Tarih, liderler ve saygı üzerine

İkinci Dünya Savaşı ertesinde Avrupa politikalarına en önemli etki yapan liderlerden biri olan Helmut Kohl geçtiğimiz Cuma günü hayatını kaybetti. Kohl 1982-1998 yılları arasında onaltı yıl boyunca Almanya'nın Başbakanlığını yapmış bir siyaset adamıydı. Bu onaltı yılın ilk sekiz yılını Batı Almanya'nın, kalanını da Birleşik Almanya'nın Başbakanı olarak sürdürdü. Bismarck'tan bu yana en uzun süre Almanya Başbakanı olmanın yanı sıra, Bismarck gibi "Almanya Birliği"ni sağlayan ikinci şahsiyet olarak da tarihe geçmiştir.

Haberin Devamı

Kohl'ün ölümü Avrupa'da derin bir üzüntüyle karşılandı. Herşeyden önce, Doğu ve Batı Almanya'nın birleşmesi ve Soğuk Savaş'ın sona ermesi süreci olarak anılan dönemi Almanya'nın Başbakanı olarak geçiren Kohl, bu dönüşümde önemli rol oynamış bir liderdi. Bu açıdan tüm Almanlar için Başbakanlık görevini bıraktıktan sonra da sevilen, sayılan ve saygı duyulan bir devlet adamı olarak anılmaya devam etti.

Almanya'da tüm siyasi parti liderleri ve eski veya halen görevdeki  siyasetçiler Kohl için kamuoyuyla hep olumlu duygularını paylaştılar. En anlamlı ifade Başbakan Merkel'den geldi. Merkel "benim hayatımı değiştirdi" derken Kohl'ün iki Almanya'nın birleşmesinde oynadığı rolü vurguluyor, bir Doğu Alman kökenli politikacı olmasına rağmen ileride önünün birleşik Almanya'nın Başbakanı olmasına imkan tanınacak şekilde açılmasına işaret ediyordu. Almanya'nın birleşmesi ertesinde kendi partisi Alman Hristiyan Demokrat Partisi ile birleşince Merkel Kohl hükümetinin en genç bakanı olarak görev yapmış, her zaman da onun himayesinde yükselmiştir.

Kohl için Avrupa'nın diğer ülkelerinde de benzer olumlu ve saygı dolu değerlendirmeler paylaşıldı. Avrupa Birliği'nin kurumsal temelinin güçlenmesine yönelik Maastricht Anlaşması'nın imzalanmasından yine AB'nin bugün her alanda eriştiği noktaya doğru ilerlemesine varana dek birçok konuda Kohl'ün liderliğinin ve devlet adamı yaklaşımının rolü olduğu söylenebilir. Bu nedenledir ki, ilk kez bir ulusal siyasetçi için uluslar üstü ve AB çapında bir cenaze töreni düzenlenmesi öngörülüyor. Bu da Avrupa için Kohl'ün ne büyük önem taşıdığının kanıtı oluyor.

Kohl'ün Türkiye'de çok sevilen bir Almanya Başbakanı olduğunu söylemek güç. Zaten ölümünden sonra da Türkiye'den Avrupa çapında görülen güçlü ve aynı frekansa sahip taziyelere benzer bir mesaj göze çarpmadı.

Kohl Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olduğunu gizlemezdi. Bugün Angela Merkel de gizlemiyor (Dolayısıyla Merkel'in de Türkiye'de çok sevildiğini söylemek güç). Bu tutum Almanya'nın Başbakanlarının genel eğilimi midir, Hristiyan Demokrat Parti'nin tutumu mudur yoksa bu iki siyasetçinin düşünceleri midir?

Bu sorunun yanıtı için uzun tartışmalara girilebilir. Ancak belki de asıl soru bu değildir. Herhangi bir siyaset ve devlet adamı tarih içindeki konumu ve görev yaptığı süre kesitinde belli bir konuda izlediği yaklaşımlarla olduğu kadar siyasi tarihe ve devletler arası ilişkilere genel olarak yaptığı katkı ile de bir bütün olarak değerlendirilmelidir.

Türkiye'nin AB üyeliğinin önünü Helmut Kohl tıkamış değildir. Aynı durum Angela Merkel için de geçerlidir. Ancak Türkiye, kendi bakış açısından bu iki şahsiyeti AB yolculuğunda bir engel olarak görmekten kendini alamıyor. Böyle olunca da Türkiye'de Kohl Avrupa tarihine ve iki Almanya'nın birleşmesine, bu vesileyle dolaylı da olsa Soğuk Savaş'ın sona ermesine yaptığı katkılarla değil salt Türkiye-Almanya ve Türkiye-AB ilişkileri perspektifinden değerlendiriliyor.

Bütün bunların yanı sıra bugünün Türkiye gerçekliğinde üzerinde durulması gereken başka unsurlar da var. Türkiye'nin AB ile olan ilişkileri şu sırada pürüzsüz ve güllük gülistanlık bir evrede değil. Aynı durum Türkiye'nin Almanya ile olan ilişkileri için de söz konusu. Dolayısıyla, Türkiye'yi şu sırada ne Almanya'nın ne de AB'nin tarihi ilgilendiriyor.

Bir yandan dünya ticari ve ekonomik sisteminden kopmadan kalkınmanızı sürdürmek için gayret içinde olacaksınız, bir yandan da en büyük ticaret ortağınız olan AB ve Almanya ile ilişkilerinizde tarih içinde gördüğünüz en kritik dönemden geçiyor olacaksınız. Bu tezat Türkiye'nin dış politika vizyonunu daraltan, giderek önünü tıkayan ve yalnızlaştıran bir hal alıyor. Etrafımıza baktığımızda da Türkiye'de sevilen bir yabancı lider kalmadığı görülüyor.

Liderler öncelikle her ulus için kendi ülkelerinin tarihine yaptıkları katkılarla anılırlar, tarihteki konumlarını bu şekilde tanımlarlar. Kimi liderler vardır, sadece kendi ulusları için değil, komşuları veya daha geniş bir coğrafya için de ikili, bölgesel ve küresel düzeyde katkılar sağlarlar. Böyleleri tarihe gerçekten kalıcı iz bırakırlar.

Helmut Kohl bu sonuncu örneğe tam anlamıyla uyan bir siyaset ve devlet adamı olarak Almanya'nın ve Avrupa'nın tarihine geçmiştir. Onu bu özelliği ile, Türkiye hakkındaki şahsi fikirlerinden bağımsız şekilde tanımak ve anmak tarihe, Almanya'ya ve Avrupa'ya saygının gereğidir. Avrupa'ya en derin taziyelerimizle.

Yazarın Tüm Yazıları