Uğur Vardan

Aman Allahım, her yeri ‘Örümcek Adam’ kaplamış!

3 Haziran 2023
Marvel’in klasik kahramanlarından ‘Örümcek Adam’ animasyon serisinin ikinci halkası ‘Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş’te çoklu evrenlerde gezinmeye devam ediyor. Çok sayıda ‘Örümcek Adam’ın boy gösterdiği filmin son derece etkileyici bir görsel dünyası var ama ‘aile’ meselelerine sırtını dayayan öykü hem fazla kafa karıştırıcı hem de klişelere göz kırpıyor.

Üç ayrı oyuncunun (Tobey Maguire, Andrew Garfield ve Tom Holland) 2000’li yıllarda canlandırdığı ve her seferinde hikâyeyi yeniden tanımlayan üç ayrı seri yetmedi, nihayetinde bir de animasyon üzerinden ayrı bir hat… Ana karakterini Brooklynli Hispanik kökenli (Porto Rikolu) genç Miles Morales üzerinden tanımlayan ‘Örümcek-Adam: Örümcek Evreninde’ (Spider-Man: In to the Spider-Verse) bu fazlasıyla aşındırılmış Marvel mitini yeniden restore eden, hatta daha ileri noktalara taşıyan bir çalışmaydı. Peter Parker’ın yerine sahaya sürülen Morales’in siyah olmasının yanı sıra söz konusu animasyonun konusunun ‘çoklu evren’ sularına dalması da filmi fazlasıyla özgün yapıyordu. 2018 tarihli bu çizgi üstü yapıma ilişkin eleştiri yazıma baktım da “Süresinin uzunluğunun dışında pek bir handikap içermeyen ve bence son dönemlerde sinema salonlarına uğramış en iyi animasyon” türünde övgülerde bulunmuşum.



Şimdi huzurlarımızda bu filmin devamı niteliğindeki ‘Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş’ (Spider-Man: Across the Spider-Verse) var. İlki gibi üç yönetmenin (Joaquim Dos Santos, Kemp Powers, Justin K. Thompson) imzasını taşıyan (ama ekip farklı) bu yeni adımda Miles Morales, kendilerini ihmal ettiğini düşünen ebeveynleriyle yeniden sıcak temas kurmaya çalışırken çoklu evren yolculuğuna devam ediyor. Bu kez işin boyutları öyle büyüyor ki, neredeyse her yerden başka evrenlere ait ‘Örümcek Adam’lar fışkırıyor. Phil Lord, Christopher Miller ve Dave Callaham üçlüsünün kaleme aldığı senaryonun merkezinde ‘hikâyenin akışı’nın bozulup bozulmaması meselesi var. O da şu; gittikleri paralel evrenlerden biri olan ‘Mumbattan’da (ki burada da Hint bir ‘Örümcek Adam’ var!) Morales’in polis şefini kurtarması klasik ‘Örümcek Adam’ şablonunu bozuyor. Bu bir tür ‘zamanda yolculuk’ temalı öykülerdeki kaderle oynamaya benzer bir refleks, yani taşlardan sadece birini bile oynatsanız bütün sistemi ya da denklemi yeniden tanımlıyorsunuz.Morales de böylece iyilik yapma adına, farkında olmadan kurulu düzenle oynamış oluyor ve ‘asi’ konumuna yükseliyor.

Film “Bu sefer farklı işler yapalım” cümlesi eşliğinde açılıyor ama ne yazık ki bu dilek sadece kâğıt üzerinde kalmış görünüyor. Morales kendi ait olduğu evrende diğer evrenlere kapılar açan ama son derece beceriksiz bir portre çizen Spot’a karşı mücadele veriyor ama Spot, bu öykünün kötüsü olarak filmde çok da yer kaplamıyor. İlk film ‘Spidey mitolojisi’ni yeniden ele alıyor, zekice hamlelerle bir kez daha inşa ederken özgün olmayı başarıyordu. Bu kez bir kere ‘çoklu evren’ meselesi yoruyor (hatta Oscar’lı ‘Her Şey Her Yerde Aynı Anda’dan çok daha fazla) ve ana eksenin kaybolmasına neden oluyor. Nihayetinde ‘kutsal aile’yi tekrar ayağa kaldıracak kısımlar (her şeyi çocukları için yapan ebeveynler; yani Morales’in anne-babasıyla Gwen’in babası) ister istemez klişe sahnelere dönüşüyor. Filmde hikâyenin yarım kaldığını ve açılan parantezin devamıyla kapanacağını da belirtelim. Bu arada farklı çizgi tarzı desenler ve kadrajlar filmin en iyi yanıydı.

Sömürünün her türlüsü

Afrika’dan yeni bir hayat umuduyla Avrupa topraklarına adım atmış iki mülteci çocuk... Lokita çalışma belgesi alabilmek için Tori’yle kardeş olduğunu ispatlamak zorunda. Sığındıkları Belçika’da yetkililer onların bu hikâyesine ikna olmuyor ve daha inandırıcı deliller istiyorlar. İkili gerçekte kardeş değil, sadece geldikleri gemide tanışmışlar ama aralarındaki güven bağıyla kardeşten öte bir noktaya gelmişler. Bir pizzacıda çalışır gözükürler ama asıl olarak yaptıkları uyuşturucu satıcılığıdır. Patronları Betim onları teslimatta kullanır, sonrasında da Lokita daha fazla para kazanmak adına şehrin dışındaki kenevir çiftliğinde insanlık dışı koşullarda çalışmaya başlar…

Yazının Devamını Oku

Sesim insanlığa feda olsun

27 Mayıs 2023
İnsan olmak ve âşık olduğu prense kavuşmak için yaptığı anlaşma sonucu sesini kaybeden denizkızı Ariel... Hans Christian Andersen’in ünlü masalını bu kez canlı aksiyon uyarlaması olarak izliyoruz. Müzikal formatındaki filmin en önemli özelliğiyse ana karakter Ariel’in Afro-Amerikan olması...

 Ariel, sonsuzluk denizinin prenseslerinden biridir. Babası Triton ve 6 kız kardeşiyle birlikte mavi sularda bir hayat sürer. En büyük merakıysa yeryüzü ve onun sahibi konumundaki insan denen muammadır! Lakin babası onların gezegenin en kötü varlıkları olduğunu söyler ve her daim karayla kızları arasına bir mesafe koyar.

Asıl nedense şudur; annelerini bir insan öldürmüştür! Kardeşlerin en küçüğü olan bu güzel sesli denizkızı içinse ‘yukarıdakiler’e ilişkin ilgi bitmeyecek, yasak olması nedeniyle daha da büyüyecektir. Yakın çevresinin tanımıyla ‘insan takıntılı’ Ariel, günün birinde fırtınada suya düşen Prens Eric’i kurtarır ve baygın halde sahile bırakır. Sonrasında prens hayal meyal bir kız tarafından kurtarıldığını iddia eder ama kimseyi inandıramaz. Ariel ise babası tarafından kendilerinden uzaklaştırılan halası Denizler Cadısı Ursula vasıtasıyla karaya çıkmanın ve insan içine karışmanın yolunu bulur; yaptığı anlaşmayla sesini kaybedecek ama insanlar gibi ayakları olacaktır. Ursula’nın planıysa farklıdır, yeğeni üzerinden ağabeyine şantaj yapacak ve hakkı olduğunu iddia ettiği iktidarına kavuşacaktır...


Ariel’in babası Kral Triton’u Javier Bardem canlandırıyor.

Davul yine dengi dengine

Geçen aralıkta vizyona giren ‘Avatar: Suyun Yolu’yla bir hayli ıslanmış ve henüz kuruma faslını yeni bitirmiştik ki yine büyük stüdyo işi bir yapımla tekrar sulara dalıyoruz. Yukarıdaki özetten de hatırlayacağınız gibi bu hafta itibariyle bizi sulara çeken çalışma Hans Christian Andersen’in ünlü masalı ‘Küçük Denizkızı’nın (The Little Mermaid) müzikal formattaki son uyarlaması. Bir Disney yapımı olan 2023 tarihli bu film, yine Disney patentli Ron Clements ve John Musker imzalı 1989 yapımı animasyonu esas alarak çekilmiş. Kuşkusuz yeni filmin asıl hedefinde bu öyküyü daha önce hiç duymayan, izlemeyen seyirciler var. Öte yandan meseleye önceden vâkıf olanlara da yarattığı görsel dünyayla sesleniyor.

Kaç kuşağın belleklerinde yer etmiş özel bir masalı bugünden bakarak eleştirmek, özellikle ‘politik doğruculuk’la ya da ‘sınıfsal’ kriterlerle masaya yatırmak elbette tartışılabilir ama bu çağın insanı olarak ister istemez birtakım şeyler gözünüzü ve mantığınızı tırmalıyor... Özellikle de sualtı dünyasında yaşayan bir denizkızının (Kralın kızı olsa da!) yeryüzüne

Yazının Devamını Oku

İşte huzurlarınızda Dante’nin modern ‘cehennem’i

20 Mayıs 2023
‘Hızlı ve Öfkeli’ serisinin 10’uncu adımında ana karakter Dom ve ekibi, geçmişte (5’inci film ‘Rio Macerası’) yok ettikleri uyuşturucu taciri Hernan Reyes’in intikam ateşiyle tutuşan oğlu Dante’nin ‘cehennem’vari kötülüklerine karşı mücadele ediyor. Filmin özellikle Roma’daki nefes kesen sahneleri, aksiyon türünün en iyilerinden biri olarak sinema tarihine geçebilir.

Hızlı ve Öfkeli 10 (BEŞ ÜZERİNDEN ÜÇ BUÇUK YILDIZ)

Yönetmen: Louis Leterrier

Oyuncular: Vin Diesel, Jason Momoa, Michelle Rodriguez, Jordana Brewster, Tyrese Gibson, Ludacris, Sung Kang, John Cena, Jason Statham, Rita Moreno, Helen Mirren, Brie Larson, Charlize Theron, Alan Ritchson, Daniela Melchior, Michael Rooker, Leo Abelo Perry, Cardi B, Nathalie Emmanuel, Joaquim de Almeida, Luis Da Silva Jr., Scott Eastwood  ABD yapımı

Sokak yarışlarıyla başlayıp bugünlere uzanan bir serüven… İlk adım niteliğindeki ‘Hızlı ve Öfkeli’nin 2001 tarihli bir yapım olduğunu düşünürsek aradan geçen yıllar itibariyle karşımızda 21’inci yüzyılın en uzun serisi var ve sahne sırası 10’uncu filmde. Evet, ‘Hızlı ve Öfkeli 10’ (Fast X) bu haftadan itibaren huzurlarımızda. Öykü, bazılarınca serinin en iyisi kabul edilen beşinci randevunun (‘Rio Macerası’) hatıralarıyla başlıyor ve yeni macera bu filmin tortularından oluşuyor. Şöyle ki; Dom(inic) Toretto, sevdiceği Letty ve 8 yaşındaki oğlu Brian’la mutlu mesut yaşamaktadır. Ölümden değil ama bu iki kıymetli varlığını kaybetmekten korkar. Ve çok geçmeden bu korkusunun boş olmadığı anlaşılır. ‘Rio Macerası’nda yok ettikleri Hernan Reyes’in oğlu başına bela olacaktır. Dante adındaki bu kötücül ruhun yapacaklarının sınırı yoktur. Dom’un ve sevdiklerinin hayatını karartmak için harekete geçer… Çağımızı tanımlayacak en temel sözcüklerden ‘hız ve tempo’yu kendine rehber edinen ‘Hızlı ve Öfkeli’ serisi, sokak yarışları aksiyonlarıyla yola çıkıp soygun ve casusluk sularına da açıldı ve bu halleriyle ‘James Bond’ veyahut ‘Görevimiz Tehlike’ türü yapımların ait olduğu kulvarda boy gösterir bir kimliğe ulaştı.

Serinin 10’uncu adımı, temel olarak aile değerlerini (ki bu tanımı sadece eşi ve çocuğu üzerinden değil, ekibi ve geçmişte dokunduğu herkes üzerinden yapmaktadır) her şeyin üstünde tutan biriyle (Dom) yok ettiği babasının (Reyes) eksikliği yüzünden aile olma ihtimali ortadan kalkan bir suçlunun (Dante) intikam alma hikâyesini anlatıyor. Bu denklemde çizilen kötü karakter profili, yani Dante bir anlamda adıyla birlikte akla gelen metafor eşliğinde rakibine adeta ‘cehennem’i yaşatıyor. Aksiyona son derece hâkim Fransız yönetmen Louis Leterrier’nin imzasını taşıyan yapımda senaryoyu kaleme alan Dan Mazeau, Justin Lin (geçmişte serinin üç filmini yönetmişti) ve Gary Scott Thompson üçlüsü Dante’yi ‘Skyfall’daki Raoul Silva (Javier Bardem) ama asıl olarak Nolan’ın ‘Kara Şövalye’sindeki ‘Joker’ (Heath Ledger) ruhunu hatırlatır bir çizgiye oturtmuş. Malum, modern sinemada büyük stüdyo işi aksiyonlar kimi lokasyonlara uğrayarak öyküsünü biçimlendirir. ‘Hızlı ve Öfkeli 10’  Los Angeles, Roma, Napoli, Londra, Rio, Antarktika ve Portekiz sınırları dahilinde dolaşıyor. Bir de bu film geçmiş öykülerinde bu denli ön plana çıkmayan ‘Teşkilat’ (Agency) adlı yapılanmayı da ana elementlerinden birine dönüştürüyor. Söz konusu örgüt de ‘John Wick’ serisindeki ‘Yüksek Şûra’yı (The High Table) hatırlatır olmuş.

Yazının Devamını Oku

Ne de olsa ‘ana yüreği’

13 Mayıs 2023
Jessica, oğlunun birkaç gün önce kaybolup yeniden ortaya çıkan köpekleri tarafından ısırıldıktan sonra sadece kanla beslendiğini fark eder. Ve yalnızca kendisinin bildiği bu sırla birlikte evladının hayata tutunması için kimi illegal yollara sapar. ‘Lanetli Kan’ vampir filmlerine de gönderme yapan ilginç bir deneyim.

Lanetli Kan (BEŞ ÜZERİNDEN ÜÇ YILDIZ)

Yönetmen: Brad Anderson

Oyuncular: Michelle Monaghan, Skeet Ulrich, Finlay Wojtak-Hissong, Skylar Morgan Jones, June B. Wilde, Danika Frederick, Jennifer Rose Garcia, Sarah Constible, Onalee Ames, Candace Smith 

ABD yapımı

Sorunlu bir sürecin ardından eşinden ayrılan hemşire Jessica iki çocuğuyla ailesinden kalan çiftlik evine yerleşir. Eski bir uyuşturucu bağımlısıdır ve yeni bir gelecek arama peşindedir. Zor zamanlarında kendisini bakıcıyla aldatan ve sonradan onunla evlenen eski kocası Patrick bir araya geldiklerinde sürekli geçmişteki hesapları açıyordur. Kızı Tyler ve oğlu Owen ise ‘medeniyet’ten uzaklaşıp çiftliğe taşındıkları için annelerine tepkilidir. Köpekleri Pippin ise yanı başlarındaki ormanda bir şeye odaklanır. Akabinde de kaybolur. Owen kayıp ilanları hazırlayarak onu arar. Pippin birkaç gün sonra çıkagelir, yalnız tuhaf bir havası vardır. Keza gözleri parıldamaktadır ve aniden Owen’a saldırarak onu ısırır. Jess oğlunu kurtarır ve olay esnasında Pippin’i öldürür. Ufaklık apar topar hastaneye kaldırılır; teşhis koymakta zorlanılır ve tanımsız bir enfeksiyon kaptığından şüphelenilir. Jess biricik evladı hayata dönsün diye beklerken onu hastane odasında kan torbasından kana kana kan içerken bulur. Süreç şuna dönmüştür; Owen kan içerek hayata tutunuyordur. Jessica oğlunun bu durumunu gizler; öte yandan hemşire olmanın avantajını kullanarak çalıştığı hastanenin deposundan gizlice aldığı kanlarla Owen’ın açlığını gidermeye çalışır. Lakin oğlu doymamaktadır ve Jessica bu durumda sürekli ona kan bulmak zorundadır.

Christian Bale’in zayıflayarak dikkat çekici bir performans sergilediği ‘Makinist’ (The Machinist), ‘Sibirya Ekspresi’ ve ‘Beyrut’ gibi filmleriyle tanınan Brad Anderson’ın imzasını taşıyan ‘Lanetli Kan’ (Blood) işte böyle bir konuya sahip. Halk hikâyelerinden edebiyata, modern zamanlarda da sinemaya taşınan ‘vampir söylencesi’ ölümsüzlük, ebedi yalnızlık gibi temalarla beslenirken alttan alta da ‘uyuşturucu bağımlılığı’nın bir metaforu olarak algılanır... Senaryosunu Will Honley’nin kaleme aldığı ‘Lanetli Kan’ temel izleğini oğlu bir girdabın içine düşen ve çırpındıkça batan bir annenin, onu yaşatabilmek için verdiği mücadele üzerine kuruyor.

Jess, nedenini anlayamadığı ama çaresinin ne olduğunu öğrendiği bir sorun için kendince çıkış yolları arıyor. Bunlardan ilki hastanedeki kan stokları oluyor, sonrasında onlara ulaşmanın önü kesilince de kanser hastası kadını bir tür ‘kan merkezi’ olarak kullanmaya başlıyor.

Yazının Devamını Oku

Galaksiye değil arkadaşlarına derman oluyorlar

6 Mayıs 2023
‘Marvel evreni’nin en eğlenceli topluluğu ‘Galaksinin Koruyucuları’ bir kez daha karşımızda. Hırçın ve asabi rakun ‘Rocket’ın saldırıya uğramasını ve ekibin onu hayata döndürmek için verdiği çabayı izliyoruz. Film denek hayvanları sorununu da incelikli dokunuşlarla perdeye taşıyor.

Galaksinin Koruyucuları 3 (BEŞ ÜZERİNDEN DÖRT)

Yönetmen: James Gunn

Oyuncular: Chris Pratt, Zoe Saldaña, Dave Bautista, Vin Diesel (Groot’un sesi), Bradley Cooper (Rocket’ın sesi), Karen Gillan, Pom Klementieff, Elizabeth Debicki, Sean Gunn, Sylvester Stallone, Will Poulter, Chukwudi Iwuji, Daniela Melchior, Michael Rosenbaum, Maria Bakalova, Nico Santos, Sarah Alami

ABD yapımı

Galaksinin Koruyucuları’ namıyla bilinen ekip, Knowhere adlı istasyonu kendilerine merkez olarak bellemiş durumdadır. Bu arada içki içip müziğe kulak kabarttıkları ve dans ettikleri bir günde beklenmedik bir saldırı meydana gelir. Hedefte rakun ‘Rocket’ vardır. Topluluğun bu hınzır üyesine yönelik eylemi gerçekleştiren altın renkli giysiye bürünmüş Adam Warlock, bir şekilde durdurulur ama dostları yaralanır ve yaşam destek ünitesine bağlanır. Durum vahimdir ve ekip, ‘Rocket’ın tıbbi kayıtlarını araştırmaya başlar. İzler onları pembe, et şeklinde görünüme sahip bir gezegene götürür... Mesele şudur: İhtiraslı bir biliminsanı olan ‘The High Evolutionary’, ‘Rocket’ın genetik kodlarının peşindedir ve bütün bu karmaşayı o yaratmıştır. Ana karakterler Peter Quill, ağacımsı Groot, ‘Yokedici Drax’, Gomora’nın bir tür paralel sureti, ekibe yeni katılan Nebula ve Mantis’le birlikte, sevgili rakun dostlarını yeniden hayata döndürmek için çapı son derece geniş bir alanda mücadeleye soyunur.

‘Marvel evreni’nin en eğlenceli ve bence en kayda değer ekibi (X-Men cephesini katmıyorum, onların zaten ‘öteki’ kavramı üzerinden farklı bir duruşları ve ruhları var) olan ‘Galaksinin Koruyucuları’ üçüncü filmleriyle (Guardians of the Galaxy Volume 3) huzurlarımızda. Baştan beri kendine özgü bir esprisi ve bakış açısı olan, özellikle 70’lere müzik üzerinden yaptığı göndermeler ve Peter Quill’in ‘walkman’ tutkusuyla retro havasını her daim üzerinde taşıyan bu seri, ikinci filmde Freudyen okumalara ve aralarındaki sıkı aile bağlarına değinmişti. Yapımcı şirketten, attığı kimi tweet’ler yüzünden kovulan ama özellikle oyuncu kadrosunun arkasında durmasıyla tekrar işin başına dönen James Gunn’ın yine yönetmenliğini üstlendiği üçüncü adımdaysa odaklanılan ana mesele ‘Rocket’ın geçmişi... Enerji küpü rakun yaşam savaşı verirken öykü geri dönüşlerle bize ekibe katılmadan önce yaşadığı serüvenden ana başlıkları sunuyor. Dr. Moreau türü genetik deneyler yapan ‘The High Evolutionary’, kimi müdahalelerle yarattığı hayvanlar üzerinden kusursuzluğun peşindedir. Ancak bu çabası esnasında şirazesini kaybedecek bir noktaya gelmiş ve “Tanrı yok, bu yüzden kontrolü ben devralıyorum” fikrine ulaşmıştır. Yarattığı türlerden oluşan ‘Karşıt Gezegen’de dünyavari bir yaşam alanı oluştursa da asıl derdi kendisidir. ‘Koruyucular’ ise ‘Rocket’ı tekrar hayata döndürme çabası içindeyken ‘The High Evolutionary’nin çılgınca fikirleri ve her türden canlıya zarar veren projeleriyle de mücadele etmek durumunda kalır.


Yazının Devamını Oku

Kötülüğün yerel tarihinden

29 Nisan 2023
Yedi yıl önce gerçekleşmiş bir linç olayı ve bu vakanın ruhunda ve vicdanında açtığı yarayı bir türlü kapatamayan müzisyen İshak’ın acısıyla ve olayın failleriyle hesaplaşma süreci... Özcan Alper’in ‘Karanlık Gece’si kimi göndermeler eşliğinde son derece çarpıcı bir toplumsal tasvire soyunuyor.

Karanlık Gece (BEŞ ÜZERİNDEN DÖRT BUÇUK YILDIZ)

Yönetmen: Özcan Alper

Oyuncular: Berkay Ateş, Cem Yiğit Üzümoğlu, Sibel Kekilli, Taner Birsel, Pınar Deniz, Deniz Hamzaoğlu, Ozan Çelik, Sefa Tantoğlu, Süleyman Kabaali, Tarhan Karagöz, Özgür Cem Tuğluk, Fırat Kaymak

Türkiye yapımı

Anadolu’da küçük bir dağ kasabasında büyümüş, daha sonra gurbet ellerde hayatını sürdürmeye çalışan bir müzisyen: İshak... Yedi yıldır uzak düştüğü yurduna annesinin rahatsızlığı nedeniyle geri döner. Lakin bu dönüşle birlikte yedi yıl önce gözleri önünde gerçekleşen bir vakanın failleriyle de hesaplaşmak zorunda kalır. Kendisini bir türlü uyutmayan, içinde büyüyen, vicdanında kapanmaz yaralar açan bir cinayetin tanığıdır o ve ne insanlığı ne ruhu ve bedeni bu ödeşmeyi yapmadıkça rahata erecektir...

Türkiye prömiyerini geçen ekim ayında Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yapan Özcan Alper’in ‘Karanlık Gece’si bu haftadan itibaren vizyona çıkıyor. Film, tıpkı Antalya’da birlikte yarıştığı Emin Alper’in ‘Kurak Günler’i gibi Anadolu’nun bir köşesinde yaşanan linç olayı üzerinden söz konusu coğrafyanın sosyolojik reflekslerinden bir memleket tablosuna ulaşıyor. Ki bu tablo ne yazık ki çok çok uzun bir zamandır aynı ruh ve mantığı üreten, kendinden olmayanı anında ötekileştiren, hoşgörüsüzlük bayrağını hiçbir zaman elden bırakmayan, eğitimliye olan nefretini kusan, acımasız, yok edici, hesap vermeyen, suçunu, günahını örtbas eden çizgilerden oluşuyor.

İki Alper’in filmlerinin (öykü, karakterler, dertler, hatta ‘obruk’ metaforları itibariyle) benzerlikleri festival esnasında Antalya’da bol bol konuşuldu ama gelinen noktada söylenmesi gereken bence şu: Bu toprakların sosyolojik refleksleri, uzun bir geçmişten bu yana saldıkları köklerle kendileri üzerine fikir yürütmeye kalkanları aynı dehlizlere, aynı koridorlara, aynı iklimlere sürüklüyor, dolayısıyla yaşananlara ilişkin derde, tasaya sahipseniz baktığınızda gördüğünüz resim ve bu resmi yorumlama biçimlerinizin benzer çizgilerde dolaşması son derece

Yazının Devamını Oku

‘Medcezir manzaraları’…

22 Nisan 2023
Bir annenin, oğlunun işlediği suça göz yumarak taşıdığı ağır bir yük ve bu yükün ruhunda açtığı derin yara... ‘Tanrının Yarattıkları’ medcezirin hâkim olduğu küçük bir İrlanda köyünün sınırları içinde yaşanan bir tecavüz vakasına karşı toplumun genel aymazlığına dikkat çekiyor. Yerelden evrensele ulaşan bir derdi perdeye taşıyan filmde başrolleri Emily Watson ve Paul Mescal paylaşıyor.

Tanrının Yarattıkları (BEŞ ÜZERİNDEN DÖRT YILDIZ)

Yönetmenler: Saela Davis-Anna Rose Holmer

Oyuncular: Emily Watson, Paul Mescal, Aisling Franciosi, Declan Conlon, Marion O’Dwyer, Toni O’Rourke, Brendan McCormack, Isabelle Connolly, Barry Barnes, Andrew Bennett, John Burke, Steve Gunn

İrlanda-İngiltere - ABD ortak yapımı

İrlanda’da küçük bir balıkçı köyü... Acı bir haber yöreyi yasa boğar: Çevredeki tek balık işleme tesisinde çalışan Mary’nin oğlu Mark’ı, deniz elinden almıştır. Bu vesileyle bir geleneğin varlığından da haberdar oluruz; o coğrafyada denizden birini kurtarmak için suya atlanmasını önlemek adına çocuklara yüzme öğretmezler... Derken öykünün asıl kahramanlarıyla tanışırız. Aynı tesiste yönetici unvanıyla çalışan
Aileen’in 10 yıl önce evi terk edip Avustralya’da yeni bir geleceğin peşine düşen oğlu Brian aniden çıkagelmiştir. Bu dönüş baba Con’u ve yeni doğmuş bebeğiyle meşgul ablası Erin’ı, anneleri kadar heyecanlandırmamıştır. Brian bıraktığı yerden devam etme kararındadır ve ‘medcezir’in hâkim olduğu sularda kurulmuş istiridye çiftliğinde ekmeğinin peşine düşer. Bir gece annesiyle birlikte gittiği barda, eski sevdalısı Sarah’ya rastlar. Aileen onları bırakıp eve döner. Derken iki gün sonra kapısı polis tarafından çalınır; Brian’ın Sarah’ya tecavüz ettiğine dair suçlama vardır. Anne, oğlunun olay saati evde olduğuna dair bir yalan söyler. Ve sonrasında bu yalan büyür ve koskoca bir sarmala dönüşür...

Saela Davis ve Anna Rose Holmer’ın ortak imzalarını taşıyan ‘Tanrının Yarattıkları’ (God’s Creatures), hem bir vicdan meselesine odaklanıyor hem de kapalı cemaatlerdeki ataerkil yapının kadına bakışını sorguluyor. Daha doğrusu bu yapının nasıl bir mekanizma olduğunun genel çerçevesini ortaya koyuyor. Küçüklükleri yörede geçmiş iki çocukluk arkadaşı, Fodhla Cronin O’Reilly ve Shane Crowley’nin kaleme aldıkları öyküden çekilen film, yağmur ve soğuğun esir aldığı bir coğrafyada kasvetli bir ton tutturuyor ve bu tercihler, tüm karakterlerin yaşadığı psikolojiye ve dönüşümlere ilişkin derin bir arka plan hissi veriyor. Öte yandan filmin Danny Bensi ve Saunder Jurriaans imzalı muhteşem bir müziği var ki, sert kemanlar eşliğinde kulaklarımızı tırmalayan melodiler ortamın gerilimli yapısını inşa etmede önemli bir yardımcı eleman vasfı görüyor. Öykü bir süre Brian’ın dönüşüyle birlikte yüzüne mutluluk oturan annenin huzurlu portresinin peşine düşüyor. Sonrasında trajik gece yaşanıyor,

Yazının Devamını Oku

‘Demokrasi öyle bir şeydir ki dadından yinmez!’

15 Nisan 2023
Politikayı bir rant alanı olarak gören Cemil Yıldırım’ın, yaklaşan seçimler öncesi kaçamak yaparken karısına yakalanmasını anlatan ‘Hava Muhalefeti’, siyası hiciv kategorisinde bir yapım. Ali Sunal, Doğa Rutkay, Ege Kökenli, Burak Hakkı gibi isimlerin sürüklediği filmde yelpazenin sağ ve sol cephelerinde yer alan politik yapılara bolca gönderme var...

Hava Muhalefeti (BEŞ ÜZERİNDEN ÜÇ YILDIZ)
Yönetmen: Murat Kepez
Oyuncular: Ali Sunal, Doğa Rutkay, Ege Kökenli, Burak Hakkı, Ali Yoğurtçuoğlu, Kemal Uçar, Kerem Atabeyoğlu, Bülent Seyran, Ünal Yeter, Kadir Polatçı, Mekin Sezer, Aziz Aslan, Mazlum Çimen, Serkan Tatar
Türkiye yapımı

Politikacı Cemil Yıldırım, seçim dolayısıyla memleketi olan ‘Domates diyarı Ortanca’da, seçmenlerinin önünde yeni vaatlerde bulunmaktadır. Siyaseti bir rant alanı olarak gören ve dışarıya karısı Hatice’yle kusursuz bir çift izlenimi veren Cemil, eşini kendisinin ‘sosyal medya temsilcisi’ olarak görev yapan Gözde’yle aldatmaktadır. Hafta sonu kaçamağı için Bodrum’a giderken uçakta karısı Hatice’nin de olduğunu görür ve birden dengeler değişir. Süreç onu muhalif yapacak, yıllardır karşısında yer alan Emek ve Paylaşım Partisi’nin noktasına taşıyacaktır. Cemil artık yöredeki tarımı öldüren, havayı kirleten, domatesin DNA’sını bozan Kanadalıların işlettiği fabrikaya karşı politika üretecektir!

Az sayıda örnek var

Ekranlardan tanıdığımız, BKM yapımı komedi programı ‘Güldür Güldür’ün yaratıcılarının ve oyuncularının sinemadaki yeni adımı (daha önce ‘Dedemin Fişi’ ve ‘Cici Babam’ gibi yapıtları izlemiştik) ‘Hava Muhalefeti’nin konusu işte böyle.Yönetmenliğini Murat Kepez’in üstlendiği, senaryosunu da Kepez’le birlikte Eray Akyamaner, Uğur Güvercin ve Ayberk Sak’ın kaleme aldığı bu çalışma ‘siyasi hiciv’ denilen türün yeni bir örneği. Sinemamızda söz konusu kulvarda az sayıda örnek var ve ilk elde akla gelen yapımlar hatırlanacağı gibi Zeki Alasya-Metin Akpınar klasiği ‘Hasip ile Nasip’, Aziz Nesin uyarlaması, Kemal Sunal’lı ‘Zübük’ ve yakın zaman önce Ercan Kesal’ın kendi kitabından beyazperdeye aktardığı ‘Nasipse Adayız’. Ayrıca kendi yaşadıklarından yola çıkarak çektikleri yapımlarla Yılmaz Erdoğan’ın ‘Vizontele’si ve Sermiyan Midyat’ın ‘Hükümet Kadın’ı da aynı kulvarda değerlendirilebilir. Lakin ‘siyasi hiciv’ kimliğine sahip bu yapıtların koca bir Cumhuriyet tarihini ve siyaset maceramızı yansıtmaları bakımından sayısal olarak ne kadar az oldukları aşikâr. Bu kategorinin son dönemdeki azlığındaysa yaratılan kutuplaşma ortamının ve siyasilerin sanat yoluyla yapılsa da kendilerine yönelik eleştirilere geçmişin politikacıları kadar hoşgörülü yaklaşmamalarının da büyük etkisi olduğu açık. Ben ayrıca siyasetin sinemaya, komedi yoluyla da olsa yansımamasının nedenlerinden birinin  de ‘sosyal medya çağı’ olduğu kanısındayım. Çünkü özellikle Twitter’da yeteneklerini ortaya koyan, hazırcevap bir kullanıcı kuşağı var ve ne kadar yaratıcı olduklarını yazılı ve görsel olarak başarıyla ifade ediyorlar; muhtemelen sinemaya da pek malzeme kalmıyor!

Yazının Devamını Oku