Köşeniz darsa bir yerde buna mecbursunuz aslında. Acemi dansöz gibi mızıklanmaktansa mikro tarzınızı yaratır minimalizmin dibine vurursunuz. İngilizce’de ‘let’s face it’ diye bir deyiş vardır.’ Kabul et ki...’, ‘gerçeğinle yüzleş’ anlamına gelir. Ataman’a yıllardır YOKSULLUĞUN EFENDİSİ demekle ne kadar haklı olduğum dün iyice anlaşıldı. Şartları zorlayarak eksikliğini, çokluğa dönüştürdü. G.Saray dokuz maçlık evinde yenilmezlik serisini bozmamak kararlılığıyla maça hızlı girdi. Ortamın enerjisini altıncı adam olarak yanına alan Ataman, kadro eksikliğini aza indirgedi.
Kafa kafaya geçilen ilk çeyrekte Fenerbahçe tek uzunlu ev sahibi karşısında ribaunt ve pota altı üstünlüğünü birlikte 29 sayı üreten Vesely ve Udoh ile dibine kadar kullandı.
HİKÂYE DAHA BİTMEDİ
SCHILB, Galatasaray adına ilk yarının atıcısıydı. Tarafların sayı kısırlığına girdiği, Fenerbahçe’nin 5 dakika sayı bulamadığı 3. çeyrekte ev sahibi, az top kaybederek skoru önde götürmeye başladı. Topu içeri yıkmayı bu sefer Cimbom başardı.
Galatasaray’ı sahamızda rahat hissettirmeliyiz, sadece basketbol oynanması için bunu istiyorum.” diyerek ne denli medeni Avrupalı spor adamı olduğunu gösteren koç Obradovic sahada da Galatasaray’ı yenmenin kitabını yazdığını ispatladı.
Tabii ki en büyük asisti de Ataman’ı böylesine kadro yoksunu bırakanlardan aldı.
Deplasmanda kazanma özürlü olduğuma göre bana turu ancak şok bir galibiyet getirir akıllı kararıyla, sadece iki uzunum var idareli kullanayım sakınımına girmeden “ya herrü ya merrü” diyerek bütün uzunlarını sahaya sürdü Ataman.
Üçlükleri sokarak atakla başladı Galatasaray. Fenerbahçe ise tam saha press ve içerden hücum etkili şablonundan vazgeçmedi.
DİXON CANLANDIRDI
Daçka-Anadolu Efes serisine bakarak buranın ‘galibi şampiyon olur’ desek yalan olmaz. Favori Fenerbahçe evinde oynayacağı ilk iki maçın birincisinde; 2. çeyrekten itibaren rakibini etkisiz bırakarak avantajının tadını çıkardı. Zaten malum Ergin Ataman, Obradovic’i deplasmanda yenemiyor. Obradovic’in Panathinaikos’una 4, Fenerbahçe’ sine karşı ise deplasmanında ise 8 kez mücadele eden Ataman, bu 12 maçı da rakibine kaybetti. Galatasaray kısalarının hızlı hücum ritmi yegane korkutucu silahlarıydı. Fenerbahçe buna karşı yukarda baskı yaparak maç başında kolay toplar çaldı.
GERİLİMDEN KAZANILAN İVME
Dixon çaldığı topları üçlük sokunca Fenerbahçe’nin fark ettiren adamı oldu. Ev sahibi Jan Vessely ile topu pota altına indirmeyi yeğlerken uzun özürlü Galatasaray bildik dışarıdan isabet arayışını sürdürdü. Toplamda 22 sayıya ulaşan McCallum atışları yanı sıra, forvetten turnike zorlamaları Galatasaray sayılarını getirdi. İlk çeyrekte karşılıklı savunma sertliği yaşanmaz, salon sakinliğini korurken ortam bireysel sürtüşmelerle birden gerildi. Teknik faul ve karşılıklı itişmeler salonu canlandırdı.
“İkincilik hiç yoktan iyidir” tabii ama Churchill deyişiyle, ”Hiçbir şey zaferin yerini tutamaz.” Tarih sadece şampiyonları yazıyor. Sonuna kadar mükemmel getirdiği sezonu, maalesef taçlandıramadı Fenerbahçe... Hem de sahaya koyduğu son devre yüreğine rağmen. Sebep ne biliyor musunuz? Hadi ‘yanlış’ demeyelim ama ‘eksik’ hesap Berlin’den, kupa eşiğinden döndü.
“BURADA BİTMEZ” DEDİK
”Atıp sokamayacağın akşamlar olacaktır, el altında pota altını kullanacak klasik çakılı pivotun, gerçek 5 numaran bulunsun”dedim. Dışarıda oynamayı seven atletik uzunlarla pota altı sorunları çözülmez. Beş dışarıda sallabol hentbola yakışır. Hangi birini sayayım, her takımda tehlike anında camı kırıp kullanacağın en az bir tane kalıplı hamal var. Kutxa maçında mesela, tekne kazıntısı Bourousis dumanımızı artırdı.
OYSA ki koç Itoudis’in yarı final kahramanları Nando De Colo ve Kyle Hines’ı kısa bir süre etkisizleştirebildik. Sahaya sürdüğü üç uzunlu beşine karşı biz de Kostas Sloukas’ı oyun kurucuda başlattık. Jan Vesely, uzun adam dublörü olarak tabii ki kısa kalan Kalinic’in yanı sıra, 3 numarada Datome ile kalıp eşleşmesini dengelemeye çalıştık ama bu seviyede olacak iş değildi. Hücumumuzu Datome sürüklerken, Teodosic atıp sokarak oyuna girdi.
Oysa ki 13-0’lık seriyle müthiş başladık. Perasovic, akıllıca Bourousis’i sahaya erken alıp oyunu Tillie’nin de katkısıyla boyalı alana yıktı. Udoh blokları ve Datome sayılarıyla skor liderliğini bırakmadık, ama onlar da 16 sayı atan keskin nişancı Adams’ın üçlükleriyle kopmadı.
Bourousis, içeri dışarı oynayarak üzmeye başladı bizi. Onunla perdele-devril oynayan dış atıcıları switch etmeyerek hücum sistemlerini bir ölçüde kilitledik. Vessely şık smaç ve alley opp’larla şevklerini kırarken, Datome’nin gayreti görülmeye değerdi. Devre sonuna doğru baskılı savunmalarına karşı çok fazla top kaybedip skor liderliğini kaptırdı.
Panikli kayıplar 2. yarıda da sürerken hücumda Antic ve Datome tekrar devreye girdi. Laboral, içerden yüklenip üçlüklerle ısırarak öne geçerken, savunmada Udoh bloklarıyla yetindik.
BOGDANOVİC FİNAL DEDİ
Tüm Türkiye Galatasaray’ın şampiyonluğunu kutlarken onlar Türk takımlarının Eurocup’a katılmalarını yasakladılar. Hem de katılırsanız Türk Milli takımları Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonası’na katılamazlar tehditleri savurarak. Hatta son Eurolegue kupasını G.Saray’a vermeye gelen Euroleague CEO’su Jordi Bertomeu’dan salonda kimlik sormaya kalktılar. İşe önce milli maçları yıl içine alarak tüm Avrupa liglerini allak bullak etmekle başladılar. Tutmayınca ceza verme tehditlerine başladılar. Şimdi uyduruk kupama katılmazsanız milli takımı, olimpiyatlardan men ederim ihanetini nasıl kamufle edecekler onun telaşındalar.
UCUZ ROMAN
FIBA&ULEB Kupalar Savaşı aslında bulanık suda balık avlama. Geçen günkü ‘EUROWARS’ başlığımızda başka söze gerek bırakmadan anlattığımız gibi “tamamen duygusal “para kavgası yapıyor FIBA. Hadise şu; Kupasızlıktan züğürtleyen FIBA ULEB’in tüm gelirini sağlayan kupalarına göz dikti. FIBA’nın işlevi Olimpik amatör basketbolu sevk ve idare etmek. Milli takımlar müsabakalarını organize etmek. ULEB ise yaklaşık yirmi yıldır EUROLEAGUE ve Eurocup ligleriyle kulüplerarası maçları düzenler. Onbeş yıldır Avrupa profesyonel basketboluna takla attırarak NBA seviyesine koşut bir ortam yarattı.
Ordaki ilk maçta Ergin Ataman’ın tanıyamadığı oyuncular yerine ‘bildik aslanlar’ sahaya çıkınca Eurocup şampiyonu olduk.
Kupa beylerinin başına; 3. Avrupa kupasını kaldıran Ataman’ı yazalım. Bu maçın şifresini ”Takımın disiplinli, son derece agresif ve sert basketbol oynaması lazım” diye verdi ve istediğini aldı.
Gecenin ruhuna uygun olarak takımı kasmadan hızlı akışa prim tanıdı. Ataman akıllı taktikle; tek başına 16 sayı atan 37 yaşındaki kahramanları Campbell’ı Göksenin ile kelepçeleyerek; spektaküler bloklarla parke dayağı atarak, fırtına gibi başladık.
Şokla 27-16 önde geçtiğimiz ilk çeyrekte 5x4 üçlük atarak tribünü sahaya 6. oyuncu olarak indirdi aslanlar.
Fransız koç Vincent Collet ile milli takımdan kalan rövanşı almak isteyen Ergin Ataman çok kastı takımı. Alan savunması yaparak bizi dış atışa iterken, kendileri bir an önce ileri geçme telaşıyla peş peşe hatalar yaptılar.
İki taraf da bankını erken kullanırken, işimize gelen biçimde futbol maçı skorunda giden maçta (ilk çeyrek 8-7 bizim) Chuck Davis ve Curtis Jerrells iyi işler yapmaya başladılar.
Babadan kalma çakılı pivottan teke tek hücumla Davis işi uzun süre başarılı bir şekilde götürdü.
GERÇEK FRANSIZLAR!