Yalçın Bayer

Yılmaz Hoca yine yapacağını yapmış

24 Ocak 2017
ESKİŞEHİR İzmir’den de Bursa’dan da başka... Kent size ‘ferahlık’ veriyor; bir şeyleri arıyorsunuz. Hele çocuklarınızla ve torunlarınızla giderseniz, sizi gençliğinize götürüyor.

Zaten son yıllarda Eskişehir turları giderek artmış. Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in ortaya koyduğu projeler çocukları oraya daha çok çekiyor. Sazova Parkı içindeki masal şatosu, korsan gemisi, yapay gölet, bilim ve deney merkezi, Sabancı Uzayevi, Eti Sualtı dünyası ve amfi tiyatro... Porsuk’un kıyısındaki çiğböreği yemek zorundasınız. Büyükleri asıl etkileyen de Odunpazarı’ndaki müzeleri;  Büyükerşen’in Mumyalar Heykeller Müzesi’nden Kent Müzeleri Kompleksi ile Kent Belliği Müzesi ve Çağdaş Cam Sanatları Müzesi... Bu müzeleri kış aylarında dahi ortalama 700 kişi geziyor, mumya müzesini ise yazın günde 4 bin kişinin gezdiğini söylediler. Büyükerşen, bu müzenin bir benzerini İstanbul’da açacakmış. “Galiba biraz geç kaldık” dedi. Yeni müzeler gelecekmiş; Oya Müzesi, Etnografya Müzesi ve Eski Meslekler gibi...

Ve geçen ekim ayında ‘resmi’ açılışı yapılan Eskişehir Kurtuluş Müzesi’nin ‘halk açılışı’ iki-üç ay içinde yapılacak... Bugünlerde ziyaretçisinin giderek artması ilginç değil mi? Yılmaz Hoca, müzenin tarihsel altyapısını, araştırma-inceleme-çeviri aşamalarından geçerek hazırlandığını söyledi. Bu da iki yıl sürmüş... ‘Emperyalizmin Kıskacında Türkiye’ başlığı ile giriş yapılıyor; her oda için tarihsel bir tema belirlenmiş. 16 farklı karikatür dergisinden toplanan karikatürlerden başka ‘gazete odası’nda milli mücadeleye karşıtlığı ya da desteği ile tanınan gazetelerden haberler veriliyor. Üst kat çıkış ve iniş merdivenlerinde Eskişehir nüfusuna kayıtlı, İstiklal Savaşı şehitlerinin isimlerinin yazılı olduğu duvar yazıları ve şehit künyeleri sergileniyor. (296 şehit adı yer alıyor.)

Bu müzenin açılışı bir-iki ay içinde ‘halk’ tarafından yapılacakmış...

TEPEBAŞI’NDA MUMCU ÖDÜLLERİ

UĞUR Mumcu adına verilen ödüller ve anma toplantılarının en etkin olanı Tepebaşı’nda yapılıyor. Çağdaş Gazeteciler Derneği Eskişehir Şubesi ve Atatürkçü Düşünce Derneği’nin düzenlediği Tepebaşı Belediyesi’nin desteğiyle gerçekleştirilen ‘24. ÇGD Uğur Mumcu Ödül Töreni ve Anma Gecesi’nde 11 kategoride ödüller verildi. Anemon Otel’de gerçekleştirilen ödül töreninde 11 kategoride ödüller dağıtıldı. ES TV Genel Yayın Yönetmeni Soner Yüksel’in sunuculuğunu yaptığı gecede yılın siyasetçisi dalında CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan ödüle değer bulundu.

Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç’ın verdiği ödülü aldıktan sonra bir konuşma yapan CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan şunları söyledi:

“Tam bağımsız Türkiye’ diyen Uğur Mumcu’nun sesini unutmayacağız. Gencecik yaşında idam sehpasına gidip bu ülkenin insanları özgür olsun diye cesaretle ölümün kemendini boynuna geçirenlerin cesaretini ve inancını unutmayacağız. Türkiye’yi bu karanlığın içine sokmaya çalışanları unutmayacağız. Bir kere daha tıpkı 19 Mayıs 1919’da sarı saçlı, mavi gözlü devin Samsun’dan o büyük gemi ile Anadolu’ya açıldığı yelkenlere ve açtığı gün gibi bir kere daha kanatlarımızı açacağız aydınlığa. Bir kere daha ‘Yaşasın Cumhuriyet, yaşasın özgürlük, yaşasın demokrasi’ diyeceğiz.”

Etkinlikte,

Yazının Devamını Oku

Kamu bankaları anlaşıyor özel bankalar nazlanıyor

20 Ocak 2017
ON bir milyonu aşkın emeklinin aylardır beklediği promosyonda kamu bankaları ile uzlaşmaya varılmasına karşın, özel bankaların belirsizliği buradan aylık alan emekliyi kaygılandırıyor.

SGK ile 7.5 milyon emeklinin aylığını ödeyen Ziraat, Vakıflar ve Halk Bankası arasında varılan uzlaşmaya göre 1000 liranın altında emekli maaşlarına 300, 1000-2000 arasında maaş alanlara 375, 2000 üzerindekilere ise 450 lira tutarında promosyon ödenecek.

Tek seferde verilecek promosyon üç yıl için geçerli olacak. Emekli, promosyon aldığı bankayı üç yıl boyunca değiştiremeyecek.

Olumlu sonuca ulaşılsa da promosyonun düşük miktarda belirlenmesinden, istediği düzeyde olmamasından ötürü emekli buruk... Onların beklentisi daha yüksek miktarlardı. Ancak kamu bankaları açıklanan rakamın üstüne çıkmadı, beklentileri karşılamadı.

Asıl mesele, dört milyonu aşkın emekliye aylık ödeyen özel bankalarda... Bu bankalar promosyona soğuk bakmadıklarını belirterek, son kararın yönetim tarafından verileceğini belirtti.

Yazının Devamını Oku

Bu anayasa bir af kanunudur

19 Ocak 2017
ESKİ TBMM Başkanı ve Milli Merkez Başkanı Hüsamettin Cindoruk, yaklaşık 115 satır uzunluğunda ‘Aziz Türk Milletine’ başlıklı, her bir satırı uyarı dolu bir bildiri yayınladı. Yazının başında “Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün yeni kurulmakta olan bir devlet değil, 600 yıllık köklü bir devlet olduğunu belirterek “Cumhuriyet’in kurucusu; bir istiklal savaşını yöneten, 30 kongreden sonra, halk tarafından Ankara’da tescil edilen TBMM’dir.

İsminde ‘Türkiye’ vurgusu olan biz Türklerin kurduğu son Türk devletidir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliği TBMM’nin kurucu iktidarına dayalı hukuk düzenidir. Atatürk’ün belirlediği inkılap ve ilkeleri de parlamenter rejimdir.

 

NE OLUYOR

 

 Son Anayasa değişikliğinin, TBMM’nin bir danışma meclisi işlevine indirildiğini, bunun Kenan Evren modeli olduğunu belirten Cindoruk, “Başbakan ve Bakanlar Kurulu mülgadır. Cumhurbaşkanı yürütmeyi belirleyeceği sekreterler eli ile alır götürür. Güvenoyu ve güvensizlik olanağı da yoktur. Gensoru da soruşturma da askıya alınmıştır. Cumhurbaşkanı, 600 kişilik Meclis’te yüksek oy oranları ile korumaya alınmıştır. Cumhurbaşkanı da norm koyan kararname çıkarır. Bunların ne farkı var Evren döneminden?” diyor.

 

Cindoruk, bu anayasanın bir af kanunu olduğunu belirtirken “Geçmişte görev alan başbakan ve bakanlar hakkında Meclis’in soruşturma ve komisyon kurma hakkı yok edilmektedir. Mevcut Anayasa maddelerinde yer alan başbakan ve bakanlar kurulu üyeleri için soruşturma hakkı

Yazının Devamını Oku

Azerbaycan'da karanfilin ağladığı gece

18 Ocak 2017
OCAK 1990’da yaşanan ve ‘Bakü Katliamı’ olarak bilinen olaylar, aynı zamanda Azerbaycan’da Kara Ocak (Qara Janvar) olarak da adlandırılmaktadır.

Katliamdan sonra Azerbaycan sokaklarındaki kanların üzerine karanfil atılması sonucu katliam karanfille özdeşleştiğinden 19 Ocak’ı 20 Ocak’a bağlayan gece ‘Karanfilin ağladığı gece’ olarak anılmaktadır. Azerbaycan bağımsızlık hareketinin önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilen 20 Ocak (Janvar) katliamının yirmi yedinci yılındayız.

1990’da 19 Ocak’ı 20 Ocak’a bağlayan gece Mihail Gorbaçov’un başkanlığındaki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Yüksek Prezidyumu’nun, Ermenilerin ve Rusların, ‘Azerbaycan’da can güvenliği tehlikededir’ bahanesiyle aldığı kararla Bakü’ye giren Kızıl Ordu savunmasız halkı acımazsızca katletmişti.

O gece çok sayıda insan öldürülmüş, yüzlerce Azeri tutuklanmıştı. Azerbaycan’da protestoların artması üzerine de daha sonra Sovyet ordusu, Bakü’yü terk etmişti.

Aslında olayın gerçek nedeni Ermenilerle ilgiliydi. Ermenilerin artan toprak taleplerine Azerbaycan tepki göstermekteydi.

Yazının Devamını Oku

Evrim bir düşünce sistemidir

17 Ocak 2017
MİLLİ Eğitim Bakanlığı’nın lise müfredatından evrim bahsini çıkardığını dehşet içinde okudum; bu dünyanın küre olduğunu öğretmekten vazgeçmeye denk bir zırvalıktır.

 Bakan İsmet Yılmaz verdiği beyanatta “Ne hipotezdir ne değildir göreceğiz. Biz bilimin dediğin yapıyoruz” demiş. Bu bilimin ne olduğu hakkına hiçbir fikrinin olmadığını göstermektedir. Bilim ifadeleri gözlemle yanlışlanabilecek bir düşünce sistemidir. Varoluşsal ifadeler ispat edilebilir; sonsuz sayıda gözlem gerektiren ifadeler ise ancak yanlışlanabilir. Evrim pek çok tekil ögede (varoluşsal hal) ispat edilmiştir. Örneğin antibiyotiğe dirençli bakterilerin laboratuvarda gözümüzün önünde cereyan eden mutasyonlarla evrimleşerek oluşmaları... Afrika’daki Malawi Gölü’ndeki mahalli olarak ‘mbuna’ denen siklid balıklarının 500’den fazla türü, son bir milyon yıl içinde tek bir atadan türemişlerdir. Milli Eğitim Bakanlığı öğrencilerimizden bilimsel bilgi kaçırarak vatana ihanetin yanında aynı zamanda bir insanlık suçu işlemektedir. Hükümetimizde bu ihaneti durduracak bilgi ve otoritenin olduğunu ümit etmek istiyorum. Geleceğimiz bu denli bir bilgisizliğin eline bırakılamaz.

Prof. Dr. Celal ŞENGÖR

GÜNÜN SÖZÜ

Devrimlerle Türk mucizesini yaratanlar tarihten de gönüllerden de silinemez.”

Gülsün BİLGEHAN Ankara Milletvekili

KAMU YARARI AMACI YOK

BÜLENT Ecevit hükümetinde görev yapan ve Ahmet Necdet Sezer’in YÖK’e atadığı bürokratlardan Bülent Serim, Odatv’deki yazısında diyor ki:

“Halkın bu kadar derdi arasında başkanlık gelsin diye bir talebi yoktur. Başkanlık sistemi yalnızca bir kişi ve onun büyük projesini gerçekleştirmek için getirilmek istenmektedir. Dikkat edilirse her gün her konuda sürekli konuşan o bir kişi, Anayasa değişikliği konusunda “Kendi istiyor” denilmesin diye hiç konuşmamaktadır. Yalnızca arada bir Devlet Bahçeli’ye teşekkür etmek için bu konudaki sessizliğini bozmaktadır. Yani bu Anayasa değişikliği kamu yararı amacı taşımamaktadır.”

Yazının Devamını Oku

1921 Anayasası neydi?

13 Ocak 2017
CHP Çanakkale Milletvekili Av. Muharrem Erkek, Anayasa değişiklik teklifinin 4. maddesi üzerinde (77/3) yürütmenin seçimi ile ilgili, yasa yapma tekniği açısından ciddi bir hata yapıldığını belirtiyor ve TBMM Araştırma Merkezi’nin hazırladığı parlamenter denetim yollarının anlatıldığı Şubat 2016 tarihli raporun tüm vekillerce okunmasını öneriyor.

“Bu raporda Meclis’in ne kadar denetimsiz bırakıldığını göreceksiniz. Başkanlık sisteminde ne yasama organı yürütmeyi azledebilir ne de yürütme yasama organını feshedebilir. Böyle bir şey mümkün değildir. Burhan Kuzu Hocam, kendi kitabında yazdığı bütün bilimsel gerçeklere rağmen, inandıklarına rağmen bu teklife ‘Evet’ diyor. Enteresan” diye konuştu.

Milletvekili Erkek, sözü Adalet Bakanı’na getiriyor: “Atatürk dönemine, 1921, 1924 anayasalarına dönüyoruz. Halbuki 1921 Anayasası Meclis’te yetkileri toplamıştır çünkü Milli Kurtuluş Mücadelesi yapılacak. Meclis hükümeti sistemidir. 1924 Anayasası’yla da parlamenter sisteme geçiş yaşanmıştır. Ne ilgisi var sizin getirdiğiniz paketle? Atatürk dönemine dönmenize gerek yok değerli milletvekilleri. Mustafa Kemal Atatürk bize her zaman “Beni aşın, beni aşın. Bana dönmeyin” dedi. “Kalıplaşmış bütün kuralları, dogmaları yıkın, aklın ve bilimin rehberliğinde çağdaş uygarlığı yakalayın” dedi. “Cumhuriyet’i demokrasiyle taçlandırın” dedi.

Yıl 1931, Mustafa Kemal Paşa cumhurbaşkanı, tek parti, tek adam dönemi. Dikili kasabasına gidiyor. Kendisini karşılamayan bir tek kişi var, Dikili hâkimi. Hâkimi sevmeyen heyetten bir iki kişi hemen bunu Paşa Hazretleri’ne gammazlıyor.

Diyor ki: “Gazi Paşa Hazretleri, bütün heyet burada, Dikili hâkimi gelmedi.”

Yazının Devamını Oku

Kadını düşman etmek

12 Ocak 2017
"KADINLARIN mekânsal ve toplumsal hareketliliğini kısıtlayan uygulamalar artıyor ve kamusal alanda kadına karşı şiddet önlenemiyor. Evde, sokakta, dolmuşta ve otobüste... Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü bakın neler anlatıyor:

“Araç şoförlerinin mutlaka psikolojik testlerden geçmesi için Şoförler Odası Federasyonu’nu defalarca uyardık. Suçlu şoförlük hizmeti sunacak kişiler için detaylı gerekli inceleme yapmayan şoförler odalarıdır... Odaları denetlemeyen şoförler federasyonudur. Suçlu, Ankara’nın yerel yönetimidir; Gaziantep Şahinbey, Denizli, Pamukkale, Kütahya belediyeleri gibi kadını aşağılayan yayınları fütursuzca dağıtıp akıl bulandıran, Malatya Belediyesi gibi pembe otobüs ile kadının güvenliğinin gene kadının sorumluluğu olduğu algısını yaratan, kadını neredeyse düşman ilan eden uygulamalar ile belediyelerdir. Suçlu, kadınların hamileyken sokakta dolaşmasını günah sayan, ‘Kadınlar kamusal alanda sesli gülmemelidir’; ‘önden fermuarlı veya düğmeli pantolon giyen kadınlar kâfirdir’ diyen zihniyettir. Suçlu, kadın-erkek eşitliğine inanmadığını her an, her yerde söylemekten imtina etmeyenlerdir, kadına karşı şiddeti, tacizi, tecavüzü cesaretlendirenlerdir.

BM CEDAW sözleşmesi’ne imza koymuş ve İstanbul Sözleşmesi’nin ilk imzacısı olan Türkiye, kadına karşı şiddet konusunda uluslararası standartların fazlasıyla gerisine düşmüş olmakla birlikte, imzacısı olduğu uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemektedir.”

YILDIRIM DAVA AÇTI

Güllü bir konuya daha değiniyor: “İstanbul’da otobüste şort giydiği için şiddet gören Ayşegül Terzi olayında sanık için ‘Mırıldansaydı’ sözlerine ‘Domino etkisi yaratır’ dediğimiz tweet’imiz nedeniyle Başbakan’ın avukatları federasyonumuza hakaret davası açtı. İşte bizim anlatmak istediğimiz budur; bununla yüzleşilmedikçe kadınlar kentte hem daha güvensiz hem de daha görünmez olacak.”

Ankara’daki davada müdahil olacaklarını söyledi.

GÜNÜN SÖZÜ

“Eğer gazetesi olmayan ama hükümeti olan bir ülke ile gazetesi olan ama hükümeti olmayan bir ülke arasında tercih yapmak zorunda olsaydım, ikincisini seçerdim.”

Thomas JEFFERSON

Yazının Devamını Oku

Sadrazamlık/başbakanlık makamı Türk geleneğidir

11 Ocak 2017
TÜRK tarihinde sadrazamlık (başvekillik/başbakan) makamının işlevini bir araştırın” diyor bir okurumuz.

Örneğin büyük Osmanlı tarihçilerinin kitaplarına, Yılmaz Öztuna’nın Osmanlı Devlet Tarihi, İlber Ortaylı’nın Türkiye Teşkilat ve İdare Tarihi veya Metin Heper’in ‘Türkiye’nin Devlet Geleneği’ ya da Halil İnalcık’ın Osmanlı İmparatorluğu’nda ‘Klasik Çağ’ kitaplarına bir göz atın. Göreceksiniz ki, yeni Anayasa değişikliği teklifi ile Başbakanlık makamının kaldırılması Türk devlet geleneğine aykırı bir uygulamadır. Osmanlı devletinin daha başlangıcından itibaren adı ister ‘başvezir’ ister ‘sadrazam’ isterse de ‘başvekil’ olsun mutlaka padişah, sultan ya da reisicumhurun yanında hükümet siyasetini yürütecek bir makam bulunmuştur. İstanbul’u fethederek emperyal sisteme geçen mutlak padişah Fatih Sultan Mehmet bile sadrazamlık makamını lağvetmemiş, tersine divan-ı hümayuna başkanlık etmeyi bırakarak ‘kafes sistemine’ geçmiş, hükümet işlerini sadrazamın başında olduğu heyete bırakmıştır. Daha sonraki dönemlerde de saray ile hükümet ayrımı devam etmiş, sadrazamın konağının ve devamlı ofislerinin olduğu ‘Babıâli’ asıl güç merkezi olmuştur.

 

Türk tarihinde hiçbir hükümdar bütün gücü kendi sarayında toplamayı ve başveziri kaldırmayı denememiştir. Son dönemlerde ‘Yıldız Sarayı’, Babıâli’ye rakip olarak öne çıktıysa bile hükümetin yerini alamamıştır.

 

Milli mücadele döneminde bile ‘heyeti vekile’ bakanlar kurulu olarak görev yapmış, meclis hükümeti sisteminin gereği olarak ‘başvekil’ görev yapmıştır.

 

Özetleyelim, padişahlar tepede bütün sistemi temsil ederken, sadrazama mühür ile birlikte yürütme yetkisi de vermiştir. Yani başbakanlık her zaman vardır ve bu makamı gereksiz görmek doğru değildir.

 

Yazının Devamını Oku