İzlerken hüzünlendim, gurur duydum, göğsüm kabardı.
İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet, topları kendi çizmiş, bununla yetinmemiş gemileri karadan yürütmüştü. Bugün de Fatih’in torunlarından Selçuk Bayraktar aynı ruhla “Akıncı” projesini hayata geçirdi.
Peki bitti mi?
“Hayır” diyor Bayraktar. Sırada uçan araba ve insansız savaş uçağı olduğunu söylüyor ki dualarımız onunla. El Muzaffer daima.
Selçuk Bayraktar’ın dediği gibi; “Akıncı inşallah milyonlarca saat görev yapacak, ülkemizi koruyacak, isminin hakkını verecek.” Allah’ın izniyle.
◊ Eşiniz ve ikiz çocuklarınızla beraber aşağı yukarı 2 aydır evdesiniz. Kısıtlamalara harfiyen uyabildiniz mi gerçekten?
- Evet, tabii ki. Birçoğumuz gibi biz de 2.5 aydır ev ortamında karantinadayız. Hem kendi sağlığımız hem de toplum sağlığı için kurallara uyuyoruz. Bu pandemi dönemini ailece birbirimize destek olarak atlatmaya çalışıyoruz.
◊ Çocuklar anne-babalarının sürekli yanlarında olmalarından dolayı şaşkındır herhalde...
- Çocuklarımızla normalde de çok vakit geçiriyoruz ama tabii bu dönem son derece farklı. Çünkü artık her an yanlarındayız. Muhtemelen biraz şaşkınlar ki her sabah “İşe gitmiyor musunuz?” diye sormaya devam ediyorlar. (Gülüyor)
◊ Çok uzun süre evde, her an yan yana olmak evliliğinizi nasıl etkiledi?
- Biz eşimle normal şartlarda da birlikte vakit geçirmeyi severiz zaten. O yüzden herhangi bir sıkıntı yaşanmadı. Aynı evin içinde ama birbirimize özel ve serbest alanlar da tanıyarak geçiriyoruz bu dönemi.
EVDE PROBLEME DEĞİL ÇÖZÜME ODAKLIYIZ
◊ Ama uzmanlar sürekli bir arada kalmanın çiftler arasında gerilime sebep olabildiğini söylüyor. Siz bu tür sorunlar yaşamıyor musunuz hiç?
Açıkçası bazı şeyleri anlamamakta direnenin kendisi olduğunu düşünüyorum.
Sosyal medyada işler rayından çıktı.
İnsanlar sahte hesaplar açarak sürekli birilerini yerden yere vuruyor, tehditler ve küfürler havada uçuşuyor.
Oysa bu mecra kimseye hakaret etme, aşağılama, saldırma ya da taciz hakkı vermez.
Bu tarz hadsizliklerin elbet bir yaptırımı olmalı, siber zorbalık cezasız kalmamalı.
Bu mesele sadece Türkiye’nin değil dünyanın sorunu haline gelmiş durumda.
◊ Pandemi nedeniyle 2 ayı aşkın süredir evdesiniz. Yaş itibarıyla sokağa çıkma kısıtlamanız da var. Kendinizi nasıl oyaladınız bunca zaman? Günler nasıl geçiyor
- Benim için çok zor ya da sıkıntılı olmadı aslında. Bestelerime çalışıyorum, okuyorum. Oyalanmak bir yana bana gün yetmiyor bile diyebilirim.
◊ İstanbul’daki evinizdesiniz değil mi?
- Evet. Gitmedik bir yere...
◊ Sokağa çıkma kısıtlamaları yüzünden herkes soluğu yazlıklarında alırken siz burada kalmayı tercih ettiniz. Âşığı olduğunuz Bodrum, daha ferah feza bir alternatif olmaz mıydı?
- Yok, hayır. Bodrum’a gitsek mi diye hiç düşünmedik biz gerçekten. Buradaki evimizde gayet huzurluyuz.
◊
O yazıyla ilgili hem tepki hem de destek mesajı yağdı.
Aynı gün Cenk Eren’den de bir telefon aldım. Diyordu ki “Bir yere kadar haklısın. Fakat eğlence sektörünü birkaç sınıfa ayırmak lazım. Restoranlarda verilen konserler ile kulüpler bir tutulamaz. Kaldı ki sadece müzisyenlerimizi, sanatçılarımızı değil bu sektörden ekmek yiyen valesinden aşçısına yüzbinlerce insanı da düşünmek lazım”...
Hak verdim, konuyu bir de onların gözüyle değerlendirmeli dedim. Ertesi gün Cenk Eren, Demet Akalın ve Işın Karaca ile internet üzerinden uzun uzun konuştuk. Sağ olsunlar, tüm içtenlikleriyle sorularımı yanıtladılar.
Ama bazen samimiyet baş yakıyor!
Cenk Eren “Bizler 3-5 yıl birikimlerimizle idare ederiz ama sektörde gerçekten çok zor durumda olan insanlar var” der demez, Demet Akalın bilindik dobra tavrıyla araya girip itiraz etti: “Sana katılmıyorum.
Bizim de çoluğumuz çocuğumuz, çalışanlarımız, ev kredilerimiz var.
◊ Geçen haftaki yazımda itiraz ettiğiniz noktalar varmış. Nedir yanlış bulduğunuz? “Haydi eller havaya” moduna girmek için sizce de erken değil mi?
- Cenk Eren: Tülaycım yazında diyorsun ki “Eğlence sektörü açılırsa ikinci dalga da gelebilir”... Bir yere kadar haklısın. Fakat şu var, eğlence sektörünü birkaç sınıfa ayırmak lazım. Yani bar, disko dediğimiz kalabalık yerler ayrı, yemekli ortamda müzik yapılan yerler ayrı, ayakta konser izlenen alanlar apayrı. Bütün eğlence sektörünü tek şemsiye altında toplarsak yanlış bir yola girmiş oluruz.
◊ Yani sınıfına göre itiraz edelim...
- Cenk Eren: Bin kişilik konser alanında sosyal mesafeyi korumak tabii ki imkansız. Fakat hem Işın’ın, hem Demet’in hem de benim oturmalı masa düzeninde konser verdiğimiz, sahneye çıktığımız yerler var. Mesela Sahne İstanbul, mesela Günay, o tip yerlerden bahsediyorum. Devlet diyor ki “Ben belli bir süre sonra kademeli olarak restoranları açacağım. Diyelim ki 300 kişilik bir restoran, ilk etapta oraya sadece 150 kişi alacağım”...
◊ Masa ve sandalyeler arasında mesafe olacak yani...
- Cenk Eren: Evet. Bu şartlar altında, insanlar yemek yerken bizim orada şarkı söylememizde ne gibi bir sakınca olabilir?
“ÇOK PARA KAZANDINIZ
Ama güzel günler ufukta belirdi.
Büyük çoğunluğun duyarlı davranması, gerekli önlemleri alması ve Sağlık Bakanlığı ile sağlık çalışanlarının müthiş çabaları sayesinde pandemi kabusundan beklenenden daha hızlı uyanacağız gibi duruyor. Nitekim hafta içinde “kademeli olarak normalleşmenin” ilk sinyalleri verildi.
Ne var ki hızlı bir normalleşme algısının her şeyi berbat etmesi ihtimali gözümü korkutuyor.
Nitekim üç günlük sokağa çıkma yasağının sona erdiği pazartesi günü İstanbul’daki manzara akıllara zarardı.
Trafik yoğunluğu yüzde 40’ları aştı.
Sosyal medyada “bana bir şey olmaz” edasıyla “sıfır önlem” dolaşanlara rastladım.
◊ İşletme okumuş, iş hayatına ihracat sektöründe adım atmış ve sonra da kendi şirketlerinizi kurmuşsunuz. Ama kişisel bilgilerinizde sporla, özellikle de futbolla ilgili hiçbir detay yok. Futbol kulübüne başkan olma fikri nereden çıktı?
- Bu soru farklı ortamlarda sık sık soruluyor aslına bakarsanız. Ben de esprili şekilde “Sorunlar yumağı haline gelen şehrimizin takımına erkekler sahip çıkmayınca ben sahip çıktım” diye cevap veriyorum.
◊ Peki işin aslı nedir?
- Tabii realite kısmen böyle olsa da tam anlamıyla böyle değil. Ben zaten kadın kontenjanı gibi şeklen de olsa Kayserispor’un yönetim kurulundaydım. Çok sıkıntılı bir süreçten geçiliyor, kimse bu göreve talip olmuyordu. Derken başkan arayışında gözler bir anda bana çevrildi. Doğrusu çok fazla düşünmeme bile fırsat kalmadan Süper Lig tarihinin ilk ve tek kadın başkanı oldum.
◊ Ama öğrendiğim kadarıyla başlarda bu işe çok sıcak bakmıyormuşsunuz. Sizi kim cesaretlendirdi?
- Kayseri’de uzun yıllar belediye başkanlığı yapan Mehmet Özhaseki, halen Kayserispor’un onursal başkanıdır. O ve çok değer verdiğim TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’nun takımın başına geçmem yolundaki ısrarlı tutumu karşısında doğrusu direnemedim.
BENİM KİTABIMDA BAŞLADIĞIM İŞİ YARIM BIRAKMAK YOK