Ani ölümler artıyor! Bahçelievler Belediyesi ve İBB Meclisi CHP üyesi Seyit Ali Aydoğmuş hazırladığı önergesinde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Ulusal Hava Kalite İzleme Ağı’nın her gün saatlik olarak kontrol ettiği ve paylaştığı hava kalitesini gösteren ve İstanbul’da her ay artarak devam eden hava kirliliğini gündeme getirdi.
Hava kalitesini gösteren değerler Türkiye’nin gece-gündüz zehir soluduğunu ortaya çıkardı. Dünya Sağlık Örgütü’nün normal kabul ettiği hava kalitesi indeksi 0–50 aralığında iken yıl içerisinde hemen hemen birçok ilde hava kirliliği günün bazı saatlerinde sağlıksız olan 150–200 aralığını geçmektedir.
Hava kirliliği İstanbul’da da haziran ayı ölçümlerine göre 165’lik değerler ile sağlıksız ve tehlikeli durumdadır. Bu değerler kasımda 183, aralıkta ise 187’ye ulaşmakta olup ciddi bir şekilde insan sağlığına zararlıdır ve zehir soluma noktasına gelinmiştir. Buradan hareketle;
1- İnsan sağlığını tehlikeye sokan ve astım, bronşit gibi hastalıklar için ani ölümlere neden olacak bu durum hakkında bir önlem almayı düşünüyor musunuz?
2- Özellikle çok katlı binaların ve yeşil sorununun buna neden olduğunu ve bu anlamda bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
3- Yoksa yetkililerin sık sık söylediği “İstanbul’a ihanet ettik” sözlerine rağmen ihanet etmeye devam mı edeceksiniz?
DİSK 10 ilde basın açıklaması yapacak. Sorun 8.5 milyon insanı ilgilendiren önemli bir konu. Girne Amerikan Üniversitesi’nde hukuk dersleri veren ünlü sendikacı Dr. Engin Ünsal, bu konuda bir makale yazmış. “İşçinin ekonomik ve sosyal sorununun düzenlenmesi konusunda asgari ücretin tanımında iki önemli yanlış vardır” diyor ve şu vurgulamaları yapıyor:
1- İşçinin ailesi neden dikkate alınmıyor? Oysa nasıl 16 yaşından küçükler için ayrı asgari ücret belirleniyorsa evli ve bekâr işçiler için de ayrı asgari ücret belirlenmelidir.
2- Sözleşmedeki ‘Ücret en geç iki yılda bir belirlenir’ ibaresi yanlıştır. Ekonominin dinamikleri çok çabuk değişebilmekte ve enflasyonist baskılar işçinin asgari ücretini anlamsız kılabilmektedir.
Bugüne kadar hükümetler hep işveren temsilcileri ile birlikte hareket ederek asgari ücreti düşük tespit etme yoluna gitti; hiçbir dönemde işçi temsilcilerinin istediği olmadı.
Bu defa da aynı şey olacak ve işverenlerin isteği sonucu belirleyecek.
HAYVAN ÜRETİCİSİ DEĞİL 3 MARKET DESTEKLENİYOR
Biz, Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA.DER) olarak; toplumu ve bireyleri ilgilendiren kararların alındığı, seçim ve atama ile tüm karar organlarında kadın-erkek eşitliğini demokrasinin bir gereği olarak kabul eden, Mart 1997’den beri bu amaç için mücadele ederek, kadınların karar organlarındaki temsil oranlarının yükseltilmesi için çalışan alanındaki en eski ve tek derneğiz.
Üye kadınların güçlendirilmesi, partilerinde görünür kılınması ve yerel ve genel seçimlerde aday olmaya teşvik edilmeleri amacıyla yürüttüğümüz lobi, savunu, kampanya, örgütlenme, dayanışma ve eğitim çalışmalarımız kapsamında, her seçim dönemi öncesi siyasi parti genel başkanlarını ziyaret ederek görüş, öneri ve düşüncelerimizi paylaşırız.
Lakin üzülerek belirtmek isteriz ki 31 Mart seçimleri için CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşme sağlayamadık. Şimdi sizin aracılığınızla kadın örgütleri ve STK’ların görüşlerine önem verdiğini söylediğiniz Kılıçdaroğlu’na sormak isteriz:
Şu ana kadar hangi kadın örgütleri ile görüşmüştür? KA.DER’i bir kadın örgütü olarak tanımıyor mu? Yoksa kendisine randevu taleplerimiz mi iletilmiyor? Kadın-erkek eşitliğine ve kadının her alanda eşit temsiliyetine inancının olduğunu düşündüğümüz Kılıçdaroğlu ve nezdinde CHP’nin, yazıya başlık yaptığınız üzere, bizimle diyaloğa da ‘geç kalmasını’ istemeyiz.
Nuray KARAOĞLU KA.DER Genel Başkanı
‘YERLİ MALI YURDUN MALI’
CHP, bu isimleri şimdiye kadar belirleyemez miydi?
CHP hâlâ ne yapıyor?
Üç yöntem uyguluyor:
1- Kamuoyu araştırması... Metropol ve Konda şirketi yoğun şekilde çalışıyorlar. Hazırlayacakları raporları Kılıçdaroğlu’na verecekler. Burada etkili isimler ortaya çıkabilir.
2- Milletvekillerinden oluşturulan gruplar, illerde örgütü dinliyorlar.
3- Kılıçdaroğlu, sendikalar, baro, işverenler örgütleri, kadın örgütleri gibi STK’ların görüşlerine önem veriyor.
Genel Başkan bu konuda ‘kandırılmak’ istemiyor. Bazı milletvekillerinin, kendisine destek verecek adayların ismini öne çıkartırken, ‘partinin kazanması’ olgusu dışında hareket etmeleri lideri kızdırıyor.
İzmir
1 santim tarım toprağı, yaklaşık 600-700 yılda oluşuyor. Tarımın da en az 30 cm’de yapıldığı düşünülürse 20-30 bin yılda oluşan tarım toprağı günlük çıkarlar uğruna geleceği düşünmeden yok ediliyor.
Toprağımızı koruyabiliyor muyuz? Mevcut yasalar aslında buna uygun. Sadece etkin adli ve idari yaptırımları uygulamak yeterli. Kırklareli Aşağıpınar kazı alanında bulunan arkeolojik verilere bakıldığında, bu topraklarda yaklaşık 8500 yıldır tarım yapıldığı görülüyor. Birçok medeniyetin varlığını sürdürmesine vesile olmuş bu toprakların binlerce yıl sonra geleceklerin de varlığını da sürdürebilmesi için çok büyük sorumluluğumuz var.
Anayasamız toprak varlığımızı güvence altına almıştır. Ama uygulamalara bakmak gerekiyor, onlar da olumsuz. TÜİK’e göre tarım alanlarımız bir önceki yıla göre yüzde 1.6 azalarak 233.757.881 dekara düştü.
Topraklarımızın büyük bir kısmını inşaat, turizm, duble yollar, enerji santralları ve madencilik için geri dönüşü mümkün olmayacak şekilde elden çıkardık.
Dünyadan örnek vermek gerekirse Ekvador ve Bolivya anayasalarına bakıldığında, Bolivya dünyada doğanın yasal haklarını tanıyan ilk ülke... Anayasası, doğayı insanla eşit statüde kabul ediyor. Ekvador da toprak anaya var olma hakkı tanıyor; yani yasal koruma altında...Toprağın yok olmasına olur ve onay verenlere, göz yumanlara bir hatırlatma... Unutmayın ki bu dünya 3 günlük; dün, bugün ve yarın... Dün geldik. Bugün yaşadık. Yarın gidiyoruz. Gideceğimiz yer toprak ananın bağrıdır. Sonsuza kadar bağrında kalacağımız toprak anaya saygı, insan olmanın gereğidir.
Büyük usta Âşık Veysel’i de Dünya Toprak Günü’nde analım:
“Havaya bakarsam hava alırım /Toprağa bakarsam dua alırım /Topraktan ayrılsam nerde kalırım/Benim sadık yârim kara topraktır.”
Göksal ÇİDEM-Kırklareli Kent Konseyi Çevre Meclisi Başkanı
Savcı görüşünde “Toplanan kanıtlar hukuka aykırı olup bu nedenle davada böyle bir örgütün varlığı ispatlanamamıştır” diyor. Yani, sanki Ergenekon diye bir örgüt vardı da kanıtlar hukuka aykırı olunca ispatlanamadı demek istiyor.
Yasalara göre beraat kararlarının da farklı türleri var.
Savcı kanıt yetersizliğine dayanarak beraat kararı verilmesini istiyor.
Ergenekon diye bir terör örgütü hiç kurulmadı, böyle bir örgüt ve suç uyduruldu demiyor.
Savcı böyle bir gerekçe ile beraat kararı verilmesini istemiyor.
Mahkeme de beraat kararında savcılığın gerekçesindeki gibi hareket ederse bu durum, her yönüyle suçsuz olan insanlar üzerinde leke bırakacak.
O nedenle bu karara karşı, beraat edenler bir de gerekçe yönünden yasa yollarına başvurmak durumunda kalacak.
Haksız tutuklamalar vb her türlü beraat durumunda tazminat davası açılabildiği için, adeta her şey yaşanıldığı ile kalsın, isteyen tazminat davası açıp tazminatı alsın, yetmez mi deniyor.
Bu tek başına Türkiye’nin yönünü gösteriyor; tarım ve turizm. Dün muz üretiminin nasıl arttırıldığını yazarken, kongrede iyimser veriler yürekleri serinletti. Turizm sektörüne bir şey söylemek isteriz: Türkiye tarımının gücünü görmek için bu fuarın gezilmesi gerekirdi.
Ne yazık ki kongre için gelen Kültür ve Turizm Bakanı Yardımcısı Nadir Alpaslan dışında hiçbir bakan yoktu.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy, Çin’deki ‘Türkiye Yılı’nın kapanışı için Pekin’deydi. Peki sektörle ilgili, örneğin Maliye, Ulaştırma ya da diğer bakanlıklardan neden kimse yoktu? Her şeyi temsilen Vali Münir Karaloğlu ve Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel vardı. Türel’in morali aday gösterilmesiyle daha da yükselmiş.
Turizmle ilgili neler oluyor diye sorarsanız, ilk önce şu tespiti yapmak durumundayız.
Türkiye, turizmde tarihinin en ağır krizini 2015 Kasım ayında Rus uçağının düşürülmesiyle yaşadı. Şimdi turizmde zirveye çıkması yine Rusya sayesinde oldu. Rusya, artık Türkiye’nin birinci pazarıdır.
BİR BAŞKA ŞEY DAHA VAR: RUSYA’DA İKİ TÜRK
Türk kökenli tur operatörleri Rusya seyahat endüstrisinin lokomotif yönlendiricisi konumundadır. Bunlardan ikisi OTİ Holding bünyesindeki ‘Coral’ ile ‘Pegas’. Pegas’ın başında olan Ramazan Akpınar, Tunus’tan Vietnam’a kadar dünyanın dört bir yanında onlarca otelle ve uçakla çalışan, Türkiye’de de yüzlerce otelle iş yapan bir isim. En son MNG Holding’in Topkapı Oteli’ni satın aldı. Aslen Rizeli, ancak siyasi hiçbir yönü yok; turizmle yatıp kalkıyor. İkinci isim Coşkun Yurt da haftada yüzlerce uçağı Rusya’dan dünyanın dört bir yanına operasyon yürüten, birçok ülkede tur operatörlüğü olan Bartınlı bir işadamı... İkisinin Rusya’dan Türkiye, Tayland, Mısır, Yunanistan ve Hindistan gibi ülkelere gönderdikleri turist sayısı 5 milyonun üzerinde. Coşkun Yurt ve Ramazan Akpınar, kongrede Rusya pazarı ile ilgili güzel bir projeksiyon çizdiler.
Denizbank Genel Müdürü
500’ün üzerinde firmanın katıldığı fuar sadece Türk değil, özellikle Ortadoğu bölgesinden gelen yoğun ziyaretçilerin de ilgisiyle karşılaştı. Fuarı cumartesi akşamına kadar 100 bin kişinin ziyaret etmesi bekleniyor.
Growtech Fuarı’nda ‘doku’ kültürü ile fidan üretimi ileri bir noktaya gitmiş. Son dönemde en fazla tercih edilen ürünlerin başında muz geliyor. Eğer bu tempo ile devam ederse, birkaç yıl içinde Türkiye’nin muz ithalatını sonlandırması bekleniyor.
Türkiye’de iki-üç yıl içinde ithalata gerek kalmayacağını belirtiyor Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Naci Onus. “Anamur Bozyazı ve Alanya’ya alternatif olarak Manavgat’da muz üretimi süratle yaygınlaşıyor. Ayrıca, Antalya’nın batısında Fethiye ve doğusundaki Silifke’den Hatay’a uzanan bölge de muz üretimi ile tanışmaya başladı. Gerek açık alanda, gerekse seralarda hızla üretim alanları artıyor ve ülkemizin tüketim ihtiyacı tamamen karşılanıyor.”
Muzun ihraç edilme şansı yok, çünkü çok büyük üretim alanlarına sahip olan Latin Amerika ülkeleriyle ve Kanarya Adaları ile rekabet edebilme şansımız yok.
MUZ TÜKETİMİ SON DERECE DÜŞÜK
Peki bu noktaya nasıl gelindi?
Antalya’da ziraat fakültesinin kurulmasından sonra subtropik (tropik kadar sıcak değil) meyve yetiştiriciliğine ilave olarak son zamanlarda tropik meyvelere de (mango, ejder meyvesi, papaya, avokado) bir yönelim başlamış durumda. Muz önde gidiyor. Ancak Türkiye’de kişi başına muz tüketimi Avrupa ile kıyaslandığı zaman son derece düşük kalıyor. Yerli üreticiyi korumak amacıyla devlet muz ithalatında yüksek oranda (yüzde 147) vergi alıyor. Pek çok yerde muz üretiminin kârlı olmasından dolayı çiftçilerin muz üretimine kaydığını ve muz seralarının kurulmaya başladığına dikkat çekiliyor.
Growtech Fuarı’