Yalçın Bayer

‘Yeni normal’ fırsat olabilir

13 Mayıs 2020
Harward Üniversitesi Salgın Hastalıklar Birimi’nden profesör Marc Lipstich, “Virüsün bulaşma hızı yüksek. Karantinalarla virüsün bu yaz ortadan kaybolacağını düşünmek doğru değil. Yayılma hızı yavaşlar ve sağlık sistemi hastalarla baş edebilecek kapasitesini korur sadece... Aşı bulunur ve her ülke nüfusun en azından yarısı aşı ile ya da hastalığı atlatarak virüse bağışıklık kazanırsa önlemler kaldırılabilir. Bu yüzden önlemlere devam edilmeli” diyor. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları öğretim üyesi Prof. Dr. Ateş Kara da Türkiye için “İyi gidiyoruz ama finale gelmedik daha. Tedbiri elden bırakmamalıyız” diyor her fırsatta.

Salgının yol açtığı durumun tıbbi olduğu kadar sosyolojik, psikolojik, ekonomik yönleri de var. Örneğin  ekonomik açıdan virüsle mücadelenin yan etkileri her geçen gün ağırlaşıyor. Salgının son yüzyılda küresel ekonomideki en yüksek tahribatı olan kriz olduğu söyleniyor. Ocakta yapılan tüm ekonomik tahminler artık geçersiz. Küresel ekonominin 1929 buhranından sonra en kötü yılı olacağına işaret ediliyor. Tüm ülkelerin resesyona gireceği tahmin ediliyor.

YENİ GLOBAL TEDARİKÇİ

Şu konuda da herkes hemfikir: COVID-19 sonrası dönülecek normal ile virüs hayatımıza girmeden önceki normal aynı olmayacak. Virüs sonrası dönem, ‘yeni normal’, oldukça farklı olacak; özellikle de ekonomide. En iyimser tahmin ile küresel ekonominin 2020’nin ikinci yarısında toparlamaya başlaması, 2021’de kayıplarını telafi etmesi düşünülüyor.

Dünyanın yeni normalde artık ana tedarikçi olarak Çin’e eskisi kadar bağımlı olmayacağı da işaret ediliyor. Bu en basitinden maske üretiminde görüldü. Çin’de başlayan salgınla birlikte mal tedariki aksayan ülkeler için bu ders oldu. Ülkeler, Çin gibi tek bir ülkeye bağlanmak yerine üretim alternatiflerini çoğaltmak üzere harekete geçiyorlar. Örneğin, Almanya maske üretimini kendi ülkesinde yapmak istiyor. Hedef yılda 2.5 milyar maske üretimi. Alman Ekonomi Bakanı, maske üretimi için yatırım yapacaklara yatırım bedelinin yüzde 30’una kadar destek verileceğini açıkladı.

Çin’in küresel üretim, tedarik hegemonyası çökünce Türkiye birçok sektörde yeni global tedarikçi olabilir. Ulaşım, telekomünikasyon, sağlık altyapısı yatırımlarıyla Türkiye’nin tedarikçi konumunda önemli bir fırsatı eline geçireceği muhakkak.

Türkiye’nin yeni normali avantaja dönüştürme imkânı yüksek, bunu yapabilecek noktada ve potansiyele sahip. Vakit geçirmeden ‘yeni gerçeğe’ kendisini konumlandırması gerekir. Bu yüzden panik yapmanın, lüzumsuz tartışmalarla gündemi işgal etmenin, yapıcı yerine yıkıcı eleştirilerin kimseye faydası olmaz. Türkiye’nin morale en fazla ihtiyacı olduğu bir dönem bu...

AÇILIMLAR BAYRAMDAN SONRA PEYDERPEY YAPILMALIYDI

Gazi

Yazının Devamını Oku

Ölümlerde otopsi yapılmalı

12 Mayıs 2020
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, koronavirüse ilişkin çarpıcı iddialarda bulundu. Üniversitenin Instagram hesabı üzerinden ‘Bilimden Sağlığa Korona Özel’ yayınında Atasoy’un konuşmasından bazı özetler:

Koronavirüsten kaynaklanan ölümlerde mutlaka otopsi yapılması gerekiyor. Şu anda bulgu açısından hiçbir şey yok. Eğer yapmadan defnediliyorsa çok büyük bir hata, çünkü ancak bu şekilde iç organların histopatolojisi ile mikrobun yaptığı harabiyeti çok daha iyi anlayabileceğiz ve hangi organları tuttuğunu ve ne şekilde tuttuğunu anlayacağız.

MİLLİ DEDEKTÖR ÜRETELİM

Virüsleri önceden tespit edilebilecek dedektörlerin geliştirilmesi gerektiğini kaydeden Prof. Atasoy, “Bunun hayatımızda her zaman olacağını bilmek, bunu süratle tespit edebilecek yerli ve milli dedektörler imal etmek, eşzamanlı olarak bitkilere, hayvana ya da insana yönelik herhangi bir biyolojik saldırıyı saniyeler içinde tespit edebilecek dedektör yapabilmemiz lazım. Bunun teknolojisi olabilir çünkü çalışanlar var. O nedenle çabuk fark edebilmek, herkese çabuk haber verebilmek, herkesin kendini koruyacak ne gerekiyorsa, maske, gözlük, eldiven ve kıyafet yanında bulunmasını sağlayabilmek lazım. Nasıl bir deprem çantası varsa, aynı şekilde bunlara karşı kendimizi o anda koruyacak bir şey lazım” diyor. 

İLMİYE ÇIĞ’DAN TARİHE MAL OLAN BİR KONUŞMA

SÜMEROLOG Muazzez İlmiye Çığ (107), gazeteci Esra Aysan’ın YouTube kanalında sorularını yanıtladı. Çığ umutlu bir kadın. Bayrağı elinden bırakmadığını söylüyor. “Asla kin tutmam” diyor.

Çanakkale Savaşı’nda 2 yaşında imiş... Dünya savaşına tanıklık etmiş, Atatürk öldüğünde 24 yaşındaymış. “Bu devrimi kadınlar tamamlayacak” diye ekliyor.

Gazeteci Aysan yaptığı bu konuşma için “107 yaşında ama yaşamı bilgi dolu. Sağlık sorunları var ama ‘yaş’ arkadaşı olmadığı için tabii ki sıkıntılı. 25 dakikalık bu konuşmanın her cümlesini yazdım. Okunmalıdır. Ayrıca reflekslerinin gayet güçlü olduğunu söylemek isterim” diyor.

Çığ

Yazının Devamını Oku

Futbol mu, AVM mi?

8 Mayıs 2020
Liglere devam kararı ‘erken’ olurken bir sürü sıkıntıyı gündeme getirdi. Virüsten ötürü 1.5 aydır maç ve sponsor gelirinden yoksun kalan takımlar ekonomik anlamda zorlanınca, oyunculardan ücret indirimi talep etti. Yayıncı kuruluşun ödeyeceği 588 milyon lira da gelmeyince sorun büyüdü. Bu koşullar altında Süper Lig’in 14 takımı maçların oynanmasından yana tavır koydu. Sonuçta futbolun ağır ağabeylerinin dedikleri oldu. Bir kuşku var: 2., 3. ve Bölgesel Amatör Lig takımlarının oynadığı stadyumların çoğunluğu standartlardan uzak... İlkel ortamda oyuncu, teknik heyet, hakem, federasyon görevlileri, medya görevlileri ve top toplayan çocuklar virüse karşı nasıl korunur?

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, üstü kapalı şekilde Türkiye Futbol Federasyonu’nun kararına karşı çıktı. “Hastalanırız” diye kaygı duyan, korkan oyuncu, teknik heyet veya hakemler maçlar başladığında “Sahaya çıkmıyoruz” derse ne olur?

Eğer oyuncuların sendikası olsaydı, TFF onlarla masaya oturup ortak karar alırdı. Rahmetli Metin Kurt’un çabalarından ötürü futbol dünyasından dışlanmasına yol açan, Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim’im sürekli dile getirdiği sendikalaşma futbolcular için kaçınılmaz. Şükrü KARAMAN

‘ÇAĞDAŞ DEĞERLER DİZİSİ’ NEDİR?

Avrupa’da yaşayan Dursun Atılgan, “Çağdaş değerler dizisi nedir?” sorusuna cevap arıyor:

1- Demokrasi, insan hakları, bireyin özgürlüğü ve hukuk devleti gibi yüksek değerlerin tanınması ve korunması,

2- Düşünce ve vicdan özgürlüğü,

Açıklanmak zorunda olmayan temel haklar (düşünce özgürlüğü),

Kaçınılması mümkün olmayan temel ödevler (yurttaş olmanın getirdiği yükümlülükler ve siyasal yükümlülükler),

Yazının Devamını Oku

Mahalli idareler İçişleri Bakanlığı’na bağlanmalıdır

7 Mayıs 2020
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde, kuruluşundan beri İçişleri Bakanlığı’na bağlı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü kaldırılmış, bazı personeli de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda (ÇŞB) yeni oluşturulmuş olan Yerel Yönetimler Genel Müdürlüğü’ne devredilmiştir.

Mahalli idarelerle ilgili merkezi idare tarafından yerine getirilmesi gereken görev/hizmetler ÇŞB’ye verilmiştir. Ancak Anayasa’nın 127. maddesi uyarınca İçişleri Bakanlığı’nın mahalli idareler üzerinde vesayet yetkisinden kaynaklanan görev ve yetkileri vardır.

Bu bağlamda mahalli idarelerin seçilmiş/atanmış organ ve üyeleriyle diğer kamu görevlileri hakkında inceleme/araştırma/soruşturma ve görevden uzaklaştırma işlemleri İçişleri Bakanlığı’nca yapılmaktadır.

Diğer yandan halen il özel idareleri, muhtarlıklar, bazı mahalli idare birliklerinin iş ve işlemleri İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülmeye devam edilmektedir.

Sanki kökü İçişleri Bakanlığı’ndaki ağacın bazı dalları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bırakılmıştır. Bu yüzden anılan bakanlıkların görev/yetki ve sorumluluk alanlarını dahi belirlemek kolay değildir.

Bu durumun merkezi idare tarafından mahalli idarelere verilecek hizmetleri etkinlik/verimlilik/hız/kalite yönlerinden olumsuz etkileyeceği açıktır. Belirtilen nedenlerle MİGM’nin yeniden İçişleri Bakanlığı’na bağlanması uygun olacaktır.

Mahmut ESEN Emekli Mülkiye Başmüfettişi

HALKIN ÜÇTE İKİSİ KORONADAN ENDİŞELİ

KADİR Has Üniversitesi

Yazının Devamını Oku

CHP kendini keşfetmeli

6 Mayıs 2020
CHP’li Umut Oran, AKP’nin 18 yıldır beslendiği içi boş karşılıklı sözlü atışmalardan vazgeçilmeden iktidarın gelmeyeceği uyarısını yaparak “AKP’ye laf yetiştirmek CHP’ye iktidar getirmez. Çünkü iktidar bloğunun yanında olmayan herkes düşmandır. Dün değişmemiştir, bugün değişmeyecektir ve yarın da ‘düşmanlaştırma’ siyaseti devam edecektir” dedi. Oran, partisine ve Kılıçdaroğlu’na ağır eleştiriler yöneltti. ‘Kayıkçı kavgası’ndan uzak durulmasını isteyerek “İktidar olmanın tek yolu takipçilikten vazgeçip kurumsal değişimin önünü açmaktır!” diye ekledi.

Atatürk’ün en büyük özelliğinin asla rakiplerinin gündemini takip etmemesi olduğunun altını çizen Umut Oran, “Aradan geçen yaklaşık 100 yılın sonunda CHP için doğru bakış açısı da benzerdir. Sorunlar ne kadar büyük olursa olsun çözümlerin tamamının merkezine CHP’yi ve Cumhuriyet çocuklarını koymak gerekir. Bunu başardığımız anda gelecek aydınlıktır” dedi.

Öyleyse büyük bir özgüvenle şu sonuca ulaşılmalıdır: “İktidar bloğuyla sadece ‘sözle’ mücadele edilemez! Şimdi fikir ve eylemle mücadele zamanıdır. CHP kendi gündemini yaratmalı, kendi gündemine odaklanmalı ve tek başına iktidar olmayı hayal ve iddia etmelidir. CHP yönetimi gerçeği fark etmeli, kendini keşfetmeli, strateji değiştirmeli, değişime liderlik etmelidir. Artık bu yönde harekete geçmelidir.”

GÜNÜN SÖZÜ

“CHP’de parti içi demokrasi yok, tabandan da tepki yoktur. CHP demokrasi ve ‘parti içi demokrasi’ konusunda çok iddialı laflar eden ama bunun yüzde birini ancak gerçekleştiren bir partidir. Tek parti döneminde uzun süre ülkeyi yöneten İsmet İnönü’nün CHP Genel Başkanı olduğu 1950-1972 arasında CHP’nin işleyişi, bugünkünden çok ama çok daha demokratik idi. Genel başkanlığı sırasında örgütün adaylarını belirleme hakkı yüzde 85-95 oranındaydı. O da ‘ön seçim’ yoluyla yapılırdı. Ön seçimden şimdi söz eden bile yok.”

Eski CHP milletvekili Kemal ANADOL

BELEDİYE BAŞKANLARI DA KUTLANIR!

KORONAVİRÜS salgını devam ederken Artvin, Kaş, Anamur, Gökçeada’da hiç vaka görülmemesi dikkat çekiyor. Bunun yanı sıra Bartın ve Gümüşhane illerinde de günlerdir korona vakasına rastlanılmadı. İnanılmaz çabaları sonucunda ayrım yapmadan bütün belediye başkanlarını kutlamak gerekiyor. Her belediye başkanının bütçesine ve becerisine göre akıllı uygulamaları var. Riskli ilçeleri salgından uzak tutmak da bir beceri işi. Örnek verirsek, 2019 verilerine göre nüfusu 510 bin 695 olan, 47 mahalleli İzmir’in Buca ilçesi. Geçen iki aylık sürede, Buca’nın aldığı önlem ve hayata geçirdiği çalışmalarla, ilçe için varsayılan olumsuz öngörüyü hızla tersine çevirmiş. Başkan Erhan Kılıç bizzat sahada önderlik etmiş. Ekipler kent merkezinden köylere kadar Buca’nın 3 bin 518 sokak ve 53 caddesinin tamamını Sağlık Bakanlığı ve Dünya Sağlık Örgütü’nden onaylı ilaçlarla periyodik olarak dezenfekte etmiş. İlçedeki 101 okul, 92 cami, cemevi ve ibadethane, 269 park ve çocuk oyun alanı, 63 eczane, 145 taksi, 17 taksi durağı, hastaneler, polis ve jandarma karakolları, araçları, bankalar, noterler ve telekom gibi hemşerilerin bulunduğu tüm alanlarda sterilizasyon işlemi gerçekleştirilmiş. Pazaryerleri ve gıda merkezlerinde yapılanları ve maske dağıtımını yazmayalım. Hayatın her noktasında insan yaşamı kolaylaştırılarak alınan tedbirlerin sekteye uğramaması sağlanmış. Vatandaşın örnek çalışmalarıyla adeta imkânsızı başardığını söylediği belediye başkanı Erhan Kılıç bu sözleri ile gerçeği doğruluyor: “Türkiye’de en çok vakanın görüldüğü ikinci il olan İzmir’in en kalabalık ilçesi olmamıza rağmen, riskli bölgenin dışında kaldık. Buca’da vatandaş ve belediye el ele vererek koronavirüse geçit vermedik.”

BİLİYOR MUSUNUZ?

Yazının Devamını Oku

Aktif yaşam şart

5 Mayıs 2020
Ankara’da yayınlanan Popüler Bilim Dergisi, Işık Yayıncılık tarafından 26 yıldır yayınlanıyor. Geçen yıl çıkan 266’ncı sayısında bir yazı dikkatimizi çekti. “65 yaş üstü sağlıklı kişiler gençlerden daha verimli çalışabilir” yazıyordu.

Araştırmalar insanların artık geçmiş nesillerden daha uzun yaşayacağına işaret ederken, bu ekstra yıllar pek çok soruyu da beraberinde getiriyor. Nasıl sağlıklı kalabiliriz? Yaşlılığımızı nerede geçirmeliyiz? Bize kim bakacak?

‘Yaşlanmanın Geleceği’ isimli raporda, daha uzun ve daha kaliteli yaşamamız için bilim ve teknolojinin neler sunduğuna değiniliyor, bu soruların cevapları aranıyor ve önemli bilgiler veriliyor. Bazı soruların sunuş başlıkları şöyle:

‘Yaşlanma hızında genler mi, yoksa yaşam tarzı mı daha etkili’, ‘Yaşlanmayı hızlandıran etkenler’, ‘Uzun yaşamın formülü de kişiye özel’, ‘Bağımsız yaşlanmak mümkün mü?’...

Sağlıklı bir yaşlılık için aktif yaşamı şart olarak görüyor doktorlar... Duke Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Doç. Dr. Daniel Belsky, “Hücrelerinizin yaşlanma belirtileri gösterip göstermediğini medikal bir tahlille anlayabilirsiniz” diyor.

İKİNCİ ERGENLİK

1935’te ABD’de emeklilik yaşı 65 olarak belirlenmişti. O zamandan bu yana, ortalama ömür beklentisi dünya genelinde onlarca yıl uzamış olmasına rağmen bizler emeklilik ve sonraki yaşamdan bahsederken 80 yıl önceki veriler gündeme getiriliyor.

Burada bir soru gündeme geliyor: Onlarca yıl uzayacak olan aktif yaşamınızda ne yapacaksınız? Şimdi ortaya konulan görüş şu: Uzun yaşam araştırmacısı Dr.

Yazının Devamını Oku

Biraz daha dişimizi sıkacağız

1 Mayıs 2020
Koronavirüse karşı dünya çapında aşı geliştirme çalışmalarının hızlı sürdüğü herkesin malumu. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünyada 115-120 çalışma var. Türkiye’de de ne safhada olduğu henüz açıklanmadı ama çalışmalar sürüyor.

Almanya’da Prof. Dr. Uğur Şahin ve eşinin sahiplerinden olduğu BionTech firmasının geliştirdiği aşı 23 Nisan’dan beri Almanya’da 12 kişi üzerinde denenmiş. Pfizer ile birlikte çalışmalarını sürdüren BionTech’ten yapılan açıklamaya göre aşı 18-55 yaş arası toplam 200 kişide denenecek. İlk sonuçların haziran başı alınacağı da açıklandı. Firma ABD’de de insanlar üzerinde klinik deneyler için başvuruda bulunmuş. “Hayırlısı” diyoruz.

Görünen o ki biraz daha dişimizi sıkacağız. Bir konuya daha değinmek isteriz. Tıbben olduğu kadar ekonomik ve psikolojik, sosyolojik boyutu da var salgının. Panik yaratmanın, yapıcı yerine yıkıcı eleştirilerin kimseye faydası olmaz. Böyle toplumsal olaylar insanların gerçek karakterini de ortaya koyar. Almanya’nın Bavyera Eyaleti Başbakanı Markus Söder, birkaç hafta önce salgına karşı alınan önlemleri anlattıktan sonra “Gün dayanışma, disiplin, paylaşma günüdür. Bir karakter testinden de geçtiğimizi unutmayalım” demişti.

GÜNÜN SÖZÜ

“SALGIN ülkeleri, devletleri, liderleri, ekonomileri, kurumları, ittifakları değişmeye zorluyor. Dünya salgından sonra artık bildiğimiz o eski dünya olmayacak!”
Prof. Dr. Giray Saynur DERMAN

YAŞASIN 1 MAYIS!

BİRLİK, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’a ne yazık ki COVID-19 salgını sonucu iş güvencesinin kalmadığı, işsizliğin patladığı ve emek sömürüsünün yoğunlaştığı süreçte girmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. İş güvenliği, güvencesiz üretim ve meslek hastalıkları bakımından dünyanın en kötü siciline sahip ülkeleri arasında iken COVID-19 salgını sonrasında bu tablo daha da vahim boyutlara sıçradı. 2020 yılına 4.5 milyon işsiz ile giren Türkiye, COVID-19 salgınının yarattığı yeni işsizlik dalgası sonucu daha dramatik günler yaşamaya başladı. İşsizlik oranı yaklaşık yüzde 24.8 oldu.

BU NESİL KIZILAY’A MI ÇALIŞIYOR!

Yazının Devamını Oku

Gazipaşa’ya karşı ‘kıskanç’ olalım

30 Nisan 2020
Gazipaşa’dan ziraat mühendisi Hidayet Bilgiç, ülkemizin en tropikal bölgesinin yağmalanmasının önüne geçilmesini istiyor. Yazar-ressam Fikret Otyam’ın emekli olduktan sonra ilk yerleştiği yer olan Gazipaşa’ya nasıl ‘âşık’ olduğunu görmüş, neler ekilip biçildiğini bir ölçüde de ondan öğrenmiştik. Gazipaşa, Antalya’nın tropik meyve ve sebze merkezi oluyor da imar rantçılığı ile bu kente ihanet mi ediyoruz yoksa? Son 5 yıl içinde bu kadar ‘yazlık’ bina nasıl yapılmış, hayret etmemek elde değil. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’a Gazipaşa için ‘kıskanç’ olmamız gerek dersek, bize ne der acaba?

Biz sözü Gazipaşa sevdalısı Hidayet Bilgiç’e bırakalım:

“23 Ekim 2019/30927 sayılı Resmi Gazete’de ‘Orman ve Hazine Arazilerinin Kiralanmasına Dair Yönetmelik’ yayımlandı. Bu yönetmelikte, Gazipaşa, Alanya ve Anamur için ‘tropik ürün yetiştirme şartı’ da eklenmelidir. Türkiye’nin birçok bölgesinde zeytin, ceviz, badem gibi ürünler yetiştirilmektedir. Oysa avokado, mango, passiflora, hünnap, blueberry ve papaya gibi tropik ürünler sadece bu bölge, yani yalnızca Alanya Gazipaşa ve Anamur’da yetiştirilmektedir. Bu coğrafyaya tropik üretim için özel yönetmelik hazırlanmalıdır.

İHRACAT KAPASİTESİ YÜKSEK

Bölgemizde tropik ürünlerin üretilmesini arttırırsak, yapacağımız ihracat sayesinde ülke ekonomimiz için de çok ciddi katkı sağlanacaktır. Bölgemiz için çok ciddi bir ürün yelpazesi açığını kapatma durumundayız. Avrasya, Avrupa ve Rus ülkelerine ihracat potansiyelimiz çok yüksek olacaktır.

Koronavirüs insanlığa bir ders daha verdi. Bu da geleceğimiz için en büyük tehdidin ‘küresel ısınma’ olması diye düşünüyorum. Betonlaşma ve sanayileşme yüzünden dünyamızın dengesini bozduk. Bu bozulmanın sonucunu da sel, hortum, fırtına olarak görmekteyiz. Dünyamızın sıcaklanma ve soğuklanma dengesi değiştiği için mikroplar da tam olarak yok olmuyor. COVID-19 gibi değişik mikroplar ve virüsler mutasyonlar geçirerek farklı şekilde karşımıza çıkıyor.

BETON LAFINI UNUTUN

Koronavirüsten sonra küresel ısınmayla daha çok mücadele etmeliyiz. Betonlaşma yerine yeşili koruyarak tarımsal üretime yönelmeliyiz. Bunu yaparken de ‘organik tarımı’ seçmeliyiz. Özellikle orman ve Hazine arazilerini kiralarken de ‘organik tarım’ şerhi de konulmalıdır. Kimyasal gübre ve ilaçlar yerine organik ilaç ve gübre tercih edilmelidir. Doğadaki insanlara, hayvanlara, balıklara ve yeraltı sularına zarar veren kimyevi ilaçlar yerine ‘biyolojik ürünler’ kullanılmalıdır. Artık ülkemiz iyi tarım uygulamalarına geçmelidir ve devletimiz tarafından halkımıza bu bilinç aşılanmalıdır.”

GÜNÜN SÖZÜ

Yazının Devamını Oku