Eğitim merkezleri yeniden toparlanıp kurslar açılmaya başlanırken İnönü Eğitim Merkezi’nin iki pisti rant ve kamulaştırmaya kurban edilmeye hazırlanıyor. Bir tarafta planörlerin inip kalktığı pist başındaki araziyi İnönü Belediyesi almaya çalışıyor. Amaç çocuk bahçesi, mesire yeri yapmak. Ama bu durum motorsuz hava aracı planörlerin inip kalktığı pist için uçuş emniyetini tehdit ediyor. Piste kısa kalan, motoru olmayan planör çocuk bahçesine mi inmek zorunda kalacak?
DAVA ÜST MAHKEMEYE TAŞINDI
İnönü ve Eskişehir Büyükşehir Belediyesi araziyi almak için dava açmış. Ancak THK yönetimi işi bırakmamış, mahkemeyi kazanmış. Şimdi İnönü ve Eskişehir Büyükşehir belediyeleri işi üst mahkemeye taşıyor. Acaba Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen, 1980’lerde büyük savaş vererek açtığı Anadolu Üniversitesi’nin sivil havacılık okulunu unutuyor mu?
Diğer pistin hemen yakınında ise görünmez bir el devreye girmiş. Arazi parsellenmiş. Yapılaşmaya açılacak. Pist doğrultusunda yine uçuşlar riske atılacak.
Bir tarafta kamulaştırma ile belediyeler, diğer tarafta rant ile THK’nın tarihi eğitim merkezinin pistleri risk altına atılıyor.
YİTİP GİDEN HAVALİMANLARI, PİSTLER
Benzer bir durum Bursa’nın şehir merkezinde kalan ve sportif havacılık için kullanılan Yunuseli Havaalanı için de geçerli. Müteahhitlerin rüyalarına giren araziyi budamak için fırsat kolluyorlar. Etrafına dikilen yüksek binalar, yoğun yapılaşma pistlerin kullanılamaz hale getirilmesine neden oluyor.
Neredeyse aynı durum Atatürk Havalimanı için de yaşanmıştı. İki koca pist İstanbul Havalimanı’nın yaklaşma hattını kesiyor diye bir gecede çıkan kararla kırılmış, pist başına hastane yapılmıştı.
Deniz yolculuğunun neredeyse 10 yıldır askıya alındığı, limanlarına gemilerin uğramadığı Karadeniz halkı umudunu Samsun-Sarp Demiryolu Projesi’ne bağlamıştı. Ne var ki Erdoğan’ın Trabzon konuşması umutların başka bahara kaldığını ortaya koydu. Trabzon lobisi her yatırımda olduğu gibi demiryolunda da ağırlığını gösterdi, Karadeniz’in diğer illerini dışladı. Oysa,- Samsun-Sarp Demiryolu Projesi bir an önce hayata geçse, bugüne dek yatırımlardan hak ettiği payı alamayan, fındıktan başka temel geçim kaynağı olmayan Doğu Karadeniz halkı, sanayisi ve ekonomisi kazanacak, zincirleme ülke kalkınmasına katkı sağlayacak. Karar yeniden gözden geçirilerek sınırlı olan Trabzon-Erzincan Yüksek Hızlı Tren Hattı yerine Samsun-Sarp’a öncelik verilmeli. Ordu Olay gazetesi bu konudaki yayınlarında “Altı ilin yanı sıra çok sayıdaki ilçe, belde ve köylerde yaşayan nüfusun yoğunluğu dikkate alındığında de Samsun-Sarp Projesi’nin bölge için ne denli önemli olduğu açıkça görülecektir” yorumunu yapıyor.
Bu arada CHP Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya’nın, Trabzon-Erzincan demiryolu rüyamızın gerçekleşmesi yolunda bir katkısı olur diye Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu’na hediye bir oyuncak tren göndererek “Demiryolu talebimizden asla vazgeçmeyeceğiz” demesi dikkat çekti.
LİDERLER HALKA OYNUYOR
‘DEMOKRASİNİN Halkla İmtihanı-Liberal Demokrasinin Krizi-Otoriter Popülizmin Yükselişi’ kitabını yazan Yascha Mounk, “Otoriter popülizm dünyanın her yerinde yükselişte! Liderler halkla oynuyor, halk da onlara göz kırpıyor” diyor.
AVRUPA’DA GENÇLİK HAREKETİ: ‘VOLT’
AVRUPA’da eğitimli gençlerin 2017’de başlattığı yeni bir politik akımın giderek güçlendiği gözleniyor. Parti karakterine sahip Avrupa yanlısı bir ‘vatandaş hareketi’ özelliğine sahip. Parti adı olarak Avrupa için ‘yeni enerji’yi ve gençlerin dinamizmini anlatmak üzere elektrik voltaj ölçüm birimi ‘volt’u almışlar. Hareket, sol, sağ, muhafazakâr veya liberal gibi siyasi yelpazede sınıflandırmak istemiyor. İklim değişikliği, göç, ekonomik eşitsizlik, teknolojik devrimin işgücü piyasası üzerindeki etkisi gibi birçok politika alanında AB-Avrupa yaklaşımı izliyorlar. Avrupa, dijitallik, iklim ve eğitim konularına ağırlık verdiklerini açıkladılar. Avrupa’da birçok ülkede yerel/eyalet seçimlerine girmeye hazırlanıyorlar.
İŞÇİYİ BEKLEYEN TEHLİKE!
YÜZ
CHP Muğla Milletvekili Süleyman Girgin, Muğla’nın kapsam dışı bırakılmasına tepki gösterdi ve il nüfusunun yüzde 60’ının kırsalda yaşadığına vurgu yaparak kente kenevir üretim izni verilmesi gerektiğini söyledi. Muğla ve Milas’ta kenevir ekimi yapıldığını bildiren Girgin, “1980 öncesinde kültür balıkçılığı nedir diye bilinmeyen Muğla’da bugün Türkiye’nin kültür balığının yüzde 50’si üretiliyor Bunlar öğrenilmeyecek şeyler değil. Önemli olan Muğlamızda fazla su tüketmeyen, ekonomik değeri yüksek yeni ürünler ekilmesini sağlamaktır. Kenevirin mucize sayılabilecek özelliklerinin yeni yeni anlaşılmaya başlandı. Nüfusunun yüzde 60’ı kırsalda yaşayan Muğlamız için yeni ekonomik değer niçin olmasın?” diye konuştu.
Girgin ayrıca, “Kenevirin ülkemiz açısından önemini hassasiyetle takip eden gazeteci Yalçın Bayer aracılığıyla iletişim kurduğumuz ASAM Kendir Enstitüsü Başkanı Dr. Erdem Ulaş ile de yaptığımız görüşmelerde detaylı bilgilere ulaştık. Kenevir köylerimizin zenginleşmesini ve geri dönüşü sağlayacak, topraklarımızı temizleyerek hem çiftçiyi, hem kullanıcıyı, hem sanayiciyi hem doğayı destekleyecek bir hazinedir. Çığ gibi büyüyen kenevir lobileri, STK ve hükümet işbirlikleri içerisinde başta ABD olmak üzere, Kanada, Çin, Almanya, Avustralya, İsrail, Hollanda, Fransa’da üretim sahaları süratle oluşturulup, her geçen gün istihsal alanları genişletilmektedir. ABD ekim alanlarını yüzde 150 arttırdı, 2018’de ekimi serbest eyalet sayısını 38’e çıkarttı” dedi.
BALKANLAR BİZİ GEÇTİ
Girgin “İsrail’de tıbbi kenevir üretimi için yaptığı Ar-Ge’ler neticesinde sağlık bakanlığından kanunu geçirdi. Kanada’da 100 bin hektar alan kenevir ekimi yapılıyor. Hollanda’da ekim ve üretim yüzde 200 arttırıldı. Romanya’da 2 laboratuvar ve 1 işleme tesisi kuruldu. Tarımsal ürünlerde Avrupa lideri olan Hollanda yeni Ar-Ge üsleri kurmak kaydıyla kenevir türlerinin gen kodlarını araştırıyor. Almanya’da tıbbi kenevir talebine yetişilemiyor. Almanya, AB’yi komşu ülkelerde ekim yaptırmak üzere fonluyor. AB fonları ile Romanya’da kenevir mamullü yemekler ve 100 bin dekar ekim alanı, Bulgaristan’da fonlar ile 60 bin dekar ekim alanı, Yunanistan’da İskeçe başta olmak üzere 30 bin dekar ekim alanı ve kenevir istihsal bölgeleri oluşturuldu ve ekimler serbest bırakıldı” diye konuştu.
GÜNÜN SÖZÜ
“ELON Musk’ın tonlarca parası var ve bu konuyu iyi biliyor. Bu yüzden Bitcoin’in düşüp yükselmesi konusunda bir kaygısı olduğunu sanmıyorum. Ama onun kadar fazla parası olmayan insanların bu tip çılgınlıklara katılmasını doğru bulmuyorum. Eğer Elon Musk kadar paranız yoksa bu işlerden uzak durun.” Bill Gates
BATI TRAKYA’DA ABD İSTENMİYOR
YUNANİSTAN
Turfanda üretim, tesis kurulduktan sonra toprak işleme ile başlar. Bu işlem traktörlerle yapılır. Daha sonra toprakta kalıntı bırakmayan kimyasallar da kullanılarak toprak dezenfekte edilir. Bu işlemde kullanılan mazot, traktör ve kimyasal fiyatlarında düşüş oldu mu? Hayır!
Toprak hazırlandıktan sonra tohum veya fidan dikim işlemleri yapılır. Daha sonra da sulama, gübreleme ve ilaçlama işlemleri gerçekleşir. Fide, fideleri sulama için gereken elektrik, zirai ilaç ve gübre fiyatlarında düşüş oldu mu? Hayır!
Sert kış günlerinde ürünlerimizi dondan korumak için seralarımızı ısıtmamız gerekir. Yakıt olarak kullanılan mazot, fueloil, doğalgaz ve kömür fiyatlarında indirim oldu mu? Hayır!
Sebze üretimini yaptıktan sonra ürünlerimizi toptancı hallerine götürürüz. Buraya götürürken nakliye, hallerin çiftçilerden aldığı vergiler, paketleme giderleri, devletin hallerden aldığı vergilerde indirim oldu mu? Hayır!
Hallerden metropollere ürün nakliyesi yapan lojistik firmaları vardır. Gerek mazot gerekse de firma giderleri için bir vergi indirimi veya teşvik ödemesi oldu mu? Metropollerdeki hallerde uygulanan bir vergi indirimi veya teşvik oldu mu? Tabii ki de hayır, hayır, hayır...
Gazipaşa’da en çok turfandası yapılan ürün salatalıktır. Üretim maliyeti 2.5. TL/kg civarındadır. Çiftçi eğer 2.5 TL’den aşağıya satarsa zarar eder. Üretim aşamasından sonraki giderler hep aynıdır. Paketleme giderleri, lojistik giderleri, vergi giderleri çok büyük bir devalüasyon olmadıkça aynıdır.
Tüketiciye ulaşana kadar sebze ve meyve fiyatlarındaki artışta dövizin etkisi o kadar fazla değildir. Eğer halkımıza ucuz sebze-meyve yedirmek istiyorsak üreticilerimize, paketleme ve lojistik firmalarına destek verilmelidir. Bu destek, çiftçilerimize üretim girdileri için vergi indirimi olabilir. Paketleme tesisleri için destekleme ve enerji indirimi olabilir. Lojistik firmaları için de ucuz mazot, köprü ve otoyolların bedava veya ucuz kullanımı olabilir.
Yani sırf döviz fiyatları gerilediği için sebze-meyve fiyatlarında düşüş beklemek hayalciliktir.
Merkel, başbakan olarak 2000’li yılların başında Türkiye’ye ilk geldiğinde yaptığı toplantıda imtiyazı ortaklık önerisini tekrarlamıştı. “İmtiyazlı ortaklığın ne olduğunu anlamamız için elinizde bize sunabileceğiniz bir rapor var mı?” soruma, yardımcısına danışarak “Şu anda elimizde değil ama 2 hafta içerisinde size ulaştırırız” cevabını verdi.
Bir ay sonra, o toplantıda da bulunmuş olan Ankara’daki Alman büyükelçisine bir yazıyla Şansölyeden herhangi bir cevap almadığımı belirttim. Kısaca “Talebiniz Bonn’a iletildi” dendi. Daha sonra başbakanlığa gönderdiğim mektuplar cevapsız kaldı. İşin özeti şudur: Almanya başta olmak üzere Türkiye’ye tam üyelik dışında ne sunabilecekleri hususunda AB’nin kendisinde ve diğer hiçbir AB ülkesinde veya bir AB kurumunda, üniversitesinde taslak halinde dahi bir rapora veya ön çalışmaya rastlamadım. Varsa da erişemedim.
Sayın Merkel’in imtiyazlı ortaklık teklifinin iyi niyete dayandığına kesinlikle inanıyorum. Ama ne yazık ki altı boş bir öneri. 5 yıldır 4 milyon Suriyeliye en insani koşul ve olanakları sağlayan Türkiye’nin kıymetini bilmeyen, Birleşmiş Milletler’in 4 ayrı kararına imza atarak Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu kabul eden ülkelerin “Türkler Ermenistan topraklarını işgal ediyor” diye çığlık attıkları, 25 yıllık Gümrük Birliği’nin yenilenmesini dahi gündeme almayan bir AB’de basit bir raporu dahi olmayan imtiyazlı ortaklık önerisi havanda su dövmekten öteye gitmez.
Bülent AKARCALI-Eski milletvekili ve bakan
OTOYOL ÜCRETLERİ VE MÜCBİR SEBEP
BİRÇOK kamu tesisi, özel şirketlere yaptırılıyor ve bunlara para kazanma garantisi veriliyor.
Otoyol köprüler ve tünellerde ‘araç geçiş’, havalimanı gibi ulaşım yerlerinde ‘yolcu garantisi’, hastanelerde ‘hasta’ garantisi gibi... Geçsen de geçmesen de hasta olsan da olmasan da bu paraları ödüyorsun. Üstelik bu yerlerin ücretleri çok yüksek. Örneğin İstanbul’dan Osmangazi Köprüsü’nden İzmir otoyol geçişi 367 lira, uçakla gitsen daha ucuz. Bir diğer şaşırtıcı gerçek: Garantili kazanç sağlayan bu yerlerin yapım ücreti, uzay yolculuğundan bile daha pahalı. Mars’a gidişin maliyeti 2.8 milyar dolar iken, İzmir Otoyolu’nun maliyeti 11 milyar dolar. Yani özel şirketlere İzmir’e otoyol yaptırana kadar, Mars’a 4 kere gidip gelebilirsin.
Yetmedi, mücbir sebep, yani beklenmeyen, olağanüstü hal durumlarında bu ücretlerde hiçbir ayarlama yapılmıyor. Salgın hastalık çıksa, geçiş ve kullanım yasakları gelse, bu hizmetler kullanılmasa bile yüksek ödemeleri yapıyorsun.
Bu barajların yerleri için genellikle yeraltında su tutan tabakanın sığ olduğu dar vadi bölgeleri tercih edilir.
AVANTAJLARI NELERDİR?
Yeraltı barajlarında tesislerin hemen hemen tamamının yeraltında olması nedeniyle yerüstü rezervuarlarındaki gibi çok uzun süren kamulaştırma çalışmaları yapılması, kamulaştırma bedeli ödenmesi söz konusu değildir. Bunun yanı sıra suyun depolanması tamamen yeraltında olduğundan yeraltı barajları yüzeysel kirleticilere karşı güvenlidir. Biriken suyun buharlaşma kaybı olmaz. Ayrıca toprak örtüsü ve altındaki tabaka yeraltı barajına süzülen sular için doğal arıtma işlevi görür.
Ancak yeraltı barajlarında özellikle akış yukarısında tarımsal faaliyet bulunan projelerden gelen nitrat kirliliği, yeraltı baraj suyunun kalitesini düşürebilir. Barajın akış aşağısına su geçmediği için orada da sorunlar yaşanabilir.
Türkiye’de bu konudaki ilk çalışmalar DSİ tarafından 1990’lı yıllarda Çeşme ve Sivas’ta içme suyu amaçlı başlatılmış ancak asıl inşaata geçiş 2003’te Kırıkkale ve Çorum’da gerçekleştirilmiştir. Son 10 yılda bu inşaatlar artmış ve İskilip ve Baskil, Elmadağ, Yahşihan, Kalecik, Malıboğazı projeleri yapılmıştır. Ülkemizde yapılan yeraltı barajları daha çok yerel tarımsal sulama amaçlı gerçekleştirilmiştir.
KURAK DÖNEMLERDE KURTARICI
Bu barajlar daha çok yerel ölçekte içme suyu ve sulama suyu ihtiyacı için kullanılabilirler. Orta Anadolu başta olmak üzere Türkiye’nin birçok bölgesinde bu barajlar kuraklıkla mücadelede su yönetimi araçlarından biri olabilir. Ancak Türkiye’nin yeraltı suyunu koruma ve kullanma ile ilgili eksiklerini hızla tamamlaması gerekir.
Dursun YILDIZ-İnşaat mühendisi, su politikaları uzmanı, Su Politikaları Derneği Başkanı
Öncelikle Schengen bölgesinin Türklere açılmayacağı ortaya çıktı. Buna karşılık AB’de özel statü çerçevesinde Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği’nde yer almamız, ikinci ayak olarak Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellenmesi ve Türkiye’nin taraf olmasıyla birlikte kararlarda imzası olması gerekli. 20 Ocak’ta işbaşına gelen Biden, önemli bir adım olarak Transatlantik Paktı’nı tartışmaya açacak ve gerçekleştirecek. Dolayısıyla Gümrük Birliği’nin yenilenmesiyle bizde bu paktın içinde olabiliriz. Üçüncü olarak, özel statü ayağını ise AB bütçesine katkı vermek ve katkı almak oluşturmalı. Bu üç adım, Türkiye’nin AB’ye giden yolunda şu anda alacağı en büyük mesafe olacak.
AB’ye tam üyeliğin diğer iki ayağı olan politik katılım ve serbest dolaşım hakkı, şu an için fazla gerçekçi görünmüyor. Politik katılım, önemli bir diğer ayak olarak ortaya çıkıyor. Bu konuda da AB ülkeleri büyüklük açısından Almanya’yla aynı düzeyde olan 83 milyonluk Türkiye’nin 76 parlamenter ve 29 oy hakkı ile AB Konseyi’nde yer almasını istemiyor. Bunlar ilk 3 ayaktan sonra tartışılacak konulardır.
TAVAK Vakfı olarak ‘AB ile Türkiye arasında imtiyazlı ortaklık’ meselesini önemli buluyoruz. Bu konuda 2000’li yılların başında Almanya Başbakanı Merkel’in ve Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin ortaya attığı imtiyazlı ortaklık statüsü, Türkiye’nin önünü açacak ve Avrupa’nın da yararına olacak bir konudur. Son günlerde bunu TAVAK Vakfı olarak gündeme getirmekteyiz ve Türkiye’de de kamuoyunun bu konuyu gündeme almasında da büyük yararlar görmekteyiz.
GÜNÜN SÖZÜ
“MÜKEMMEL insan olmayın, iyi insan olun.” Doğan CÜCELOĞLUTÜİK’TEN ‘DOSDOĞRU’ VERİLER BEKLENİYOR
AÇIKLADIĞI enflasyon ve işsizlik rakamlarıyla kamuoyunun tepkisini çeken TÜİK Başkanı’ndan siyasi irade de hoşnut olmadı ki değiştirildi.
Mutfakta yangına yol açan, dar gelirli milyonlarca insanın pahalı fiyatından ötürü yanına bile yaklaşamadığı temel tüketim maddeleri ile çarşı-pazar enflasyonunun yüzde 40’a dayandığı ortamda TÜİK, 2020 yılı enflasyonunu akıllara ziyan bir şekilde yüzde 14.6 olarak açıklamıştı. Ucuz kış sebzeleri pırasa ve karnabaharın bile kilosu 10 liradan satılıyor. Nasıl oluyor da enflasyon yüzde 14 çıkıyor? Anlamak olası değil. Düşük açıklanan enflasyon rakamından memur ve emekli maaşlarına cüce zam yapılıyor, kaybeden sabit gelirli oluyor.
Meclis’te yapılacak genel görüşmede bu konuların açıklığa kavuşturulması gerekiyor.
Terörle mücadelede, muhalifi-muvafığı herkes, sonuna kadar iktidara destek oluyor.
İktidar ise ABD Dışişleri Bakanlık Sözcüsü bir zibidinin açıklamasını muhatap alıyor, muhalefete sataşıyor.
Suriye’nin kuzeydoğusunda, binlerce TIR’lık lojistik destekle eşkıyaya ordu kuranların kaçırılan insanların akıbetini dert etmesini beklemek, Trump’tan okeye dördüncü olmasını beklemeye benziyor.
Biz kendimize bakalım.
TSK, FETÖ illeti ile enfekte edilmesine rağmen bugün ahlak ve moral kapasitesinin, fiziksel kapasitesinin çok üstünde olan dünya çapında bir güç.
Libya, Suriye, Azerbaycan/Karabağ; her yerde bayrak gösteriyor. Uğradığı Ergenekon zilletine rağmen vatan mevzubahis ise ateşin üzerine yürüyor.
Kandil’e bayrak dikmekten bahsedenler, gün bugündür.