Albatros İstanbul’un en önemli arazilerinden biri olduğundan yıllardır iştah kabartıyordu.
Arazinin satılma kararı neredeyse tüm internet sitelerinde birinci haber olarak yer aldı. CNN, Fox TV, A Haber, Cumhuriyet yazımızı yayına soktu. Ayrıca A Haber ve NTV’nin arsanın bulunduğu bölgeden yayın yapması dikkat çekti.
Hasan Akgün verdiği beyanlarda olayın perde arkasına girmiyor, yani açık konuşmuyor. İhaleyi kazananın ortaklarını, Büyükçekmece Basketbol Takımı’nın sponsoru olduğundan söz etmiyor. CHP’li bir üyenin “CHP’li bir belediye olarak burasını yeşil alan yap, park alanına kat, halka aç... Biz doların yeşilini değil doğanın yeşilini seviyoruz” demesine karşı sessiz kalıyor.
CHP’nin, bu satış işinden epeyce zarar göreceği belirtiliyor. Bu satışın referandumdan sonra imar uygulamalarından ötürü sıkıntı yaşayan Kadir Topbaş’ın elini rahatlattığı söyleniyor.
İBB meclisine gelen tüm arsa satışlarına ret kararı veren CHP grubu şimdi ne yapacak?
Akgün görünürde ret diyor ama kendi ilçesinde ‘evet’te karar kılıyor!
GÜNÜN SÖZÜ
TOKİ’nin 7 taksitli satışları gibi yapılan ihale kimlere karşı mesaj içeriyor?CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat tüm konuşmalarında “Kamu arazileri peşkeş çekilemez” diyordu. Genel Başkan Kılıçdaroğlu “Ellerinden gelse mezarlık alanlarını da satacaklar” demişti. CHP’li Eski Genel Sekreter Gürsel Tekin “İstanbul’un rant haritasını çıkarıp Kadir Topbaş’a göndermişti. Acaba aynı haritayı partisinin belediye başkanı Hasan Akgün’e de gönderecek mi? Bölge milletvekilleri eylemler yaptı, Dr. Ali Şeker “Albatros halkındır” dedi. Hasan Akgün’den tüm eleştirilere cevap geldi; “Satarım, sattım, oldu”.
ANAP kökenli olan Hasan Akgün kendini parti aidiyeti içinde görmeyebilir, peki Büyükçekmece’de yerel politika yapan CHP’liler nasıl bu yetkiyi verdi?
AKP meclis üyeleri satışa ‘ret’ oyu kullandı.
Albastros’u korumak AKP’li meclis üyelerine kaldı!
İthal kömür ile çalışacak termik santral, tek başına yılda 3.5 milyon ton ithal kömür yakacak ve santrallardan yayılacak olan 314 bin ton kül, Kazdağları Milli Parkı’nı tehdit edecek, su havzalarını kirletecek ve tarımsal üretimi sekteye uğratacak. Termik santralda kullanılacak olan ithal kömür ile ülkemizin en büyük sorunlarından biri olan enerjide dışa bağımlılığın ve dış ticaret açığının artmasına sebep olacak.
Ayrıca denizden saatte çekilecek 204 bin m3 su ile soğutulacak ve 34 bin m3/saat su çekilerek baca gazı desülfürizasyonda kullanılarak denize boşaltılacaktır. İthal kömürün yakılması ile ortaya çıkacak olan milyonlarca ton sera gazı emisyonları ise küresel iklim değişikliği açısından ‘telafisi imkânsız daha fazla zararlar’ doğuracak. Bacalardan çıkan kül ile tarım, su kaynakları ve doğayı kirletecek olan proje iklim değişikliğinin geri dönülemez sorunlara yol açmasına çanak tutacak.
KTS, Karabiga bölgesine yapılmak istenilen 9 termik santraldan sadece biri. 30 kilometre mesafe ile kurulmak istenilen bu termik santrallar, Karabiga ilçesini bir ekolojik feda bölgesine çevirecek, doğal güzellikleri ve tarımı ile ünlü ilçeyi küle boğacak.
Çanakkale’nin Biga ve Lapseki ilçelerinde bulunan Kirazlıdere 1 ve 2 termik santral projeleri 5 Mayıs 2015 tarihinde peş peşe Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ÇED olumlu kararı verilmiş, EPDK tarafından da lisans birleşimine gidilerek ‘Kirazlıdere Termik Santralı’ denilmişti. Ancak, bakanlığın ÇED olumlu kararı verdiği proje uluslararası kredi kuruluşları tarafından teknoloji kriterlerini karşılamadığı için teknoloji değiştirilmek zorunda kalındı. Bunun üzerine tekrar hazırlanan ÇED raporu hakkında son karar bugün Ankara’da verilecek.
Müzikli olur, müziksiz olur, iyi veya kötü dans edersiniz. Hiç fark etmez. Göreceksiniz, yüzünüzdeki stresli ve öfkeli görüntü tebessüm ve rahat bir ifadeye dönüşecektir.
Dans dendiği zaman ışıkçısından dekorcusuna repetitöründen koreografına, orkestra sanatçılarından şefine, balet-balerinler ve 200’e yakın insanın emek ve güç verdiği kolektif ve özgürce yapılmış bir sanat ortaya çıkar. Buna bizden somut bir örnek verirsek İngiliz ve Türk balesinin kurucusu 20. yüzyıl balesinin dünya çapındaki otoritesi Dame Ninette de Volis’in 1965 yılında Ankara’da sahneye koyduğu Ferit Tüzün’ün ‘Çeşme Başı’ balesidir. Bu bale Türk klasik bale dansçılarının akademik üslup ve ritminden esinlenerek Türk halk danslarının o zengin esintilerinin fantastik bir şekilde sahnelenmesidir. Bu eser bir köyde suya giden kızlar, köy davulcusu, satıcı kadınlar, çingeneler, Karagöz ve Hacivat ve sonunda âşık gariple sevgilisinin dansıyla (pas de deux) sona erer. ‘Çeşme Başı’ bale eseri müzik olsun, dans ve koreografik düzenleme olsun bu topraklarda yaşayan insanların şahane bir sentezidir. Gözümüzün önündeki böyle güzel bir yapıtın yurtdışındaki Türkiye tanıtımında kullanılmaması üzücüdür.
AKM’NİN İHYA EDİLMESİ
10 Mart’taki Milli Kültür Şûrası toplanıp sonuç raporunda, ‘Atatürk Kültür Merkezi ve muadilleri de bina ve yönetsel olarak ihya edilecektir’ kararı çıktı. Bu kararın alınması ne demektir?
Bu sanatçılar ve sanatseverler için deli gibi sevindirici haberdir. Senelerin getirdiği bu tıkanıklık ve bu kâbusun giderilmesi ‘çekli çaktı’ kararlara kalmazsa bu medeniyet yuvasının saçtığı sıcaklık akan bir dere gibi değil, bir nehrin coşkusu gibi sanatçılarımıza yansıyacaktır. AKM sanatçılar için bir mabettir, ‘İhya’nın lügat anlamı ‘yeniden canlandırma, diriltme, çok iyi bir duruma getirme, mutluluğa kavuşturmak’ demektir.
Bu güzel haberin sonrasında bunun insanlarımıza ve sanatçılarımıza sevinç ve moral coşkusu olacaktır. Sanatın boş zamanları olursa, ilgilenilecek bir eğlence olarak mı görüyorlar, yoksa sanatın insanlarda yarattığı değerlerin farkında olmaya biz de artık varız mı diyorlar.
AKM’nin tadilattan sonra açılışı, bu olumlu oluşumlar sonrasında onların bir başka duygusunu daha harekete geçirecektir. Sıkıntılarını bir tarafa atarlar, uyanırlar, silkelenirler.
Yüce
Yargıtay kökenli üye, yargı denetimindeki zafiyetin Anayasa ihlali olduğuna işaret ederek, iptal talebi yönünde oy kullandı. Yurt sathındaki sonuçlara yapılan itirazlar henüz sonuçlanmadı. Kanuna aykırı oy pusulaları hakkında sayısal bir tespit de açıklanmadı. Belirsizliğin boyutları belli değil.
YSK, ağırlıklı olarak, sandık kurulu mühürü bulunmayan oy pusulası ve zarfları hakkında yapılan itirazları reddederken ‘seçmen iradesi’ ve ‘seçme hakkı’nın zayi olmaması hususlarını gerekçesine dayanak yaptı.
Kanuna aykırı oy kullanılınca, niteliksiz oy pusulası kullananların mı, yoksa, hakiki oy pusulası kulananların mı, ‘seçme hakkı’ (seçmen iradesi) zedeleniyor, tartışmalı..
Referandum, seçme eyleminden daha farklı bir oylama, kendine göre gerekleri var, uluslararası standartlarda, ‘iyi referandum’ örneğinde, anayasanın 70 civarında maddesini etkileyecek bir anayasa değişikliğinin, 18 madde içinde, ‘adeta’ gizlenerek ve toptan oylanması, tartışmalı bir sonucu ortaya çıkarıyor.
Yıkılan Troia’nın ardından onun kadar güçlü bir devlet kurmak üzere yola çıkan Aeneas, gemilerini İda dağından elde ettiği kerestelerle Antandros’ta yapar, uzun ve maceralı bir yolculuk sonunda Roma yakınlarında karaya çıkar, Roma İmparatorluğu’nun temelini atar.
“Antik yazar Vergilius’un yazdığı ve tüm dünyada bilinen Aeneas Efsanesi’nin 4 ülkeden 21 limanı kapsayan rotasını iki antik gemiyle yeniden yapmayı düşünüyoruz” diyor Antandros Derneği Başkanı Gülçin Cömert...
Bu rota aynı zamanda zeytini de içermektedir.
Gerisini Cömert’ten dinliyoruz:
“YSK Başkanı Sadi Güven, pazar günü halkoylaması devam ederken mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılacağını açıklamış ve AKP temsilcisinin müracaatı üzerine bu açıklamayı yaptığını da belirtmiştir. Aslında, AKP’nin böyle bir müracaatı olmuşsa bunu YSK yönetimi kararı haline getirmesi gerekirdi.
Türk Ceza Kanunu’nun 250’nci maddesi (irtikap; ikna veya icbar yoluyla kamu görevlisini zorlamak) şöyle: ‘Görevin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine ve başkasına yarar sağlamasına ve bu yolda vaatte bulunmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi beş yıldan on yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.’
YSK Başkanı Sadi Güven mühürsüz oy kullanılmasına olur vererek görevlileri buna icbar etmiştir.
Demokratik kitle örgütleri ve muhalefetteki siyasal partiler, yakınmakla yetinmemeli, YSK Başkanı’nın görevini kötüye kullanmasını kanıtlarıyla cumhuriyet başsavcılığına başvurarak YSK Başkanı’nın yargılanmasını sağlamalıdır.
“2010 referandumuyla tasfiye edilen “Anayasa Mahkemesi ve Demokratik düzen”den, 2017 referandumuyla ‘başkanlık sistemi’ sürecine geçildi.
2010’dan 2017’ye kadar ki süreçte Anayasa Mahkemesi’nin eli kolu bağlı olduğundan, ne bir görüş ne de bir yorum dahi duyulmamıştır.
Böylelikle, 2010’da Anayasa Mahkemesi’ne (tarafsız yargı) ve demokratik düzene son verilmiş, 2017’de başkanlık sistemine geçiş sürecinde, balkon konuşmasına ‘aile mensupları’ dışında (ne Başbakan, ne bakan, ne de milletvekilleri) kimsenin dahil edilmemiş olması bile, geçilen sistemin gerçekte ne olduğu hakkında bir fikir veriyor.
Hâlâ örnek gerekirse: “Her istediğini yapabilmesinin önü açılmıştır.”
Atı alan Üsküdar’ı geçti.
GÜNÜN SÖZÜ
“Dinlenmemek üzere yola çıkanlar asla yorulmaz.” Nâzım HİKMET
HOŞGÖRÜYLE... SABIRLA...