Yalçın Bayer

‘Değiştireceğiz diyorlar biz de izin vermiyoruz’

8 Mart 2016
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde partisinin Avcılar’da düzenlediği “Sevgi ve Emek, kadın demek” adlı etkinlikte konuşurken “İlk dört madde kırmızı çizgimizdir” vurgusunu yineledi.

 

Fonda Türk bayrağı ve Atatürk resminin yer aldığı kürsüden iktidara ağır eleştiriler yönelten Kılıçdaroğlu şöyle konuştu:

“Anayasa değiştireceksen ilk 4 madde ile ilgili kırmızı çizgimiz var. Bu maddeler dedelerimizin ortaya koydukları iradedir, ‘O iradeye biz toz kondurmayız’ diyoruz.

 

‘Osmanlı’dan gelen parlamenter sistemimiz var, gelin bunu güçlendirelim, varsanız evet’ dedik. Soruyorlar ‘ilk dört maddede ne var, niye kırmızı çizginiz’. İlk dört maddenin birincisi Türkiye devleti bir cumhuriyettir.

Cumhuriyet’i kurmuşuz, yani padişahın kulu değil, ülkenin onurlu bir bireyiyiz. Kimsenin kulu olmayacağız. Bunun nesini değiştireceksiniz siz. ‘Değiştireceğiz’ diyorlar, ‘İzin vermiyoruz’ diyoruz. İkinci madde Cumhuriyet’in niteliklerini sayıyor. ‘Bunu da değiştirelim’ diyorlar, ‘Değiştiremezsiniz’ diyoruz.

Demokratik bir ülke istiyoruz, laik bir ülke istiyoruz, huzurlu bir Türkiye istiyoruz. ‘Değiştireceğiz’ diyorlar. Atatürk milliyetçiliğine mi kafayı takıyorlar? Atatürk milliyetçiliğini sonuna kadar savunacağız. 3. madde Türkiye devleti ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür, dili Türkçedir. Neyini değiştireceksiniz?

Yazının Devamını Oku

Seçim listesinde bir kadın bir erkek adı yazılmalıdır

8 Mart 2016
8 MART Dünya Kadınlar Günü tüm kadınlara kutlu olsun.

Ancak, devlet bugünü kutlamalarla geçiştirmemeli, kadın haklarının önemini yaşama geçirmelidir. Kadına, erkeklerce yapılan tüm baskılar kaldırılmalıdır. Kadına karşı şiddet ve kız çocuklarının eğitimi, ciddi bakımdan devlet politikası olarak ele alınmalıdır.

 

Kadına karşı şiddet davalarında ceza indirimi asla yapılmamalı, hâkimlere bu yolda genelge gönderilmeli, iyi hal uygulanmamalı, öldürmelerde en yüksek ceza verilmeli, kasten ve tasarlayarak öldürmelerde ömür boyu hapis verilmeli, cinsel tacize, ırza geçmelerde, tıbbi hadım etme cezası acilen yasalaştırılmalıdır. 

 

Medyada şiddet gösterimi yapılmamalı ve silah satışı zorlaştırılmalıdır. Akraba evlilikleri ve 18 yaşından küçük evlilikler derhal yasaklanmalıdır.


Kız çocuklarına ait ilköğretim bölge okulları ve yatılı meslek liseleri çoğaltılmalıdır. Her karakola en az bir kadın polis atanmalı ve kadın sığınma evleri çoğaltılmalıdır.


Yazının Devamını Oku

Didim Apollon ile kendini arıyor

5 Mart 2016
AĞIR bir bunalımın eşiğinde olan Türk turizmi giderek dinamiklerini kaybediyor.

Türk turizminin geleceği ‘Antikçağ’ın en önemli üç kehanet merkezinden’ birine ev sahipliği yapan Didim’de tartışıldı. Didim Belediyesi adına Turizm Araştırmaları Derneği’nin (TURAD) katkılarıyla dün Elegance Thalasso Oteli’nde gerçekleştirilen toplantıda, sektör sorunları ve dünyadaki gelişmeler, geleceği tasarlayacak bir yaklaşımla ele alındı. Dönemsel değil yapısal çözümlerin masaya yatırıldığı ‘Turizmin Bugünü ve Geleceği; Analogdan Dijital Çağa Geçiş’ başlıklı toplantının sonunda bir sonuç bildirgesi yayımlandı.

Birçok konuşmacının vurguladığı gibi çıkış yolu ‘acil eylem planı’nda yatıyor. Türkiye’de önümüzdeki yıl turizmin daha da zarar göreceği öngörüsüne karşın böyle mikro düzeyde yapılacak iyileştirme ve işletmeleri dijital pazarlama ile bunun önüne geçilebileceği, Türkiye’nin doğal ve tarihi kaynaklarının dijital pazarlama kanallarıyla sunulması gerekli görülüyor.
Turizmin geleceğine ışık tutacak önemli eleştiri ve görüşlerden yararlandıklarını söyleyen Didim Belediye Başkanı Deniz Atabay “Akılcı düşüncenin ve felsefenin temellerinin atıldığı Didim’de yeni bir kültürel ve spiritüel turizminin yolunu açıyoruz. İhtiyacımız olan değerlerin ön plana çıktığı kalıcı çözümlere ulaşmak ve uygulamak için...” dedi.
Sonuç bildirgesini basınla paylaşan Turizm Araştırmaları Derneği (TURAD) Başkanı, eski Turizm Bakanı Bahattin Yücel, çıkış yolu olarak görülen ‘İş Geliştirme Odaklı Kriz Yönetimi’ yaklaşımını açıkladı ve turizm sektörünü krizden çıkaracak temel adımları ‘Markalaşma ve sürdürülebilirlik, dijitalleşme ve mobilite, ulusal turizm veri tabanı oluşturmak’ olarak özetledi.

 


Yazının Devamını Oku

Hatay hep ‘sakin’liğini koruyor

4 Mart 2016
HATAY’a sabaha karşı indik; Amik Gölü’nün ortasına...

Göl kurutuldu ve bu havalimanı yapıldı. Alanın yapıldığı yeri kurutabilmek için binlerce ton toprak taşınmış, araya da kanallar açılmış... Neyse, olan olmuş demek gerekiyor ama bir kural var; ‘çevreciler’ her zaman dinlenmeli. Ne yazık ki, hep haklı çıkıyorlar. Bir başka gerçeği de anlatmak gerekirse, Hatay Havalimanı’na günde 20-30 arasında, yazları da 50’ye yakın uçak inip kalktığını söylememiz gerekiyor.

Köprübaşı’nda kentin günlük yaşamında bir farklılık yok. Çorba içerken “Suriyeliler nerede?” diye sorduk. “Onlar gündüz uyurlar, gece parklarda gezip nargile içerler” dediler. Suriye’nin yaşam kültürü öyleymiş.
Hatay ilinde 1 milyon 533 bin nüfus yaşıyor; bunların üzerine 500 bin de Suriyeli mülteci de ağırlanıyor. 130 bini de okuma çağında, ancak 49 binine okuma olanağı sağlanabilmiş... Hatay’ın Almanya’daki kardeş şehirleri Aalen ve Kiel kentlerinden gelen 300 bin Euro ile iki okul yaptırılmış... ‘Kardeş şehirliğin’ ne yönde kullanıldığına iyi bir örnek değil mi? Suriyeliler ülkelerine dönerse bu okullar Türkiye’ye kalacak.
İlginçtir ‘kavga-gürültü yok’. ‘Hatay halkı, yıllardır farklı etnik kökenlilere ev sahipliği yaptığı için kardeşlik ve hoşgörü’ anlayışı egemenliğini korumakta zorlanmıyor.... Zaten birçoğu da akraba... Hatay’daki mülteci sayısı ise 20 bin kadar... Kentin trafiği iyice çıkmaz bir durum almış... Hatay’da kişi başına düşen araba sayısı neredeyse 2’ye ulaşıyor. Suriye’den gelenlere ‘SAA’ plakası, Suriyelilerin Türkiye’den aldıklara araçlara da ‘MAA’ plakası veriliyor. Suriyeli trafik suçu işlediğinde ceza uygulanmasını sağlamak amacıyla bu çözüm getirilmiş... Suriyeli çalışanlara SGK yok; bu da Türkler için bir dezavantaj sayılıyor. Halktan bazıları da “Türkler ikinci sınıf vatandaş konumuna düşürülüyor” diye haklı olarak sitemde bulunuyor.

 

YEMEM, KANDIRILMAM

 


Yazının Devamını Oku

Mağdurlar Genelkurmay’a tepkili

4 Mart 2016
‘958 subay, astsubay, amiral, general kumpas davalarında yargılanırken Genelkurmay neredeydi? Neden 400 muvazzafın ilişiğini kesti, emekliye sevk etti. Açıklama, günü kurtarmaya yönelik...’ Mağdurlar böyle tepki gösteriyor.

Genelkurmay Başkanlığı, Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk gibi davalarla ilgili mahkemelerin açıkladığı beraat kararlarına ilişkin yaptığı açıklamada “Türk Silahlı Kuvvetleri olarak, hukukun üstünlüğüne saygının gereği ve adil yargılanma ilkesi çerçevesinde, sözkonusu yargılamaların hakkaniyete uygun neticeleneceğine olan inancımız sürekli olarak muhafaza edilmiş, verilen beraat kararları ile birlikte bu yöndeki inanç ve beklentilerimizin haklılığı tekrar ortaya çıkmıştır” denilmişti. İstanbul Askeri Casusluk davasının şüphelisiyken TSK’dan atılan eski Yarbay Tamer Karslıoğlu açıklamaya tepkisini şöyle dile getirdi: 

“Bu açıklamayı yapan Genelkurmay, İstanbul Askeri Casusluk davasının iddianamesini vahim bularak beni ordudan atan kurumun aynı olması, insan aklına atılan bir bomba gibi... Davamda tüm sanıklar beraat etti ve gerekçeli kararda hâkim bu davayı açanlarla ilgili suç duyurusunda bulundu. Davadaki tek karacı subay bendim. İddianame vahim bulunarak bir tek ben atıldım. Her yönüyle hukuk sınırlarını aşan alçakça muamelelere maruz kaldım. Bu sebeple sadece iddianameyi vahim bularak TSK’dan ilişiğimin kesen Genelkurmay ile bu açıklamayı yapan Genelkurmay taban tabana zıttır. Benim babam da askerdi, 14 yaşında girdim bu kuruma... Beni en çok üzen, gözbebeğimiz olan bu kurumun, bu kadar tahribata uğramış olması. TSK’nın etik değerlere, arkadaşlık değerlerine sahip çıkması gerekir. TSK ve Genelkurmay bu sınavda kaldı, sadece seyretti. İkinci sınav ise bu kumpasları kim yaptı? Bunu bulmak, bu açıklamaları yapmak yerine kumpasçılarla işbirliği yapan kişilerle ilgili eyleme geçmek. Hiçbir delil olmaksızın bizi atan Genelkurmay, kumpasçıların işbirlikçileri FETÖ’cülere ise hiçbir işlem yapmaması bizi üzüyor. Bakın savaşı top-tüfekle kazanamazsınız, silah arkadaşlığıyla kazanırsınız. Genelkurmay’a düşen bu silah arkadaşlığını zedelenmeden, personeline sahip çıkmak, kumpasçıları içinde temizlemektir.”

 

AÇIKLAMANIN KARŞILIĞI YOK

 


Yazının Devamını Oku

‘Üç Devrim Yasası’nın kabulünün 92. yıldönümü

3 Mart 2016
II. Meşrutiyet döneminin ünlü eğitimcisi, 1909’da İstanbul Darülmuallim’in (Öğretmen Okulu) müdürlüğüne getirilen Satı Bey’in 1915’te hazırladığı bir rapora göre, Kız Öğretmen Okulu’nda (Darülmuallimat) görev yapan erkek okul müdürlerinin yaşlı ve çirkin olması gerekiyordu.

Erkek müdür ve öğretmenler okula yalnız başlarına giremiyor, asıl okul binasından ayrı bir mekânda görev yapabiliyorlardı. Bu öğretmenler, yalnız ders için ancak bir kadın görevli gözetiminde binaya girip ayrılabiliyorlardı. Kurtuluş Savaşı öncesinin işgal altındaki İstanbul’unda, Darülfünun Emiri (Üniversite Rektörü) Naim Bey’e Maarif Vekâleti’nden (Eğitim Bakanlığı) bir buyruk gelir: Kızlar Darülfünunu kapatılmıştır, bundan sonra kız öğrenciler erkek öğrencilerle birlikte okuyacaklardır. Naim Bey bunu İslam hükümlerine aykırı bulur ve “Ben bunu tatbik edemem, kız ve erkek çocukların zânu be zânu (diz dize) oturmalarına razı olamam” der. Olay büyür, öğrenciler protestoya hazırlanırken Naim Bey istifa eder, kızlar ve erkekler ‘zânu be zânu’ oturmaya başlarlar. [*]

Bu ve buna benzer gelişmeler, Osmanlı’nın yıkılmadan hemen önceki siyasal/toplumsal tablosunun küçük küçük örnekleridir. İmparatorluğun her alanda yaşadığı böyle çürümelerle ayakta kalması olanaksızdı ve sonuç biliniyor: Zaferle çıkılan Kurtuluş Savaşı, emperyalizme karşı kanla kurulan Cumhuriyet. 
Cumhuriyet aydınlanmasının bütün ilke ve amaçlarına karşı son yıllarda ivme kazanan ve günümüzde açık, eylemli kalkışmalarla sürdürülen yıkım çabasının geldiği nokta bellidir: Hiçbir hukuk kuralının, işine gelmeyen yargı kararlarının tanımayacağının ilan edildiği,‘90 yıllık enkazı kaldırmak’tan söz edildiği bir dönemeçte, 3 Mart 1924’te TBMM’de kabul edilen ‘Üç Devrim Yasası’nın (1. Öğretim Birliği/Tevhid-i Tedrisat, 2. Halifeliğin Kaldırılması, 3. Şeriye ve Evkaf Vekâleti’nin Kaldırılması) 92. yılı daha özel bir anlam kazanıyor.
Onlardan biri olan ‘Öğretim Birliği’, iktidarın;
- ‘Seçmeli’ görünümlü dayatmalı din dersleriyle;

Yazının Devamını Oku

Toplum bu hale neden geldi

2 Mart 2016
ESKİ Bürokrat Necati Güngör Ankara’da bir otobüste yaşadığı manzarayı anlatıyor:

Çankaya durağından binen 70’li yaşlarda tok sesli bir hanım hangi söze tepki olarak söylediyse anlayamadım; “Burası Çankaya, herkes söylediği söze dikkat edecek!” diye çıkışınca, tartışma başladı.Yanındaki orta yaşlı hanım:

 

“Çankaya semtinin diğer semtlere üstünlüğü mü var? Ne demek istiyorsunuz?” “Hayır, üstünlük yok da burası Atatürkçülerin yoğunlukta olduğu bir semt.

 

Sözlere dikkat edilecek.”Orta sıralarda 65’li yaşlarda uzun boylu, kır saçlı adam; 70’li yaşlardaki hanıma “Sen ne demek istedin ulan!” diye hitap etmesin mi?Bir bayana “ulan”lı hitap uğultu ile ayıplanırken, adam “Atatürk’ü sevmek zorunda mıyım?” diye avaz avaz bağırmaya başladı.

 

“Bıyığım var diye beni AKP’li sanmayın. Ömrüm bunlarla mücadele ile geçti. AKP’li değilim, Atatürkçü de değilim. Benim atam, babamdır. Annemle babam sevişmiş, ben olmuşum.”Adam, terbiye sınırlarını da aşmaya başlamıştı.

 

Yazının Devamını Oku

Biraz ayıp olmuyor mu? 

1 Mart 2016
BASINDA köşesi olan veya yayın organlarında konuşanlar, Galatasaray Spor Kulübü’nün yaşadığı sıkıntıların ardında Ünal Aysal devrini ve dolaylı olarak da Galatasaray Lisesi mezunlarının hâkimiyetini aramaktadırlar.

‘Galatasaray’ taraftarı olmamama rağmen aynı lisenin evladıyım ve okuluma yapılan bu saldırıyı kabul edemiyorum. Öncelikle unutulmamalıdır ki Ünal, bu kulübün başına aynen Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe’de yaptığı mali kuruluşun benzerini tesis etmesi için getirildi. Ancak hazırladığı proje reddedildi, o da “işim bitmiştir” diye çekti gitti. 

Bugün yaptıklarından değil, kendisine yaptırılmayanlardan dolayı sorumlu tutuluyor. Devrinde yapılan harcamalara gelince, bu beyler zahmet edip kalemi kâğıdı ellerine alıp Fatih Terim hocaları tarafından yönetimden istenilen transferlere ne kadar para harcattırıldığını ve bu transferlerden kaçının bir tek maç bile oynattırılmadan kenara atıldığını hesap ediversinler derim.


Galatasaray Lisesi’nin kulüpteki ağırlığına gelince unutmamak gerekir ki, eğer bu ağırlık olmasaydı kulüp çoktan ‘Gülen Camiası’na teslim olmuş ve belki de ‘paralel yapı’ ile ilgili olarak çoktan kapattırılmıştı.


İlgi çekici olan ise bugün liselilere sataşanların çoğunluğunun nedense o günlerde en fazla Hakan Şükür ve arkasındakilerin bu gayretlerini destekleyenlerden olmalarıdır.
Acaba diyorum, gizli bir kuyruk acıları mı kaldı?


Yazının Devamını Oku