Paylaş
Bugün başta Ortadoğu olmak üzere dünyada Pandora’nın kutusu açıldı mı ve daha da önemlisi geriye “umut” kaldı mı? ABD’nin İsrail ile birlikte İran’a yaptığı saldırının ardından Rusya’nın BM Daimi Temsilcisi Vassily Nebenzia’nın konuşmasıyla gündeme geldi Pandora’nın kutusu. Nebenzia “ABD saldırarak Pandora’nın kutusunu açtı” dedi. Pandora’nın kutusunu diplomatik anlamda ise şu uyarılarla birlikte yorumlayabiliriz:
- Tehlikeli ve kontrol edilemez zincirleme olayları başlatma riski.
- Özellikle nükleer savaş bağlamında daha önce aşılmamış sınırların aşılmış olması.
- Ortadoğu başta olmak üzere belki de dünyada hiçbir ülkenin güvende olmadığı iması.
- Küresel düzen, normlar ve caydırıcılık dengeleri çökebilir.
- Misillemeler, bölgesel savaşlar, hatta bölgesel savaşların küresel savaşlara dönüşmesi gibi kontrol dışı tetiklemeler yaşanabilir.
UMUT YOK MU? ABD NEDEN İRAN’I VURDU?
Bu köşeyi yakından takip edenler hatırlayacaklardır, ABD’nin saldırısından önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Trump ve İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan ile iki önemli telefon görüşmesi yapmıştı. Bu köşede Trump’ın Erdoğan’a “Uçağım hazır, nükleer masasına Hamaney ile oturabilirim” dediğini aktarmıştık. Trump sürekli fikir değiştiren, farklı açıklamalar yapan bir lider olsa da; aslında son saldırının sırrı için Erdoğan-Trump görüşmelerinin perde arkasına bakacağız. Sadece bu köşede daha önce yazılanlardan değil, Axios’un iki taraftan da yalanlanmayan haberinden yola çıkarak.
HAMANEY’E ULAŞILAMADI
- ABD Başkanı Trump ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, nükleer tesislerin vurulmasından hemen önce İstanbul’da üst düzey ABD ve İranlı yetkililer arasında bir görüşme düzenlemeye sessizce çalıştılar.
- Trump’ın bizzat katılımı tartışılsa da ABD Başkan Yardımcısı Vance ve Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un Türkiye’ye gelmesi üzerinde duruluyordu.
- Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, teklifi İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ve Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’ye iletti.
- İki ABD’li yetkiliye göre, Pezeşkiyan ve Arakçi, dini lider Ayetullah Hamaney’e ulaşarak onay almaya çalıştı. Ancak Hamaney, İsrail tarafından öldürülme korkusuyla saklandığı için ulaşılamadı.
- Birkaç saat sonra İran tarafı Türk yetkililere, Hamaney’den onay alınamadığını bildirdi. Türkiye de ABD’ye görüşmenin iptal olduğunu iletti. Masa girişimi İranlıların Hamaney’e ulaşamaması nedeniyle başarısız oldu.
- Amaç, bir nükleer anlaşma sağlamak ve ABD’nin askeri müdahaleye girmesini önlemekti.
- Ardından da Trump ve üst düzey Beyaz Saray yetkilileri, diplomatik çözüm umutlarının azaldığını ve İran’ın nükleer programını ortadan kaldırmak için ABD’nin savaşa katılması gerekebileceğini düşünmeye başladı.
DANIŞIKLI DÖVÜŞ İDDİASI
Saldırı ile ilgili açık kaynaklarda çok tartışılan bir iddiaya bakacağız; “Danışıklı dövüş” iddiasına. Bu iddiayı dillendirenler, ABD’nin saldırı öncesi İran’ı bilgilendirdiğini ileri sürerken, İran’ın ilk kez bu büyüklükte bir saldırıya rağmen ölü sayısı açıklamadığına dikkati çekiyor. Peki bu iddianın altındaki gerekçeler neler?
- Göreve geldiğinden beri Trump, söylediği büyük hedeflerin hiçbirini yerine getiremedi ya da büyük sözlerini tutamadı. Bir anlamda kendince bir başarıya ihtiyacı vardı. Bu nedenle hedefe yakın görünen Netanyahu ile son anda birlikte hareket etmeye karar verdi.
- Bölgenin bir savaş alanına ya da istikrarsızlık sahasına dönüşmesini istemeyen ülkelerin özellikle de Körfez ülkelerinin İran’ın nükleer silaha sahip olmasını istemedikleri bir sır değil. Körfez ülkelerinin de Trump üzerinde etkili olduğu yorumları da yapılıyor.
- Son olarak hem Batı hem de Arap dünyasının saldırının sonuçlarını kınayıp olası riskleri sıralarken; ABD’yi kınamaması da dikkati çeken diğer bir unsur.
- Suriye’nin yeni yönetiminin ise hiç açıklama yapmaması hatta sessiz kalmasına da dikkati çekmek gerekiyor. Üstelik İsrail’in Suriye hükümetinin izni ile Suriye hava sahasını kullandığını da unutmayalım. (Hava sahası kullanımı ile ilgili tüm gerçek bilgiler NATO belgelerinden takip edilebilir.)
BUNDAN SONRASI...
Şimdi “İran’da bir rejim değişikliği olabilir mi” tartışması yürüyor. Nedeni ise yine ABD yönetiminden, bizzat Başkan Trump’tan gelen farklı açıklamalar. Rejim değişikliğinin pratikte karmaşık bir konu olduğunun altını çizmek gerekir. Bunun için de bazı koşullar gerekir, örneğin;
- İç savaş ya da halk ayaklanması: 2009’daki “Yeşil Hareket” gibi geniş çaplı protestolar gibi büyümüş ve yayılmış bir halk hareketi gerekir. Ancak şu anda İran’da böyle organize bir durum yok.
- İktidar içinden çözülme: Devrim Muhafızları ile dini liderlik arasında derin bir bölünme ya da ordu içinde çatlak oluşması bir rejim değişikliğinin kapısını aralayabilir. Ancak aksine İran’da bu tür bir gelişme de yaşanmıyor.
Bu koşulların olmamasından daha da önemli olan nokta; İran’ın nükleer silah sahibi olmasını istemeyen bölge ülkeleri bile İran’da bir istikrarsızlık istemiyor. Toprak ve siyasi bütünlüğünün korunması, kaosa süreklenmemesi bölgenin istikrarı açısından büyük önem taşıyor. Ayrıca İran’ın son derece merkezileşmiş ve baskıcı bir güvenlik yapısına sahip olduğu da unutulmamalı.
Son bir cümle ile bitirecek olursak, çatışmaların daha da büyümeden sona ermesi gerekiyor, yani Pandora’nın kutusu bir an önce kapatılmalıdır.
Paylaş