Yaza Merhaba

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Bilmem farkında mısınız? Bugün yazın ikinci günü. Yılın en sıcak günlerine giriyoruz. Aynı zamanda en uzun gündüzler de bu mevsimde.

Yaz, özellikle güneşin gökkubbede kalma yolundaki cömertliğinden ötürü, bana nedense diğer mevsimlerden daha uzun gelir. Oysa toplam 93 gün 23 saatlik süresiyle yaz mevsimi ilkbahardan bir günden biraz fazla, sonbahar ve kıştan ise topu topu dörder gün daha uzundur.

Öyledir ama, biz yazın sanki daha fazla yaşarız. Belki biraz daha az uyuruz. Ondan mı bu yanıltıcı duygu? Sanmam. Yazları insan daha canlı oluyor. Genci için de, yaşlısı için de geçerli bu. Sonra eğlenceler bitmek bilmiyor. Geceler tükenmiyor ki, yatağa girilsin!

Dikkat edin, yatağa girilsin dedim, eve girilsin değil! Kışın miskin miskin akşamları televizyon karşısında geçirenler bile, yaz gelince bir cevvaliyetle oraya buraya koşturmaya başlıyor. O lokanta senin, bu gece kulübü benim; olmadı o çay bahçesi senin, bu mesire yeri benim diyenler o kadar çok ki. Yaz herkese, her keseye, her gönüle göre bir seçenek sunuyor neredeyse.

Yazın Tevazuu

Bu kadar canlılık ve hayatiyete karşılık, yazın sevdiğim bir yanı da tevazuya açıklığı. Hele gündelik giyim sözkonusu olunca, yazın en zengininden en yoksuluna kadar hemen herkesin üstü başı bir oluyor neredeyse. Gerçi zenginler için özel markalar var elbette. Ama en azından yoksulların giyimi hiç de göze batıcı olmuyor. Bununla çok zaman teselli bulduğumu iyi hatırlarım.

Yemek içmek de öyle. Zengin için balığın alası, mezenin çeşit çeşidi var. Parası çok, zevki de gelişmiş olana mumlu balık yumurtası, hatta havyar bile meze. Bir tek Tekel sayesinde rakının fazla çeşidi kalmadığından herkes Yeni Rakı düzeyinde eşitlendi, o kadar. Bütün bunlara rağmen, yazın çoğu gününü birçok kimse birkaç dilim domates, biraz beyaz peynir, fırından taze çıkmış bir somun ekmek ve bir koca dilim de karpuzla geçirmeye bayılır. Nitekim ben de bu sonuncular arasında yer alırım. Tek farkım buna biraz zeytinyağı ve birkaç da zeytin eklemekteki ısrarımdır.

Parası bol olanlar son model arabalarıyla maruf caddelerde veya Boğaz’da tur atarken, diğerleri de aynı yerlerde kaldırımlarda piyasa yapar. Üstelik piyasa yapanlar gönüllerinin dilediği yerde durup bir dondurma yeme, ya da buz gibi bir şeyler içme lüksüne de sahiptirler. Arabalı olanlar için durmak ancak park yeri bulmaya bağlıdır.

Kimse bu sıcak havalarda ne kadar şatafatlı olursa olsun, kapalı yerlere girmekten hoşlanmaz. Herkes açıkhavada olmak ister. Gökkubbe ve yıldızlar ise şimdiye kadar kimseden para istemiş değil. Temiz hava da öyle. Rüzgar, eğer eserse, kimseden bunun ücretini talep etmez. Sadece lüks havuzlara giriş parayladır. Boğaz kıyıları ise hala herkese açık ve bedava.

Yazın en önemli özelliği ise aşkların tomurcuk verdiği mevsim olmasıdır. İşin bu yanı fakir, zengin tanımaz. Ele ele tutuşmuş, sarmaş dolaş olmuş insanların böylesine ortaya dökülüşündeki güzellik başka hiçbir şeyle karşılaştırılamaz. Bunu sadece yüreği katılaşmış olanlar göremez...

Şairlerin Yazı

Şöyle yaza bir selam sarkıtayım derken galiba yine çenem düştü.

Buna rağmen yazın güzelliğini bize hatırlatan şairlere de bir selam yollamadan yazıyı noktalayamam.

Nedense bana yaz için kaleme alınmış en güzel tasvirlerden biri olarak aklıma hep Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bir şiiri düşeyazar. Tanpınar’ın şiirinde beni etkileyen, onun doğa ile aşkı böylesine içiçe tasvir edişidir. Bu güzel şiiri yan sütunlarda bulacaksınız.

Hepinizin yazın tadını, keyfini çıkartmanızı dilerim.

Mavi, Maviydi Gökyüzü

Mavi, maviydi gökyüzü

Bulutlar beyaz, beyazdı

Boşluğu ve üzüntüsü

İçinde ne garip yazdı...

Garip, güzel, sonra mahzun

Işıkla yağmur beraber,

Bir türkü ki gamlı, uzun,

Ve sen gülünce açan güller.

Beyaz, beyazdı bulutlar,

Gölgeler buğulu, derin;

Ah o hiç dinmeyen rüzgar

Ve uykusu çiçeklerin.

Mor aydınlıkta bir çınar

Veya kestane dibinde;

Mahmur süzülen bakışlar

İkindi saatlerinde...

Birden gülümseyen yüzün

Sabahların aynasında

Ve beni çıldırtan hüzün

İki bakış arasında.

Kim bilir şimdi nerdesin?

Senindir yine akşamlar;

Merdivende ayak sesin

Rıhtım taşında gölgen var.

(Ahmet Hamdi Tanpınar)

Yazarın Tüm Yazıları