ABD’li askeri tarihçi Edward Erickson’un ‘Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunu inceleyen ‘Size Ölmeyi Emrediyorum’ adlı kitabına göre 595 subay ile 56 bin 48 askerin şehit olduğu, 1018 subay ile 95 bin 959 askerin yaralandığı, 27 subay ile 11 bin 151 askerin kayıp listesine geçtiği belirtiliyor.
Edward Erickson, bu verilerin, 66 bin kişinin şehit olduğunu öne süren Çanakkale Savaşı’nın Alman Başkomutanı Liman von Sanders’in ve ayrıca bu konuda kitap yazan Korgeneral Fahri Belen’in rakamlarıyla uyumlu olduğunu da söylüyor. Yani karşımıza 67 bin 821 rakamı çıkıyor. Bu rakama 21 bin kişi civarındaki hastane ölümlerini de eklersek 88 bin 821 rakamına ulaşıyoruz...
Korgeneral Selahattin Çetiner’in ‘Çanakkale Savaşı Üzerine Bir İnceleme’ adlı kitabındaki veriler ise şöyle: 57 bin 084 şehit (subay+asker), 27 kayıp/esir subay, 11 bin 151 esir/kayıp asker, 20 bir 297 hastanede vefat eden asker. Hepsini toplarsak: 88 bin 559...
Bazı tarihçiler ise Osmanlı Devletinin 253 bin şehit verdiğini öne sürüyorlar.
Uzak ve yakın tarihimizi ne yazık ki berrak bir şekilde bilmiyoruz. Okumayı, öğrenmeyi, araştırmayı çok sevdiğimizi söyleyemeyiz.
Geçmişimizi iyi bilemediğimiz için geleceğimizi planlama konusunda sık sık hatalar yapıyoruz.
1. ve 2. Dünya Savaşı’nın arka planında hep dünyayı (hammaddeleri, enerji kaynaklarını, ticaret yollarını, müşterileri) paylaşma amacı yatıyor.
Bu durumu, Suriye ile ilgili her ülke kendi çıkarına göre yorumladı. AKP iktidarı Rusya düşmanlığı kokan ama temkinli bir yaklaşım ile yaklaştı.
Amerika olumlu karşıladı. Ancak içinde bir bit yeniği var diye, ABD Dışişleri Bakanı apar topar Moskova’ya gitti. Rusya’nın Suriye’ye gelişi de bu şekilde ani olmuştu.
Şunu görüp iyice anlamamız gerekmektedir:
Neresinden bakarsanız bakın, Amerika ve Batı Suriye’de kaybetmiştir. Amerika’nın Suriye’de bizi de kullanarak Suriye’de yarattığı terörün tek kazancı, Suriye’yi istikrarsızlaştırarak, İsrail’in güvenliğini sağlamış olmasıdır.
5.5 ay içinde Rusya Suriye’de ne yaptı diye bakarsak: Yıkılmakta olan Suriye devletini yeniden ayakta tuttu. Terörün üzerine, 9 bin hava saldırısı ile terörün önemli bir kısmını dağıttı. El-Nusra ve IŞİD’e büyük zayiat verdirdi. Petrol kaynaklarını kesti. Önemli bir kısmının teslim olmasını sağladı.
Öcalan PKK’yı kurarken, mücadele ettiği bölgeleri sarı, beyaz ve kızıl renklere ayırmıştır. Sarı renk, devlet ve örgütün ortak denetiminde olan yerleri temsil etmektedir. Beyaz bölgeler ise devletin denetiminde olan yerler olarak belirlenmiştir. Kızıl bölge, örgütün eylemlerinin yaygın olduğu kentlerden oluşmaktadır.
Bu kentler; Şırnak, Cizre, Hakkâri, Şırnak, Yüksekova, Van, Siirt olarak belirlenmiştir. Son günlerde PKK’nın kızıl diye nitelendirdiği bölgeye askeri yığınak yapılmış olması, örgütü huzursuz ettiği için Ankara saldırısı gerçekleştirilmiştir.
PKK, Ankara saldırıları ile şu mesajları vermektedir: Devletin kalbi olan Ankara’ya yani beyaz bölgeye girerek, korku ve dehşet saçtıklarını ortaya koyduklarını düşünmektedirler.
Öcalan, 12 Mayıs 2007’deki bir ifadesinde şunları söylemişti: “Demokratik özerklik istiyoruz. Özerklik olmazsa eylemler artar” diyerek yaşananları adeta tercüme etmiştir.
Bağdat, Irak’ın işgalinden bu yana bombaların hedefinde, 2015 Ekim’inden bu yana, 13 Kasım 2015, 11 Ocak 2016 ve 28 Şubat 2016’da bombalı saldırılara uğradı. Yaklaşık 150 kişi hayatını kaybetti.
Şam, içsavaş yaşıyor; devletler ve destekledikleri örgütler her türlü silahla ülkeyi parçalamaya çalışıyorlar. 2015 Ekim’inden bu yana; Ekim 2015, Ocak ve Şubat 2016’da yapılan bombalı saldırılarda yaklaşık 100 kişi hayatını kaybetti...
Rakamlar kesin olmamakla beraber Ankara’nın, özellikle son altı aylık periyotta, Bağdat ve Şam ile aynı ölçüde teröre muhatap olduğu ortaya çıkıyor.
Anadolu coğrafyası ve Ortadoğu arasındaki, ‘terör’ ihraç eden çatışmaların geçişkenliği Türkiye’nin bekasını tehdit ediyor.
Ankara’nın en merkez olan ve en korunaklı olması gereken bölgelerinde, aynı tarz saldırıların yapılabilme kolaylığı, ciddi bir istihbarat açığına işaret ediyor.
Genelkurmay’ın dinleme üssü GES, 2011 yılında MİT’e devredildi ve bütün dinlemeye/gözlemeye dayalı istihbarat askerden, sivile geçti.
Teknolojik kapasitesi bakımından en son teknoloji ile donatılmış tesisler ki, -Afganistan’dan Somali’ye kadar tüm kriptolu bağlantıları ve Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu arasındaki “her türlü elektronik iletişimi” kontrol edebilme kapasitesine sahip-, MİT’in emrinde...
Seferihisar’daki sosyal demokrat belediyeler buluşmada, 2009’da yapılacak üç seçimin (genel, yerel ve cumhurbaşkanlığı) yol haritası tartışıldı; stratejiler geliştirildi. (Aynı zamanda SODEM’in de başkanı olan ev sahibi Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, görevini eski Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk’ten devralmıştı.) ‘Sakin şehir’in (cittaslow) Türkiye’deki başkanı da olan Soyer, ‘SODEM Yerel Yönetim Projeleri’ yarışmasına, belediyelerden 450 proje geldiğini bildirdi. Pek çok temada uygulanmış ve uygulamayı bekleyen projeler bulunuyor. Nitekim, Genel Başkan Kılıçdaroğlu, “İlkleri hep sosyal demokratların yaptığını, yarışmaya katılan projelerin de gelecek için ilk projeler olduğunu” açıkladı. Kılıçdaroğlu, belediye başkanlarını övdü, en başarılı projelerin, hem de en düşük maliyetleriyle CHP’li belediyeler tarafından üretildiğini, ne yazık ki, bunların çoğunun AKP’liler tarafından ‘yürütüldüğünü’ iddia etti. Kapalı toplantıda ise belediye başkanlarına yeni dönemde kendi aralarında ve farklı partilerden de olsa, o belediyeleri kazanmak için işbirliği ve güç birliği yapmalarını istedi.
Sığacık’taki Euphoria Oteli’nde sabah başlayan çalışmalara CHP’nin merkez kadrosu, belediye başkanları ve yerel milletvekilleri de katıldı.
Friederich-Eber Stiftunç&Sodem sosyal demokrat belediyecilik akademisi çalışmalarının sunumunu Ahmet Altan (İYTE öğretim görevlisi), Doç. Dr. Koray Çalışkan (Boğaziçi Üniversitesi), sosyal girişimcilik ve belediye çalışmaları konusunda ise Zeynep Meydanoğlu (ASHOKA), İbrahim Betil (TOG), Ercan Tutal (Düşler Akademisi), Faruk Göksu (TAK) yaptı. Sonra MetroPOLL Başkanı Prof. Özer Sencar, CHP’lilere moral veren özellikle 6 Haziran ve 1 Kasım seçimleri arasındaki değişimi; iç ve dıştaki son siyasi gelişmeleri içeren ‘Türkiye’nin nabzı’ araştırmasını açıkladı.
Kentlerimiz 65 yıl içinde üç kez yıkıldı ve yapıldı
ŞEHİR plancısı, TAK ve Vizyon Atölyesi kurucusu Faruk Göksu: Kentlerimizin 1950’den bu yana üçüncü kez ‘dönüşüm’ süreci yaşadığını belirterek, “Bunun birinci evresinin 1950-80 arasında kentlerimizin yarısı gecekondu, yarısı apartmanlaşmış, imarlı, 80 sonrası ikinci dönemde gecekondu alanlarının dönüşümü süreci yaşandı, bu Özal dönemiydi, tapu tahsis belgesi ve dört kat imar izni verildi. Üçüncü dönem ise 1999 Marmara depreminin ardından yaşanan gayrimenkul (özel sektör) ve kamu odaklı (TOKİ) odaklı yeni süreç başladı. Dünyanın hiçbir kentinde 65 yıl içinde üç kez yıkılıp yeniden yapılan bizim gibi kentler yok. Şimdi kentleri yeniden düşünmemiz gerekiyor. Bunun için vizyon, tasarım ve sosyal etki kavramlarını gündemimize almamız lazım. Kentsel sorunlarımızın çözümü için bilinenleri yeniden keşfetmemiz, görünmeyenleri görünür kılmamız gerekiyor, bunun için üç kavramı dikkate alarak, üç atölye kurduk; birincisi vizyon atölyesi, 2’ncisi tasarım atölyeleri (TAK Kadıköy ve Kartal), sonuncusu ise Muğla Etki Atölyesi... Tüm atölyelerde özellikle genç tasarımcılar da mahalleliyi bir araya getirerek sorunları birlikte tartışıyor, tasarım yolu ile çözüm yollarını birlikte arıyoruz. Kentlerimizin bir kez daha dönüşmemesi için yeni kent modelleri ve katılımcı planlama yaklaşımları kamu, özel ve sivil işbirliği içerisinde geliştirmemiz gerekli” dedi.
Tekirdağ Çorlu’da hafta başında yapılan delege seçimlerinde pek duyulmamış olaylar yaşandı. Dördüncü kez belediye başkanı olan Ünal Baysan, bu kez milletvekilliğine soyunmak istiyor. Bu nedenle ‘önünü’ açmak amacıyla ilçe başkanı Yıldıray Arıcı’nın seçilmemesini istiyor. Kulis için belediye mensuplarını ‘araziye’ sürüyor.
Ekranlara yansıyanlar, duyulanlar ve yazılanlar CHP’ye hiç yakışmıyor. CHP’nin 37 yaşındaki eğitimli ‘atama’ ilçe başkanı Arıcı, sevilmesi nedeniyle bu kez seçimi rahat kazanacağı bekleniyordu. Nitekim delege seçimlerinin ilk günlerinde 300-400 oy kullanılan üç mahallede muhalefetin 13, 15 ve 1 oy çıkarması üzerine Ünal Baysan ‘zora’ girdiğini görünce baskılara başladı.
Üç gün önce ilçe binasının önünde tartışmalar çıktı; olay yerine gelen Baysan “Beni sandıkların üzerine oturtmayın. Ben adamı ezer geçerim” diye bağırdı. İlçe binasında taraflar birbirlerine girdiler. Baysan’ın yanında yer alan bir grup Arıcı taraftarına saldırıldı.
Çorlu’dan bazı siyasetçiler “Ünal Bey, daha önce imar müdürlüğü ve yardımcılığını yaptırdığı Oktay Çolpan’ı ağırlık sağlama beklentisiyle Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Albayrak’ın yanına gönderdi; orada imar müdürlüğüne atanması sağlandı. Ancak bir müteahhitten para istediği iddiası üzerine görevden alındı... Uzun bir aradan sonra Çolpan’ı belediye bu kez ikinci adam olarak yanına aldı. Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın PM’ye girememesi üzerine, milletvekili Çorlulu Emre Köprülü’nün TBMM Divan Başkanlığı’na seçilmesi, milletvekili Çerkezköylü Dr. Candan Yücüer’in de Çorlu’ya taşınması karşısında endişeye düşen Baysan’ın belediye personeli, zabıta ve yandaş belediye meclis üyeleri ile CHP’li müteahhit ve esnafın üzerine baskı yaptırması kendisine hiç yakışmadı.
Şu gerçek ki, yanlış uygulamaları nedeniyle tabanını kaybetti artık. Çorlulu ve Güneydoğulu gençleri birbirine kırdırttı. Nitekim tehlikeyi gören ilçe başkanı Yıldıray Arıcı delege seçimlerinin ortasında propaganda yapamayacağını anlayınca adaylıktan çekildi. Yaşananları açık bir bildiriyle kınadı. CHP’nin Baysan’ın yakını fotoğrafçı İsmail Akar’ın tek aday olarak seçime katılması bekleniyor.
Göksel Rıza Özkan’ın 32 yıllık bir ‘eğitim emekçisi’ olarak adaylara önerileri var. “Umar ve ümit ederim sınav öncesi, sınav anı ve sonrasında uygular iseler başarılarına katkı sunduğumu da fark edeceklerdir” diyen Özkan’ın YGS stratejisi şöyle özetlenebilir:
-Sınavda bir bölüme başlamadan önce, o bölümü hızlı bir şekilde gözden geçirin. Sınava kendinizi en güçlü hissettiğiniz testten başlayın.
-Soruları çözerken soruda verilenleri iyice okumalısınız. Tüm verilenleri değerlendirmeli, sorunun ne istediğini tam olarak anlamalısınız. Soruyu anlamak çözümün yarısıdır. Soruları çözerken verileri iyi değerlendirmelisiniz. Bilmelisiniz ki, hiçbir bilgi gereksiz verilmez. Verilen bilgiler mutlaka çözümün bir parçasıdır. Sorunun cevabı ile ilgili ipuçları verilenlerin içindedir.
-Sorulardaki olumsuz ifadelere, parantez içi bilgilere dikkat etmelisiniz. Sorulardaki tüm ayrıntıları göz önünde bulundurmalısınız. Altı çizili kelime ve ifadeleri dikkatli okumalısınız.
Özellikle, sözel bölümdeki sorulara dikkat edilmeli, sorunun çözümüne geçmeden bütün seçenekler okunmalıdır. Unutulmamalı ki, bazen doğru değil, en doğru ya da en uygun istenebilir.
-Hız ve doğru cevap arasında dengeyi kurun. Aşırı dikkat göstermek ya da dikkatsizlik zaman kaybına neden olacaktır. Zamanı iyi değerlendirmek için, cevapları optik forma gruplayarak kodlayınız. Gruplayarak kodlama (en uygunu 5’li grup kodlamasıdır) size zaman kazandıracağı gibi, cevapları kaydırma olasılığını da azaltacaktır.
Yazı şöyle:
“Mıcır haline getirilen Ferdispat (seramik hammaddesi) elde edilebilmesi için bir tarih yok edilemez.
Bu yerlerin kurtarılması için Alman bilim kadını Dr. Anneliese Peschlow-Bindokat ve Kuşadası-Ekodost Grubu Sözcüsü Bahattin Sürücü ile mücadele eden Arkeoloji ve Sanat dergisi editörü, arkeolog Nezih Başgelen bir not gönderdi. Herkesin dikkatle okuması gerekiyor:Beşparmak (Latmos) Dağları eteğindeki Herakleia, Bafa Gölü’nün kıyısında Batı Anadolu’nun en güzel antik kentlerinden birisidir.