İstanbul’dan gezi notları

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

BU köşenin okurları, İstanbulluları yaşadıkları kenti daha yakından tanımaya teşvik eden yazılarımı biliyor. İstanbul gerçekten keşfedilecek yanları sayısız denecek kadar çok bir kent. Belki de bir ömür bile yetmez İstanbul’u gezip yakından tanımaya.

Böyle bir gezintinin keyifli olacağını düşünürüm hep. Oysa bazen şehir içinde bir gezintinin hiç de beklenmeyen sonuçları çıkıyor ortaya.

Bugün size bir okuyucumun gezi izlenimlerini aktaracağım. Son derece sıcak, içten, bir duru su gibi berrak bir mektup bu. Bazen ifadeler düşük -ki, onların bir kısmını düzelttim-, bazen de genç kızın kafasının içi gibi karmaşık. Ama samimiyetinden hiç şüphe edilmeyecek sımsıcak bir mektup.

Mektubu okuyunca gerçeklerin hiç de sanıldığı gibi olmadığı görülüyor. Ama gerçekler de hayatın ayrılmaz bir parçası. Onlarla yüzleşmek zorundayız.

Şimdi sizinle bu harika mektubu paylaşmak istiyorum.

Küçük düzeltmeler bir kenara bırakılırsa, mektup aynen şöyle...

İyiniyetli, ama kötü bir başlangıç

'Merhaba,

Ben 23 yaşında, özel bir firmada asgari ücretin altında çalışan ilkokul mezunu bir bayanım. 9 Haziran cuma günki köşenizde yayınlanan yazınızı okudum. Yazınızda, 'oturduğunuz şehri yeterince tanıyor musunuz?' diye sormaktasınız. Hayır. Kendi adıma cevap veriyorum: Tanımıyorum. Tanımak için bu de bu hafta saz kursumu asıp yola çıkmaya karar verdim.

Gerçi önceden de giderdim bazı yerlere. Ama bu kez sizin söylediğiniz gibi yapmak istedim. Yalnız İstanbul’la ilgili bir rehber almadım. Kafama göre takılacaktım.

Cumartesi günü evde oturup saat ikiye kadar anneme yardım ettim. Sonra giyinip çıktım.

Gazi Mahallesi’nde oturuyorum. Önce otobüsle Topkapı’ya geldim.

Gelirken yolda, Küçükköy’ün biraz üstünde, bir kaza oldu. İlk defa büyük bir olayla karşılaşıyordum. Bir daha olmaz inşallah. Karşıdan geçmek isteyen bir kişiye araba çarptı. O anda, bir şey yapamadığım için kendimi çok kötü hissettim.

Evet, biz yolumuza devam ettik. Yaklaşık bir, bir buçuk saat sonra Topkapı’ya geldik.

Kent ortasında taciz

Benim planım şuydu: Önce Taksim’de bir arkadaşımla buluşup biraz oturduktan sonra karşıya geçecektim. Planıma uygun olarak Topkapı’dan Taksim’e geçtim. Saat beş buçuk civarında, Taksim’de arkadaşımı beklerken bana askıntı oldular. Eğer cevap verseydim kavga edecek ve planımı bozmak zorunda kalacaktım. Hem askıntı olanlar yabancıydı. O yüzden bayağı zolandım. Çünkü yabancı dil bilmiyorum. Biz hep 'Türk insanı şöyle ya da böyle' diyoruz. Ama kendi ülkemizde bile yabancılar bana laf atma cesaretini gösteriyor!

Sakın yanlış anlamayın: Ben ne şuralı, ne de buralı diye insanlar arasında ayrım yapmıyorum. Sadece insanların genel tavırlarını eleştiriyorum.

Gelelim konumuza...

Biraz bekledikten sonra, arkadaşım geldi. Bir saat kadar orada sohbet ettik. Sonra Beşiktaş’a gidip vapura bindim. Bu arada Beşiktaş iskelesini hayatımda ilk kez gördüğümü söyleyeyim.

Uzun, ince bir yol

Vapur iskeleden açılırken karşıdan gelen vapurla çarpışmaktan kıl payı ile kurtardık. Sonunda çok şükür hepimiz vapurdan sağ salim indik.

Otobüs durağına gittim. Orada da herkesle birlikte yarım saat kadar bekledim. Gerçi gideceğim yere dolmuş da var ve otobüsten daha çabuk gidiyor, ama işte maddi imkansızlıklardan ötürü dolmuşa binemiyorum. Hem mavi kartım var. Bazen işe de yaradığı oluyor. Size bir şey söyleyeyim mi? Türk vatandaşı olarak devletin verdiği ve yararlandığım tek şey bu mavi kart. Buna da şükür!

Neyse otobüse binip Ümraniye’ye gittik.

Orada amcamlarda kaldım. Akşam, komşu kızının kına gecesine katıldık.

Düğün ise Dudullu’daydı. Otobüse binip amcamın kızı ve yengemle birlikte düğüne gittik. Gece bayağı güzel geçti. Hem ben bu vesileyle Dudullu’yu ilk kez görmüş oldum.

Sonra Dudullu’da Şark Sofrası diye bir yere gittik amcamın kızıyla. Orası da çok güzeldi.

Tabii İstanbul’un oradan daha güzel yerleri de var. Ama arabamız yok. Sabah, diyelim saat dokuzda kalkıp Anadolu yakasına geçmeye kalksan, otobüsle dünyanın zamanı gidiyor.

Bazı dilekler

Elbette daha kolay ulaşım yolları var, ama iki kişi Avrupa yakasından karşıya gitmeye kalkışmak dünyanın parası.

Kapıdan bir dışarı çıkın bakalım, sadece yol parasına yetmiyor alınan maaş.

Ben kendim gibi olanların maaşını düşünerek söyledim bütün bunları.

Şimdi siz diyorsunuz ki, oturduğunuz şehri tanıyın.

O gittiğimiz yerde, kız olduğumuz için sözlü tacize bile uğradık. Ama gittiğimiz yer yine de güzeldi.

İnsanlar her şeyi bilip öğrensinler. Oturduğu şehri tanısınlar.

Yalnız biraz sabır, biraz istek, biraz karşılıklı saygı gerektiğini düşünüyorum. Tabii bir de birbirimizi kırmamaya özen göstermeliyiz.

Bir de para lazım. Bu önemli. Hatta belki de en önemlisi sayılabilir.

Gezerken ve tanırken sabırlı ve her şeye hazırlıklı olun.

Hoşçaalın efendim...'

Siz de hoşça kalın küçük hanım. Dilerim İstanbul ve İstanbullular sizin gönlünüzdeki gibi pırıl pırıl olur. Böylece bu kentte yaşamaktan hepimiz daha büyük mutluluk duyarız!

Yazarın Tüm Yazıları