Biliniz ki 20 kadar yerde eğilim yoklaması yapılacaktır. (Örneğin büyük tartışmaların yaşandığı Tekirdağ Saray’da olabilir)
Tayyip Erdoğan hiç olmazsa eğilim yoklaması yapıyor. İstanbul’da yaptı; adına da ‘e-yoklama’ dedi. Gazeteciler bunu ‘doğru’ bir şey olarak nitelendirdi.
Hiç olmazsa beş bin kişiye oy kullandırarak, adayların isimleri üzerinde ilçe yönetimleri, il örgütü, kadın kolları, gençlik kolları ve meclis yönetimlerinin en azından kadrolarına önem verdiğini gösterdi.
Kılıçdaroğlu geçmişte ‘eleştirilere’ saygı duyar, dikkate alır, bundan parti zarar görür mü diye düşünürdü. Partinin zarar görmesini istemezdi.
Şimdi mi? Yapılan eleştirilerin üç günde unutulduğunu öğrendi, bu yöndeki eleştirilere itibar etmiyor artık.
“Sınırsız yetki her ne alanda olursa olsun yozlaşma ortaya çıkarır.”
Geçen cuma günkü yazmıştık:
“Örgüt genel merkeze baskı yapıyor. Örgüt işin içine katılmazsa başarı olmaz.”
Yozgat Valiliği, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve Oran Kalkınma Ajansı tarafından düzenlenen ‘I. Ulusal Yozgat Sarıkaya Basilica Therma (Roma Hamamı) Buluşmaları’ etkinliği vardı. Sarıkaya’daki Sarızeybek Kültür Merkezi’ndeki toplantılarda akademisyen, turizm firma temsilcileri, gazeteciler, yayıncılar ve yatırımcılardan oluşan katılımcılar Roma hamamını gezdiler. Vali Kadir Çakır, Roma hamamı için isim ve slogan aradıklarını açıkladı.
Sarıkaya ilçesi ile Roma hamamı artık daha sık gündeme gelecek.
İşte ünlü Yozgatlılar: Agah Efendi, Fuat Oktay, Ekmeleddin İhsanoğlu, Cemil Çiçek, Bekir Bozdağ, Ahmet Hakan Çoşkun, Saygı Öztürk, Taha Akyol, Abbas Sayar, Altan Erkekli, Gülten Akın, Hayko Cepkin, İbrahim Arıkan, Lütfullah Kayalar, Mehmet Topuz, Neco, Yavuz Özkan ve Yusuf Aslan.
Mustafa Kemal Atatürk 03.02.1934 tarihinde Yozgat seyahati sırasında Yozgatlılara, “Ünlü süvarilerin, harp meydanlarında kahramanca dövüşen Türk yiğitlerinin harman olduğu diyar!.. Bozok Yaylası’nın çocukları, var olun...” diyerek hitap etmiştir.
Tekel’in ünlü ‘Altınbaşak’ birası Yozgat’ın son tekel fabrikasıydı. (Aynı zamanda da İsveç patentli Ankara Viski’si üretiliyordu bu tesislerde) Ne yazık ki bugün yerinde AVM var. Koca Yozgat’ta 19 km uzaklıktaki Bahadın kasabası dışında içki içilecek tek yer yok.
Yozgat’ın içinden geçerken Yimpaş tabelasını gördük. Ancak bugün kuruculardan kimsenin Yozgat’ta yaşamadığı söylendi.
Şeker fabrikası da satıldı, ancak yeni sahipleri hiçbir faaliyette bulunmuyor. Daha acısı, küçüklü büyüklü fabrika-atölye türü tesislerinden hiçbir şey kalmamış bugün. Bunların sayısı 230’u buluyormuş; ilde 13 bin 300 işsiz varmış. Bu nedenlerden dolayı sürekli göç veriyormuş.
29 Kasım-2 Aralık günlerinde İstanbul Yenikapı’da
Yeni Japonya eski feodal Japonya’yı ve Rusya’yı yenerek Çin medrese sisteminden kurtulup Batılı anlamda eğitim aldıktan sonraki 40 yıl içinde büyük devletler arasında yer almıştır. Japonlara göre bir topluma danışma hakkından önce eğitim hakkı verilmelidir. Seçmen oy vermeden önce bilgilendirilmelidir. Oy kulübelerinden önce okullar kurulmalıdır. Yeteri kadar eğitim görmeyenin elinde oy pusulası yalnız fayda değil, tehlikedir.
Japon uyanışından 70 yıl önce, 3. Selim’in batıl düşüncelerini tehlikeli bulup onu öldürerek bu Japon gelişimine benzer ilerlemenin önünü o gün kesmiştik. Biz Batı’ya daha yakındık ve daha iyi tanıyorduk, fakat çeşitli nedenlerle bu ilerleme olmadı. Bu sebeplerin başında eğitimin çok sonra önem kazanması gelmektedir. Atatürk zamanında Tevhid-i Tedrisat’la önemi ancak anlaşılmıştır.
Asrın başında Türkiye’deki okuma-yazma oranını buraya yazmaya utanırım. (Okuma yazma erkeklerde yüzde 7, kadınlarda binde 4. Okuryazar erkeklerin çoğu gayrimüslim. Okul çağına gelen 4 çocuktan 3’ü okula gitmiyor. Toplam okul sayısı: 4894 ilkokul, 72 ortaokul, 23 lise. Türkiye’nin tüm liselerinde kayıtlı kız öğrenci 230. Öğretmenlerin 3’te birinin öğretmenlik eğitimi yok.)
Çarpıcı örneği yine Japonya’dan vermek isterim. Japonya’yı dev ülkeler seviyesine çıkaran, Japonya’nın bir dünya devi olduğunu gösteren Rus-Japon deniz savaşında, Rusya’nın Batılı donanmasını Amiral Togo Heihachiro tamamen yok etmiş ve bir dünya devi olarak dünya sahnesinde yerini almıştır. Bu büyük amiral doğunun Amiral Nelson’u olarak bilinir. Emekli olunca Japon imparatoru onu onurlandırmak için bir ödül vermek ister. Amiral ödül olarak köyünde bir öğretmenlik kadrosu ister. Bu isteği reddedilir. Öğretmenliğin çok özel meziyetler taşıyan ve kendine has profesyonellikte olduğu söylenir. Kont unvanı verilir. 1906’da İngiliz kralı tarafından da liyakat nişanı verilir. Amiral, Togo köyünde öğretmen olmak konusunda ısrarlıdır. Fakat öğretmenliğin çok farklı ve profesyonellik gerektiren bir meslek olduğu kendisine hatırlatılır. İmparator ona çocukların eğitiminin çok farklı ve önemli olduğunu, fakat ileri yaştaki veliaht imparator Hirohito’ya danışman olarak atayabileceğini anlatır. O da bu öneriyi kabul eder.
Öğretmenlik çok önemli ve özellikleri olan bir meslektir.
Prof. Dr. Cengiz KUDAY
GÜNÜN SÖZÜ
Bilgisiz insanlar toplumu aşağı çeker. Bilmediği halde biliyormuş gibi yapanlar daha tehlikelidir.
Kifayetsiz muhterisler, yani cahil cesaretine sahip aymazlar üretmedikleri gibi iş yapmak isteyenleri de tasfiye ederler.
Rafine, faydalı, sağlıklı, ahlaklı düzen kurma çabalarını daima bilgisiz muhterisler bozar.
Asırlar boyunca her faydalı yeniliği cahiller boğmak için uğraşmıştır.
Kendileri koftur, boştur. İnşa etmek isteyene de sürekli çamur atarlar.
Reform kavramı cahillere batar.
Okumayan insandan kaçın. Zira o homosapiens, yani düşünen canlı olamamıştır. Ali ÖZDEMİR
Beşiktaş’a belediye başkan aday adayı oldum; insanın idrak ve algısı gelişince buna cesaret edebiliyor. Oysa daha önce parti bilim kurulu üyesi olduğumda Deniz Baykal, Mustafa Özyürek vasıtasıyla Beşiktaş’tan aday olmam için dilekçemi istemişti. Sanatçı, mimar, akademisyen yanımın bunu yapmama engel olması dolayısıyla teşekkür ederek böyle bir girişimde bulunmadım. Aradan yıllar geçti, büyüdük belki de... Sevdam da kavgam da hep memleketim oldu. Ne kadar yurtdışında proje yapma, oralarda yaşama, mesleğimi icra etme şansım olsa da yıllardır yaşadığım, projeler yaptığım, kitaplar yazdığım Beşiktaş’ın bir örnek ilçe olması için; sosyal demokrat bir kent parçasını, ‘evrensel bir kimlik nasıl olmalı’yı göstermek istediğim için aday oldum. Bir de kitap hazırladım. Yayınlanan eserler: ‘Beşiktaş’a neler yapmıştık?’. 1989 yılında Ayfer Atay dönemindeki Cumhuriyet’in ilk yaya alanları Ortaköy Meydanı, Beşiktaş Çarşısı, Afife Jale Tiyatrosu, Levent Meydanı, Anıtlar-Şairler Sofası... Bu projeleri ben yaptım. Ayfer Bey bu projeleri de fikirleri de bir devlet adamı zarafetiyle onayladı ve uyguladı. Mimarlık mecmualarında yayınlananlardan oluşan 120 sayfalık bir kitap hazırlayıp aday başvurumu da sizlere iletirler düşüncesiyle CHP ilçeye teslim ettim. Doğan Kuban’dan, Turhan Selçuk’tan Hasan Pulur’a, birçok ismin bana yazdıklarıyla, projelerle birlikte nasıl bir vizyon çizmek istediğimi anlatan bu kitabı Sayın Kılıçdaroğlu’na da göndermeyi arzu ediyorum.
‘ADAY OL, SONRA ELEŞTİRME’
Mimarlık büromuzda, mimarlık-şehircilik akademimizde dostların ‘Haydi hocam aday ol, sonra eleştirme’ sözleri karşısında elimi taşın altına koymak istedim.
Beşiktaş’a ‘belediye başkanı’ olmak gerçekten çok güzel, onur verici bir görev...
Ancak hak etme kriterleri biraz ağır olmalı gibi geliyor bana... Genel Başkan’ın istediği gibi liyakate uygun, bilgili, kültürlü olmalı. Beşiktaş turizmine katkıda bulunacak şöyle bir-iki yabancı dilde konuşabilse... Ekonomik sorunlarını da aşmış olmalı... Bir mimarla mimar gibi, bir müzisyenle müzisyen gibi, bir vatandaşla insan gibi kendi dilinden konuşabilmeli. Hemşerisine dur diyebilmeli, danışmanına ders verebilmeli...
Okumuş olmalı, bilgili olmalı. Abbasağa’nın nerede; Naccarzade Türbesi’nin, Valide Çeşme’nin, Cihannuma Kilisesi’nin, Beşiktaş’ın anıtlarının, sokaklarının nerede olduğunu bilmeli... Fikret Mualla’nın, Bedri Rahmi’nin kim olduğunu bilmeli ki sergi salonlarını nitelikli ressamlara, sanatçılara tahsis edebilmeli... Konuşmasında Beşiktaş’ın şairlerinden, Behçet Necatigil’den, Cahit Sıtkı Tarancı’dan, Özdemir Asaf’tan söz edebilmeli, alıntılar katabilmeli...”
BİR ÖNERİ
Türkiye’nin en önemli stratejistlerinden ve siyasi danışmanlarından olan Necati Özkan tarafından düzenlenen ve yönetilen, Zorlu PSM’de cuma günü yapılan konferans, akademisyenler Prof. Murat Somer (Koç) Doç. Dr. Senem Aydın Düzgit (Sabancı) ve gazeteci Murat Yetkin’in katıldığı ‘Popülizm Dünyayı Nasıl Şekillendiriyor’ başlıklı oturumla başladı. Amerika, Almanya ve Balkanlar’dan toplantıya katılan Kristina Wilfore (ABD Siyasi İletişim Danışmanı), Dr. Reza Kezami (Almanya Siyasi İletişim Danışmanı) ve Kresimir Macan (Hırvatistan Siyasi İletişim Danışmanı) isimli siyasi danışmanlar dünyada popülist kampanyaların seçmenleri nasıl etkilediğini ve toplumları kutuplara bölerek nasıl yol aldıklarını çarpıcı örneklerle anlattılar. Geçen hafta tamamlanan Amerikan araseçimleri ve Almanya’daki aşırı sağcı parti AfD’nin kampanyaları başta olmak üzere popülizm belasının global etkilerini katılımcılara sundular.
Toplantının Türkiye’deki yerel seçim kampanyaları ile ilgili bölümünde çok sayıda uzman konuşmacı sahne aldı. Her biri farklı bir çerçeveden Türkiye’deki siyasi ve ekonomik durumu verilerle analiz eden araştırmacılar İhsan Aktaş (Genar), Murat Sarı (Konsensüs), Prof. Özer Sencar (Metropoll), Bekir Ağırdır (Konda) ve Sidar Gedik (Ipsos), sözbirliği etmişçesine mevcut ekonomik kriz nedeniyle AK Parti’nin önemli oranda seçmen desteği kaybettiği; muhalefetin düzgün adaylar ile yarışa erkenden girerse Mart 2019’da pek çok sürprizin olabileceği noktasında birleştiler. Bekir Ağırdır, dünyanın ‘global ara buzul dönem’ diye tanımladığı bu dönemden çıkabilmesinin umut dolu kampanyalar yapabilecek iradeli liderler yoluyla mümkün olabileceğini söyledi.
Son 16 yıl boyunca AKP’nin kampanyalarını yapan Arter Reklam’ın başkanı Cevat Olçok, İyi Parti Stratejik İletişim Merkezi Başkanı Yiğit Karakış ve Gülfem Saydan Sanver ise moderatör Necati Özkan ile birlikte Türkiye’de seçmenin nasıl ikna olduklarını örneklerle anlattılar ve yerel ittifaklar meselesini tartıştılar. Seçmenlerin yüzde 85’nin seçimlerden 6 ay önce karar verdiklerini, karar verirken duyguların önde olduğunu ve yerel seçimlerde adayların akıllara seslendikleri kadar kalplere seslenmeyi bilmeleri gerektiği konusunda birleştiler.
Konferansın son bölümünde Google ve YouTube’dan iki uzman, dijital ve mobil kampanya teknikleri konusunda katılımcılara önemli bilgiler aktardılar. Oldukça kalabalık geçen konferansa iktidar ve ana muhalefet partilerinden 20’yi aşkın belediye başkanı ve ekipleri katıldı. Ama bu denli zengin ve dolu bir içerik hazırlanmışken keşke daha fazla aday ve siyasetçi yararlanabilseydi.
ÖZKAN SYDNEY’DE
Necati Özkan, İstanbul’daki bu önemli konferansı düzenledikten hemen sonra Avustralya’nın Sydney kentine uçtu. Uluslararası Siyasi Danışmanlar Derneği (IAPC) Yönetim Kurulu üyesi de olan Özkan, derneğin 51.
dünya kongresinde hem 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin arka planını ve adayların kampanyalarını dünyanın dört bir yanından gelen uzmanlara anlattı, hem de ‘Siber Güvenlik ve Sahte Haber’ konulu oturumu yönetti.
Domatesin olması için ya arı olacak ya da kimyasal. Eğer sağlıklı, doğal besin kaynakları istiyorsak arıları korumak ve bu konuda bilinçlenmek zorundayız.
Doğadaki her şey mucizevi bir dengede.
Bozan, dinlemeyen biziz. İnsanlar.
Ben bir muz ağacının meyvesinin nasıl oluştuğunu gözlerimle görene kadar hayatımda hiçbir meyvenin, bir yeşilin, bir sebzenin soframıza gelirken nasıl uzun bir yoldan geldiğini, ne çok şey yaşadığını, nasıl doğduğunu, büyüdüğünü ve geliştiğini bilmiyordum. Anneannem geliyor aklıma, sofrada yemek kalınca “Arkandan ağlar” derdi... Şimdi ziyan görünce ben ağlıyorum!
Tarımsal kesimdeki kötü ilaçlama ve kimyasallar yüzünden şehirler arılar için sığınak oldu.
Bakın, Japonya son 10 yılda balarısı kolonilerinin yüzde 25’ini, Amerika yüzde 30-40’ını, Avrupa ise neredeyse yüzde 53’ünü yitirdi. Arılar bu hızla ölmeye devam ederse yaşanacak 4 yılımızın kalacağı gerçeği ile baş başayız.
Tozlanmanın dünya ekonomisindeki değeri yaklaşık 265 milyar Euro ve dünyanın tozlanma ile hayat bulan tüm tohumlarının yüzde 75’i arılar sayesinde.
Diyeceğim o ki benim meselem bal filan değil, ‘
Tanzimat’ın yapamadığı, yapılmadıkça, medreseden yetişme şeriatçıların vicdanlar üzerindeki egemenliği yıkılıp laik bir devlet sisteminde dünya işlerini yalnız akıl yolu ile çözüp çevirmedikçe, dini sadece Tanrı ile kulu arasında bir vicdan işi olarak bırakmadıkça, baştaki istibdat yıkılsa bile Tanrı adına toplumu hükmü altında tutan geri medrese şeriatçılığının yarattığı yığın despotluğu önlemedikçe, insan laik ve müspet bilimlere dayanan eğitimle değiştirilmedikçe; toplumu değiştirmeye, ilerletmeye, kalkındırmaya, vicdan ve akıl hürriyeti yolundan siyasi hürriyete kavuşturmaya, rejimi devamlı ve kararlı bir hürriyet rejimi yapmaya imkân yoktu.
Kayıtsız şartsız millet hâkimiyeti tek amacı idi.
Atatürk’ün isteği, devrimciliğini köylere kadar yaymak ve din adamlarını bu disiplin içinde yetiştirmektir. Atatürk sonrası idare bu görevi yeterince yerine getirmemiş; Cumhuriyet devrinde yetişen aydın kuşaklara mal etmemiştir. Atatürk milliyetçiliğinin ırkçılık ve mezhepçilik dışında kurulmuş olduğunu hatırlatmak isteriz.
Atatürk milliyetçiliğinde Türküm diyene “Hayır. Sen Arnavut, Kürt, Çerkez, Boşnak asıllısın, yabancısın” denemez; Atatürk milliyetçiliğinde “Sen Sünnisin Müslümansın, sen Alevisin bizden değilsin” denemez.
Atatürk laik düşünce ile bu ayrılığı kaldırmıştır.
Müslümanız, Müslümanlığı bilmeyiz. Atatürkçüyüz, Atatürkçülüğü bilmeyiz.
Atatürk bir devrimci idi.
Anadolu’yu tek bir milletin bütünlüğü, yurdu, yuvası yapmıştır.