Yalçın Bayer

‘Savaş suçları’ kavramına dikkat

13 Eylül 2019
BM’in son soruşturma değerlendirmelerinde ‘savaş suçları’ kavramı öne çıkarılıyor.

İçsavaşta, Sırp kasaplarına gaz verilip/göz yumulup binlerce masum boğazlandı, toplu mezarlar utancı yaşandı.

Aradan yıllar geçti, tetikçi olarak kullanılan ‘kasaplar’, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde hesaba çekildiler, akıbetleri malum.

Soçi, Astana süreçlerinde, cihatçı teröristleri ehlileştirmek ve bölgeyi katliamlardan sterilize etmek yükü Türkiye’nin sırtına vuruldu.

Son zamanlarda ‘savaş suçları’ kavramının BM raporlarında periyodik olarak öne çıkarılması hayra alamet değil!

Dikkatli/akıllı olmak zamanıdır.

Yarın Suriye’de işlenen ‘savaş suçlarını’ birilerinin göğsüne yaftalayabilirler. C. KAZANCI

İNGİLİZCEDEN ÖNCE TÜRK DİLİNİ İYİ ÖĞRENECEĞİZ

PROF

Yazının Devamını Oku

Gençlerimiz mühendislik eğitiminden uzaklaşıyor

12 Eylül 2019
Üniversite giriş sınavlarında bir zamanların parlak mesleği mühendislilk kontenjanlarının doldurulamayış sebebi, ülkede yatırımların durmuş olmasıdır. İnşaat sektörünün gerileyişi ve her önüne gelenin “Ben de mühendisim” diye konut inşaatına soyunmasıdır. 1950, 60 ve 70 yılların kuşakları yatırımlarla Türkiye’yi bezemişlerdir. Üstelik tesisleri yaparken, bunların nasıl yapıldığını da öğreniyorduk.

İngilizler son yıllarda mühendisleri Türkiye ve Hindistan gibi ülkelerden almaktadırlar.

Bir gazete haberinde, bu konudaki bir makalede gençlerin mühendislik yerine yazılımcılığa yöneldikleri anlatılmaktadır. Yazılımcılık ‘mühendislik’ değildir. Yazılımcı olmak için 4 yıl okumak gerekmez, 2 yıllık MYO veya teknik lise tahsili yeterlidir. 4 yıllık eğitilen elemanlar pahalıdır. Evet, Türkiye’ye 200 bin yazılımcı gereklidir.

Ülkeler yazılım ligini şöyle sıralayabiliriz:

1.küme: ABD, Japonya, Kore, Hindistan, AB ülkeleri (İsrail, İrlanda, Finlandiya 600 milyar dolar ciro yapanlar)

2.küme: Meksika, Brezilya, Rusya, Macaristan, Çekya, Çin.

3.küme: Bulgaristan, Ukrayna, Filipinler, Arjantin

4.küme: İhracatı 250 milyon doların altındakiler (Türkiye, Mısır, İran, Endonezya, Küba, Ürdün ve El Salvador.)

Aslan ÖZMEN 

Yazının Devamını Oku

‘Rock’çı İmam’dan Diyanet’e tepki

11 Eylül 2019
Rock müzik tutkunu olan Ahmet Muhsin Tüzer, Antalya’nın Kaş ilçesinde imamlık yapıyordu.

Kamuoyunda ‘Rock’çı İmam’ olarak biliniyor. Portekiz’de bir müzede konser vermesi için teklif aldı fakat Diyanet karşı çıktı. Konserinin ardından ‘basına açıklama yaptığı’ gerekçesiyle kınama cezası aldı, 10 ay önce imamlık görevinden alındı. Tüzer, kararın iptali ve yürütmenin durdurulması için yargıya başvurdu. Şu an işsiz, mahkemeden gelecek kararı ümitle bekliyor.

Köşemiz aracılığıyla Diyanet’e sesleniyor:Beni acımasızca ihraç edenlerin maşeri vicdanları hiç sızlamadı? Ayrıca hukuka, Anayasa’ya ve evrensel değerlere göre de suçlu olduklarını bilmiyorlar mı? Bendeniz 2 defa Amerika’da ve 1 defa da Portekizde konser vermeme ve uluslararası bir albüme imza atmama rağmen benzer destek ve talebi sizlerden maalesef hiçbir zaman göremedim, aksine dışlanmak istendim.

Beni karalamak, susturmak ve engellemek isteyenler benim gibi hizmet aşkıyla yanıp tutuşan, proje üreten, insanlara faydalı olmak için çaba gösteren gönül insanlarını da dışlayıp, susturarak hatta ihraç ederek güya inandıkları inanca, töreye ve itikada hizmet ettiklerini zannediyorlar.

Ne diyeyim! Allah onları affetsin. Benim mücadelem sizle değil, size dair.”

 

İBB’DE İMAR HAREKETLERİ AYNI HIZLA SÜRÜYOR

8 Eylül Pazar günü Canan Kaftancıoğlu başkanlığındaki CHP grup toplantısında neler oldu? Söz alan 15 konuşmacının tümü, Ekrem İmamoğlu’na dönük eleştirilerde bulundular. Başlıca şikâyetler, İBBdeki gelişmelerden haberdar olunmadığı ve gündem dışı konuşmalara izin verilmediği noktasında idi. Bazı belediye başkanlarının İmamoğlu’ndan randevu alamadıkları, bazılarının da makam odasının önünde bekletildikleri gibi yakınmalar da dikkat çekti. En önemlisi, tüm meclis üyeleri ile kucaklaşacağını söyleyen, hatta İstanbul’u AKP’li meclis üyeleri ile yöneteceğini beyan eden Ekrem İmamoğlu’na sorulan bir soru da şuydu:

“CHP grup toplantılarına niye katılmıyorsunuz?”

Yazının Devamını Oku

Prof. Tırpan: Lagina antik kenti paganların merkezi olabilir

6 Eylül 2019
’12. Karia, Karialılar ve Mylasa Sempozyumu’, ‘Karia’nın kültleri’ temasıyla Milas’ta yapıldı.

Milas Ticaret ve Sanayi Odası ve TMMOB Mimarlar Odası Milas Temsilciliği ile İMİ Koleji’nin sağladığı destekle gazeteci Olcay Akdeniz tarafından 23-24 Ağustos’ta düzenlenen sempozyum, Datça’da Burgaz Kazısı Başkanı Prof. Dr. Numan Tuna ve Karia ve Halikarnassos üzerine çalışmalarıyla tanınan Danimarkalı arkeolog Prof. Poul Pedersen’in onuruna düzenlendi. ‘Karia’nın kültleri’ anatemasıyla düzenlenen sempozyuma 10 ülkeden; 12’si Türkiye, 8’i Avrupa ve 1’i de ABD’den olmak üzere toplam 20 üniversiteden toplam 29 akademisyen katılarak bildiriler sundular. Sempozyum programı kapsamında yeraltı tanrıçası ‘Hekate’ adına yapılmış tek tapınağın olduğu Lagina antik kentine de bir gezi düzenlendi.

Başta Karia bölgesinde arkeolojik kazılarını sürdürmekte olan kazı ekiplerinden arkeologların, arkeoloji öğrencilerinin, turizm rehberlerinin ve turizmcilerle mimarların yoğun ilgi gösterdiği sempozyum programı kapsamında, Türk müzeciliğinin kurucusu Osman Hamdi Bey’in ilk kazı çalışmasını yaptığı Yatağan’ın Turgut Mahallesi yakınlarındaki (ünlü termik santralına 8-10 km uzaklıkta) Lagina antik kentine de bir gezi düzenlendi. Gezide Hekate tapınağını anlatan Lagina’nın eski kazı başkanı Prof. Dr. Ahmet Adil Tırpan, Hekate tapınağının bilinen tek yeraltı tanrıçası Hekate’ye adanmış tek tapınak olduğunu belirterek, “Bu tapınak dünyadaki tüm paganların ilgisini çekiyor. Benim kazı başkanı olduğum yıllarda paganlar her yıl sonbaharda burada toplanarak ayinler yapmışlardı. Bu üç yıl devam etti. Ancak daha sonra izin alamadılar. Oysa burası tüm dünya paganlarının merkezi olabilecek bir yer. Bu nedenle yörenin en önemli inanç turizmi merkezi olabilir” diye konuştu.

Antik çağda, Karya ülkesindeki tanrı, tanrıça inançları ve kutsal objeler üzerinde ilginç bildiriler sunuldu.

NOT: Paganizm, kökenleri dünyanın eski doğa dinlerine uzanan inançların bütününe verilen genel bir isimdir. Paganlar; insan, hayvan, bitki veya taş, yaşayan her şeyin varlığına saygı duyarlar.

 

FINDIKTA KORKULAN OLDU

TMO’nun 16.50 lira taban fiyat açıklanmasına karşın, Ordu ve Fatsa Ticaret borsalarının tabelaya 15 lira yazması ile birlikte fiyatlarda üreticinin aleyhine düşüşler başladı. Dönüş hazırlığındaki gurbetçilerin ürünü hemen satmak istemesi tüccarların işine yarıyor.

İhtiyaca göre satılması, emanete bırakılmaması halinde fındığın kışa doğru 20 liradan alıcı bulması kuvvetle muhtemel görülüyor. TMO’nun bu yıl talepleri dikkate alarak hasat başlamadan önce taban fiyatını açıklaması, yıllardır oynanan oyunu, üreticinin mağdur olmasını engelledi. Ancak borsaların resmi fiyatın altında bir fiyatı tabelaya yazması, borcu olanların ve gurbetçilerin erkenden elinden çıkarmak istemesi, üreticinin fındığı yeterince depolama imkânının olmaması fiyatları 14 liraya kadar geriletti. Oluşan 2 liralık fark öyle yabana atılacak gibi değil. CHP Ordu Milletvekili Dr.

Yazının Devamını Oku

Kırklareli’nde bir Göbeklitepe

5 Eylül 2019
DOSTLUK çınar gibidir, meyvası olmasa da gölgesi yeter. Bu sözü Prof. Dr. Mehmet Özdoğan için söyleyebiliriz. Kırklareli’ye yıllar öncesinden ‘gölgesini’ düşürmüş, onlarla dost olmuş, dünyanın en saygın antropoloğu olmuş. Arkeoloji dünyasında yankı uyandıran çalışmaları ile ‘Trakya’nın Avrupa uygarlığının çekirdeği olduğunu’ gösteriyor.

Kendisini bize “Türkiye’nin en duayen arkeoloğuyum” diye tanıttı. Yaşı 78’i bulmuş, uzun bir biyografisi yer alıyor kitaplarda.

Kırklareli Merkez Aşağıpınar bölgesinde bulunan kalıntılar üzerine İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden profesör Özdoğan bölgedeki kazılarına 1991 yılında başlamış. Trakyayı 8 yıl taramış. Kırklarelinin Ahmetçe köyünde kendisine Köy İhtiyar Heyeti tarafından tahsis edilen eski bir okulu adeta ‘araştırma enstitüsü’ne çevirmiş. Laboratuvar, temizleme, arşivleme ve dokümantasyon bölümlerini kurmuş. Biz gittiğimiz zaman yabancı öğrenciler de vardı. Hiçbir kalıntı atılmıyor, değerli olanlar kayıt altına alınıyor ve birleştiriliyor.

28 yıl süren kazıda MÖ 5.600’lü yıllara ait evler ve kalıntılar, Anadolu’da başlayan tarımın ilk olarak Avrupa kıtasına Kırklareli ve çevresi üzerinden yayılmaya başladığını ortaya koyuyor.

Neolitik dönem üzerine öncü çalışmalarıyla ismi daha çok öne çıkan Özdoğan, ‘Marmara bölgesi tarih öncesi dönem üzerine yaptığı çalışmaları’ndan dolayı Vehbi Koç Vakfı’nın 100 bin dolarlık ödülün sahibi oluyor. Daha sonra emekli ikramiyesi, emekli maaşı ve diğer kurumların gönüllü destekleriyle araştırmaların parasal kaynağını oluşturmuş.

KAZI İLGİ BEKLİYOR

Arkeolog çevrelerinde bazı isimlerin söylediği gibi antropoloji tarihi açısından neredeyse Göbeklitepe kadar önemli olan bu kazıya yöre halkının ilgisi maalesef eksik kalmış. Belediyeden, valilikten ve diğer kurumlardan alınan küçük destekler haricinde Mehmet Hoca kazıyı güçlükle tamamladı ve bu yıl bitirdi.

Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, 220 yayın, 130 konferans, 130 kongre ve 80’nin üzerinde kazı çalışmasına imza atan bir bilim insanı olarak anılıyor.

Kırklareli

Yazının Devamını Oku

Trakya üzümsüz olmaz

4 Eylül 2019
TRAKYA’nın soylu bir tarihi vardır. İnsanları doğruluk, dostluk ve iyilik yolundadır.

Kırklareli konum olarak doğa ve tarih meraklıları için birçok seçeneğe sahip Trakyanın en aydın ilidir. Doğal güzelliği ve tertemiz havası vardır. Istranca Dağları’nın altında uzanan vadisi ile buğdayı, ayçiçeği, sebze meyvası ve en önemlisi de bağları ile yeni bir gastronomi merkezi olmaya aday gösteriliyor. Kırklareli Üniversitesi’nden gastronomi hocası Ali Çakır’ın Balkan ve Trakya yemek yazıları ile önceki yıl kaybettiğimiz merhum Nazif Karaçam’ın Trakya’nın yakın tarihini anlatan kitabını okuyabilirsiniz.

Mehmet Kesimoğlu, iki dönem milletvekilliği yaptıktan sonra Kırklareli Belediye Başkanlığı’nda ikinci dönemini de ‘zorlu’ bir mücadele sonucunda ‘bağımsız’ olarak kazandı. Yani ittifaklarla savaştı. Belediye meclisi de 12 CHP, 6 AKP, 4 MHP, 3 İYİ Parti üyesinden oluştu. Başkanın oyu ‘durumu’ kurtarıyor. Kesimoğlu seçim kampanyasında seçmenlerden belediye meclisinde CHPye oy vermelerini istedi. Buna rağmen Kesimoğlu, halen belediye meclisinde CHP’li üyelerin genel merkez etkisi altında sert görüşleri ve engelleme çalışmaları ile mücadele ediyor. Genellikle bu CHP’nin ‘klasik’ yapısıdır: Hasetlik ve kıskançlık... Beş yıl sonunda ne olur, şimdiden kestirmek zordur. O zaman CHPnin Kesimoğlu’na davet yapacağı muhakkaktır, ama şimdiden bu konuda bir yorum yapmak da zordur.

TEM yolunda Lüleburgaz’a 5 km kala, Süleyman Demirel döneminde kurulan Hamitabat Doğalgaz Kombine Çevrim Santralı’nın bacalarının yakınındaki ‘lezzet yolu’ üzerindeki üzüm bağları ve bunların arasındaki Bakucha adlı otel dikkat çekiyor. Kulesi Balkan Savaşları sırasında yıkılan ve günümüze yalnızca fotoğrafları ulaşan Edirne Sarayı da Cihannüma Kasrından esinlenerek tasarlanmış.

BAĞBOZUMU BAŞLADI

Kadın girişimci Zeynep Arca Şallıel, şarap üretiminde hayli iddialı olduklarını anlatıyor. Danışmanları olan Fransız ustanın ölümü aileyi çok üzmüş; “O Fransa’nın en önemli şampanya imalatçısı sayılıyordu” diyor. Ellerinde sağlıklı veriler olmamasına karşın Trakya bölgesindeki şarap üreticilerinin ihracatının, Türkiyenin diğer bölgelerindeki üreticilerden daha önde olduğunu söyleyebiliyor.

 

30 Ağustos etkinliklerinde belediye Kırklarelileri Sunay Akın, Coşkun Aral, Zafer Aknar, Ramize Erer ve bizlerle buluştururken, Musa Göçmen Orkestrası da genç sanatçılarla Zafer Bayramı coşkusunu yaşattı. Yurtdışında yaşayan Burhan Öcal’ı da gözler aradı. Kırklareli’ndeki arkeoloji kazısının 28 yıldır başkanlığını yapan Prof. Dr. Mehmet Özdoğan’ın arkeoloji dünyasında yankı uyandıran çalışmalarına yarın yer vereceğiz.

 

Yazının Devamını Oku

Zafer Bayramı’nın anlamını bilelim

30 Ağustos 2019
Ülkemizin birliğini ve ulusumuzun bağımsızlığını kazanmak uğruna emperyalist güçlere karşı verilen mücadeleyle kazanılan bu büyük zaferin 97. yıldönümünde, Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, kahraman ordumuzu bir kez daha saygıyla anıyoruz.

26 Ağustos 1922de Türk ordusu, yayılmacılığın (emperyalizmin) silahlı gücünü el koydukları Anadolu’dan atmak için büyük bir askeri harekât başlatmıştı. Büyük bir ‘kutsal isyan’dı! Bu büyük bir ulusal kavgaydı. Büyük bir var olma savaşıydı bu! Başkomutan ise ordularının başındaydı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” sözünü yol haritası olarak uygulamamız gerektiğini unutmamalıyız.

İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği üyeleri diyor ki: “Ülkemizin geçirmekte olduğu zor günlerden kurtuluş mücadelesindeki ruh ve iradeyle yine birlik ve dayanışma içinde kurtulacağımız inancıyla tüm Cumhuriyet sevdalılarının Zafer Bayramı’nı kutluyoruz.”

Özetle, 30 Ağustos Zaferi bir ülkenin bağımsızlığını kazanmasıdır. Bu zafer, kendisini parçalanmış ve sömürge bir ülke haline getirmek isteyen ülkelere karşı indirilen bir darbedir. Bu zafer, bir anlamda mazlum bir ulusun şahlandığı ve haykırdığı, kendi özgürlüğünü ve bağımsızlığını sağlamaya yönelik sürecin başladığı tarihtir.

 

‘KARALAR BAĞLAMIŞ BİR BAŞKAN’ BÜTÇESİNİ NASIL TOPARLASIN!

ADANA Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’a paraların suyunu çektiğini, görev yapamadığını söylüyor. Aslında bu bakışı hiç sevmiyor. Ama anlatıyor: ASKİ açık veriyor, Adana’nın üçte birinde sağlıklı su yok. Bazı yerlerde arıtma yok. Esasında ASKİ para da üretemiyor. Geliri arttırmak, gideri düşürmek gerek. Çünkü zorunlu hizmetler verilmemiş zamanında... “Tasarruf” diyor ama nereye kadar! Sayaç ihalesinde kuşkular var... Kuyu için kazı yapmaya bile gerek görmemişler. Ama fatura kesmişler. Su deposu ihalesinde yapılan işin ‘sıfır’ olduğunu söylüyor Karalar... Tüm yazıcı-tarayıcı ve fotokopi makinelerinin baskı sayısı 6 milyon 400 olarak tespit edilmiş...

“Belediyelerin kentin eksiğini gideren, modernleştiren bir yönetim biçimi olduğunu sergilemiyorlar ancak biz bakış açısını değiştireceğiz”

Yazının Devamını Oku

Atatürk'e göre 1071 nedir? 'Malazgirt gelir değil dönüştür'

29 Ağustos 2019
Atatürk, bu gerçeği kanıtlayan ‘Anadolu’daki Tamgalar’da o yıllarda henüz okunamasa da davranış ve sözleriyle Türklerin Anadolu’ya 1071’de gelmediğini açıklamaktan çekinmemiştir. Çünkü 1936’da masrafını cebinden (500 lira) vererek Alacahöyük’teki kazı çalışmalarını başlattığında, Türk Tarih Kurumu’na gönderdiği mektubunda aynen şöyle der:

“Tarih kurumumuzun Alacahöyük’teki çalışmaları, 5500 senelik maddi Türk tarih belgeleri, cihan kültür tarihini yeni baştan taktik ve tamik ettirecek mahiyettedir.”

Fakat bulunan yazıtlar o yıllarda okunamadığı için oradaki yerleşimlerin MÖ 4000–3000 yıllarında başladığı çok sonraları anlaşılmış ve Atatürk’ün sezgisiyle öngördüğü 5500 yıllık uygarlık, gecikmeli olarak da olsa doğrulanmıştır.

(Kaynak: Türkiye Cumhuriyeti Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığının resmi sitesi http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=FikirDusunceler&IcerikNo=54)

*

Peki Atatürk, Alacahöyük yazıtları okunmadığı halde böyle diyebilme gücünü nereden alıyor? Söylediğinden emin olmayan bir lider böyle konuşur mu?

Dahası var. Aynı mektupta Türklerin Anadolu’ya 1071’de gelmediklerini de anlatır.

Atatürk Araştırma Merkezi’nin sitesinde bunları okuyabilirsiniz.

Atatürk bunları çok okuduğu için bilebilir mi?

Yazının Devamını Oku