Konseyin toplanamamasından ötürü toplumun büyük kesimini çok yakından ilgilendiren sorunlar ele alınıp yeterince değerlendirilemiyor.
Hükümetin 2017 yılı programında kıdem tazminatı fonunun kurulması, kamu personel yasasında değişiklik yapılması gibi işçi ve memuru yakından ilgilendiren önemli düzenlemeler de yer alıyor. Yine kamuda çalışan taşeron işçilere hâlâ kadro verilmedi. Emekli, intibak yasasının çıkmasını bekliyor, çiftçi ve esnafın bir dizi sıkıntısı var. Kuşkusuz bu sorunların ele alınıp değerlendirileceği, hükümete öneriler üretileceği platform, Ekonomik ve Sosyal Konsey.
Anayasa değişikliği referandumuyla anayasal bir kurum haline getirilen ESK’nın bir yıl içinde yasası çıkarılacak, düzenli olarak toplanacaktı. Ne yazık ki ESK’ya ilişkin yasal bir düzenleme hâlâ yapılamadı.
Konsey hükümete öneriler sunacak hem de alınan kararların topluma sağlıklı şekilde ulaşmasını sağlayacaktı. Kıdem tazminatı, kamu personel reform yasası gibi işçiyi, memuru çok ama çok yakından ilgilendiren düzenlemeler gündemdeyken toplanmayacak da ne zaman toplanacak?
“Atatürk’ü minnet ve şükranla anıyoruz. Onun koyduğu ilkelerin ne kadar önemli olduğunu bugün çok daha iyi biliyoruz” dedi. Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet’e verdiği güçlü desteği bir kez daha gösterdi. Her zaman gazetecilerin yanında olduklarını söyledi. Kılıçdaroğlu’nu, CHP’nin çağrısı üzerine Cumhuriyet’in önünde 2000’e yakın bir topluluk karşıladı. Bu sayı daha kalabalık olmalı ve güçlü mesajlar verilmeliydi. Birçok CHP’liden gelen bu eleştiri şöyleydi: “CHP’nin 39 ilçe örgütü var; bu tepki çok zayıf kaldı, Cumhuriyet’in önünde gücünü gösteremeyen meydanlarda ne yapacak?” diye sordu. DİSK Başkanı Kani Beko arkadaşlarıyla Cumhuriyetçileri gün boyu yalnız bırakmadı. Hayri İnönü, Şükrü Genç’in dışında belediye başkanı yoktu kendisiyle birlikte gelen. Nedense bazı belediye başkanları ‘tepki’li etkinliklere katılmaktan çekiniyor. Cumhuriyet’e 220 belediyeden Ataşehir, Beşiktaş, Hatay, Bakırköy, Nilüfer, Çanakkale, Kartal, Mudanya, Yalova, Keşan ve Kepez gibi belediyelerin Ata’yı anma için ilan vermeleri yetmiyordu.
Bu durum bazı vekilleri etkilemiş, içlerinden biri “Her şey genel başkana kalıyor” diye yakındı. Bir başkası da şöyle konuştu:
“Demek ki çok çalışmıyoruz, kitleleri etkileyemiyoruz... Tayyip Bey de bindirdikçe bindiriyor, nefes almakta zorlanıyoruz. Onun için genel başkan iradesini kullanmalı ya da galiba ben adam seçemiyorum diye düşünmeli... Sonrası mı? Tek başına Taksim’e çıkıp, ben bu ülkeyi yıktırmam diye haykırmalı.”
Biraz tuhaf oldu ama Kılıçdaroğlu buna benzer bir ifade kullandı:
Ne yazık ki, hiçbir şey bıraktığı gibi değil Atatürk’ün...
Her şey saldırıya uğruyor, yıkılıyor, yok edilmek isteniyor.
Demokrasinin kaynağı laik Cumhuriyet ilkeleri unutturulmaya çalışılıyor.
Ama o eşsiz liderimizdi...
AYM bu kararıyla sadece OHAL KHK’larını denetleyemeyeceğini belirtmiş olmadı, Anayasasız bir döneme girdiğimizi ilan etti. Evet artık AYM sayesinde Türkiye’nin bir anayasası yok. En azından OHAL süresince. Ama şöyle de düşünülebilir; eğer OHAL süresince Anayasa yoksa, hükümetin her sıkıştığı durumda OHAL ilan edebileceği ve bu da denetlenmediğine göre aslında olağan dönemde de artık Anayasa’nın olmadığını söyleyebiliriz.
AYM, anayasasızlığı meşru kılan kararını şöyle gerekçelendiriyor: Anayasa’nın 148. maddesi “Ancak, Olağanüstü Hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerin şekil ve esas bakımından anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesi’nde dava açılamaz”. Eğer daha önce yaptığım gibi bir hükmün OHAL KHK’sı olup olmadığına bakarsam, esas denetimi yapmış olurum. Bunu da 148. madde yasaklıyor. Mahkeme 148. maddedeki bu bir cümleye verdiği mutlak değerle tüm Anayasa’yı işlevsiz kılıyor.
Çünkü bir anayasanın varlık sebebi erkler arası ilişkiyi düzenlemek ve temel hakları güvence altına almaktır. Oysa KHK’lar denetlenemediği takdirde anayasanın tümü işlevsiz kalır. Anayasa’nın 4. maddesine göre “Anayasa’nın 1. maddesindeki devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2. maddesindeki Cumhuriyet’in nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”
Bir KHK ile bunun değiştirilmesini engelleyen ne var?
İktidar, yargının düzenleyici kurumu sayılabilecek HSYK’nın, darbeci bir planlama içinde olduğu, 15 Temmuz’da ortaya çıkan yapının işgalinde olduğunu fark ettiği andan itibaren, kendine uygun bir HSYK kompozisyonu için gerekli düzenlemeleri yaptı, yapmaya çalıştı.
Çürümenin ne kadarı tasfiye edildiği henüz belirsiz. Devlet kurumsal olarak, matruşka bebekleri gibi birbirinin içinden çıkan unsurlar tarafından, neredeyse istila edildiği için kurumlar arası enfeksiyon da had safhada. ‘Endazesinden’ çıkarılmış bir yapıyı, olması gereken düzene koymak zor.
Emniyet ve yargı -normalleşme sürecinde- en ağır sorumluluğu taşımak zorunda.
Dokunulmazlıkların belli süreye bağlı geçici kaldırılması ile ilgili ‘ucube’ düzenleme, yeni bir huzursuzluk kaynağı olarak gündeme girdi.
Humeyni devriminden beri Amerika’nın hedefinde olan İran, Körfez ülkelerini kontrolde tutan Washington’la yapılan son anlaşmadan sonra biraz nefes almış gibi... Ama İran dizginleri kimsenin eline verecek gibi değil; herkes gelişmeleri bekliyor.
Çünkü İran, tarihin en köklü kültür ve devlet birikimlerine sahip... 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması’ndan sonra Türkiye ile İran savaş yapmadı. Zaman zaman ciddi ‘gerginlik’ler yaşasalar da İran, Türkiye’den sonra en fazla Türk’ün yaşadığı ülke... Ortadoğu’yu iyi bilen ve bu konuda birçok kitabı bulunan Prof. Dr. Nurullah Aydın’a göre “İran, ikinci büyük Türk devleti” vurgulaması yapıyor...
İnanç, tarih, kültür ve etnik yapı itibarıyla Türkiye’ye benzeyen İran gerek bölge gerekse dünya politikasında Türkiye’nin doğal müttefiki olmalı. Birbirine yakın siyasetçiler hiç olmazsa bu görüşte.
Son yıllarda iki ülkenin ilişkileri giderek gelişiyor.
‘Türkiye’de Hukuk Zihniyeti’ başlıklı proje kapsamında gerçekleştirdiği anket sonuçları hukuk sistemimizin ne kadar sıkıntılı olduğunu gösteriyor. Kaya, bu çalışmayı 21-31 Mart tarihleri arasında, 4200 denek (3800’ü hâkim, savcı ve avukat) üzerinde yapmış. Sonra bunu çeşitli hukuk analizleri ile (135 sayfası anket olmak üzere) ekibiyle birlikte 600 sayfalık bir kitap yazmış... Ancak darbe girişimi nedeniyle yayımını ertelemiş. Kaya, ÖSS’de 65’inci olmuş; aldığı bursla Indiana Üniversitesi’nde siyaset bilimi ve felsefe okumuş; yüksek lisansını Harvard Üniversitesi’nde, hukuk doktorasını da Londra Üniversitesi’nde tamamlamış. Siirt doğumlu ancak burada hiç yaşamamış. “Ne yazık ki, objektif gerçekçilikten mahrum bir ülkeyiz. Objektif gerçekçiliğe su gibi ihtiyacımız var şu anda” dedi.
Türkiye’de ‘Hukuk Zihniyeti’ üzerine anket sonuçlarından bir bölümünü özetle yayınlıyoruz:
- Hukuk sistemi % 35 oranında adalet üretmektedir.
- “Adamına göre muamele” % 85 oranındadır.
Kocasakal daha sonra da Güzelbahçe’deki Cumhuriyetçi kadınların toplantısında konuştu ve “Adayım” diye bir ifade kullanmadı.
Parlamenterler, Kocasakal’ın baro başkanlığını zamanında ve zirvede bırakarak örnek bir duruş sergilediğini ifade ederek, “İstifa kültürü gelişirse Türkiye kurtulur” dedi.
Türk Parlamenterler Birliği İzmir Şubesi Başkanı eski ANAP’lı Metin Öney, geçen hafta sonu Türkiye’nin cesur, tutarlı, kararlı ve dinamik liderlere ihtiyacı olduğunu belirterek, “Kişiliğinizde bu özellikleri, ışığı ve heyecanı görüyoruz. Türkiye’nin geleceği için bir umuda çıkışa ihtiyacımız var. Siz topluma umut oluyorsunuz. Ümit veriyorsunuz. Kendinize yakın bir partinin başına geçerek bu milleti birleştirmelisiniz. Toplum sizi benimsedi, bu sorumluluğu verdi. Toplum sizi kucaklayacak” şeklinde öneride bulundu.
Kocasakal, “Makamlar gittiğinde geriye siz kalırsanız bir anlam ifade eder. Baro başkanlığını bırakmam tamamen etik ve estetik. Baro gemisini güvenli bir limana yanaştırdım, emin ellere bıraktım. Arkadaşlarımın benden daha iyi yapacağına inanıyorum. Siyasete değişik bir soluk getirme adına Ümit Kocasakal olarak devam edeceğim. Açıklık, dürüstlük ve samimiyet benim için vazgeçilmezdir. Benim oram buram oynamıyor. Politikada kadro ve fikir hareketi olması lazım. Sade bir vatandaş olarak Atatürk’e ve Cumhuriyet’e saldıranlara karşı mücadeleye devam edeceğim. Gerektiğinde elimi taşın altına koyarım” diye konuştu.