İktidar, “... Devlete, millete değil kendisine Olağanüstü Hal ilan etmiştir...” sözleri ile yeni durumu açıklamıştı. Devlet mefhumuna duyulan alerji ve bu bağlamda ‘millet’ popülizmi üzerinden yapılan gerekçelendirmenin, tatbikatta farklı sonuçlar doğurmakta olduğu, art arda çıkarılan KHK’lar ile anlaşılıyor.
Devleti işgal niyetinde olan bir ‘fesat yuvası’na dönük olması gereken düzenlemelerin, giderek bütün muhalif veya muhalefet potansiyeli taşıyan unsurları da aynı çuvala doldurması, işin ciddiyetini kaçırıyor. KHK’larda, zaman ve konu başlıkları iktidar önceliklerine, meşrebine göre seçilince, hukuki, anayasal sorunlar artmaya başladı.
Anayasa’ya göre, Olağanüstü Hal’in gerekli kıldığı konularda, KHK çıkarılabilir.
OHAL
Hayatı zafer ve devrimlerle dolu, ünü dünyaca kabul gören lider Atatürk, modernleşme-çağdaşlaşma akımıyla insan topluluğunu millet olarak ‘hukuki topluluk’ düzeyine/biçimine dönüştürmüş, onun güneşiyle Türkiye aydınlanmıştır.
Ulusal varlığımızın simgesi Atatürk, ‘Ulusal egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ sözüyle hukukun üstünde en üst kudreti egemenliği hukukun üstünlüğü kavramına bağlamıştır. Anlatış biçiminden demokrasinin kaynağı hukuka, büyük değer verdiği düşünülmesi gereken önemli bir derstir. ‘Adliyesi bağımsız olmayan bir ulusun devlet olarak varlığı kabul edilemez’ düşüncesi adaletin bağımsızlığını bir güç olarak değerlendirmesi, onun o günlerden bugünleri gören olağanüstü bakışıdır. “Hukukta işi oluruna bırakmak ulusları uyanmaktan alıkoyan en ağır bir kâbustur. Türk ulusu üzerine kâbus çökmesine izin vermez” (Mart 1924) nihayet; 1.11.1926’da “Emniyet ve hak işleriyle ilgili usullerde ve yasalarda kolaylık, çabukluk, açıklık ve kesirlik esas alınmalıdır” uyarısı hepimize, anlayana yol gösteren modern bir tarih dersidir.
Atatürk’ün bıraktığı hukuka bağlı devlet düzeninde hukukun hırpalanması cumhuriyet devletine güvenin sarsılması ‘Adalet mülkün temelidir’ anlatış biçiminin gölgelenmesidir. Yargı; tarafsız, bağımsız, ağırbaşlı ve hak gözetmelidir. Mahkemeler adil olduğu yolunda güven duygusu uyandırmalıdır. Tarafsızlık ve doğruluk ilkesinin zedelenmesi, yanlı görüş ve kararlarıyla özgürlüğün teminatı adaletin temeli çatlar, kırılabilir.
Öyleyse, anayasallaşma hukukun üstünlüğü kavramına bağlayıcı niteliği bulunan kurallarla, çağdaş yapıya/çizgiye getirilerek eksilmeyen dikkatle, Cumhuriyet ve demokrasi yaşatılmalı, güçlendirilmelidir. Bilinmelidir ki, devlet yapısının harcı hukuktur, adalettir. (Av. Ruhi KAHRAMAN)
Hatay ve Aydın’dan sonra Mersin’deki son toplantıda vali, belediye başkanı, TÜRSAB Başkanı ve Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni’nin konuşmalarında makul görüşler yansıtılırken, toplumdaki normalleşmenin işaretleri dikkat çekti.
Herkes ülkesini çok seviyor, ayrılık gayrılık istemiyor. “Birliktelik” diyor. Eski ‘sertlikler’, ‘dışlanmışlıklar’ artık kabul görmüyor.
Protokol konuşmaları epeyce içerikliydi. Çok şey öğrendik, gördük, duyduk.
Vali Özdemir Çakacak, Mersin’deki görev süresi iki yılı aşmış. Diğer konuşmacıların konuşmasını atıf yaparak övdü. Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz tecrübeli bir başkan... Tarsus’ta dört dönemden sonra beşinci dönemini Mersin Büyükşehir’de geçiriyor. Olgunluk döneminin zirvesine oturmuş Kocamaz, çevre belediyelerin ‘abisi’ konumunda; sorun çözüyor, parti ayrımı yapmadan akıl veriyor.
Önemli bir ‘imam’ için 4 milyon TL, kaçak yargı mensupları için de milyona varan para ödülleri verileceği ilan edildi. Bu paralar, aranan kişilerin ihbarı ile ilgili, yoksa, yakalayıp getirme söz konusu değil.
Vahşi Batı’da kanun kaçakları, duvarlara asılan, üzerinde de ‘wanted’ (aranıyor) yazan resimli ilanlar ile aranır; ödül avcıları tarafından yakalanarak en yakın ‘sheriff’e teslim edilerek, ödül elden alınırdı, azılı kanun dışılar için ayrıca ‘ölü ya da diri’ ibaresi eklenir, ölüsü de dirisi kadar ödül kazandırırdı.
FETÖ çetesi mensupları, diri olarak isteniyor.
11 Eylül saldırılarından sonra, cihadist teröristler de aynı yöntemle aranıyor. Ayman El Zevahiri adlı terörist için 25 milyon dolar ödül konmuştu.
ADANA Havalimanı’na indiğimizde uzaktan bir el sallandı. O yöne doğru gittiğimizde anladık; el sallayan orta yaşlarda bir kadındı...
“Size birkaç şey söylemek istiyorum” dedi. Biz son zamanlarda e-mail ile gelen FETÖ mağduru insanların şikâyetlerini anlatacak bir kişi sandık. Nitekim öyle de çıktı... 18 Ağustos’ta Mersin’de tutuklanan Erkan Karaaslan’ın başına gelenlerle ilgiliydi. Bir dosya verdi.
O sırada etrafını da kuşkulu gözlerle izliyordu. Pek yakınlık göstermek istemesek de Mersin’e giderken arabada okuduklarımız ‘kuru ve yaş’ meselesine bir yerde açıklık getiriyordu. Özetle FETÖ mağduru kişilerin yaşadıkları acı manzara... Yani yapılan FETÖ tertipleri, kumpaslar ve ortaya çıkan mağdur insanların ve yakınlarının acısı... Şimdiye kadar görülmemiş boyuttaki oyunlar bunlar.
Tablo karşısında yapılan beddualar bile az gelir.
CHP
Anadolu birçok kültür bitkisinin gen merkezidir. Avrupa kıtasında yaklaşık 11 bin bitki taksonu bulunurken ülkemizde 12 bin bitki taksonu olduğu bildirilmiştir. Avrupa’daki endemik bitki (sadece belli bir bölgede yetişen) sayısı toplam 2.500 iken ülkemizdeki endemik bitki sayısı 3.600’dür. Yani ülkemizde gördüğümüz üç bitkiden biri, yalnızca Anadolu coğrafyasında bulunmaktadır. Türkiye doğal zenginlikleri oranında iç ve dış pazarlarda hak ettiği konuma ulaşamadığı gibi tıbbi ve aromatik bitki ve ürünlerini ithal eden ülke konumundadır. Halbuki biyolojik zenginliğimizin değerlendirilerek tıbbi bitkilerimizden gıda, kozmetik ve ilaç sanayi için yeni hammaddeler üretilmesi ve ekonomiye kazandırılması büyük önem taşımaktadır. Silivri Belediyesi Tarımsal Üretim ve Araştırma Merkezi’nde tıbbi ve aromatik bitkilerimizin yetiştirilerek dünya standartlarında kaliteye sahip bitkisel drog ve bitkisel drog preparatlarını üretmesi ülkemiz tarımı açısından bir belediyenin yapmış olduğu çok önemli bir aşamadır.
Sağlık Bakanlığı Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Daire Başkanlığı’nın Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi’ne verdiği yetkiyle 24 Eylül 2016’da hekimlere yönelik Sağlık Bakanlığı onaylı Sertifikalı Fitoterapi Eğitim Programı başlatılmıştır. Bitkilerle tedavide yaşanan sorunları çözmenin ve bilimsel temele oturtmanın yolu da bu eğitimler olacaktır. Tıbbi bitkiler ve bitkisel ürünlerin Fitoterapi eğitimi almış hekimlerce reçete edilmesi; eczacılarla bilinçli şekilde hastaya verilmesi ve kullanım önerilerinin anlatılması halk sağlığı açısından çok önemli bir gerekliliktir.
Tıbbi bitkisel ilaçların global pazarının, yaşlanan nüfus, genel sağlık ve refah konusunda bilinçli tüketicinin artması ile ivmelenerek 2017’de 107 milyar dolara ulaşması beklenmektedir. Avrupa’da Almanya bitkisel ürünler pazarında en fazla paya sahip olan ülkedir. Almanya’yı Fransa, İtalya, İngiltere, İspanya, İskandinav ülkeleri ve Hollanda takip etmektedir. Bitkisel ürünlerin, sentetik ilaçların aksine çok az yan etkisi olan, güvenli ve sağlıklı ürünler olarak kabul edilmesi de pazar payının büyümesine yardımcı olan önemli bir faktördür.
Ülkemizde yetişen veya yetiştirilebilen tıbbi ve aromatik amaçla kullanılan bitkileri ekonomiye kazandırmamız Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Fitoterapi Merkezi’nin en büyük hedefleri arasındadır. Ülkemiz bitkisel ürünleri (kozmetik, gıda takviyesi, fonksiyonel gıda, bitkisel ilaç) tarladan başlayarak her aşamada üretecek, yeni ürünleri geliştirerek pazara sunacak yeterli bilgi birikimi ve teknolojiye sahiptir. Bitkisel hammaddeler teknolojiye dayalı üretilerek hem Türkiye pazarında hem de dünya pazarlarında hak ettiğimiz noktaya sanayi, üniversite ve ilgili bakanlıklarımızla işbirliği sağlanarak bir an önce varılmalıdır.
Yararlanma koşullarının ağırlığından ve fondaki paranın amacı dışında hoyratça harcanmasından ötürü işsizler umduğunu alamadı. Kurulduğu yıldan bu yana fonda biriken 100 milyar liraya yakın paranın ancak yüzde 10’u işsize ödenebildi. Fondan bugüne dek işsizlere toplam 10 milyar lirayı aşkın ödeme yapıldı. Geriye kalan para ekonomik yatırımlarda ya da başka alanlarda kullanıldı. Yani fonda biriken para, işsize maaş ödemekten çok başka yerlerde değerlendirildi. On dört yılda sigortalı kişi başına ödenen işsizlik ödeneği ortalama bin 700 lira düzeyinde oldu. Fondan bir işsiz en az 3 ay, en çok 10 ay ailesiyle birlikte bu para ile yaşamını sürdürmeye çalıştı.
Amacı işsize daha çok aylık ödemek olan fondan bugüne dek yüzde 10’a yakın bir paranın ödenebilmesi yararlanma koşullarını sorgulanır hale getiriyor.
Fondan her yere para harcanıyor, ancak asıl ödenmesi gereken işsize neden cimri davranılıyor?...
Neden yararlanma koşullarının ağırlığından ötürü daha fazla işsize, daha uzun süreli ödeme yapılamıyor?
Atatürk, Söylev’i bitirirken bir tümcede özetlediği çağdaş Türkiye’yi Türk gençliğine emanet ediyor.
Atatürk’ün bıraktığı emanet, birbiriyle eşdeğerde olduğunu özenle belirttiği ‘Türk bağımsızlığı’ ve ‘Türkiye Cumhuriyeti’, yani özgürlük düzeni olduğunu vurgulayan Ozankaya, şöyle devam ediyor:
“Ne var ki, Söylev’in yüksek sanatsal değeri taşıyan, ancak Osmanlıca ağırlıklı olan özgün metni, özellikle genç kuşaklarca ve genel yurttaş çoğunluğunca gereğince anlaşılamamaktadır.
Bu emaneti karalamaya, önemsiz göstermeye kalkışanlar vardır.