Paylaş
Her iki konu da Türkiye'nin dış politikasının önemli gündem maddelerini oluşturuyor. İlginç olan, bu iki konunun aslında birbirini bütünleyen ve Türkiye'nin Avrupa Birliği ile olan ilişkilerinde düğümlenen dosyaları oluşturmaları.
Avrupa Konseyi Türkiye'yi uzun bir aradan sonra yeniden denetime tabi olan ülkeler grubuna indirgeyen kararını aldığında bu kararın Avrupa Parlamentosu'na da bir örnek teşkil edebileceği dile getirilmeye başlanmıştı. Dolayısıyla, parlamentonun "Türkiye ile AB arasında süren üyelik müzakerelerinin askıya alınması"na ilişkin kararının büyük bir sürpriz olduğu söylenemez.
Türkiye, doğal olarak, kararı "yok hükmünde saydığını" açıkladı. Türkiye'nin kararı tanımaması kararın ortadan kalkması sonucunu doğurmuyor. Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye tanımadı diye hayıflanarak kararı düzeltmesi de beklenmemeli. Dolayısıyla, Türkiye-Avrupa Parlamentosu ilişkilerinin tarihinde bu karar bir iz bırakacaktır.
Parlamento'nun kararının bağlayıcı yanı olmamasına rağmen, AB Konseyi'ne tavsiye niteliğinde bu tür kararlar alma yetkisi vardır. AB Konseyi parlamentonun kararını dikkate alır, ancak uygulamak zorunda değildir. Uygulamaya karar verirse benimser ve AB Komisyonuna bu doğrultuda talimat verir.
Gerek AB Konseyi gerek AB Komisyonu yetkilileri Türkiye'nin AB ile üyelik müzakerelerinin dondurulmasının bu safhada düşünülmediğini zaten açıklamışlardı. Sadece, 2016 Aralık ayında yapılan son Zirve'de, Türkiye ile üyelik müzakerelerinde yeni bir fasıl açılmasının kısa vadede öngörülmediğini vurgulamışlardı. Bu da aslında Konsey ve Komisyon'un parlamento böyle bir karar alsa dahi bunu daha esnek bir şekilde yorumlayacağına işaret ediyordu. Dolayısıyla, Parlamento'nun son kararının Konsey nezdinde aynı doğrultuda bir sonuç doğurması bu safhada beklenmiyor.
Bununla beraber, bu gerçek Parlamento'nun aldığı kararın yanlışlığını değiştirmiyor. Evet, karar yanlış, zira Türkiye ile üyelik müzakerelerini dondurma kararı Avrupa'nın aslında Türkiye'ye karşı elinde kaldıraç vazifesi görecek mekanizmaları kullanmayı bilmediğini gösteriyor. Böyle olunca da, Türkiye'yi herhangi bir konuda belli bir yöne sevketmek, AB standartlarına ulaşması için zorlamak ve böylelikle Türkiye'de demokratikleşmenin önünü tıkayan gelişmeleri engellemek yerine Türkiye'ye şantaj yapmayı tercih ettiği sonucu çıkıyor. İşte yanlış olan da budur.
Üyelik müzakerelerinde fasıl açmanın maksadı bellidir. Hedef faslın içerdiği konuda aday ülkenin uygulamalarını AB standartlarına yükseltmektir. Görüşmeler de bu hedefe yönelik olarak yapılır. Fasıl amacına erişir kapanma kriterleri karşılanırsa kapatılır. 2005 yılından bu yana süren Türkiye ile üyelik müzakerelerinde şimdiye dek 16 fasıl açıldı. Geçici olarak kapatılan "Bilim ve Araştırma" konulu fasıl dışında hiçbiri kapatılmadı. Ayrıca, beş fasılda toplam yedi kapanış kriterinin yerine getirildiği AB Komisyonu tarafından teyit edildi.
Sekiz faslın taraması bitti ve Konsey'de bekletiliyor. Sekiz fasıl ise Aralık 2016'da Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi'nin aldığı karar uyarınca askıya alınmış durumda. Bu kararın sebebi Türkiye'nin gümrük birliğini Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ni (GKRY) de kapsayacak şekilde genişleten AB-Türkiye Ortaklık Anlaşması'nın Ek Protokolü'nü uygulamaması. Beş fasılı da GKRY tek taraflı olarak bloke ediyor. Bu satırlardan da anlaşılacağı gibi, Türkiye'nin AB ile üyelik müzakerelerinin önündeki en önemli engel Kıbrıs.
Cenevre'deki Kıbrıs müzakereleri sona erdi. Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye görüşmelerde her türlü yapıcı adımı attılar. Bu tutum gerek Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, gerek AB Konseyi Başkan Yardımcısı Mogherini tarafından takdirle karşılandı. Kıbrıs'lı Rumlar Kıbrıs'ta bir mutabakat sağlanmasını engellediler. Peki, bu durumda AB içinde yer almanın verdiği güvenle sorunun çözülmesi için hiç bir motivasyonu kalmayan ve adada federasyonu asla kabul etmeyeceğini açıklıkla gösteren GKRY'ye koskoca AB'nin yapabileceği hiçbirşey yok mu?
Kıbrıs müzakereleri sona erdiğine ve bu durumdan GKRY sorumlu olduğuna göre, AB'nin 2004 yılında bu yarım ülkeyi üye olarak kabul etmekle yapmış olduğu hatayı düzeltme zamanı artık gelmiştir.
Türkiye ile müzakerelerde fasıl açılmaması kararı yanlıştır. İvedilikle açılması gereken iki fasıl vardır: Yargı ve temel haklar ile ilgili 23. Fasıl ve Adalet, Özgürlük ve Güvenlik ile ilgili 24. Fasıl. AB'nin görevi GKRY'nin bloke ettiği bu iki faslın açılması için ne gerekiyorsa yapmaktır. Hafta sonu Maltepe'de sona eren Adalet Yürüyüşü bu ihtiyacın en somut kanıtıdır.
Paylaş