Paylaş
MASAMI derlerken elime geçen ayın Hürriyet’inden bir kesik geçti. Doğan Hızlan’ın 26 Haziran tarihli Bakış’ını kesmişim. Yazının başlığı 'Dekanı ağlatan ödül' desem, bilmem hatırlar mısınız? Hani o Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin Zirvedekiler 2000 ödül törenini anlatan yazı.
O yazıda, adetim olmadığı halde, bir cümlenin altını çizmişim. 'Vefa borcu, ödeneni değil ödeyeni yüceltir' diyor Doğan Bey.
Bu söz bana bir hikayeyi anımsattı. Hikayeyi nakleden Reşad Ekrem Koçu. Alıntı ise üstadın 'Topkapu Sarayı' adlı kitabından...
Yusuf Paşa’nın ibretlik öyküsü
Dalmaçya’da Nadin Sancak Beyi’nin ahırlarında yanaşmalık yapan dokuz, on yaşlarında kimsesiz bir çocuktu. Yalınayak, pelaspareler içinde bir kış günü su taşırken, bir kadıncağız bu çocuğa acımış ve soğuktan mosmor olmuş çıplak ayaklarına bir çift partal kundura giydirmişti.
Nadin’den gelen bir Kapucubaşı çocuğu gördü. O perişan kıyafeti içinde yüzünün harikulade güzelliğine ve temizliğine hayran oldu. Küçük ahır yanaşmasını İstanbul’a getirerek Enderunu Hümayun’a yerleştirdi.
* * *
Simasının letafetinden ötürü sarayda Yusuf adı verilen bu çocuk, zekasıyla, temiz kalbi ve ahlakı ile ve çalışkanlığı ile süratle temayüz etti. Has Oda’ya alındı. Sultan İbrahim’e Silahdar oldu. Az sonra damatlık ve kaptanpaşalık ile saraydan devlet kapusuna çıktı.
* * *
Bir gün Nadin Beyi’ne, Kaptanpaşa tarafından gönderilmiş bir meşin torba ile bir mektup geldi.
Mektupta, 'Falan yerde şu isimde bir kadın vardır. Bu torba, eğer sağ ise kendisine, ölmüş ise mirascılarına verilecektir' diye yazılıydı.
Kadın sağ idi. Çok ihtiyarlamış, çok düşkün vaziyette idi.
Torba, bir meclis huzurunda kadına teslim edildi. Herkes merak ettiği için açması rica edildi. Torbada içleri altın ile doldurulmuş bir çift partal kundura ile iki satırlık bir mektup vardı. 'Anacığım!... Buzdan donmuş çıplak ayaklarıma bu kunduraları giydirdiğin çocuk sana borcunu ödemeye çalışıyor.'
* * *
Ne yalan söyleyeyim, bu hikaye her aklıma gelişinde beni ağlatır...
Paylaş