınacak bir mesafenin kalmadığı ortaya çıkıyor. Silahın, bu tip karanlık savaşlarda (her türlü yabancı unsurun kendine yonttuğu çatışmalar) ne zaman, kimi vuracağı belli olmuyor ve artık bölge insanına taşıyamayacağı kadar ağır bir maliyet ödetiyor. Baro Başkanı Elçi, bölge içinden bir insan olarak, terörün siyası veçhesini öne çıkarmaya çalışırken, hendek militanlarına da, bölge dışındaki kamuoyuna da ters bir tavır içinde göründü. Diyarbakır’ın kadim tarihinden bir mesajı, mezhepler üzerinden barış mesajını öne çıkarırken, silaha karşı verdiği mesajla da ‘hendek kalkışmaları’na karşı bir duruş gösterdi.
Sonuçta, birbiri ardından, silahtan yana ve silaha karşı taraflardan eşzamanlı gelen, savaş yorgunu ve çatışma karşıtı söylemlerin bir yerde son bulması gerekiyor. Kadim medeniyetlerin mirasçılarının barış içinde bir arada yaşama kültürünün üzerindeki ‘cürufu’ elbirliği ile kaldırma ve öldürme üzerinden değil, ‘yaşatma idealinden’ bir çağdaş medeniyete doğru, yeni yollar bulma zamanıdır.

 


Yazının Devamını Oku

Şaşırtan bir büyükşehir 

29 Kasım 2015
YEŞİLLE mavinin buluştuğu o eşsiz doğayı yakından görme fırsatımız oldu.

Karadeniz’in en şirin kenti Ordu’nun diğer illeri kıskandıracak projelerini de yakından görmüş olduk. Hafta başında, Spor Toto 2. lig beyaz grubunda Orduspor’un 9 ay 8 gün sonra ilk galibiyeti aldığı sevincini yerel gazetelerin manşetlerini oluşturuyordu. Anadolu Üsküdar’ı 1-0 yenmiş... Halbuki Süper Lig’e büyük iddialarla çıkmış. Ancak bu Orduspor’u perişan etmiş; ilin ekonomisi bu yükü kaldırmamış. Hem kulüp batmış, hem de kent halkı futbola küsmüş... Borç miktarı mı 94 milyon TL... Geçmişte Malatya, Kocaeli, Adanaspor, Göztepe, Orduspor ve Çorluspor gibi ‘batak’ kulüplerin vergi ve SGK borçlarının affı konusunda iktidarın bir çalışma yaptığını öğrendik.Erdoğan, başbakanlığı döneminde üç vekilini “Haydi üçer döneminiz tamamlanıyor, şimdi de belediye başkanlıkları için çalışın” demiş... Balıkesir’de Edip Uğur, Gaziantep’de Fatma Şahin ve Ordu’da da Enver Yılmaz son yerel seçimlerde başkan seçilmişler. Ordu, büyükşehir olurken, Ordu’nun 750 binlik nüfus barajını atmak için yapılan ‘oyunları’ o zamandan biliyoruz. Bunda büyük katkısı olan eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin artık siyaset sahnesinde yok... Erdoğan ‘hatalarından’ dolayı kendisini silmiş... Ordu’nun merkez ilçesinin adının ‘Altınordu’ olarak yapılmasını Şahin kararlaştırmış.(Tekirdağ’ın merkez ilçesinin adının Süleymanpaşa yapılması gibi...)Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Av. Enver Yılmaz’ın ayağında iltihabi bir rahatsızlığı vardı o gün... Odasında fındıklı çikolatalar ikram etti; bu nedenle de ilk 500 firma arasında yer alan. Sağra ve Gürsoy’ları övdü; “Bizim iftiharımız onlar” dedi. Hemen harita ve projeleri önümüze serdi. Partide Trakya müfettişi iken Tekirdağ’ı yakından takip ediyor. “CHP’li Kadir Abi (Albayrak) Tekirdağ’ın 11 ilçesini kazanırken, ben de 19 ilçeyi kazandım” dedi. Bütçenin yüzde 44’ü maaşlara giderken bu  oran şimdi 18’e düşmüş; birçok çalışanı ‘havuz’a göndermiş. “Bu sayede küçülürken büyüdük” dedi.Başkanı dinliyoruz... Türkiye’nin en büyük sıcak asfalt çalışmalarından birini başlatmışlar. Tam 1300 km. Başkan Yılmaz’ın tabiriyle, Ordu’dan Edirne’ye sıcak asfalt yapıyorlar. Türkiye’nin en büyük ücretsiz internet ağının Ordu’da olduğunu öğrendik. Telefonu eline alanlar sahillere adeta akın etmiş. Ayrıca, sınırlama ve kota derdi de yok.




DENİZ VE TİYATRO


Yazının Devamını Oku