Yalçın Bayer

Sakarya gaz sahası için düşünceler

30 Eylül 2020
Petrol çıkarma ve rafinerilerde yıllarca çalışmış olan yüksek makine mühendisi Aslan Özmen hesap yapmış, Sakarya gaz sahasından yılda 10 milyar metreküp satılabilir doğalgaz çıkacağını hesaplamış... 28 yıl süreyle bu gazın Türkiye’nin dörtte bir ihtiyacını karşılayacağını söylüyor. Özmen’le konuşurken “Esas yeraltı serveti petroldür” demeyi de ihmal etmiyor.

Türkiye’nin Karadeniz’de (Zonguldak) 320 milyar metreküp doğalgaz bulduğunu açıklarken “Biraz da havaya girilmiştir” diyor ve ekliyor: “Politikacılar 2-3 ay içerisinde bu gazın nakde dönüşeceğine inanıyorlardı. Sanırım hevesleri boşa gitti!”

“Petrol ve doğalgaz nedir” sorusunu yanıtlıyor Aslan Özmen:

“Ham petrol deniz planktonlarının 100 derecede ve 100 atmosfer basıncı altında kalmasıyla 1 milyon yıl, doğalgaz ise yine deniz planktonlarının 160 derece ve 100 barda 1 milyon yıl kalmasıyla oluşur. Bu işin esası petrol hidrokarbonlarını bulmaktır. Latince’de petroil, kaya yağı demektir. Petrol çıkaran ünlü devletlerden Suudi Arabistan, İran, Irak’ta doğalgaz çıkmaz. Çıkan petrol ayrıştırılırken yüzde 5-10 yabancı maddeler (su gibi) çıkar.

Doğalgaz, petrolün içinde yağla ‘bileşik’ bulunur ve ülkelerde petrol ayrıştırılırken yan ürün olarak çıkar.

Doğalgaz son 30 yılda termik santrallarda yakmak için ve konutlarda ısınmak için ‘popüler’ bir enerji olmuştur.

Dünyanın doğalgaz üreticileri yıllık bazda rezervleri büyük üreticiler; Rusya 35 trilyon metreküp, İran 33 trilyon metreküp, Katar 24 trilyon metreküp, Türkmenistan 19 trilyon, ABD trilyon 8 metreküp, Birleşik Arap Emirlikleri 6 trilyon metreküp... Bize ‘akran’ devletlerde ise Mısır 2.2 trilyon metreküp, Özbekistan 1.5 trilyon metreküp, Pakistan 560 milyar metreküp, Ukrayna 260 milyar metreküp, Hollanda 161 milyar metreküptür. Türkiye ise 323 milyar metreküp... Kendimizi bu rakamlarla mukayese etmeliyiz.

BİZ ÖNCE PETROLCÜYÜZ

Doğalgaz bir de proses hammaddesi olarak, gübre, petrokimya ürünlerinin hammaddesi olarak kullanılır. Geçmiş yıllara bakarsak, Türkiye

Yazının Devamını Oku

Bilgisayar karaborsaya düştü

29 Eylül 2020
Bu çocukların hali ne olacak, ders öğrenemeyecekler mi?

Bilgisayarsızlık tablosu hiç hoş değil, bu durumun faturası ağır olur. Kadıköy’den bir bilgisayar tamircisi aradı, “Yalçın Bey, bilgisayarlar karaborsa oldu” diye haykırdı.

Bu sıkıntıyı bir bilgisayar satıcısı anlatamaz.

Gaziantep’ten 12 yıl önce gelmiş, yaşamı yenisiyle eskisiyle hep bilgisayarlarla geçmiş.

“Çocuklar hem bilgisayar alamıyor, hem de eğitim yapamıyor. Arayan arayana...” diyor.

Bilgisayar da piyasadan çekilmiş, yani mal bulunmuyor, bir de bunun parçalarını düşünün.

“İkinci el bilgisayar 1500 lira olmuş, 1000 liralık tablet de 2 bin lira... Bazı bilgisayarları 1500 liraya bulmak mümkün değil.”

Olağanüstü bir durum yaşandığını, herkesin duyarlı olması gerektiğini söylüyor genç tamirci:

“Yardımsever ve şefkat sahibi kişiler, ihtiyaç dışı kalan bilgisayarlarını gençlere ve okul müdürlerine teslim etmelidir.”

Yazının Devamını Oku

İlaçta ve tıbbı cihazda pazarlık başladı

25 Eylül 2020
CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, ABD’nin Ankara Büyükelçisi David Satterfield’in 2.3 milyar dolarlık ilaç borcu uyarısının ardından Ankara’da pazarlığa başlandığını duyurdu.

Emir, “Maliye şu anda Ankara’da firmalarla pazarlığa oturdu. Tıbbi cihaz borçlarında yüzde 60 feragat istemişlerdi, şimdi de ilaçta yüzde 20 feragat istiyorlar” dedi.

Büyükelçinin ABD’li ilaç firmalarının Türkiye’ye ilaç satışını durdurabileceği açıklamasını hatırlatan CHP’li Emir, şunları söyledi:

“Üniversite ve kamu hastanelerinin tıbbi cihaz ve ilaçta piyasaya olan borcu büyükelçi Satterfield’in dediği gibi 2.3 milyar dolara ulaştı, yani bugünkü kurla 18 milyar TL’ye yaklaştı. Borcun yüzde 60’ı ilaç depolarına, yüzde 40’ı da tıbbi cihaz ve medikal firmalarına yönelik. Neden pazarlık yapıyorlar? Çünkü borçların ödenmesi için yüzde 20 feragat istiyorlar. Üstelik bu durum Türkiye’nin yurtdışında da yatırım itibarını her geçen gün daha da zedeliyor. Tüm dünya da şu anda büyükelçinin Türkiye’ye yönelik uyarısını konuşuyor.”

YA İLAÇ ALAMAZSAK

Emir’in şu sözü ilginç: “Hastaneler yakında eldiven ve gazlı bez dahi alamayacak hale gelecek diye uyarmıştık, şimdi de Türkiye ilaç alamaz hale gelecek diye uyarıyoruz.”

Bakalım büyükelçiye ne cevap verilecek?

GÜNÜN SÖZÜ

Yazının Devamını Oku

Çoklu baro ve getirdikleri

24 Eylül 2020
Çoklu baro düzenlemesinin getireceği sakıncalar düşünülenden çoktur:

1- Kılık kıyafet: Değişiklik getiren yasanın 49. maddesine göre “Avukatlara, cübbe dışında, staj dönemi de dahil olmak üzere, mesleğin icrası kapsamında kılık-kıyafetle ilgili herhangi bir zorunluluk getirilemez”. Başörtüsü ve türban esasen kürsüde ve mahkeme salonlarında kullanılıyordu ama bu maddeye göre, artık ‘bir tarikat giysisi, fes, sarık, külah’ takarak da duruşma salonuna girilebilecektir.

2-Türk’ sözcüğü: Sırada, demokratik kitle örgütleri ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının adının başında yer alan ‘Türk-Türkiye’ sözcüğünün kaldırılması yer alıyor.

3- Çoklu baro nerede: Çoklu baro, 5 binden fazla avukat bulunan illerde kuruluyor. Türkiye’de bu şekilde yalnız 3 il var: Ankara, İstanbul ve İzmir. Bu iller düşünüş ve eylem olarak en demokratik, bağımsız ve muhalif yapıya sahip olan yerler olduğu için baroları bölünmek isteniyor.

4- Kaç baro olacak: Bu hesaba göre –henüz kurulamamış olsa bile- İstanbul’da 23, Ankara’da 8 ve İzmir’de 5 baro kurulabilecektir. Bu mesleki örgütlenmeyi, düzeni bozacaktır. Eğer hukukçu sayısına göre baro sayısı artacaksa hâkim ve savcı sayısına göre de yeni Hâkimler ve Savcılar Kurulu, yeni HSK’lar kurulmalıdır.

5- Avukat sayıları: İstanbul’un 46 bin 052, Ankaranın 17 bin 598, İzmir’in de 9 bin 612 avukat üyesi bulunmasına rağmen delege sayısı ve üst organ seçimlerinde, bünyesinde 350 bin 400 avukat bulunan il baroları ile aynı duruma getirilmektedir.

6- Delege sayıları: İstanbul’un delege sayısı 138’den 13’e, Ankara’nın 53’ten 7’ye, İzmirin 16’dan 5’e düşürülüyor. Böylece bu baroların bünyelerinde çok fazla sayıda avukat bulundurmalarına rağmen barolar birliği başkan ve yönetimini seçmekteki etkinlikleri yok ediliyor.

7- Mukayeseli tablo: Bir başka hesaba göre baroda kayıtlı avukat sayısına göre, Tunceli’de her 10 avukat, Kilis’te her 22 avukat bir delege seçecek iken, İstanbulda 3 bin 542 avukata bir delege ve Ankara’da her 2 bin 514 avukata ancak bir delege düşecektir.

8-

Yazının Devamını Oku

Ne Menemen-Kubilay, ne de Şeyh Sait saklanıyor artık

23 Eylül 2020
“Milli Eğitim’de müfredat değişikliği sonrası Atatürk, Atatürkçülük ve diğer konularla ilgili ders kitaplarının son hali için ‘Gayrimilli Eğitim’ kitabımı inceleyebilirsiniz” diyor eğitimci Mustafa Solak.

Dün yerimizin darlığından sosyal bilgiler 4. ve 5. sınıf kitaplarına yer verememiştik. Mustafa Solak “Burada Atatürk, sıradan birisi gibi gösterilmeye çalışılıyor” diyor ve şunları anlatıyor:

“Milli mücadele kahramanları Fevzi Çakmak, ‘Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’, ‘Fevzi Paşa’; İsmet İnönü ‘İsmet İnönü’, ‘İsmet Paşa’ veya ‘İsmet Bey’, Kazım Karabekir, ad ve soyadı veya ‘Kazım Karabekir Paşa’ Ali Fuat Cebesoy, ‘Ali Fuat Paşa’ diye yazılırken Atatürk için ‘Paşa’, ‘Bey’; ‘Atatürk’, ‘Mustafa Kemal Atatürk’ hitabı neredeyse yoktur. Kitabın yazarı bugünden seslenerek sorduğu için ‘soyadı kanunu olmadığından böyle hitap edildiği’ savunusu yapılamaz.

ATATÜRK’Ü UNUTMAYIZ

Atatürk’ü çıkararak veya azaltarak emperyalizme karşı milli birliği sağlamak mümkün değildir. Atatürk’ün önemi ve Atatürk ilkelerinin ülkemizin ihtiyacı olduğu, zorunlulukların sonucu ortaya çıktığı vurgulanarak anlatılmalıdır. Sendika, dernek, kitle örgütleri, partiler, yazarlar, aydınlar bunun mücadelesini vermelidir.”

ÇERKEZKÖY’DEN SONRA KIRKLARELİ TERMİK SANTRAL PROJESİ DE İPTAL

TRAKYA halkının ortak mücadelesiyle Kırklareli Dokuzhöyük kömürlü termik santral projesi iptal edildi. Doğal Yaşamı Koruma Vakfı (DAYKO)’nın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aleyhine açtığı davada Danıştay 6. Dairesi, Trakya çevre düzeni planlardaki değişiklikle yapılmak istenen kömürlü termik santrala ilişkin bakanlığa ‘dur’ dedi.

Kırklareli halkı, köylüsü, işçisi, esnafı, gençleri, STK’lar ve önemlisi kadınları ile yaşamlarını karartacak termik santrala karşı mücadele verdiler. Aynı Çerkezköy- Silvri’de olduğu gibi...

CHP’li

Yazının Devamını Oku

Atatürk’e gene saygısızlık

22 Eylül 2020
Eğitimci Mustafa Solak’ın şu yazısını okuyun, sonra da yine söyleyecekseniz söyleyin:

18 Temmuz 2017’de öğretim programlarını yayımlayan MEB, bu programlara dayalı ders kitaplarını 3 yıldır okutuyor. Genel olarak değerlendirdiğimizde Atatürk’ün, Atatürk ilkelerinin, özellikle laikliğin geçtiği yerlerin azaltıldığını hatta kimi derslerden kaldırıldığını, padişahın, halifenin teslimiyetçi, işbirlikçi rolünü, Cumhuriyet’e karşı hilafet yanlısı Şeyh Sait, Menemen ayaklanmalarını gözden uzak tutarak yeni bir tarih anlayışı yaratılmaya çalışıldığını gözlemledim. Bu yıl da değişen bir şey yok.

İlköğretimden lise sonuncu sınıfa (4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12) kadar okutulan din kültürü ve ahlak bilgisi ders kitaplarından Atatürk, Atatürk’ün din ve vicdan özgürlüğüne dair ünite, cümleler, görseller kaldırıldı. Öyle ki yeni kitaplarda Atatürk’e 1 kelime dahi değinilmiyor.

Tarih kitabında Atatürkçülük konuları azaltıldı. Sosyal Bilgiler 5. sınıf kitabında Atatürk ilkeleri çıkarıldı.

Önceki yıllarda ‘Çağdaşlaşan Türkiye’ ve ‘Yeni Türk Devletinin Temelleri’ ünitelerinde 7 sayfada anlatılan Atatürk ilkelerine yeni kitapta yer verilmedi.

Bakarsanız Atatürk’ün ismine kaç kez yer verilmiş, bunun anlamı saygısızlıktır.

Mustafa SOLAK

Bir yılda kurulan 4. parti oldu

YEŞİLLER PARTİSİ İDDİALI GELİYOR

Yazının Devamını Oku

Sigortasız inşaat olur mu?

18 Eylül 2020
İSTANBUL büyük bir susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya diyoruz geçen ocak ayından beri... Dünyada büyük bir kuraklık başlıyor dedik; dünyada artan sıcaklıklar, tarımdaki ve sanayideki savurganlıklar kontrol altına alınmalı, hiç olmazsa ‘tasarruf’ olgusu öne çıkarılmalı dedik... Türkiye coğrafyasının yüzde 3’ünü oluşturan Trakya bölgesi imar bakımından korunmalı dedik. ‘Kanal İstanbul’ ile İstanbul’un canına okumaya başladık...

Trakya’dan taşıma su ile İstanbul rezidanslarına su yetiştiremezsiniz dedik, dinleyen olmadı. Yağmur geliyor dendi, o gelen yağmur ancak iki ay sürekli yağarsa yeraltı sularının yarısını karşılar; tabii böyle bir şey olmayacak!

Bürokraside bir şeyler ‘tıkanıyor’; kaç yıldan beri çözüm bulunamıyor Melen’e. 2023’te bitmesi bile hayaldir bizce.

Yineleyelim: Trakya’nın yeraltı suları İstanbul’a çare olmaz. Trakya ve Istranca bölgesinden yeraltından 300 metreden su çekilip barajlarla Terkos’a aktarılamaz. Çünkü artık su yok! İBB-İSKİ’nin Istranca bölgesinde yaptırdığı göletlerin dibindeki çamurlar kurumuş, beton gibi olmuş artık.

DENİZDEN ‘KATIK’ SU

İstanbulun idarecileri bu konuda ne düşünüyor acaba... Denizden ‘katık’ yapılıyorsa bilemiyoruz. Yapılıyorsa da geçmiş yıllardan beri böyle bir işlemin yapıldığını duyarız.

Gelelim İstanbul’un su temininin ‘sigortası’ sayılan Melen Barajı’na... İstanbul Belediyesi’nin başına bela oldu. Barajın güçlendirilmesi ihalesi DSİ tarafından 28 Şubat 2020’de yapıldı. Şartnamede yeni bir baraj şeklindeki güçlendirme yapısının yer tesliminden itibaren 1000 gün içinde tamamlanacağı belirtildi. DSİ, müteahhide yeni inşaat için yer teslimini 1 Haziran 2020 tarihinde yaptı. Aradan geçen 3 aya rağmen Melen Barajı’nın ilave inşaatının ilerleyişi konusunda herhangi bir açıklama yapılmadı.

İMAMOĞLU’NA BİLGİ YOK

Melen için İBB Başkanı

Yazının Devamını Oku

Halifelik nedir?

17 Eylül 2020
Süleyman Çelik, ‘Halif-i Müslimin ve Emirü’l-Mü’minin ve de Cihat’ başlıklı yazısında halife sözcüğünün Arapça ‘halef’ten (Türkçesi ‘ardıl’) geldiğini, ‘Peygamber’in ardılı’, yani ‘onun yerine geçen’ demek olduğu için halifeliğin hem dinsel hem de siyasi liderlik makamı olarak görüldüğünü aktarıyor. Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlı’dan örnekler veriyor. Selçuklu’da halifenin artık siyasal hiçbir gücü kalmamış, sadece dinsel bir simge olarak kullanılır olmuş. Osmanlı’da Arap mollalar danışman yapılmış, askerlik ve vergiden muaf tutulmuş.

‘Kızılbaş’ denilerek Türkler dışlanırken, Arapların kucaklanmasına ve onlara birçok ayrıcalıklar/ödünler verilmesine karşın, Osmanlı’yı Araplar hiçbir zaman benimsememiş ve sevmemiştir.

Osmanlı ordusunun yeniden düzenlenmesiyle görevli Alman askeri kurulunun başkanı olarak İstanbul’a gelen, sonra Çanakkale’deki 5. Ordu ve Filistin Cephesi’ndeki Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı görevlerinde bulunan General Otto Liman von Sanders, anılarında cihat ilanını şöyle anlatıyor: “(...) 1914 Kasım ayının ortalarına doğru, İslamiyet’in bir zamanlar en kıymetli silahı olan cihat, savaşın terazi kefesine atıldı ve törenle ilan edildi. Çok dindar olan Anadolulu askerler için cihada gerek yoktu; onlar, cihat olmadan da padişahları için kahramanca ve düşünmeksizin ölüme giderlerdi. Türk egemenliği altındaki Müslüman Araplar için ise cihat, Türkler ve Araplar arasındaki kökü derinlere giden zıtlıkları ve Türk yönetimine karşı nesillerdir büyüyen ve beslenen genel hoşnutsuzluğu dengeleyememişti.”

- Sözde ‘kutsal halifelik makamı’nın Araplar ve diğer Müslümanlar üzerinde maddi-manevi hiçbir yaptırım gücü ve işlevinin olmadığı zamanla görüldü.

- Gerçekler bu kadar ortada iken, bizim dinciler niçin hilafet istiyor, bunun için neden bu kadar yanıp tutuşuyorlar? Çünkü din emperyalistler için her zaman en iyi sömürü aracı oldu.

- Bugün de hilafet isteyen dincilerin arkasında, AKP’lilerin ‘dış güçler’ dediği, emperyalist güçler var. Bunu içimizdeki ajanlarının ağızlarından kaçırdıkları oluyor. Örneğin, “Keşke Yunan galip gelseydi” diyecek kadar alçalan, fesli paranoyak Mısıroğlu, “Halifelik gelsin de isterse kukla olsun” diyerek ifade etmişti. Emperyalistler ise bu isteklerini açıkça belirtiyor, hatta ajanlarına kitaplar yazdırıyorlar.

- Türkleri sevdikleri için laik Kemalist düzenin yıkılıp başında bir halifenin bulunduğu şeriat devleti kurulması gerektiğini anlatıyorlar!

‘ARAPLAR İŞE YARAMAZ’

- Meşrutiyet’ten sonra Araplara tanınmış olan askerlik muafiyeti kaldırılmış ve askere alınmışlardır.

Yazının Devamını Oku