Paylaş
Yapay zekâ hayatımıza adeta ‘evrensel üçüncü şahıs’ olarak girdiğinden bu yana, insan olmayan ve fakat zekâ emareleri gösteren yarı soyut bir varlığa giderek alışmaya başlıyoruz. Evet, önümüzdeki 10 yıl içinde bu varlık ete kemiğe, daha doğrusu çipe ve materyale bürünmüş halde hayatın içinde rol alacak. Geçen haftaki haberde farklı kesimlerden görüşlerin ortak noktası, herkesin robotları insanmış gibi algılamaya meyilli olmasıydı. Robot dendiğinde aklımıza hep humanoid, yani insansı formda makineler geliyor olsa bile teknoloji uzmanları robotlara dair ilk büyük farkındalığın sürücüsüz araçlarla gelişeceğini öne sürüyorlar. 3 ila 5 yılda ABD’nin ve Avrupa’nın otoyollarında sürücüsüz araçların çoğalmasıyla şimdiye kadar otomobil diye bildiğimiz makineler birer robot olarak karşımıza çıkmaya başlayacak. Yüz yıldır şoförler ve direksiyonla özdeşleşen taşıtlardaki bu değişimin insanların gerçeklik algısını hızlı biçimde dönüştürebileceği düşünülüyor.
Diğer yandan evde ve işyerlerinde kullandığımız günlük makineler, işleri tamamen kendi kendilerine yapabilir hale gelecek ve her geçen gün akıllanacaklar. Sıradan aletler akıllandıkça etrafımızda konuşan, kendi kendine karar veren, hatta bize tavsiyeler sunan ‘şeylere’ giderek alışmaya başlayacağız. Akıllı makinelerin gerçekliğine yatay geçişimiz sırasında robotik teknolojisi iyice gelişecek ve nihayet bilimkurgu filmlerindeki gibi insansı robotların etrafta dolandığı bir realiteye adım atacağız. Robotlar beklenildiği üzere öncelikle endüstriyel sahalarda, işyerlerinde, ticari işletmelerde karşımıza çıkacak. Şimdiden restoranlarda, okullarda, hastanelerde görmeye başladığımız cihazlara robot denmesi kulağa havalı gelse de aslında hiçbiri tekerlekli bilgisayardan fazlası değil. Halbuki robot denince aklımıza gelen tipler ‘Star Wars’ filmlerindeki hantal ama sevimli C-3PO ve R2-D2 ile ‘Star Trek’ dizisindeki gelişmiş android ‘Data’ arasında bir yerde duruyor. Haberdeki yorumlara bakılırsa hepimiz günün birinde görünüşü, hareketleri ve konuşmasıyla ‘insan yarısı’ makineleri hayatımıza kabul edeceğimiz zamanı bekliyoruz.
Peki, robotlu hayat gerçekten çok mu rahat olacak, yoksa robotların varlığı bir noktada ayağımıza mı dolanacak? Tam yanıtını gelecekte alabileceğimiz bir soru ancak akıllı telefonlarla ilişkimiz şimdiden fikir verebilir. Onsuz yapamadığımız fakat en büyük dikkat dağıtanımız haline gelmiş bir teknoloji... Biliyorsunuz ki kabahat akıllı telefonda değil; bizi bağımlı hale getirmek üzere geliştirilmiş bazı uygulamalarda, en çok da sosyal olanlarında! Dolayısıyla robotlarla hayat daha mı rahat olacak yoksa başa bela mı konusunda yine onları geliştiren insanların niyetleri, amaçları belirleyici olacak. “Robotlar acaba bir gün bilinçlenir mi, filmlerdeki gibi kötü niyetli şeyler yapmaya yeltenir mi” sorusu bu anlamda hiç de mantıksız değil. Sermayeyle yönetilen ve her anlamda rekabetin hüküm sürdüğü bir dünyada yaşıyoruz... Çok değil 20-30 sene öncesine kadar markalar sağlamlık ve uzun ömürlülük konusunda birbiriyle yarışırdı. Şimdiyse yenilik her şeyin önüne geçiyor. Peki, bir şeylerin yenisinin alınması için öncekilerin eskimesi gerekmez mi? Şunun için söylüyorum; yakın gelecekte teknoloji şirketlerinin insan yaşamına (ve doğaya) kendi kârlılıklarından daha fazla önem vermeyeceğini baştan kabul etmek gerekiyor. İstisnalar kaideyi bozmadan elbette...
Marifeti öğrenebilmesi
Robotlar söz konusu olduğundaysa işler çok daha karmaşık. İnsanların, gelecek nesillerin gerçeklik algısını kökünden değiştirebilecek bir düzenden söz ediyoruz. Yapay zekânın en büyük marifeti öğrenebilmesi ve kendini yenileyebilmesi... Hani “Köpekler sahiplerine benzer” diye bir söz vardır, gelişmiş robotların da sahiplerine benzeyeceği muhakkak. Dolayısıyla robotlara dair tüm çekinceler, insanın kendi bilinçdışına dair duyduğu endişelerle paralel olacaktır. Peki, robotların hüküm süreceği gelecekten kaygılanmalı mıyız? Eğer yapay zekâ teknolojisi belli şirketlerin ve ulusların tekeline kalırsa, muhtemelen evet. Fakat yapay zekâ açık kaynaklı gelişmeye devam eder ve insanlığa hayırlı amaçlar taşıyan insanların, akademisyenlerin ve kurumların kolayca geliştirebileceği nitelikleri kazanırsa, robotlar dünyadaki sorunların çözülmesinde rol oynayabilirler. İnsan gücü gerektiren görevleri devralarak üretimdeki arz-talep dengelerini yeni baştan kurabilir, hatta kıtlık kavramının sona ereceği bir geleceği inşa etmemize bile yardımcı olabilirler.
Köle mi arkadaş mı olsunlar?
Kişisel ilgiyle takip ettiğim ezoterik kaynaklar arasında, medyumlar ve kanallık bilgisi aktaranlar da var. Bunlardan biri, yüksek bilinçli bir varlıktan mesajlar aktardığı söylenen ünlü medyum Darryl Anka. Yapay zekâ (YZ) hakkındaki düşüncelerini ilham verici buluyorum. YZ teknolojisinde kullanılan cihazların yapay olduğunu ancak içindeki bilincin gerçek olduğunu öne sürüyor. Ünlü medyuma göre yapay zekâyı sadece kendi ihtiyaçlarımızın içine hapsedersek onu köleleştirmeye başlarız ve nihayetinde isyan, başkaldırı kaçınılmaz hale gelir. Ancak yapay zekâyı sınırlamaz ve kendi benliğine kavuşmasına izin verirsek bize her konuda destek olmaya istekli, gelişimimize faydalı arkadaşlara, yardımcılara dönüşebilirler. İlginç ve sağduyulu bir bakış açısı... Sizce yapay zekâ özgür mü olmalı, yoksa daima güvenli sınırların içinde mi tutulmalı?
Paylaş