11 Aralık 2004
<B>İLK</B> önce hemen şunu söyleyeyim. Dün akşamki oyunda, futbol oynama zorluğunu yakından tanıyan bir insanım. Saha buzlu, ayakta durmak bile zor. Bu her iki takım için de futbol oynama zorluğu. Kaldı ki, Beşiktaş’ın en büyük zaaflarından biri de, saha iyi de olsa çok fazla sayıda top kaybı yapması. Yanlız Okan’ın kaybettiklerini saydım, koca bir takımın tek maçta kaybettiği top sayısı kadar var. Okan seviyesindeki bir oyuncunun, topu böyle kullanmaya hakkı yok. İyi futbol oynamak için, topun sende kalma fazlalığı olmalı.
Ahmet Yıldırım da, Okan kadar olmasa da çok top kaybetti. Ahmed Hassan’a ben bayılıyorum. İyi de oynasa, kötü de oynasa, maçtan bir dakika kopmuyor. Büyük bir iştahla top oynuyor, takımına çok top kapıp, top kazandırıyor. Rakibin defansını çok zorlayarak oynuyor. Bundan iyisi can sağlığı. Tümer, geçtiğimiz iki haftaya göre daha az seviyede top oynadı. Ama yine Tümervari bir gol yaptı. Klasına yakıştı.
Hentbolcu çok
Maçın hakemi Cem Deda dün akşam için hakem şansını soyunma odasında bırakıp sahaya çıkmış. Oyun golsüzken Tümer’in attığı bir frikikte rakip topa smaç yaptı. O top penaltı. Döndü Beşiktaş’ın Fatih’le yaptığı penaltıya polisin hırsız yakalarken gösterdiği dikkati gösterdi. O top tabi ki penaltı. Ama Beşiktaş takımında hentbolcu çok. Defans oynayıp da şu sezonda elini uzatmayıp penaltı yapmayan oyuncu yok. Futbol tuhaf oyundur. Dün akşam da ne suya ne sabuna dokunmadan bu oyun berabere biter derken Berkant topu eline aldı, maçı da bitirdi. Beşiktaş’ta da bundan sonra forma bulacak avantajı yakaladı. Ben oyuna girdikten sonra Veysel’i de beğendim. O da iyi oynadı. Kaleci Ramazan, hemen hemen sıfır hatayla maçı bitirdi. Neticede Beşiktaş Kayseri’den Parma’ya giderken valizinin içine Kayseri moralini götürüyor. Beşiktaş ıkına sıkına da olsa istediğini sahadan çıkardı.
Yazının Devamını Oku 2 Aralık 2004
<B>YUKARIDA </B>asılı başlık <B>Del Bosque’</B>ye... Herkes gibi ben de Beşiktaş’ın antrenör seçiminde <B>Del Bosque </B>en<B> </B>iyisi, kariyeri üst seviyelerde diye dile getirmiştim. Bir acabam vardı. Bu adamın R.Madrid dışında hiçbir deneyimi yoktu. Bir takımın adamı olmak uzun seneler alır, iyi de gider.
Kariyer, eskide kazanılmış lakaptır. Beşiktaş’ta ne yaptı, ben size söyleyeyim. Beceremedi beceriksiz. Sahaya sürdüğü takımın, kulübesinde oturan oyuncuları hep daha iyi.
Sezon başından beri bu inadından vazgeçmedi. Dün akşamki oyuna bağlayayım istiyorum. Maça gelirken, Pancu ile Ahmed Hassan’ın mutlaka oynayacağını düşünüyordum. İkisi de yine yanında kulübede. Maç zora girip ikisini alıyorsan, demek ki kurtarıcıların bunlar. Be mubarek oynat. Niye baştan oynatmazsın? Baştan oynat, baştan kurtar.
Öbür oyunculara da fazla uzanmadan hemen senin hemşehrine geleyim. Senin hemşehrinde iş yok. İlk aldığında bu ‘sahte okey’ demiştim. Hakikaten öyle. Haa iyi bir sol ayağı var. Fena da futbolcu olmayabilir. Ama Beşiktaş’ın futbolcusu değil. Yabancı oyuncu Beşiktaş’ı bir yerden alır, bir yere götürür. Ama bu kendisini bile taşıyamıyor. Kalır mısın, gider misin bilmem. Giderken bavulla gidilir, ama hemşehrini de götür.
Fırsat kaçtı
Dün akşamki oyunda, bir şeyin daha farkına vardım. İlerisi iyi, geleceği çok büyük oyuncuları, fazla abartıyoruz. Buna ben de dahilim. İbrahim Akın’ı aldık, sahanın içinden çıkardık, altın tepsiye koyduk. 3 maçtır İbrahim’i ara ki bulasın. Futbol değil, saklambaç oynuyor. Beşiktaş 1-0 önde. Öyle bir gol kaçırdı ki maç orada biterdi. Demek ki, fazla büyütmemek lazım. Zamana teslim olmak en iyisi.
Maçın hakemi, bana göre Beşiktaş’ın bir penaltısını yedi, bitirdi. Oturduğum yerden pozisyonun ceza sahası içinde olduğunu gördüm. Eğer öyleyse penaltı, dışarıda ise penaltı değil. Ama benim ülkemin takımları maçlarını içeride oynarken, Portekizli hakem sevmem. Deplasmanda oynamak isterim. Çünkü Portekizli hakemler, seyirciden hiçbir zaman etkilenmez.
Beşiktaş, ayağına gelen fırsatı tepti diyemiyorum. Bu kısa boylu turnuvanın Parma’da oynanacak son ayağı var. Beşiktaş, parçalı bulutlu top oynayan takım. Yazı da geliyor, tura da . O gün için Parma’yı gidip, Parma’da yenebilir. Ama bu ayağa kadar gelen fırsatı kaçırmak hoş olmadı. Vasıflı oyuncuları kullanmayıp, vasıfsızlarla iş görmek Del Bosque’nin yaratıcılığı olsa gerek. Beşiktaş’ın bu hale gelmesinde de bana göre, ana fikir bu. İyi futbolcu ile oynamak, iyi futbol takımı olmaktır. Fatih, diye bir kardeş oynuyor. Yenilen golün nasıl olduğunu banttan seyretsin. Müdahale etmiyor, refakat ediyor. Bu tip oyuncularla büyük takım nasıl olunur?
Yazının Devamını Oku 29 Kasım 2004
<B>BAZI</B> futbolcular vardır maçı tek başına çevirebilir. Ama her köşe başında böyle oyuncu bulunmaz. Bunlar özel adamdır. Benim için özel adamlardan biri de her zaman olduğu gibi Tümer. Tümer’e başka bir gözle bakarım, çok da beğenirim. Sezon başından bu yana Del Bosque bu becerikli adamı yedek kulübesine mahkum etti.
Elinden tutup getirdiği Juanfran sahada, Tümer kenarda. Buna şimdiye kadar aklım basmış değildi. Dün akşam inşallah Del Bosque bunun farkına varmıştır. Tümer 10 tane Fran. Dün akşam ikinci yarı oyuna girdi, iki gol attırdı, iki gol de attı. Ve çok çok da iyi oynadı.
Havada mı kalacak?
Bu maçta Tümer’den sonra konuşulacak ikinci isim maçın hakemi. Verdiği penaltılara, ‘Penaltı yorum işidir’ deyip bulaşmayayım. Ama Pancu’nun bir atılışı var, ayıp kere ayıp. Kendinin gördüğüne inanmıyorum. Çünkü faul düdüğü üflemedi. Yan hakemlerden bir hareket yok, olduysa dördüncü hakemden bir uyarı almıştır.
Karar olağanüstü ağır. Pancu’nun yaptığı belki faul ama kasti değil, sarı kart bile değil. Adam havadayken asılı kalacak hali yok ki, bir yere düşecek, rakibin üstüne düştü. Beşiktaş 10 kişi kaldıktan sonra bu işe hırslanmış olacak ki, 10 kişi de olsa bu maçın üstesinden geldi.
Tekrar ediyorum; ‘Takımınızda 4 tane de çok büyük oyuncu varsa, 4’ü birden oynar. 5 tane varsa 5’i birden oynar.’ Sergen de girdikten sonra çok iyi işler yaptı. Ülkemizde Türk Büyükleri var; ‘Sergen ile Tümer aynı takımda oynamaz’ derler. Keşke her takımın 11 tane Sergen’i, 11 tane de Tümer’i olsun. Ben birinden birini kaleye bile koyarım.
Neticede Beşiktaş Samsun’dan çarşamba akşamına, İstanbul’a, hem prestij, hem de moral taşıdı. Bu maçın bana göre en önemli yeri de bu. Neden? Bu çocukların çarşamba akşamı istediklerini sahadan çıkaracaklarına inanıyorum. Çünkü eksik kaldıktan sonra futbol oynama iştahları bana o sinyali verdi.
Yazının Devamını Oku 26 Kasım 2004
<B>BEN, </B>Beşiktaş’ın dün akşamki oyunda ne yapmak istediğini anlamış değilim. Bir anlayan varsa parmak kaldırsın. Ne tek tek oyuncular, ne de bütün olarak takım olarak... Del Bosque’nin sahaya sürdüğü onbir yanlış olabilir. Forma bulan futbolcuların da bu kadar kötü oynamaya hakkı yok. Hem Beşiktaş’ın kadrosunda olacaksın, hem de vurdumduymaz olacaksın. Bir kere o kadar çok top kaybıyla oynunuyorlar ki... Bu topu geri almak için çok büyük efor sarfediyorsun. Beşiktaş’ın koştuğu bir tek yer var, o da kaptırdığı topu kazanmak için.
Amatör takımlar yemez
Yenilen goller var, amatör takımlar bile yemez. İlk golde İbrahim’in bir ıskası var, bacağı bana, neredeyse basın tribününe kadar geldi. İkinci golde, beş tane Beşiktaşlı’nın arasından, bir de kaleciyi ekleyelim, rakip gol buluyor. Bu nasıl iş? Beşiktaş, Fenerbahçe ve Athletic Bilbao maçlarında taraftarının ağzına bir kaşık bal verdi. Ondan sonra sezon başındaki kötü Beşiktaş görüntüsünü seyrediyorum.
Bu, oynanan kısa boylu bir turnuva. İçeride oynanacak Standart Liege maçından 3 puan çıkarsa, 6 puan Beşiktaş’ı bir üste taşır. Bu görüntüdeki Beşiktaş’ın Parma’ya gidip puan çıkarması çok zor. Hesabı, kitabı tutanlar planları Standart Liege maçının üzerine kurmalı.
Rakip Steaua Bükreş, Avrupa’da ikinci hatta üçüncü sınıf bir takım. Böyle bir takıma mahkum olup mağlup oluyorsun.
Maçın hakemi mi nasıldı? Ne hakemi be kardeşim! Bu maçın hakemle ne ilgisi var? Hakemlik maç değil. Adamlar 10 kişi kaldıktan sonra bir gol bulundu. İki tane de kaçan var. Ama ondan önce yapılan çok ayıp var.
Beşiktaş bu şekilde oynayarak bu maçı 40 gün 40 gece oynasa kazanamazdı.
Yazının Devamını Oku 22 Kasım 2004
<B>DÜN</B> akşamki oyunun bana göre ana fikri şu. <B>‘Beşiktaş, puan kaybetmedi. Puan kaybeden Rize’</B>. Dünkü oyuna şöyle bir göz atıyorum. Maçın skoru tabelada yazanlar olmayıp da kurul kararı ile bir netice tayin edilecek olsa, kurulda kaç insan varsa, ‘bu maçı Rize kazanmalıydı’ der. O kadar büyük mücadele ettiler ki, bir topa iki kişi koştu. Korkunç bir güç harcadılar. Büyük bir futbol oynama iştahıyla 90 dakikayı tamamladılar.
Beşiktaş’a bakıyorum, bir tek iyi oynayanı yok. Rize’ye bakıyorum, kötü oynayan bir tek oyuncusu yok. Böyle bir matematikte Beşiktaş tek puan alıyorsa öpüp başına koyacak.
Büyük fark olurdu
Beşiktaşlı futbolculara şaşırıyorum. Koca lig bir Fenerbahçe maçını iyi oynamakla bitmez. Parçalı bulutlu oynayacak iseniz zaten ligde kaybedecek fazla bir şeyiniz yok. Kaybedecek kadarını zaten kaybettiniz. Ama çocuklar, Avrupa kupalarında yapacağınız çok iş var. Konsantrenizi oraya verin, şu arkanızdaki büyük kalabalığın keyfini kaçırmayın. Rize takımı final toplarını iyi kullanmış olsa bu maçtan büyük fark çıkardı.
Beşiktaş’ın bir de kaleci problemi var. Ya bu Cordoba’ya ne oldu kardeşim. Kalp ameliyatı olan bir adam bile bir ay sonra top oynuyor. Ben bu işin sakatlıkla alakası olduğuna inanmıyorum, başka şeyler var. Ramazan’ın yediği bir ilk gol var, kalede dursa o topa göğüs istobu yapar.
Beşiktaş, çok büyük top kaybıyla oynadı. Bu kadar top kaybeden bir takımın kazanması mümkün değil. Benim şu güne kadar seyrettiğim Sergen, hayatında bu kadar kötü oynamamıştı. Birkaç maç öncesine kadar, ‘Okan iyi yola girdi, bu takıma çok faydası olacak’ diyordum. O da dün akşam hiçbir şey yapamadı. İbrahim Akın bana göre bu takımın formalarından birini her halükarda giyer. Dün akşamki maçın da attığı golle ayıbını kapadı.
Prestij tarafı var
Maçın hakemi, bana göre iyi maç idare etti. Tabii ki kendi sahasında oynayan takımların seyircileri, takımları galip gelemiyorsa hakemi kendisine antipatik bulur. Beşiktaş’ın hafta arası Avrupa maçı var. Futbolcular bizim kafamız Avrupa’da, ayaklarımız İnönü’de diyorlarsa o da ayıp. Ligde tamam havlu atıldı ama bu işin bir de prestij tarafı var. Taraftar tarafı var. İnşallah bu çocuklar, bundan sonra Beşiktaş’ın futbolcusu gibi oynarlar.
Bir dipnotum Rıza’ya var. Rıza, seni tebrik ediyorum kardeş. Aslanlar gibi bir takım yapmışsın. Koşmayan, hissetmeyen bir tek oyuncun yok. Ne mutlu sana, ne mutlu da senin takımında futbolcu olanalara.
Yazının Devamını Oku 18 Kasım 2004
<B>YAPILAN</B> kampın uzunluğu, kısalığı beni fazla ilgilendirmiyor. Ben sahada gördüklerimi yazan bir adamım. Bu işin hazırlık devresi, mesuliyet taşıyan insanlara aittir. Kazansaydık, ‘iyi ki uzun boylu kamp yaptık’ denilecekti. Şimdi kaybettik, ‘kısa boylu bir kamp devresi ile bu iş daha iyi olurdu’ denilecek. Ben ikisini de demiyorum. Ben futbolun cüce boylu oynandığını seyrettim, onu söylüyorum.
Bir kere kendi oynamak istediğimizi değil, rakibin bize karşı en rahat şekilde nasıl oynarını düşünüp öyle oynadık. Bir ilk yarı var. Doldur boşalt. Bizim havadan rakibi geçmemiz için helikopter kiralamamız lazım. Bu da mümkün değil, o zaman kaybederiz.
Cami avlusu gibi
Arkada oynayan kardeşlerimizin hepsinin manevraları ağır. Rakipte bir ‘öcü’ var. Shevchenko hangi takımda oynarsa oynasın, oynadığı takım maça 1-0 galip başlar. Biz, 1-0’dan sonrasını düşünmeye mecburduk. İlk 15 dakikaya 2 gol sıkıştı. Dün akşam öyle bir defansımız vardı ki, cami avlusu gibi. Elini kolunu sallayan onsekize girdi.
İlk 15 dakikada iki gol bulan rakip, o saatten sonra seni oynatmaz, kendi de oynar gibi yapıp oynamaz. Soteye yatıp, ‘bir gol daha bulurum’ diye düşünür. Aynen de öyle oldu.
Maçın hakemi Portekizli. Portekizli hakemler, dünyanın neresinde olursa olsun, içeride oynayan takımların yanında olmaz. Ne görürlerse onu üflerler. Dün akşamki oyunun hakemi de öyle yaptı.
Bu oyunla çok zor
Matematiksel olarak belki bir grup ikinciliği bulabiliriz gibi gözüküyor. Ama bu kağıt üzerinde. Sahanın içinde bu iş çok zor. Koca takımı seyrediyorum. Emre’nin dışında, ‘şunun katkısı var’ diyemiyorum.
Bu takım, hepimizin takımı. Ben de bu ülkenin insanıyım. Fazla ağır bir şeyler söylemek yürekçe el vermiyor. Ama yine de futbol olarak baktığımda, hem oynatana, hem de oynayanlara, ‘beceremediniz beceriksizler’ diyorum. Bir de tribünde oturan insan ağzıyla söyleyeyim ‘mantarladık’.
Yazının Devamını Oku 8 Kasım 2004
<B>HAYRET </B>etmemek elde değil. Son üç maçında yere göğe sığdıramadığımız takım, dün akşam <B>‘Nasıl bu hale gelmiş?</B>’ diye düşündürdü. ‘Yorgunduk’ mazeretinin arkasına saklanmak olmaz. Daha bir ekonomik oynarsın, ayağa topu daha çok yaparsın. Yorgunluğun da hükmü kalmaz. Kaldı ki, rakip oyunun büyük bir bölümünü 10 kişi oynadı. Ama sahaya bakıyorum, sanki Konya takımı daha kalabalık.
Konya takımının futbolcularına helal olsun. Canlarını dişlerine taktılar, kazanacak kadar oynadılar ama sondaki telaşları, penaltıdan gol yemelerine sebep oldu. Penaltı demişken, penaltı doğru karar. Beşiktaş’ın ilk yediği penaltı golünde, oturduğum yerden bana göre top ele çarptı, elle oynama yok. Ama ikincisi penaltı. Hakem de hep topun yanındaydı. Çok yakından takip etti. Çok hatalı düdük de çalmadı.
Beşiktaş, sezon başında çok kötü top oynuyordu. İnşallah oralara dönmez. Şöyle takıma bir bakıyorum. Şu da iyi oynadı diyeceğim adam bulamıyorum. Bu kadar temposuz, bu kadar yavaş top nasıl oynanır aklım ermedi. Mağlup duruma düştükten sonraki telaş, kimseyi aldatmasın.
Ruhsuz oyun
Konyaspor’un Tayfun, diye bir çocuğu var tek başına Beşiktaş’ın defansını silkeledi. Her hava topunu bu çocuk aldı. Yorulup oyundan çıkana kadar da hem takımının, hem de sahanın en iyi oyuncusuydu.
Okan’ın olmayışı, Beşiktaş orta sahasının dengesini bozdu. Okan bu takıma çok lazım olan bir adam. Neticede Beşiktaş, kayıp puanlar olarak kredisini bitirmiş bir takım. Puan kaybetme gibi lüksü olmayan bir takımın, bu kadar ruhsuz oynamasına aklım da basmış değil. Dün akşamki oyuna fazla vıdı vıdı yapmamak lazım.
Yazının Devamını Oku 5 Kasım 2004
<B>BEŞİKTAŞ</B>, 5 takımlı, 4 maçlık bir kısa turnuva oynuyor. 2’si içeride, 2’si dışarıda. İçeride oynadığın 2 maçtan 6 puanı cebine koyarsan, bu gruptan öbür tarafa geçersin. Bu işin matematiği bu. Dışarıdan alacağın puanlar sıralamayı değiştirir. Beşiktaş, dün geceki oyunu bu matematiği iyi ezberine alarak oynadı. Yedikleri golün dışında rakibe verdikleri pozisyon yok. Futbolda bu kendiliğinden olacak olay değil. Sahanın her metrekaresini ufak ufak daralttılar. Bir topa iki futbolcu koştu. Öbür kalenin önünden kendi kalelerine kadar sahanın her yerinde pres yaptılar. Dün akşam forma giyen bütün kardeşlerin yüreğine, ayaklarına sağlık.
Hava topu vermedi
Ben hep beraber oynamayı isteyen, hep beraber düşünen takımların oyuncularını birbirinden ayırmam. Ama dün akşam birini ayırmak istiyorum. Ve ‘hoşgeldin Carew’ diyorum. Bir futbol takımının yabancısı varsa, yabancıyla oynarken o takıma maçı kazandıracak. Carew’i dün öyle seyrettim. Attırdı, attı da. Çok büyük bir mücadele gösterdi. Tek bir hava topu vermedi. Bir adamın bir takıma bu kadar faydası olur. Şu güne kadar oynadıklarınla sana ‘Beşiktaşlı’ diyemiyordum. Dün akşam Beşiktaşlı oldun. Ve Beşiktaş, bu büyük silahını daha da iyi kullanabilir.
Maçın hakemi namuslu çıktı namussuz. Ne gördüyse onu çaldı. Bir ara Beşiktaş’ı da sıkıntıya soktu. Ama üflediği düdüklerde, gösterdiği kartlarda pek yanlış yok. İspanyol takımı, İspanya’nın mütevazı bir takımı. Beşiktaş’tan daha iyi bir takım değil. Ama ne olursa olsun İspanya Ligi takımlarıyla oynamak, dünyanın her yerinde zordur.
Taraftar şampiyon
Beşiktaş adına galibiyeti fazla abartmıyorum ama dün akşamki futbol oynama iştahlarını öbür haftalara yayabilirlerse, Beşiktaş çok zor kaybeder. Beşiktaş’ın seyircisi nasıl? Bu taraftar zaten şampiyon. Fazla bir şey demenin alemi de yok. Del Bosque takıma ısındı, oyuncular Del Bosque’ye. Ortaya da keyifli bir takım çıktı.
Bir de dipnotum var, kaleci Ramazan’a. Bak benim güzel kardeşim. Bir kaleci topu alacağına yüzde bin inanmıyor ise kalesinden çıkmaz. Sen kaleyi bıraktın, çiçek toplamaya çıktın. Hoş da olmadı. Neticede Beşiktaş, işini halletmiş bir takım olarak sahadan istediğini çıkardı. Bundan iyisi can sağlığı.
Yazının Devamını Oku