Dünya, Türkiye’nin yaptığı yardımları konuşurken, İsveç’in Malmö kentinde koronavirüs (Covid-19) testi pozitif çıkmasına rağmen tedavi edilmeyerek eve gönderilen Emrullah Gülüşken,
kızları Samira ve Leyla’nın sosyal medyadan yayınladığı yardım çağrısının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından karşılık bulması sonucu üç çocuğuyla beraber ambulans uçakla Türkiye’ye getirildi.
Ardından Rusya’da tıp öğrencisi olan akciğer hastası Haluk Hasan Seyithanoğlu da ambulans uçakla Türkiye’ye getirilerek tedavi altına alındı.
Ben bir gurbetçi çocuğu olarak süreci yakından takip ederken gerçekten duygulandım.
Ülkemle gurur duydum, gözlerim doldu, göğsüm kabardı.
◊ Pandemi kabusu nedeniyle bu yıl ramazan rutinlerimiz değişti. Siz şu sıralar en çok neyin özlemini çekiyorsunuz?
- Karantina dönemini o kadar zevkli yaşıyorum ki, muhtemelen benden beklediğiniz cevapları alamayacak, tamamen başka bir üslup bulacaksınız karşınızda. (Gülüyor) Allah’a hamdolsun keyfim çok iyi.
◊ Herkes açığıyla gizlisiyle depresyondayken siz nasıl oluyor da keyifli kalabiliyorsunuz?
- Ben zaten evcimen biriyim. Fevkalade önemli işlerim olmadığı takdirde pek evden çıkmam. Dolayısıyla şu an beni zorlayan bir şey de yok. Evet, daha önceleri ramazanlarda 25’in üzerinde konser verirdim. Fakat son iki senedir konserlerde ciddi azalma vardı. Yani o açıdan da bir şey değişmedi. Bir de içinde bulunduğumuz durumdan dolayı zaten bu sene bırakın konseri bir yerde iftar yapma imkanı bile yok.
◊ Ben de o sıkıntıları kastetmiştim zaten.
- Yine de şikayetçi değilim. Çünkü dediğim gibi evimde mutluyum. Salgın ortaya çıkınca ramazanı evde kendi gönlümüze göre yaşar hale geldik. Yapacağım şeyler var, okuyacağım şeyler var. Ayrıca online olarak konservatuvardaki derslerimi yürütüyorum. Yani hayatımda büyük bir aksaklık yaratmadı bu durum. İftarımızı da, sahurumuzu da, teravihimizi de kendi imkanlarımızla yapıyoruz.
◊ Belli bir yaş grubu son yıllarda hep “Nerede o eski ramazanlar” diyordu. Siz ne düşünüyorsunuz?
- Bu zamana kadar “Nerede o eski ramazanlar” gibilerinden hiçbir ifade kullanmadım. Niye öyle söyleyeyim ki... Hatırlıyorum da ben çocukken babam Kuran-ı Kerim dinleyebilmek için neredeyse sahuru kaçırırdı. O da Arap istasyonlarından bulduğu kadarıyla. Şimdi bütün kanallarda mukabeleler oluyor, sohbetler oluyor, ilahiler oluyor. Onun için eskiyi aramak gibi bir şey gereksiz. Kimse bu nostalji kompleksine kapılıp günümüzü yetersiz görmesin. Bu ramazanlar çok daha üstte.
Ama kimileri her nedense asıl özlenenin gece hayatı olduğunu sanıyor.
Geçtiğimiz günlerde Çeşme-Alaçatı’daki ünlü bir eğlence mekanının sahibinin paylaşımını gördüm. Şöyle diyordu:
“Gece kulüpleri ve eğlence mekanları kapalı olunca, kuş sesleri, kum ve güneş için otellerinize kim gelecek çok merak ediyorum.”
Bana kalırsa, şu dönem için akıllara zarar bir yaklaşım bu...
Kaldı ki ben çok önceden beri her mekandan ayrı ayrı yükselen yüksek müzik seslerinden, insanların balık istifi gibi durduğu gece mekanlarından, sokaktaki insan selinden rahatsız olduğum için çok sevmeme rağmen Çeşme’den, özellikle de Alaçatı’dan uzak duruyorum.
Çeşme ve Alaçatı’nın denizi, kumu, güneşi, kuş sesleri, otantik yapısı ve butik otelleriyle, eğlence mekanları olmadan daha çok tercih edileceğini düşünenlerdenim.
◊ Mart başından beri korona ile yatıp korona ile kalkıyoruz. Siz de salgının Türkiye’deki ilk günlerinde enfekte olduğunuz şeklinde haberlerle gündeme geldiniz. Öncelikle geçmiş olsun diyeyim.
- Evet, hakkımda koronayla ilgili tamamen asılsız haberler çıktı. Tam üç kere test yaptırdım, üçünün de sonucu negatifti. Devletin resmi raporunu yayınladığım halde aynı gün bir TV kanalı “pozitif” diye haber geçti. Yok akciğerlerim patlamış, komadaymışım, solunum cihazlarına bağlanmışım. Bunun gibi aslı astarı olmayan haberlerdi.
◊ Test sonucunu beklerken gergin miydiniz?
- Pek sayılmaz, zaten negatif sonucunu bekliyordum. Sonuçların çıkması 4-5 günü buldu. E-devlet üzerinden resmi temiz raporunu alır almaz yayınladım, sonra eve dönmeme müsaade edildi. Şöyle de bir şey var; bu olay toplum tarafından ne kadar sevildiğimi görmemi sağladı. Ayrıca en başından beri savunduğum “maske kullanımının önemi, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi gerekliliği, ozon ve C vitamini gibi doğal desteklerin ne kadar işe yaradığı” sonradan ortaya çıktı.
ŞU DÖNEMDE SAKIN KAN ŞEKERİNİZİ YÜKSELTMEYİN
◊ Bağışıklık sistemini nasıl güçlendireceğiz?
- Beslenme şekli çok önemli. Gıda olarak işlenmemiş kırmızı et, serbest gezen tavuk ve yumurtası, balık, yeşil ve kırmızı mercimek başta olmak üzere genel olarak bakliyatlar, enginar, limon, greyfurt, kivi, çilek, kakao çekirdeği, ceviz, soğan, sarımsak, pırasa, kuşburnu marmeladı, iyi yıkanması koşuluyla yeşillikler, sivri biber, doğal yoğurt, zeytin, az yağlı peynirler, kabak çekirdeği ve yulaf ezmesi, beslenme rutinimizde ön planda olmalı.
Şahsi ihtiyaçlarımızı bir kenara bırakmamız ayrı bir konu.
Bunları yapmamızın tek bir sebebi var, virüsün yayılmasına izin vermemek, bir an evvel özgür ve güzel günlere geri dönebilmek. Ama çoğunluk muyuz? Hiç sanmıyorum.
Güneşi görür görmez kendini yollara vuran mı ararsın, araçla Bebek’te tur atan mı...
Hepsi mevcut.
Onca uyarıya rağmen koronayı yok sayıp bildiğini okuyanlar arasında ünlüler de var. Mesela Nusret Gökçe...
Geçen hafta yasak olmasına rağmen sahilde, hem de maskesiz ve eldivensiz şekilde koşuya çıkan Gökçe, “sağlıklı yaşam” koşusunu tamamladıktan sonra lüks teknesine atlayıp Boğaz turu yapmıştı.
◊ Salgın hastalık, deprem gibi felaketler, bu olaylarla ilgili yapılmış bazı tutarlı öngörülerden dolayı astrolojiye ilgiyi artırdı. Siz de 2017’de “2020’de dünyaya bir salgın hastalık yayılacak” demiştiniz.
- Haşa gaybı Allah’tan başka kimse bilemez. Bir astrolog, gökyüzü enerjilerini okuyup rehberlik yapar. Yani sadece rehberlik yapıyorum. 3 yıl önce, 2020’de dünyayı etkileyecek bir döngü olacağını yorumlamıştım. Salgın bir hastalık yüzünden büyük kayıpların yaşanacağını, salgın bitmeden doğal afetlerin başlayacağını ama devamında ülkemizin küllerinden yeniden doğacağı bir döneme gireceğini aktarmıştım.
◊ Yani bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete...
- Öyle değil. Bu bir uyanış, yenilenme, dönüşüm... Dünün tekrar etmeyeceğini, acıların verdiği olgunluğu, mutluluğun, sağlığın her şeyden önemli olduğunu hatırlayacağımız bir süreç. Maddi dengeler ve önceliklerimiz değişecek, ezbere dayalı hiçbir öğreti, inanç ve yönetim biçimi aynı kalmayacak, değişip gelişecek.
◊ Sürekli bir “yeni dünya düzeni” deniliyor ama bu sözü herkes kendince yorumluyor. Ne olacak?
- Birincisi yaşamlarımız değişecek. İkincisi yeni düzenler gelecek; hem bireysel düzen hem de aile düzenleri değişecek. Gökyüzü unuttuğumuz değerleri ve kavramları hatırlatacak. Üçüncüsü dini, dili, ırkı, kimliği ile kimseyi ayrıştırmadan bütünün parçaları olduğumuzu idrak edeceğiz. Hırsların hükmünü yitireceği, şükür, sevgi ve emanete sahip çıkmamız gerektiğini anlayacağımız bir düzen.
2020 BİR DOĞUM GİBİ VE HİÇBİR DOĞUM SANCISIZ OLMAZ
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, dünyaya şöyle seslendi:
“Barış sadece savaşın olmaması demek değildir.
Birçok kadın karantina altında, aslında en güvende olmaları gereken yerde şiddetle karşı karşıya: Kendi evlerinde!
Bugün dünya üzerindeki her bir ev için barış çağrısı yapıyorum. Tüm hükümetleri pandemi döneminde kadınların güvenliğini ilk sıraya koymaya çağırıyorum.”
Aile içi şiddet, herkesin evlerine kapanıp kaldığı şu dönemde trajik bir biçimde tırmanışta.
Avrupa’daki sığınma evlerinde nüfus kısa sürede yüzde 30 artmış. Türkiye’de de durumun çok ciddi olduğunu düşünmeden edemiyorum.
◊ Atatürk Oto Sanayi’ye ilk adım attığınızda 14 yaşındaymışsınız. Motor sevdanız ne zaman başladı?
- Aslında hayatıma motordan önce tasarım girdi diyebilirim. Daha çocuk yaşlardayken...
◊ Nasıl oldu o?
- Uzaktan kumandalı oyuncak arabalarım vardı. Onları komple söker, ikisinin motorlarını tek araçta birleştirerek 4 çeker yapardım. En sevdiğim şey çalışan bir aleti sökmek, nasıl çalıştığını anlamak, daha sonra onu geliştirmekti. Tabii o zamanlar buna geliştirmek denmiyordu pek. Annemin tabiriyle daha çok “bozmak”tı. (Gülüyor) Annem benim oyuncak canavarı olduğumu söylerdi.
◊ İlk motorunuzu aldığınızda kaç yaşındaydınız?
- 16... Kırık döküktü ama ben ona yeniden hayat vermiştim.
◊ Çok da küçükmüşsünüz. Aileniz bu tutkunuza tepki göstermedi mi?
- Göstermez olur mu! (Gülüyor) Annem bana çok düşkündür. Asla motor binmemi istemezdi. Hatta ehliyet sınavına bile gizli gizli hazırlandım. Kaskımı, sırf o görmesin diye yatağımın altına saklardım.