Kış aylarıyla birlikte doğal gaz kazaları ve ölümler başladı. Televizyon kanallarında doğal gaz kazaları yüzünden ölümler olduğunu gördükçe “Neden biz bu işi öğrenemedik?” diye kendime soruyorum.
Neyi mi? Evlere, iş yerlerine doğal gazla çalışan tesisleri kurmayı. Firmalar ve yetkilileri ya doğal gaz tesislerini kurmayı bilmiyor ya da insan hayatını önemsemiyor işin kolayı ve ucuzuna kaçıyor.
Ya devlet mekanizması? Yasalar ve kontrol konusunda işliyor mu? Zannetmiyorum. Öyle olsa tek bir ölüm vakası bile yaşanmaz.
Geçtiğimiz ay evime doğal gazla çalışan ısıtma sistemi kurdurdum. Şimdi size Danimarka’da bu işin nasıl yapıldığını anlatmaya çalışacağım. Belki birileri okur, bir şeyler öğrenir diye.
Doğal gaz bağlantısı yapılmadan önce bir uzman evime gelip, evimin ve hattın çekileceği alanın müsait olup olmadığını kontrol etti ve rapor hazırladı. Yani para kazanmak amacına hemen müşteri olarak kabul etmediler.
Olumlu rapordan sonra doğal gaz hattını çekerken, daha ucuza geleceği ve kolay olacağı halde evimin önünden geçen ana hattan değil, zor ve masraflı olan yan sokaktan geçen yeni hattı kullanmayı tercih ettiler.
Hat çekildi, ana vana kutusu özel yetiştirilmiş bir uzman tarafından yerleştirildi. Bir başka uzman gelip çekilen hat ve kutuyu kontrol etti. Her şey onaylandıktan sonra uzman çeşmeci firma gelip, ana vana kutusundan evimin bodrum katına hat çekerek ısıtma sistemini kurdu.
Bütün bunların yapılabilmesi için, sistemden buharlaşma sonucu meydana gelecek su damlalarını atacak özel bir sistem kuruldu. Kombi’nin borusu içinde izolasyonlu ikinci bir baca bulunan bacama bağlandı. Çünkü yasaya göre boru duvardan çıkarılsa bile yerden en az 50 cm yükseklikte olması ve üst kısmında balkon pencere, kapı gibi insanları etkileyebilecek bir şey bulunmaması gerekiyordu. Bizdeki gibi pencereden çıkarmak da yasaktı. Ayıca kombi bağlanan bacaya daha önce bağlı olan şömineli sobayı kullanmam yasaklandı ve söküldü. Yani aynı bacada başka bir ısıtma aracı olmayacaktı.
1978 yıllarında rahmetli Bülent Ecevit döneminde, Toprak reformu yapıldı, köy enstitüleri kuruldu, köylüye yardım eli uzatıldı.
Tarımla uğraşanlara destek verildi. Amaç köylülerin büyük şehirlere akınını engelleme, tarlasını işleyerek hem kendi, hem de ülke ekonomisine katkıda bulunmasını sağlamaktı.
Ne oldu? Rahmetli Turgut Özal döneminde, yıllarda işledikleri kirasını ödedikleri topraklar ellerinden alındı ve tekrar ağalara verildi.
Sadece Urfa bölgesi değil Türkiye’nin birçok bölgesinde durum aynı. İnsanların yaşadıkları evler ev değil. Tuvalet, mutfak iç içe. Yatak odası, oturma odası aynı oda. Tabii oda denilebilirse… İçeriden bakıldığı zaman duvarlarındaki çatlaklardan dışarı görmek mümkün.
Onların evlerini, yaşantılarını bu halde görünce benim çok lüks yaşadığımı düşünüp utanıyorum doğrusu.
Kazançları yok. Çalışmak için başka bölgelere gidip yılın 6 aydan fazlasını evlerinden uzakta geçiriyorlar.
Devlet ne için vardır? Danimarka adına konuşacak olursam, halkına en iyi refah düzenini sağlamak için vardır. Devlet aç insanını doyurur, evi olmayana başını sokacak bir konut imkanı, maaşı olmayana kendi hayatını devam ettirecek kadar maddi imkan sağlar.
Hasta olanı tedavi eder, okumak isteyeni okutur, toprağını işlemek isteyene çiftçilik, çalışmak isteyene iş imkanı yaratır.