Paylaş
DEVLET Güvenlik Mahkemesi Savcısı Hamza Keleş, ‘‘Uğur Mumcu Suikastı’’na çete oluşturarak iştirak ettiği gerekçesiyle, Abdullah Argun Çetin'in idamını istiyor.
Abdullah Argun Çetin'i bu köşenin okurları artık çok iyi tanıyor. Bakın; 6 Eylül 1998 tarihinde onun için neler yazmışız:
‘‘Biz ona artık ‘‘Karabatak’’ diyoruz. Temiz toplum özlemlerinin dorukta olduğu, çeteler ve mafya bağlantılı haber bombalarının peş peşe patladığı dönemlerde ortaya çıkıyor, palavralarını doğruymuş gibi yutturduktan sonra kayboluveriyor.’’
İşin garibi, bu müthiş yalancı, her seferinde de kandıracak birilerini buluyor!
Biraz incelendiğinde çelişkilerle dolu şizofrenik laf salatasından başka bir şey olmadığı kolayca anlaşılan yalanları, ne yazık ki medyada manşetlere kadar tırmanabiliyor.
YUTTURMACA USTASI
ARENA ekibinin ‘‘Karabatak’’ lakabını taktığı bu sahte suikastçı, bazen ‘‘Acar’’ kod ismini kullanıyor, bazen de ‘‘Abdullah Kerimoğlu’’ oluyor!
Yaklaşık 3 yıl kadar önce, ekibimizi telefonla arayarak Türkiye'yi sarsacak açıklamalar yapacağını söylemişti. Kamera önünde anlattıkları, gerçekten dudak uçuklatacak şeylerdi. İddialarına bakılacak olursa, Türk İntikam Tugayı'nca (TİT) bomba ve fünye uzmanı olarak eğitilmişti.
Bahriye Üçok ve Uğur Mumcu suikastlarına katılmış, hatta Mumcu'nun aracına yerleştirilen bombanın yapımında görev almıştı. Sultanahmet Meydanı'ndaki patlamadan, Bakü Metrosu'ndaki korkunç katliama kadar, dünyayı sarsan birçok sabotaj ve bombalama eyleminde hep o vardı!
Dinlendiğinde insanı dehşete düşüren itiraflarının arasına bazı gerçekleri ustalıkla serpiştiriyor, yalanlarını bu ambalajla yutturmaya çalışıyordu.
Hemen arşive girip, geniş çaplı bir araştırma başlattık. Eldeki bilgiler ve görüşümüz uzmanların değerlendirmeleri, bizi kısa sürede sonuca ulaştırdı.
Ne gariptir ki benim Hürriyet'teki köşemin yanı sıra televizyona çıkarak, Aydınlık Gazetesi'nin de basın toplantısıyla yalanlarını kamuoyuna duyurduğu Abdullah Argun Çetin, bir süre sonra kapağı TBMM'deki ‘‘Susurluk Araştırma Komisyonu’’ toplantısına atmayı başardı. Davet eden kişi ‘‘Çeteler ve Mafya’’ konusundaki araştırmalarıyla haklı bir ün kazanan CHP İçel Milletvekili Fikri Sağlar'dı. Sağlar, onun Uğur Mumcu suikastını aydınlatacak kişi olduğuna inanmıştı. Mumcu'nun ağabeyi Ceyhan Mumcu da aynı kanıdaydı.
Neyseki komisyonun diğer üyeleri, dikkatlice dinlendiğinde dengesiz kişiliği hemen fark edilen bu teşhirciyi ciddiye almayıp kovdular.
Üyeler haklıydı. Çünkü Abdullah Argun Çetin'in emekli müşavir olan babası Osman Çetin, araştırma sırasında ARENA ekibine, oğlunun ruhsal tedavi gördüğünü açıklamıştı...
SÖZDE ÖLÜM LİSTESİ
DGM savcısının iddianamesine bakılınca, aradan geçen süre içinde ‘‘Karabatak’’ın çok ilginç serüvenler yaşadığı anlaşılıyor. Örneğin siyasilere yaranma yarışına giren bazı görevlileri, Başbakan Mesut Yılmaz'ın eşi Berna Yılmaz ve kardeşi Turgut Yılmaz ile Cavit Çağlar'ın oğlu Mustafa Çağlar'ın da aralarında bulunduğu 6 kişiye suikast yapılacağı konusunda ikna etmiş! Seri suikastlerin tarihini de vermiş: 1998'in 11. ayında, 11. gününde, saat 11.00'de!
Hazır itiraflara başlamışken (!) suikastın planlayıcısını da açıklamaktan çekinmemiş: ‘‘Yeşil’’. (Suikastın formülü de var: 3 x 11-6H!) Serüven burada bitmiyor. ‘‘Karabatak’’ Abdullah'ın verdiği ipuçlarından yola çıkan bazı hızlı (!) görevliler ‘‘Yeşil’’in Romanya'da olduğuna öylesine inanmışlar ki, hemen bu müthiş yalancıyı Köstence Kenti'ne göndermişler. Yanlış okumadınız, cebine para koyup, doğruca bu ülkeye uçurmuşlar. Amaç, onun yardımıyla ‘‘Yeşil’’e ulaşmak ve büyük bir operasyonla yakalanmasını sağlamakmış.
Tabii ‘‘Yeşil’’in yakalanacağı falan yok. Ama yutturmaca ustası ‘‘Karabatak’’ Ankara'dakileri bir süre daha oyalamayı başarmış! Hatta cep telefonuyla arayarak, çok kısık bir sesle ‘‘Yeşil şu anda yandaki odada toplantıda. Ben tuvalete gitme bahanesiyle oradan çıktım! Merak etmeyin her şey yolunda!’’ demiş.
Ankara onca yalandan sonra nihayet uyanıp ‘‘Karabatak’’tan kuşkulanmaya başlamış. Ama işin ucunda ‘‘Yeşil’’ olunca, bir süre daha sabredilmiş. Günün birinde ‘‘Yeşil ani bir kararla Polonya'ya gitti. Ben de onun yanında olmalıyım’’ deyince herkes ayılıvermiş. Türkiye'ye döner dönmez tutuklanıp, cezaevine konulmuş.
Yetkililere soruyorum:
1- Diyelim ki Argun Çetin onca palavra arasında ‘‘Uğur Mumcu Suikastı’’ konusunda bazı doğruları da söyledi. O halde yaklaşık 3 yıldır medya kuruluşlarını dolaşmasına kimler izin verdi? Niçin daha önce tutuklanmadı?
2- 11'inci ayın 11'inde ve saat 11.00'de 6 kişiye suikast düzenleyecek olan muazzam örgüt nerede? Planlayıcıları, finansörleri, tetikçileri niçin yakalanamadı?
3- Bu sahte suikastçının ‘‘Yeşil’’e yönelik operasyon için devlet parasıyla Romanya'ya gönderilmiş olması bile, başlı başına müthiş bir skandal değil mi?
***
Bu yazımızın tarihi; 3 Ocak 1999.
Sahte Uğur Mumcu suikastçısı Abdullah Argun Çetin, yaklaşık bir buçuk yıldır cezaevinde yatıyor.
İdam istemiyle yargılanması devam ederken polis, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın emriyle, ‘‘Umut Operasyonu’’nu başlattı.
Şeriatçı ‘‘Tevhid Örgütü’’ militanları oldukları öne sürülen Yusuf Karakuş ve Abdülhamit Çelik, ifadelerinde bazı kaçırma ve öldürme eylemlerinin yanı sıra Uğur Mumcu suikastına katıldıklarını da itiraf ettiler.
GERÇEK HANGİSİ?
Polisteki sorgu ve yer gösterme işlemleri, DGM Savcısı Hamza Keleş'in gözetiminde yapıldı ve sanıklar tutuklandı. Ancak polisin ‘‘Kudüs Savaşçıları Örgütü’’ne yönelik operasyonda yakaladığı Ferhan Özmen'in de Mumcu suikastını üstlenmesiyle, kafalar iyice karıştı. (Özmen ve arkadaşlarının 19 cinayeti üstlendikleri iddia ediliyor.)
Sonuçta Savcı Keleş çözümü, Yusuf Karakuş'la Ferhan Özmen'i yüzleştirmekte buldu. Yüzleştirmede Ferhan Özmen'in Karakuş ve Abdülhamit Çelik'i tanımadığını söylemesi üzerine, bu iki kişinin sahte suikastçılar oldukları açıklandı. Böylece Abdullah Argun, Çetin'le birlikte sahte suikastçıların sayısı 3'e çıkmış oldu.
Polis bu kanıda... Peki Ferhan Özmen ve iki arkadaşı gerçek Uğur Mumcu suikastçıları mı?
Bu sorunun yanıtını zaman verecek.
Ama bilinen bir gerçek var, o da şu: Çağdaş Batı demokrasilerinde, böylesine önemli operasyonlardan sonra, soruşturmayı yürüten savcılar, yanlarına en yetkili polis şefini alarak medyanın önüne çıkar ve yasal çerçeve içinde gereken bilgileri verirler.
Bizde ise savcılar ve polis yetkilileri basından kaçarlar.
Medyayı bilgilendirmek yerine, ifadelerin el altından sızdırılması tercih edilir. Böylece bazen farkına varmadan, kimi zaman da bilinçli şekilde kamuoyu yanlış yönlendirilir.
Sonuçta bu olaydaki gibi, başarılı operasyonları yürütenler hak ettikleri alkışı almak yerine, kamuoyundaki tepkiyi azaltmak için uğraş vermek zorunda kalırlar.
Paylaş