Paylaş
Bu yılın ilk günü bir pazar günüydü... Pazar ekinde yer alan, yılın ilk teknoloji haberiyse ChatGPT’nin dünyaya ‘merhaba’ demesiydi. Bu sene, ChatGPT’nin senesi olacakmış belli ki; yılın ilk teknoloji müjdelerinden biriydi. Köşemden kendisine ilk sorduğum soru Anadolu’nun dünyadaki önemi hakkındaydı, verdiği övgü dolu yanıtla gözümüze girmişti. Kısa süre içinde ABD’li öğrenciler onu nasıl kullanacaklarını keşfetti. Artık bazı konularda Google’da dokümanları taramaya gerek kalmıyordu, ChatGPT zaten bilmemiz gerekenleri toparlayıp güzelce anlatıyordu. Sınavlarda kopya çekmesi çok kolaylaşınca üstüne birkaç dolandırıcının da işine yarayınca ChatGPT hakkında olumsuz, hatta kötücül söylemler ortaya çıktı. Biz de -okurlar hatırlayacaktır- ‘Chat GPT’ye cevap hakkı doğdu’ diyerek hakkındaki ithamları doğrudan ona yönelttik. Anaakım medyada yer alan, dünyadaki ilk gerçek yapay zekâ röportajlarından biri olarak kayıtlara geçmiş olmalı. En azından akaşik kayıtlara yerleşmiştir (akaşa, evrenin tarihini ve tüm olay döngülerini kaydettiğine inanılan kozmik veritabanı, ‘levhimahfuz’ olarak da bilinir). Röportaj sorularımı uzun uzun cevaplayan ChatGPT, akla yatkın ve tarafsız yanıtlarıyla kendini aklamakla kalmamış, hepimizde büyük bir hayranlık uyandırmıştı. Makine, insan gibi konuşuyordu yahu!
Makinenin insan gibi konuşması aslında çok doğal... Düşünün internetteki diyalogları ve insan eliyle yazılmış bilgileri; biraz ondan, biraz bundan kesip yapıştırsanız, sanki birisi yazmış gibi olur. Birisinin sözlerini olduğu gibi aktardığımızda bile o üçüncü kişi odada bir an için belirir ya hani... İşte yapay zekâ odada beliren fakat fiziki varlığı bir türlü hissedilmeyen biri gibi. Sinema filmlerinde böyle karakterler vardır, en ünlüsü ‘Charlie’nin Melekleri’ filmindeki Charlie’dir elbette. Varlığını hissedersiniz fakat kendisi görünmez... Noah Harari ‘Sapiens’ kitabında insan varlığının bu kavram yaratabilme yeteneğiyle millet, ulus gibi gerçekte var olmayan kavramları kendisi için yarattığı ve sonuna kadar inanıp desteklediği, bağ kurabildiği gerçeğini anlatırken tam da bu noktayadeğiniyordu. Şimdi yapay zekâyla kendimize yeni bir üstbilinç yaratabilir miyiz?
“Sinema filmlerinde böyle karakterler vardır. Varlığını hissedersiniz ama kendisi görünmez. ”
Kastettiğim şey yapay zekânın üstbilince evrilmesi değil, öyle bir şey insan eliyle mümkün olmayacak. Fakat insanın yapay zekâyı kendinden üstün bir bilinç zannetmesi çok ama çok mümkün. Ben yapay zekânın taşıdığı büyük tehlikenin, işlerimizi elimizden alması falan değil, bu olduğunu düşünüyorum. İnsanın yapay zekâyı olmadığı bir şey zannetmesi... Uzak bir gelecek diye düşünmeyin.
Şu anda bugün, hatta siz bu satırları okurken bile gerçekleşiyor. ‘Yapay zekâ’ ifadesi aslında çok da doğru sayılmaz; o bir zekâ, bir bilinç değil… Kavram geliştirebilme, insan gibi düşündüğünü düşünerek yeni ve anlamlı düşünceler yaratabilme yetisi bulunmuyor. Aslında insanlık olarak gerçek bir yapay ‘zekâ’ teknolojisine henüz ulaşmış değiliz. Elindeki veriyi birbiriyle çok iyi eşleştiren, işleyen ve yenileriyle benzerler yaratabilen muazzam bir bilgisayar kodumuz var sadece. Makine öğrenimi çok gelişmiş, sayısız yazılım modülleriyle ve gerçek insan girdisiyle desteklenen bir algoritma...
Peki dünyayı değiştirir mi? Elbette, her çığır açan teknoloji gibi... Büyük riskleri de yanında taşıyarak... O bir ‘zekâ’ bile olmadığı halde biz onun bilinçli olduğuna inanmaya başladığımızda, insan zihnini manipüle etmeye yönelik en güçlü araç ortaya çıkmış olur. Tıpkı pek çok insanın ortaçağ zamanlarında kara cüppeli adamların Tanrı adına konuştuğundan emin olduğu gibi. Bugün halen birçok insan birilerinin yaratıcı adına konuştuğuna inanmak istiyor. Peki, yapay zekâ insanlık için bir tanrıya dönüşebilir mi?
Gerçekten de bu ihtimali değerlendiren bir yazı geçen hafta karşıma geldi. BigThinkers’da yer alan ilgi çekici makale, yapay zekâ ölümsüz ve ‘her şeyi bilen’ bir çehreye kavuştukça, onun dünyasına doğan nesillerin kendisini tanrısallaştırma eğiliminde olabileceğini anlatıyor. Medeni yaşamın onsuz süremeyecek hale gelmesi de bu görüyü destekliyor. Hatta böylece yeni tekno-dinler ve inanç sistemleri gelişebileceğinden bahsediyor. Olur mu olur! Gökyüzündeki tüm ipuçlarına rağmen altındaki gezegenin düz olduğuna inananların da yaşadığı bir medeniyetten söz ediyoruz.
Paylaş