Bu tutumunu ‘partiler üstü politika’ adı altında yürüterek siyasetten uzak bir sendikacılık anlayışının uygulayıcısı ve savunucusu olmuştur. Bu davranış çalışma yaşamını düzenleyen ortamı tamamen egemenlerin tekelinde bırakmış ve çalışma yaşamı sürekli olarak çalışanlar aleyhine düzenlenmiştir. Bu konu sendika özgürlüğünden, toplu sözleşme özerkliğine, grevlerin ertelenmesine, iş güvencesine kadar uzanan birçok başlık altında somut olumsuz düzenlemelerle kanıtlanabilir. Bu olumsuzluğun tek sorumlusu işçileri ve sendikaları ısrarla politika çizgisinin dışında tutan ve sadece ücret sendikacılığında yoğunlaşmayı sağlayan Türk-İş’tir. Hele 2002’den sonra biat sendikacılığının gündeme gelmesi ile bu ülkede özgür sendikacılık ve sendika özerkliği tamamen yok edilmiştir.
İktidarın özelleştirmeler yolu ile binlerce işçiyi aşsız bırakması Türk-İş’i zorlamaya başlamış, sonunda şeker fabrikalarının özelleştirilmesi girişimi Türk-İş’in bardağını taşıran damla olmuştur. Bu ekonomik ve hukuki gerekçeden yoksun girişimi ‘şeker mitinglerinde’ kınamak zorunda kalan Türk-İş ilk defa, “Şeker fabrikalarını satanlardan sandıkta hesap soracağız” diyerek sendikacılık anlayışında çok ciddi bir değişikliğin işaret fişeğini ateşlemiştir.
Türk-İş son Başkanlar Kurulu toplantısı sonrasında yayınladığı bildiride bir adım daha ileri gitmiş ve kamu kuruluşlarında boy gösteren Hak-İş ve Memur-Sen temsilcilerinin “Biz hükümetin sendikalarıyız. Sendikalarınızdan istifa edin ve hükümetin sendikalarına üye olun” çağrısı karşısında tavır almak zorunda kalmış ve hükümet sendikacılığını şiddetle kınamıştır. Bu davranışı ile Anayasa’nın 51. maddesinde yerini bulan, işçilerin sendikalara özgürce üye olma ve çekilme hakkına sahip çıkmıştır.
Türk-İş’in işçilerin çıkarlarına yönelik son çağrısı çok önemlidir. Bu tavır sürdürülürse bundan ancak demokrasi yararlanacak ve güçlenecektir. Seçimlere bir yıl kala Türk-İş’teki değişimi izlemekte demokrasi adına yarar olacağı kanısındayız.
Yrd. Doç. Dr. Engin ÜNSAL Girne Amerikan Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi
ZEHİRLİ AĞACIN MEYVELERİ...
AVRUPA Konseyi, Budapeşte Savcılar Konferansı’nda, savcılar için etik davranış esasları belirlenmiş ve 31 Mayıs 2005 tarihinde ‘Budapeşte ilkeleri’ olarak uygulamaya girmiştir. HSYK 10.10.2006 günü 424 sayılı kararı ile bu ilkelerin benimsenmesini hükme bağlamıştır. Temel ilke 1. maddede her zaman ve her koşulda tarafsız olarak görevin icrasını öngörmekte olup; savcılık makamı tarafından tarafsızlık dışı her işlem, yargılama ve nihai hükmü öncelikle meslek etiği bakımından ‘sakatlanmış’ hale getirir.
Ergenekon
Akyüz cevaben diyor ki: “İKMİB’in (kimya) 2017 gelir bütçesi 28.000.000 TL değil 19.785.000 TL olarak gerçekleşmiştir. (Biz 2018 bütçesinden söz ediyoruz, 2017 değil. Y.B.)
Yine, 2017 yılı bütçesi danışmanlık hizmetleri yazınızda ifade ettiğiniz gibi 1.700.000 TL değil, 1.594.861 TL olarak gerçekleşmiştir. Ayrıntısı ile şöyledir: Hukuki danışmanlık ve avukatlık hizmetleri, mali müşavirlik hizmetleri ve iç denetimimize ödenen tutarlar, gümrük danışmanlıkları, fuar stant tasarım ve koordinasyon hizmetleri, pazar araştırmaları ve raporlama hizmetleri, AB projeleri hazırlanması için teknik hizmet danışmanlık alımı, iletişim ve basın danışmanlıkları, sektörel hizmet uzmanlığı alımı. Kısacası, para sarf etmeyi bir kenara bırakın, ihracatımızın daha spesifik alanlarda uzmanlaşması sağlanmıştır.”
Bazı ihracatçılar ise soruyorlar:
TİM’in kimya bölümü seçimi öncesinde Murat Akyüz’le yönetimde birlikte çalışan Selçuk Aksoy (başkan yardımcısı), Burak Önder, Ersin Tari, Haşim Çetin ve Ali Fatinoğlu (genişletilmiş yönetim kurulu üyesi) gibi isimler yanınızdan niye ayrıldı?
Plastik Tanıtım Grubu için ihracatçılardan yapılan kesintilere engel olan PAGEV Başkanı Yavuz Eroğlu’ya hangi girişiminden dolayı tepki gösteriyorsunuz, onun mücadelesine Ekonomi Bakanı neden destek verdi?
SANDALYEYİ BIRAKMAK ZOR
Murat Akyüz
Trakya, yurdumuzun ‘yemyeşil’ ovasıdır. Istrancası ile İstanbul’un suyunu karşılamaktadır. Trakya’ya su kalmamıştır esasında. Sanayiden ötürü de yeraltı suları 250 metreden çekilmektedir artık. Yarın Kırklareli Demirköy’e nükleer santral yapımı başlayacaktır.
Lütfen buraya en kirli sanayi kollarından biri olan petro-kimya tesisinin kurulmaması gerekir. Muhtemelen Türk ortak, taşralı ormansız bir yöredendir. Prensip olarak, Trakya’ya hiçbir sanayi tesisi kurulmamalıdır. Termik santrallar da buna dâhildir. İzmit’in doğusu, Orta ve Doğu Anadolu bomboştur. 1983 yılında tekstilciler, Çorlu’yu ve Ergene’yi kirlettiler. AKP, bunları temizlemek için en az 3 milyar dolarlık harcama yapıyor. Atıkları mı? Marmara’ya verilecek tabii ki...
Bunlar Azerbaycan, Irak, Suudi Arabistan’da ünlü yatırımcı firmaların müdürlüğünü yapan Aslan Özmen’in anlattıklarıdır.
Özetle, Türkiye topraklarının yüzde 3’ü kadar Trakya’dan tarımsal üretimin yüzde 20’sinin elde edildiği günlerden, bugün saman bile ithal eder aşamaya geldik. Su kaynaklarının sınırına geldik. Bölge ölüm kokuyor. Ülkemizin en eski şeker fabrikası olan Alpullu bile artık gözden çıkarıldı. Peki yerine ne geliyor? Dünyanın en kirli sektörlerinden biri olan termik santral projelerini saymak bile zor! Bu yetmezmiş gibi şimdi de fosil yakıtların hammadde olarak kullanıldığı bir kimya tesisi için Trakya’ya 5.2 milyar dolar yatırım planı yapıyorlar! Trakya’ya en büyük devlet yatırımı!
Bakalım Trakya Platformu Yürütme Kurulu üyesi Murat Sevgi bu yatırım için ne diyecek?
TİM’DE NELER OLUYOR
TÜRKİYE
Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü, ”Bir milyon kişiyi ağırladık. Bu sayıya inanmıyorsanız 500 bin de diyebilirsiniz, 1.5 milyon kişiye de çıkarabilirsiniz. Çünkü gelen ve gideni tespit etmek zor” dedi. Biz de festival çiçeğinin kokusunu hissetmek için bir ilçe otelinde kalmayı göze aldık. Adana’nın komşu illeri Mersin, Hatay, Osmaniye K.Maraş ve Gaziantep’ten binlerce kişi gelmişti. İstanbul, Ankara ve İzmir’den de gelenler çoktu. Dört gün süren karnavalda sokak şovları, sportif ve sanatsal performanslar, yarışmalar, sergiler, söyleşiler, kortej yürüyüşleri, Adana turları gibi aktiviteler yer aldı... Türkiye’nin ilk ve tek sokak karnavalı olan ‘Portakal Çiçeği Karnavalı’ etkinliklerinde herkes yedi-içti ve keyiflendi. Bu tablo çeşitli ‘baskılar’a karşı bir tepki miydi? Galiba öyle... Örneğin böyle bir şöleni ne denirse densin İzmir yapamıyor, Antalya hiç yapamıyor. Ankara düşünemiyor bile... Adana’nın bu çoşkusunun sosyolojik bir anlamı olmalı, birileri bunu kamuoyuna açıklamalı... Adana’nın merkez ilçeleri Seyhan’a (Zeydan Karalar) ve Çukurova’ya (Soner Çetin) Adana’lıların teşekkür ve alkışlarını buradan kendilerine iletelim.
PORTAKALLI KEBAP
Adana Portakal Çiçeği karnavalında bu yıl ‘Portakallı Lezzetler Yarışması’ da yapılarak Adana’nın en önemli tarım ürünlerinden olan Portakalı bu sene değişik lezzetlerle de buluşturdu. Yarışma Komisyon Başkanı Tayyar Zaimoğlu, “Karnavala lezzet de kattık” dedi. Park Zirve Zaimoğlu tesislerinde yapılan yarışma sonucunda Sıcak Yemekler dalında Vahit Şemi’nin yaptığı ‘Portakallı Kebap’ birinci seçildi. Soğuk Yemekler dalında birinciliği ‘Portakallı Mettüs’ ile Eda Barutçu, Pasta dalında birinciliği ‘Portakallı Pasta’ ile Sadettin Söğüt, Tatlı dalında ‘Turunç Sorbe’ ile Orhun Atilla Dinkcioğlu aldığını belirten Zaimoğlu, yarışmada Portakal, Limon, Turunç gibi narenciye ürünleri kullanılarak yapılan toplam 98 yemeğin yarıştığını belirtti.
Aktör Tamer Karadağlı, yapımcı Birol Güven, İyi Yaşam ve Beslenme Uzmanı Dilara Koçak, gazeteci Müge Akgün gibi ünlülerden oluşan 20 kişilik Jüri üyeleri seçim yapmakta oldukça zorlandı.
Yarışmacılara Ödüllerinin verildiği törende konuşan Adana Valisi Mahmut Demirtaş, “Adana Festivalleriyle, Lezzetleriyle, Kültürel zenginlikleriyle de ülkemizin en önde gelen şehirlerinden birisidir, gelecek yıl Portakal çiçeği Karnavalını da diğer festivallerimizi de kapsamını büyüterek daha da geliştireceğiz” dedi.
Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü yaptığı konuşmada “ Adana Lezzetlerimizi tüm dünyaya duyurmalıyız, Adana iklimiyle, Lezzetleriyle, insanıyla bir numaradır” dedi.
Toplu Gitar Çalma Rekor Denemesi’ yapılırken, istenilen sayıya ulaşılamadı.
Dedi ki:
“HDP’nin Ankara, İstanbul, İzmir, Adana ve Mersin’de ‘demokrat, özgürlükçü, Kürt’e sövmemiş adaylar ortaya çıktığında ciddi bir şekilde yetkili kurullarımız tarafından değerlendirilecektir. Biz bu illerde aday çıkartmayabiliriz ama diğer bölgelerde çıkartacağız. Ama her şeye yetkili kurullarımız karar verecektir.”
18-0’LIK ZAFER!
CHP’nin Balıkesir Belediye Başkanlığı’na aday olarak düşündüğü Faruk Kula’nın oğlu Rahmi Kula’nın, Ticaret Odası seçimlerinde ‘mavi liste’ ile 18 komiteyi aldığı, önümüzdeki günlerde oda meclisinin yeni başkanını seçeceği, bu seçimde Kula’nın karşısına il başkanı Hasan Demirarslan ve Karesi Belediye Başkanı Yücel Yılmaz’ın çıkarttığı Kerem Kırımlı’nın ‘yenilmesi’ nedeniyle AKP Genel Merkezi’nin iki başkan hakkında soruşturma açtığı öğrenildi.
GÜNÜN SÖZÜ
“Adaletin gözleri adil olsun diye kapalıdır. Namussuzlara göz yumsun diye değil...”
Amerikan Marshall yardımı ile tetiklendiği ifade dilen gecekondular 1960’larda İstanbul çeperlerini işgal etmeye başlamıştır. Yardımla gelen tarım ve yol makinelerinin tarlada 4 işçiden 3’ünü işsiz bıraktığı, yol makineleri ile yolların ihya edilmesiyle de İstanbul’a kırsaldan göçün hızlandığı bir ölçüde doğrudur. Yönetimler oy kaygısıyla sessiz kalmış, fabrikatör fabrikasının hemen yanında illegal konuşlanan işgücünden memnun olmuştur. İstanbul’un yüzde 70’i kaçak yapılaşma noktasına gelmiş ve alarm çanları çalmaya başlamıştır.
İstanbul’a ölümcül darbe ise son yerel ve merkezi yönetimlerin rantsal betonlaşmaya ve gökdelenlere yol vermesi ve her boş alan ve kıyılara ayrıcalıklı imar hakkı tahsis etmesiyle gelmiş, son akciğerler kuzey ormanlarına girilmesiyle de gidişat ihanete dönüşmüştür. 3. Köprü ve 3. Havalimanı gibi güzel projeler yanlış yer seçimleri nedeniyle ekolojik dengeye zarar vermektedir. Kanal İstanbul iddialı bir projedir, ancak İstanbul için akıllara zarar bir girişimdir. Ege kıyılarındaki turistik beldelerimizde de durum aynıdır. Şimdi ise mavi yolculuk koylarına göz dikilmiştir.
Cumhurbaşkanı ‘İstanbul’a ihanet ettik’ derken haklıdır. Suudiler İslam’ın diğer emaneti Mekke’de Osmanlı kalesi Ecyad’ı zengin hacılara rezidanslar yapmak için yıkarken horozlanan bizler, Müslümanlığın odağı muhteşem İstanbul’u tahrip ediyoruz. Acı olan şudur ki İslam’ın ve insanlığın kutsal emaneti olarak titizlikle muhafaza etmemiz gereken İstanbul’a ihaneti muhafazakâr ve İslam’a bağlı kadrolar yapmıştır ve yapmaya devam etmektedirler.
İslam âleminin medar-ı iftiharı, tarih ve doğayla bezenmiş İstanbul artık kimliğini yitirmekte, özelliğini kaybetmektedir.
Saat 11.00’de çağdaş ulaşımın, tarih ve turizmin, dayanışma ve gençliğin, özgür sanatın, doğaya saygının, tasarımın ve dönüşümün, kalkınmanın kenti ve başarının kenti İzmir’i anlatmak üzere yapılan toplantının konukları İzmirlilerdi, bunun için de Ankara ve İstanbul’dan gazeteciler çağrılmıştı. Ancak Başbakan Binali Yıldırım da aynı gün ve saatte bir başka yerde ‘Kobilere nefes’ programı yapmak için İzmir’e gelmişti. Kocaoğlu, bu presten rahatsızdı ‘davetli birçok işinsanının’ son anda gelmemesini ilginç karşılamıştı.
Kocaoğlu’nun bu konuşmasının metnini okumalısınız. Piriştina’dan sonra 14. yılının üzerine yeni bir dönem daha koymak ister mi? Kendisini dinlediğimizde böyle bir ifadesi yok... Ama hem iktidara hem de partisine ‘sitemler’ bulabilirsiniz. Başkan ‘adaylık’ açıklamasını hep sandığa yakın bir tarihte ilan etti. Bu bakımdan ‘aday değilim’ sürprizine de hazır olabilirsiniz. 14 yıl önce “Tarafsız ve adil olacağım. Bireysel çıkarlara yönelik değil, ayrım yapmaksızın, tüm İzmir ve İzmirliler için çok çalışacağım” diyen Kocaoğlu çok çalıştı bu sürece... İktidardan başka kimse kendisini çelmeleyemedi.
Üstelik ‘emanetçi’ gözüyle bakıldığı için şans vereni de yoktu. Ama hep diri tuttu kendisini. İzmirlilerle birlikte yürüdü. CHP’li bazı belediyelerin aksine ‘evrensel ahlak kurallarına uyan, örnek bir belediye’ oldu. “Anahtar kelimem ‘yaşam kalitesi’dir” dedi. Kırsal bölgelerde gerçekten güzel işler başardı; sütçüyü, çiçek üreticisini, zeytinciyi, fidancıyı, arpacıyı destekledi. Köylüyü milletin efendisi yaptı. “İzmir’de bu model hayata geçiyorsa Türkiye’de neden uygulanmıyor” sorusunu ortaya attı. Çevre yatırımları konusunda ülkenin örnek kenti oldu.
Esas söylediği şu oldu: “Türkiye neden İzmir gibi olmasın?”
90 ülkeden 6104’ü yabancı olmak üzere toplamda 35832 sektör profesyonelinin ziyaret ettiği fuarı biz de ziyaret ettik. Vakit buldukça hemen hemen birçok standı gezerek bilgi almaya çalıştık. Almak ve çalışmak ayrı kipler malumunuz... Çünkü stant yetkililerinin çoğu hem cirosundan hem de bulunduğu ortamdan bihaber... Fuarın genelini adeta Çinli firmalar ve onların ithalatçıları istila etmiş gibi... Arada birkaç Amerikan ve Alman menşeli distribütör firmanın varlığını gördük. Peki bizim Türk şirketleri ne durumda? Hani Cumhurbaşkanımız ‘milli ilaç’, ‘milli sanayi’ vs diyor ya, biraz bu gözle stantları taradık. Özetle pek bir şey göremedik, varsa da ara koridorlarda kaldı herhalde. Çünkü davetime vesile olan dostum, TÜYAP’ın firmalara başta vadettiği yerleri vermediğinin serzenişindeydi, benzer birkaç kavga yaşanmış yönetim ve katılımcı firmalar arasında. Sanırım yönetimin de önceliği Çinli ve Avrupalı bir kaç firmanın lehine olmuş, vur abalıya misali...
Salonlardaki stantları gezdikten sonra milli projeleriyle iddialı ABS Tıbbi Ürünler firmasının standına konuk olduk. Dinlediklerim beni doğrusu şaşırttı, sizlerle de paylaşmak istedik. Firmanın genel müdürü Oktay Uğur ile proje mimarı, firmanın kurucu ortaklarından Prof. Dr. Cüneyd Muhammed Berkman ile sohbet ettik, “Nedir milli projeniz, okuyucularımızın anlayacağı dilde anlatın” dedik. Söylediklerinden ‘aydınlandım’ diyebiliriz. Biraz ümitvar, biraz da ümitsiz içerikli notlarımı aktaracağız sizlere.
Bu ABS Tıbbi Ürünler firması ‘Yumuşak Doku’ ve ‘Kemik Otolog Tedavi Plazma’ sistemini dünyadaki benzerlerinden çok farklı ve ileri araştırmalarla geliştirmiş. Blue Kit PRP denilen sistemle, damarınızdan kan hekim tarafından geliştirilmiş set ile alınıyor. Santrifüj denilen bir cihazda sallanarak plazmadan zengin kan dokusu ayrıştırılıyor ve hastalıklı olan diz, kalça, omurga, kas, göz, diş, yüz gibi birçok bölgeye uygulanıyor. Yani kendi kanınız ile tedavi ediliyorsunuz.