Yalçın Bayer

İlaç şirketleri neden satışları sınırlıyor?

23 Ekim 2019
ÜLKEMİZDE son yıllarda yükselen aşı karşıtlığı yüzünden çok sayıda hastalıkta artış görülüyor. 10 yıl öncesine kadar neredeyse hiç görülmeyen hastalıkların yeniden ortaya çıkması dikkat çekiyor.

2018 yılında Türkiye’de 716 kızamık, 238 sıtma ve 11 bin 576 tüberküloz vakası görüldü, bu istatistikler toplum sağlığının tehdit altında olduğunu ortaya çıkardı. Aşı uygulamaları, dünya üzerindeki en uygun maliyetli müdahalelerden biri olarak tanımlanıyor; etkin kullanımda salgın hastalıkların risk haline gelmesini önlediği biliniyor. Türkiye’nin bir diğer problemi olan aşı maliyetleri konusundaki sorunlar da döviz kurlarında yaşanan dalgalanma sebebiyle derinleşiyor. İlaç alımlarında kur oranları 3.40’a sabitlenmiş, ancak reel Euro kurunun 6.40 seviyesinin üzerinde olmasıyla makas oldukça açılmış gözüküyor. Artan maliyetler sebebiyle ilaç üreticileri Türkiye’ye satışlarını sınırladılar. Bunun sonucunda, grip aşısına erişim sıkıntısı gündeme geldi. Dünya Sağlık Örgütü’nün yeni bir küresel grip salgınına karşı uyarılar yapmasına rağmen 6 ay–2 yaş arası çocuklar, 65 yaş üstü bireyler, astım, kronik kalp veya akciğer hastalığı olan kişiler ve sağlık çalışanlarının grip tehdidine karşı korunmasız kaldıkları birçok resmi ve özel hastane yöneticisi tarafından ifade ediliyor. Plansızca alınan ve uygulanmadan imha edilen aşılar sebebiyle aşı ihtiyacı olan yurttaşlarımız aşılardan yararlanamıyor.

Bireylerde aşı kültürü oluşturulması, ihtiyaç sahiplerine aşı uygulamasının ulaştırılması ve ekonomik kaynaklarımızın korunması adına akılcı aşı politikaları üretilmesi zorunlu olmalıdır.

CHP Ankara Milletvekili Levent Gök bu konuda kafa yoruyor ve bakanlığa “2002-2019 arasında salgın hastalıkların görülme sıklığını yıllık temelde neye yükseldiğini” soruyor.

10. YÖREX KAPILARINI AÇIYOR

ANTALYA Ticaret Borsası (ATB) öncülüğünde Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) desteğiyle düzenlenen yöresel ürünler fuarı ‘YÖREX’, bugün 10’uncu kez kapılarını açıyor. 27 Ekim Pazar gününe kadar ANFAŞ Fuar Merkezi’nde düzenlenecek fuarda 5 gün boyunca yöresel ürünler sergilenecek. Bu yıl fuara ilk kez 81 il katılacak. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de yöresel ürünleriyle katılacağı fuarın açılışını Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ile TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu yapacaklar. Antalya Ticaret Borsası Başkanı Ali Çandır, “Sizin oraların nesi meşhur?” sloganıyla düzenledikleri fuara bu yıl 250 bin katılımcı beklediklerini, fuarda Ezine peynirinden Erzurum oltu taşına, Kars kaşarından Denizli buldan bezine kadar yüzlerce ürünün yer alacağını bildirdi.

BİLİYOR MUSUNUZ

EKOLOJİ Birliği’nin düzenlediği ve DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin desteklediği ‘İklim Krizine ve Ekolojik Yıkıma DUR Diyoruz’ mitinginin 26 Ekim Cumartesi Ankara’da 14.00’te Tandoğan Meydanı’nda yapılacağını...

-

Yazının Devamını Oku

638 sayfalık rapor 23 dakikada okunmaz

18 Ekim 2019
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, Ekrem İmamoğlu seçildikten sonra 15 yıldır ayda beş gün olan toplantı sayısını iki güne düşürdü. Geçen pazartesi gününden sonra ekim toplantısının ikincisi yapıldı. Kürsüde AKP’li Göksel Gümüşdağ vardı. Meclis gündemine bakıldığında, meclise havale edilen dosya sayısı 153 adetti, bunun 109’u imarla ilgiliydi. Raporların toplam sayfa sayısı da 628 idi.

Âdettir; raporlar meclis üyelerine okusun diye önceden gönderilir.

Dosyalar dün saat 15.07’de mail atıldı. Meclisin oturumu ise 15.30’da başladı.

Daha önce raporlar meclis üyelerine iki saat önceden gönderiliyor, AKP ve CHP gruplarında görüşülüyordu. Karşıt görüşleri olan meclis üyeleri gruplarında itirazda bulunabiliyordu.

AKP ve CHP grubunda bu raporlar oylanarak karar alınıyor güya!

Peki raporlar ortada yokken ne tartışılıyor, ne oylanıyor?

23 dakikada 638 sayfa raporu okumak, anlamak ve görüş oluşturup karar vermek mümkün mü?

Bu olası bir şey değil...

Peki meclis üyeleri neyi denetleyecek? Rapor yok, İstanbul’un kaderini belirleyen meclis raporlarından kimsenin haberi yok. Nerede katılımcı demokrasi? Esasında meclis üyeleri neye oy verdiklerini bilmiyorlar.

Yazının Devamını Oku

‘Nutuk’un kıymetini bilmek

17 Ekim 2019
Atatürk’ün 15 Ekim 1927’de, yani 92 yıl önce dün, CHP’nin 2. büyük kongresinde 6 günde 36.5 saat süren konuşmasında okuduğu Nutuk’un kitaplaştırılması iki yıl içinde tamamlanır. İlk olarak Türk Tayyare Cemiyeti tarafından 2 cilt halinde basılır. 1. cilt metni, 2. cilt ise belgeleri içerir. O dönem henüz Harf Devrimi gerçekleştirilmediği için basım Arap harfleriyle yapılır.

Rusça hariç diğer yabancı dillerde yayımlanması işi Almanya’nın Leipzig kentindeki K.F.Köhler Yayınevi’ne verilir. Yabancı dilde ilk baskılar İngilizce, Fransızca ve Almanca yapılır.

Fransızca ‘Discours du Ghazı Moustafa Kemal President de la Republique Turque Octobre 1927’ adıyla basılır. Fransızcaya tercümeyi kimin yaptığı bilinmiyor. Ancak tercümenin Ankara’da kontrol edildikten sonra K.F.Köhler Yayınevi’ne verildiği biliniyor.

İngilizce Nutuk ‘The Great Speech by Mustafa Kemal Ataturk’ adıyla basılmış. Tercümeyi Fransızca baskısından Kurt Koehler bizzat yapmış... Almanca ise ‘Der Weg zur Freiheit’ (Özgürlüğe Giden Yol) olarak basılıyor. Tercümeyi yine Fransızcadan Almancaya Dr. Paul Roth yapmış. Hepsi de 1928-1929 yıllarında Alman yayınevince basılır.

Bunları niçin yazıyoruz? Bugün Frankfurt Kitap Fuarı başladı. Ülkeyi, edebiyatını, yazarlarını, kitaplarını tanıtmak için müthiş bir fırsat... Kitap fuarı direktörü Jürgen Boos, “Burası söyleyecek bir şeyi olana uluslararası bir fırsat” diyor. Fuara katılan Türkiye, Atatürk’ün ‘Nutuk’unun ilk baskılarını keşke sergileseydi, müthiş bir fırsat olabilirdi. Umut gelecek yıllara...

 

ENGELLERİ YIKMAK

TÜRKİYE’nin 11 ilinden 22 azimli kız çocuğunun ilham veren hikâyelerini anlatan ‘Ben İstersem: İlham Veren Hayatlar’ kitabı 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü’nde kitapçılarda yer almaya başladı... Gazeteci-yazar Melis Alphan’ın fotoğrafçı Mustafa Seven ile beraber 4 ay boyunca Anadolu’da binlerce kilometre yol yaparak engellere rağmen bilim, sanat, spor gibi alanlarda varlık gösteren kız çocuklarıyla konuşarak Aydın Doğan Vakfı için hazırladığı kitap özellikle, kız çocuklarına ilham verecek hikâyelerden oluşuyor.

Aydın Doğan Vakfı’nın her yıl UNICEF, UNFPA ve UN WOMEN ile birlikte düzenlediği

Yazının Devamını Oku

45 yıllık bir öykü: Akkuyu

16 Ekim 2019
Nükleer Karşıtı Platform (NKP) en önemli toplantılarından birisini Mersin Mezitli’de gerçekleştirdi. Toplantının ana teması ‘Nükleer Tehlikeye Karşı Mersin Buluşması’ idi. Geçen pazar günkü toplantının katılımcıları arasında sadece aktivistler değil, nükleer fizikçiler de vardı.

Mersin’in saygın siyasetçisi Aytuğ Atıcı’nın yönetimindeki toplantı 10 saat sürdü. Konuşma yapan akademisyenler arasında Dr. Ful Uğurhan, Gazi İpek (EMO Genel Başkanı), Dr. Umur Gürsoy, avukat Mehmet Horus, ABD’deki Turks-Caicos adasında yaşayan Prof. Dr. Hayrettin Kılıç, Prof. Dr. Aziz Konukman ve Derman Boztok vardı. En eylemci isim, 25 yıldan beri insanlık için çalıştığını ve yurtiçinde ve dışında birçok saldırıdan canını kurtarabildiğini anlatıyor. O kadar çok şey anlatıyor ki insanın başını döndürüyor. Akkuyu için 15 davanın açıldığını, dosyasının 13 bin 500 sayfayı bulduğunu söyledi. Türkiye ve nükleer santral hikâyesi ilk olarak Ecevit hükümetinde, Deniz Baykal’ın Enerji Bakanlığı döneminde başlamış. 1974’lerde petrol krizinin başlaması buna etken olmuş. Hükümet programında da yer almış. Peki Mersin/Akkuyu neden tercih edilmiş? Sebebi, Soğuk Savaş döneminin en büyük düşmanı Sovyetler Birliği’ne en uzak nokta olması... 1980’lerden sonra petrol fiyatlarının düşmesi ile pahalı olan nükleer santral projesi rafa kalkar, AKP’nin iktidara gelişine kadar... Bunların öyküsü TMMOB Elektrik Mühendisler Odasının 2013 ve 2016 tarihli ‘Nükleer Enerji Raporu’nda çok ayrıntılı olarak yer alıyor.

Nükleere karşıt görüşlere sahip 20’ye yakın akademisyen, ekonomist, hukukçu konuştu.

Avukat Alpay Antmen, nükleer santralların insan sağlığına, çevreye ve doğaya zararlı olduğunu söyledi. Konuşmacılardan bazıları, NKP’nin mücadele gücünün giderek arttığını söylediler. Platformun amacı “nükleer santrallar konusunda kamuoyunu doğru ve zamanında bilgilendirmek, yanlış ve yanlı bilgileri engellemek, toplumsal bilinç ve refleks yaratmak” olduğu açıklandı. Konuşmalar ve ortaya konulan veriler biz gibi çok kişiyi etkiledi.

10 saatlik toplantıyı dikkatle yöneten Dr. Aytuğ Atıcı kapanış konuşmasında şöyle bir öneride bulundu:

“Türkiye’de 9 kurumdan oluşacak NKP’nın yeni yapısında Elektrik Mühendisleri Odası, Türkiye Tabipler Birliği ve Türkiye Barolar Birliği başta olmak üzere; Mersin, Sinop ve İğneada’da (Kırklareli) kurulacak üç NKP ve örneğin TEMA gibi saygın STK’lar bulunmalı...”

KİMLER KONUŞTU?

Elektrik Mühendisleri Odası’nın (EMO) 2006 tarihinden beri sekretaryasını yürüttüğü NKP’nin ‘Nükleer Tehlikeye Karşı Mersin Buluşması’ etkinliğinde TMMOB Temsilcisi Ufuk Ataç, TTB Temsilcisi Bülent Nazım Yılmaz, DİSK Temsilcisi Tayfun Görgün ve NKP Mersin Temsilcisi Emre Üresin; KESK Temsilcisi Elif Çuhadar, Osman Koçak, Hayrettin Kılıç, Zeki Karataş konuştular; Mersin NKP Temsilcisi Ful Uğurhan ve Sinop NKP Temsilcisi Mine Batur ile yerel temsilciler Mersin ve Sinop’ta nükleer santrallar konusunda yapılan çalışmalara ilişkin bilgi aktardılar. Mersin NKP dönem sözcüsü Emre Üresin ve NKP İstanbul Temsilcisi Erhan Karaçay ile Mezitli Belediye Başkanı Neşet Tarhan, HDP İstanbul Milletvekili Hüda Kaya ve CHP milletvekili Alpay Antmen de konuştular. 

YENİ ENERJİYE İHTİYACIMIZ YOK

Yazının Devamını Oku

Pompeiopolis antik kenti Taşköprü’yü heyecanlandırdı

11 Ekim 2019
Batı Karadeniz’de, Taşköprü’de Pompeiopolis antik kentini kaç kişi biliyor? İsmini kurucusu olan meşhur Romalı kumandan Pompeius Magnus’tan (MÖ 106–48) aldığı biliniyor. Pompeius, Pontus Kralı VI. Mithridat’ı MÖ 66 yıllında yenince, Karadeniz bölgesinin iç kısımlarında yedi yeni şehir kurdu; bu kentlerin en büyüğü de kendi adını verdiği Pompeiopolis... Öyküsü uzun. Bugünkü Taşköprü ise 13. yüzyılda Pompeiopolis’in karşısında, nehrin diğer tarafında kurulur. Pompeiopolis’ten aldığı belki de en önemli miras bugün modern kente adını veren tarihi taş köprüdür.

- 1801 yılında Sinop’taki Fransız konsolos Pascale Fourcade tarafından yeniden keşfedildi, ancak ilk kazılar 2006 yılında başladı. Günümüzde Kastamonu Müze Müdürlüğü başkanlığında ve Dr. Tayyar Gürdal’ın bilimsel danışmanlığında kazı devam ediyor.

- Pompeiopolis’e her yıl İtalya, Almanya, Kanada, Polonya ve Romanya gibi ülkelerden uzmanlar gelip çalışmalarını sürdürüyorlar. Karadeniz arkeolojisi için büyük bir eksikliği gideren Pompeiopolis kazıları, Karadeniz’in diğer kıyı ülkelerindeki bilimsel araştırmalar için de referans noktası durumunda.

- Neredeyse sıfırdan kurulan bir Roma kenti olarak Anadolu’daki Romalılaştırma politikasını anlamak için de önemli. Bugüne kadar yürütülen kapsamlı topografik ve jeofizik çalışmalarla tiyatro, mozaiklerle kaplı bir villa, odeon, hamam, tapınak ve olasılıkla oldukça erken dönem bir kilise olan yapılar tespit edildi. Kazılar yürütülüyor ama maalesef kaynak sıkıntısı nedeniyle son sezonlarda iki alana odaklanıldı: Tiyatro ve villa. Villada çalışmaları yürüten Roma Tre Üniversitesi’nden Prof. Dr. Luisa Musso ve ekibi kazılarda, restorasyon ve konservasyona her yıl yaklaşık 30 bin Euro harcandığını söylüyor.

- Yalnızca Taşköprü için değil, tüm bölge için önemli olan Pompeiopolis kazılarının kuşkusuz en büyük destekçisi Taşköprü Belediyesi. Ören yerinin güvenliği, ziyaretçilerin karşılanması için üç güvenlik görevlisi ve bir arkeolog görevlendirilebildi bölgede. Kazı ekibinin konaklama, ulaşım, yeme-içme, jeotekstil, hırdavat ve kırtasiye gibi pek çok ihtiyacını da belediye karşılamaya çalışıyor. Bakanlığın kısıtlı ödeneği ile turizm dinamikleri için maalesef yeterli değil bunlar. Sponsorluk için talip olanlara Taşköprülüler minnet duyacaklar.

Kılıçdaroğlu ve İnce, Kesimoğlu’nu yalnız bırakmadı

İŞTE SİYASET BÖYLE BİR ŞEY

Kırklareli

Yazının Devamını Oku

Bulgaristan’da ‘keyifsiz’ seçim

10 Ekim 2019
7 milyon nüfusu olan komşu ülkemiz Bulgaristan, 27 Ekim’de yerel seçime gidiyor.

Yaklaşık 3.5 milyon seçmen bu seçimlerde oy kullanacak. Yerel seçimler olduğu için yurtdışındaki ve Türkiye’deki soydaşlar da bu ülkeye gidip oyunu kullanabilecek. Ancak Türkiye’de Bulgaristan yerel seçimleri için bir hava oluşmuş değil. Tarihin en sessiz sedasız gerçekleşen seçimlerine tanıklık edeceğiz. Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, Türkiyedeki seçmen 6 ay önceden ikametini göstermezse yerel seçimlerde oyunu kullanamıyor. İkincisi, Türkleri temsil ettiğini iddia eden partilerin Türk seçmenden uzak durması. Üçüncüsü de Bulgaristan halkının siyasilere ve seçimlere olan güvensizliğinden kaynaklanıyor. Bu seçimlerde de katılımın yüzde 30’lar civarında olması bekleniyor.

Yerel seçimin favorisi halihazırda iktidarda bulunan Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’un GERB partisi. İkinci sırada BSPli sosyalistler öne çıkıyor. Üçüncü sıra için ise çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Partisi (HÖH) ile milliyetçi partiler mücadele veriyor. Başkent Sofya başta olmak üzere, Filibe (Plovdiv), Varna ve Burgas’ta iktidardaki GERP partisi favori olarak gösteriliyor. Türklerin yaşadığı bölgelerde ise HÖH Partisi favori olarak ön plana çıkmasına rağmen ciddi zorluklar yaşayacağı yorumları yapılıyor.

Türklerin kalesi konumunda olan Kırcaalide GERBin diğer Bulgar partilerini yanına alarak HÖH’e ciddi rakip olması dikkat çekiyor. Ancak yine de HÖHten üç dönem üst üste seçilen Hasan Aziz, yarışın favorisi olarak gösteriliyor.

DOST’TA GÜÇ KAYBI

HÖHün halihazırda 40 civarında belediyesi bulunuyor. Bu seçimlerde elindeki belediye sayısını koruması bekleniyor. Çünkü seçime HÖHe tepki olarak kurulmuş olan farklı Türk siyasi partileri de katılıyor. DOST Partisi ve Hürriyet ve Şeref Halk Partisi bunlardan ikisi. Ancak DOST partisinin AB Parlamentosu seçimlerinde yaşadığı güç kaybının devam etmesi bekleniyor. AKP’nin Ankara’nın Bulgar siyasetine karşı ‘iştihasını kaybetmesi’nin de güç kaybını hızlandırdığı belirtiliyor.

Burada dikkat çeken bir diğer nokta ise HÖH’ün güç kaybı yaşamamak adına GERB ile rekabet ettiği illerde düşük profilli adaylar çıkartarak, kendi kalesi olan Türklerin yoğun yaşadığı yerlerde GERB’in baskısını azaltmaya çalışıyor olması. Bulgar siyasi analistler de bunla alakalı ‘örtülü seçim işbirliği’ nitelemesi yapıyor.

Seçime iki haftayı aşkın bir süre olması nedeniyle halen birçok dengenin değişmesi de olası görünmektedir.

TÜRKİYE DIŞ TEHDİTLERE  HİÇBİR ZAMAN BOYUN EĞMEDİ

Yazının Devamını Oku

Büyük göçün 30. yılı... Todor JIvkov’un acımasız zulmü

9 Ekim 2019
‘BULGARİSTAN’dan Zorunlu Göçün 30. Yılı’ etkinliği dün Bursa Uludağ Üniversitesi’nin Görükle Kampusu’nda yapıldı. Konuşmacıların anlattıkları ile geçmişlere gittik; ‘etnik arındırma siyaseti’ne karşı Bulgaristan Mestanlı, Kızanlık, Pazarcık, Varna, Burgaz’da yaşanan olaylarda Türklerin gösterdikleri mücadeleyi gözyaşları ile hatırladık.

Yıl 1989; Türkiyenin lideri Turgut Özal, Bulgaristan’ın da Todor Jivkov’du.

Gerilere gidersek, bu ‘düşmanlık’ ne zamandan beri sürüyor?

Osmanlı-Türk Harbi (1877-1878) ve Balkan Savaşları’nda (1912-1923) doruk noktasına ulaşan; ardından aralıklarla süren; 1960’lı, 1970’li ve 1980’li yıllarda yine alevlenen ‘Bulgar zulmünün’ hedefi, dini İslam ya da etnik kökeni Türk olanlardı. Bulgar siyasetinin bu topraklarda yaşayan Türk ve Müslümanlardan kurtulabilmek için iki ana yönteme başvurduğu, bunların da ‘zorunlu asimilasyon’ ve ‘zorunlu göç’ olduğunu bütün dünya biliyor.

Etkinliğin ilk oturumunda emekli büyükelçi Tahsin Burcuoğlu, Bulgaristan Başmüftü Yardımcısı Dr. Ahmet Hasan, hakkını aradığı için Bulgaristan’dan ilk sınır dışı edilenlerden Ankara DTCF’den Bulgar dili ve edebiyatı hocası Prof.Dr. Zeynep Zafer; ikinci oturumda İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden Doç. Dr. Neriman Ersoy Hacısalihoğlu, U.Ü. öğretim üyesi ve Balkan Türkleri Göçmen ve Mülteci Dernekleri Federasyonu (BGF) Genel Başkanı, Dr. Öğr. Ü. Kader Özlem ve Rumeli dergisini çıkaran gazeteci Mehmet Türker’i dinledik. Siyasi olarak Türklerin ‘haklılığını savunan’ konuşmalarıyla bilinen Prof. Stoyan Dinkov ise son anda hastalığı nedeniyle Sofya’dan Bursa’ya gelemedi.Göçün 30. yılı ile ilgili olarak fotoğraf sergisi ve belgesel gösterisi herkesi hüzünlendirdi.

NELER ANLATTILAR?  

‘ETNİK ARINMA SUÇU’

- Prof. Dr. Zeynep Zafer: Sosyalist rejimin kurulduğu 1944’ten sonra Türk ve Müslüman azınlığa yönelik farklı baskılar uygulanmış olsa da bunlara yönelik toplu şekilde karşı çıkma ve protesto etme eylemleri bulunmuyordu. Ölümlü ilk olay, 1964’te Nevrokop’a bağlı Ribnova köyünde meydana geldi. ‘Bulgarlaştırma’ uygulamalarına karşı Türkler büyük direniş gösterdiler; bunun sonucu sürgün, hapis ve ölüm oldu. 1984’ten itibaren ortaya çıkan mücadele gruplarının çoğu ‘Türk Kurtuluş Hareketi’ ve ‘Kuzeydoğu Bulgaristan Müslüman Türklerinin Dayanışma Derneği’ adı altında asimilasyona karşı örgütlenmeleri dikkat çekti.

‘TÜRKLER KORKUYU ATLATTI’

Yazının Devamını Oku

Karadeniz zehirleniyor

4 Ekim 2019
Yabancı şirketlerin yurdumuzda doğayı, yeşili katleden siyanürle altın arama hevesleri bir türlü bitmek bilmiyor.

Tepkilere aldırmaksızın bildiğini okuyan şirketler gözünü bu kez Samsun’a dikti. Kanadalı madencilik firması Eldorado Gold Corporation, Türkiye’deki uzantısı Tüprag Metal Madencilik Sanayi ve Ticaret AŞ ile Kavak ile Havza ilçeleri arasındaki Şahin Dağları’nda altın madeni arayacak. Ruhsat alan şirketin 1975 hektar alanda yapılacak çalışmaları Ekim 2024’e dek sürecek.

Kazdağları’na benzer şekilde çok büyük alanı kapsayacak çalışmalar sonucunda gürül gürül akan, karpuz çatlatan yayla suları içilemez hale gelecek.

Fatsanın Yukarı Bahçeler Mahallesi’nde beş yıl önce başlayan, ormanlık alanı, fındık bahçelerini kel araziye dönüştüren siyanürlü altın arama çalışmaları halkın tepkisine karşın inatla sürüyor. Burada içme suyuna siyanür karıştığı resmi olarak belgelendi. Fatsalılar “Zehirleniyoruz” diye çığırıyor, duyan yok.

Karadeniz’i besleyen, Türkiye’nin dört bir yanına sebze ihraç edilen Çarşamba Ovası’na odun, fındık kabuğu, ağaç kökü ve çeşitli bitkisel atıkların kullanıldığı biyokütle santralı kurmak için ön çalışmalar yapılıyor. İlçe halkının şiddetle karşı çıktığı santralın üretime başlaması ile tarım kısırlaşacak, üretim düşecek, çiftçi ekmeğinden olacak.

Oksijen deposu Karadeniz yeşilinin zehirlenmesi bölge insanını kahrediyor. Siyanürle altın arayanlar ülkelerinde doğaya bu denli tahribat verebiliyor mu acaba? Doğrusu merak ediyoruz..

Şükrü KARAMAN

GÜNÜN SÖZÜ

“BEN

Yazının Devamını Oku