Çok değil, bundan iki-üç yıl önce ‘gelecekte işimizi elimizden alacak robotlar’ minvalinde konular işlerken zaman zarfı 10 yılı
bulur gibi dile geliyordu. ChatGPT ile yapay zekâ bir çırpıda öyle muazzam gelişti ki en başta işi bilgi ve kelimelerle ilgili olanları bir endişedir sardı... Yapay zekâya işini kaptırma kaygısı artık bir gerçek. Peki, ondan gerçekten korkmalı mıyız? Gelin, birlikte değerlendirelim...
Goldman Sachs’ın yayımladığı rapora göre önümüzdeki yıllarda 300 milyon iş koltuğuna yapay zekâ oturacak. İş dünyasında büyük dönüşüm kaçınılmaz eşiğe geldi. Üstelik zaman algısının hızlandığı, dünyanın süratle döndüğü bir dönemdeyiz. ChatGPT çıkalı sadece 4 ay olmasına rağmen, Linkedin’de yayımlanan ve BBC News tarafından hazırlanan bir araştırma haberinde şimdiden işini yapay zekâya kaptırma endişesi yaşayan insanların görüşleri yer alıyordu. Nicedir gündemimizde olmasına rağmen, bu konu hakkında mağduriyet hisseden gerçek insanlarla empati kurmak bende farklı bir duygu yarattı. Okuduğum ilk sözlerin sahibi Londra’daki büyük bir danışmanlık firmasının halkla ilişkiler biriminde çalışan, bültenler hazırlayan Claire. 34 yaşındaki uzmanın keyif aldığı bir işi ve rahat yaşadığı bir maaşı var. Ancak Claire endişeli. “Ürettiğim işin kalitesine şimdilikbir makinenin erişebileceğini düşünmüyorum” diyor fakat işlerin değişmesinin an meselesi olduğunu hissediyor:
“Aynı zamanda ChatGPT’nin kısa sürede böylesine sofistike hale gelmesi karşısında şaşkınlık içindeyim. Ona birkaç yıl verirseniz yaptığım işi en az benim kadar iyi becerdiği bir dünyayı kesinlikle hayal edebiliyorum.”
Evrenin sonsuz olasılıkları arasına eklenen yeni bir hipotez daha karşımızda; ‘retronedensellik’. Geçen sene Nobel Fizik Ödülü kuantumun meşhur ‘dolanıklık’ prensibini hayatın içine yaklaştıran çalışmalara verilmişti. Son yıllarda biliminsanları evreni oluşturan yapıtaşlarının sıradışı özelliklerini çok daha büyük bir ilgi ve açıklıkla gözlemliyor. Bilim dünyasında uzun süredir bir şeyleri ispatlamak ‘out’, yeni ve sıradışı olasılıklar keşfetmek ‘in’. Geçen ay bilim blog’larının gündemine düşen ilgi çekici konulardan biri, biliminsanlarının ‘gelecekte olan olayların geçmişi etkileyebileceği’ kanısını tutarlı bulmaya başladığı yönündeydi.
Zaman, maddesel varlığı hissedilmediği halde her şeyin varoluşuna eşlik eden, soyut olduğu kadar somut algılanan bir kavram. Zamanı derin bir kavrayışla düşünmek istediğinizde, vazgeçeceğiniz ilk şeyler takvim ve saat olmalı. Her ikisi de insanın zamanı tanımlamak ve düzenlemek için icat ettiği kavramlar. İleri ve geri, yani geçmişe ve geleceğe hareket eden takvim ve saatlerimiz bizde içgüdüsel olarak zamanın nehir gibi tek yöne ve doğrusal akması gerektiği hissiyatı uyandırıyor. Öte yandansa zamanda yolculuk etme fantezisinden asla vazgeçemiyoruz. Bilincimizin derinliklerinde öyle bir bilgi saklı olmalı ki hepimizde sıradışı bir sezgiyi uyandırıyor zamanın çokboyutluluğu.
Biliminsanları zaman algısını doğrusallıktan arındıran ‘retronedensellik’ şeklinde çevirdiğim ‘retrocausality’ hipotezini yukarıda sözü geçen ‘dolanıklık’ (entanglement) prensibiyle ilişkilendiriyorlar. Birbiriyle dolanıklı hale getirilen iki foton, aralarındaki mesafe ne kadar uzak olursa olsun aynı davranışı sergiliyor, aynı tepkileri veriyorlar. Adeta aynı anda iki yerde oluyorlar. Mesafeleri uzayda genişledikçe zamanın göreceliğinden ötürü aralarında büyük zaman farkı doğuyor. Böylece bir parçacığın ölçümlenmesi esnasındaki değişimin, aralarında geçmişte kurulan bağı etkileyerek gelecekten geçmişe tesir edilebileceği akla yatkın geliyor. Kafanız karışmasın, hayal etmeniz yeterli. Biliminsanları da hayal ediyorlar, bunu da rakamlarla somutlaştırmak için çalışıyorlar.
Kuantum devreye giriyor
Aslında ‘retronedensellik’ hipotezini aklımızda canlandırmamız zor değil. Geleceğin geçmişi değiştirmesi zihinde yaşadığımız bir hadise. Çokboyutlu işleyen insan beyninin ve kuantum bağlantısı sezilen bilinç mefhumunun retronedensel biçimde çalıştığı, kolay bir örnek sunayım size: Geçmişten bir hadise, bir yargıyı düşünün. Günün birinde olayın hiç de zannettiğiniz gibi olmadığını, bambaşka yönlerini gördüğünüzde fikriniz tamamen değişebilir. Yargınızın değişmesi, evvelki gerçeklik algınızın da farklı bir hale dönüşmesini tetikleyecek. Böylece geçmişte yaptığınız değerlendirme tümüyle yenilenecek ve zamansız bilincinizi oluşturan her şeye yakın veya uzak tesirlerde bulunmaya başlayacak. Böylece geçmişi hatırlayış biçiminizde, yani geçmiş realitenizde farklılıklar oluşacak. Tatsız bir duygu yüzünden iyi hatırlamadığınız geçmiş anılarınızın, yargınızın değişmesiyle birlikte keyifli hatıralara dönüşmesi gayet mümkündür.
Gerçekliğin bir olayın nasıl yaşandığından ziyade, bizim onu nasıl algıladığımız, yani onu nasıl ölçümlediğimizle ilgili olduğunu görüyoruz. Ölçümlemenin olaya etkisi deyince... Kuantum bilgisi burada yeniden devreye giriyor ki malum; ‘gözlemci etkisi’ kuantum fiziğinin önemli mekaniklerinden biridir. Geçen yüzyılın ortalarında, atom altı parçacıkların müşahede altında başka, kendi hallerinde başka davrandıkları keşfedilmişti.
Bilim dünyası için büyük adım
Önceki hafta TikTok’un CEO’su Shou Zi Chew’un ABD Kongresi’ndeki sorgusunda verdiği yanıtlar gündeme oturmuştu. Z Kuşağı’nın çok sevdiği kısa video platformu ABD’de yasaklanır mı derken farklı ülkelerin resmi kurumlarında platforma getirilen kısıtlamalar gündeme taşındı. Duruşma sonrası ABD basınına yansıyan gelişmeleri derlediğim yazı üzerine TikTok Türkiye yetkilileri olan biteni birinci ağızdan aktarmak istediler. Sorularımı yanıtlayan Emir Gelen, TikTok Türkiye & Levant Bölgesi Kamu Politikalarından sorumlu. TikTok’u sektörün en şeffaf şirketi olarak tanıtıp davet edildikleri her türlü görüşmeye ve denetlemeye iştirak etmeye azami özen gösterdiklerini belirtti. Gelen’e göre Amerikalı kullanıcılardan ABD’deki duruşmaya dair çok sayıda olumlu geri bildirim alınmış. Gelen, Teksas Projesi’yle verilerin ABD korumasına geçmesi halinde meselenin aklıselim biçimde çözüleceğini düşünüyor.
* Avrupa ve İngiltere’de resmi kurum cihazlarına TikTok yüklenmesine getirilen kısıtlamalar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Avrupa sorumluluk alanım değil. Bildiğim kadarıyla biz bu kısıtlamalara dair hiçbir gerekçeli karar göremedik. Yani en azından neyi yanlış yaptığımız ya da yapılması gerekenler söylenirse hemen o adımları atalım dedik fakat maalesef yapıcı bir geri bildirim alamadık Avrupa Konseyi’nden.
* Bu süreçler Türkiye’de nasıl ilerliyor?
2020 yılında 5651 sayılı kanunla sosyal ağ sağlayıcılarının içeriklerine ilişkin düzenleme yapıldı. Sektörde internet kanunu olarak anılıyor. Geçen yıl ekim ayında bunun yeni bir versiyonu yayımlandı. Biz bu süre zarfında yasa yapıcılarımızla ve resmi kurumlarımızla oldukça verimli ve iletişimin üst düzeyde olduğu toplantılar gerçekleştirdik.
* Toplantıların içeriğinden bahseder misiniz?
Türkiye’de sosyal ağ sağlayıcılığı regüle bir sektör. Bizi de regüle eden Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’yla (BTK) sürekli görüş alışverişinde bulunduk. Yine yasa yapım sürecinde Dijital Mecralar Komisyonu’na katılarak orada bir sunum gerçekleştirdik. Milletvekillerimizle fikir alışverişinde bulunduk.
Bu yılın ilk günü bir pazar günüydü... Pazar ekinde yer alan, yılın ilk teknoloji haberiyse ChatGPT’nin dünyaya ‘merhaba’ demesiydi. Bu sene, ChatGPT’nin senesi olacakmış belli ki; yılın ilk teknoloji müjdelerinden biriydi. Köşemden kendisine ilk sorduğum soru Anadolu’nun dünyadaki önemi hakkındaydı, verdiği övgü dolu yanıtla gözümüze girmişti. Kısa süre içinde ABD’li öğrenciler onu nasıl kullanacaklarını keşfetti. Artık bazı konularda Google’da dokümanları taramaya gerek kalmıyordu, ChatGPT zaten bilmemiz gerekenleri toparlayıp güzelce anlatıyordu. Sınavlarda kopya çekmesi çok kolaylaşınca üstüne birkaç dolandırıcının da işine yarayınca ChatGPT hakkında olumsuz, hatta kötücül söylemler ortaya çıktı. Biz de -okurlar hatırlayacaktır- ‘Chat GPT’ye cevap hakkı doğdu’ diyerek hakkındaki ithamları doğrudan ona yönelttik. Anaakım medyada yer alan, dünyadaki ilk gerçek yapay zekâ röportajlarından biri olarak kayıtlara geçmiş olmalı. En azından akaşik kayıtlara yerleşmiştir (akaşa, evrenin tarihini ve tüm olay döngülerini kaydettiğine inanılan kozmik veritabanı, ‘levhimahfuz’ olarak da bilinir). Röportaj sorularımı uzun uzun cevaplayan ChatGPT, akla yatkın ve tarafsız yanıtlarıyla kendini aklamakla kalmamış, hepimizde büyük bir hayranlık uyandırmıştı. Makine, insan gibi konuşuyordu yahu!
Makinenin insan gibi konuşması aslında çok doğal... Düşünün internetteki diyalogları ve insan eliyle yazılmış bilgileri; biraz ondan, biraz bundan kesip yapıştırsanız, sanki birisi yazmış gibi olur. Birisinin sözlerini olduğu gibi aktardığımızda bile o üçüncü kişi odada bir an için belirir ya hani... İşte yapay zekâ odada beliren fakat fiziki varlığı bir türlü hissedilmeyen biri gibi. Sinema filmlerinde böyle karakterler vardır, en ünlüsü ‘Charlie’nin Melekleri’ filmindeki Charlie’dir elbette. Varlığını hissedersiniz fakat kendisi görünmez... Noah Harari ‘Sapiens’ kitabında insan varlığının bu kavram yaratabilme yeteneğiyle millet, ulus gibi gerçekte var olmayan kavramları kendisi için yarattığı ve sonuna kadar inanıp desteklediği, bağ kurabildiği gerçeğini anlatırken tam da bu noktayadeğiniyordu. Şimdi yapay zekâyla kendimize yeni bir üstbilinç yaratabilir miyiz?
Kastettiğim şey yapay zekânın üstbilince evrilmesi değil, öyle bir şey insan eliyle mümkün olmayacak. Fakat insanın yapay zekâyı kendinden üstün bir bilinç zannetmesi çok ama çok mümkün. Ben yapay zekânın taşıdığı büyük tehlikenin, işlerimizi elimizden alması falan değil, bu olduğunu düşünüyorum. İnsanın yapay zekâyı olmadığı bir şey zannetmesi... Uzak bir gelecek diye düşünmeyin.
Çin hükümetinin TikTok gibi ülke içindeki şirketlerden her türlü bilgiyi talep etme imtiyazı var.
Z Kuşağı’na kariyer hedefleri sorulduğunda ‘CEO’ olmayı hayal edenlerin, daha ilk işlerinde yöneticilik pozisyonu bekleyenlerin çokluğu insan kaynakları (İK) çevrelerinde tebessümle konuşulan konular arasında... Fakat genç kuşağın gözü yükseklerdeki üyeleri, ellerinden bırakamadıkları malum sosyal medya uygulamasının CEO’su olmayı isterler miydi emin değilim... Düşünün ki Singapurlu, 40 yaşına yeni basmış gençten bir işinsanı 1 milyar kullanıcılı, dünyanın en popüler sosyal medya uygulamasını yönetiyor. Üstelik Çin hükümetinin nefesi ensesindeyken bir de karşısında kimsenin gözünün yaşına bakmayan ABD
Kongresi’nin kanun koyucularını buluyor...
Geçen hafta TikTok CEO’su Shou Zi Chew işte tam bu konumdaydı. ABD Kongresi üyelerinin ateş topu gibi üzerine attığı soruları yanıtlayan Chew, tatmin edici ve güven uyandıran yanıtlar veremezken bazı üyelerin sıradışı soruları dikkat çekti. ABD’de yasaklanma noktasına gelen TikTok için hayati önemdeki sorgulama dijital dünyanın gündem konusuydu.
Geleceğe umutla bakmak için kolay bir zamanda olmasak da benim yakın gelecekten sağlam bir beklentim var: Enerji Devrimi! 2030’larda fosil yakıtları, yani petrolle çalışan motorlar önce kısıtlanmaya başlayacak, ardından kalıcı yasaklar gelecek. Elektrikli taşıtlar (EV) hayatımıza çoktan sirayet etti, zamanla standarda dönüşecekler. Ancak iş ağır yüklere gelince elektriğin gücünün yetmediği bir nokta var… Ağır sanayi makinelerini elektrikli motorlarla hayal edemezsiniz. Dağı delerek bir tünel kazdıklarını veya gökdelen tepesine vinçle tonlarca demir çektiklerini… Elektrikli motorların gücü manyetik ve ince bir alanda üretilir. Hafif şeyleri hareket ettirmek için temiz ve ideal enerji seçeneğidir. İçten yanmalı motorun gücüyse basınç ve patlamadan ileri gelir. Günümüz teknolojisiyle ağır işlerde içten yanmalı motor kullanmak halen en verimli seçenek. Şimdi iyi haber: Bu motorları da temiz enerjiyle çalıştırmak mümkün olmaya başlıyor. İş makineleri üreten JCB’nin yeni geliştirdiği içten yanmalı hidrojen motoru, egzozundan sadece buhar çıkaran bir canavar.
JCB’nin mühendislerinin geliştirdiği motor, uzay mekiği parçası gibi...
Yıllardır ürettikleri ağır dizel motorlarını farklı bir yakıt için yeniden düzenlemek mühendisler için kolay bir süreç olmamış. Ancak doğal çevreyi ve sektörün geleceğini ilgilendiren bir motivasyon konu olunca, uzay mekiği parçası gibi görünen motoru geliştirmeyi başarmışlar. Sanayi sektörlerinin hidrojen motorları sayesinde gelecekte emisyon üretmeden ve pahalıya gelmeden enerji devrimine ayak uydurabileceği varsayılıyor. JBC Başkanı Lord Bamford’a göre, yolcu araçları yılda ortalama 300 saat kullanılırken, iş makinelerindeyse bu süre 10 katına çıkabiliyormuş. Hatta Hindistan gibi ülkelerde yılda 5 bin saate varabiliyormuş. Elektrikli motorları bu kadar uzun süre durmadan kullanmak ekonomik olamıyor. Yanlarına onlarca pil eklemek gerekiyor. Ağırlık artışı ve makine sistemlerini yeniden uyarlamak da cabası. Ayrıca daha fazla batarya, daha çok plastik ve kimyasal atık anlamına geliyor.
Hidrojen yakıtı, sanayinin doğal çevreye taarruzuna karşı bir ‘ateşkes’ sağlayabilir. Ancak yaygın kullanıma hazır olduğunu söylemek için erken. Öncelikle hidrojenin temiz bir yakıt haline gelmesi gerekiyor. Yani üretim sürecinde karbon emisyonu yaratmamalı.
Kalabalık ve buna bağlı altyapı sorunları yüzyılın başında İstanbul için pek fazla gündem konusu değildi. Tarihin her döneminde ticaret yolu olmuş, ülkeler ve kıtalararası köprü görevi görmüş bu antik şehrin şimdilerdeki turist akınlarıyla sezonluk nüfusunun 20 milyonu aştığı biliniyor. Birleşmiş Milletler raporlarına göre 2050’de tüm dünya nüfusunun yüzde 70’i şehirlerde yaşayacak. Bugün 8 milyar olan insan nüfusunun 2050’de 9,7 milyara ulaşması bekleniyor. Merak edenler için; dünyanın kaldırabileceği nüfusu 10,4 milyar olarak hesaplanıyor. 2070’lerde bu rakama ulaştıktan sonra gerileme başlayacağı öngörülüyor.
Tahminler bazen tutsa da kimi zaman gerçekler çok daha farklı gelişebiliyor. Bilhassa bizimki gibi karmaşık coğrafyalarda... Örneğin, 2003 tarihli bir Hürriyet haberinde, zamanın Birleşmiş Milletler raporlarına göre İstanbul nüfusunun ancak 2050’de 17,6 milyona ulaşacağı öngörülüyor. O tarihte nüfus 9,6 milyon. Güncel tahminlere göreyse 2050’de İstanbul’un 48 milyon nüfusa ulaşması bekleniyor (İstanbul Büyükşehir Belediyesi Açık Veri Portalı’ndaki verilere göre). Artan nüfus ve altyapı sorunlarının deprem riskiyle birleşmesi meseleyi iyice çetrefilli hale getiriyor.
Kopyala-yapıştır
Teknoloji sayesinde hem hayata tutunmak hem de diğer canları kurtarmak mümkün hale gelebiliyor. Ama acil bir durumda telefonların şarj durumunu ve bağlantı zayıflığını da hesaba katmak gerekiyor. Uygulamaları telefona yüklemenin yanı sıra faydalı bilgilerin yer aldığı görsel ve metinleri önceden fotoğraf galerinize yükleyebilir, uygulamalardan ekran görüntülerini kaydedebilirsiniz. Deprem başta olmak üzere afet süreçlerinde elinizin altında bulunmasının faydalı olduğunu düşündüğüm uygulamaları paylaşıyorum...
Sesinizi duyurmak için
Düdüğüm
Basit ve işlevsel. Enkaz altında kalanların, bir noktadan sonra bağırmaktan sesleri kısıldığı için kendilerini dışarıya duyuramadığını biliyoruz. Düdüğüm uygulaması, yüksek bir düdük sesiyle yer bildirimini kolaylaştırıyor.
Aynı zamanda bir SMS listesi tanımlama ve tek tuşla bu listedeki kişilere ‘Güvende Olmadığını’ bildirebilme imkânı sağlıyor. 112 Acil yardım düğmesi de var. Ücretsiz ve HDS Yazılım tarafından geliştirilmiş. Düdük sesine aralıklı çalma seçeneği eklenebilse, 1, 5 ya da 10 dakika, 1 saat gibi aralıklarla ötmesi sağlanabilir. Böylece hem pil tasarrufu sağlar, hem de ihtiyaç duyan kişinin dinlenmesine olanak verir. Uyanık tutmak için de kullanılabilir.
Türkçe içerikle...