Hizmet etmek zül değildir

Konu, işini iyi yapmak. Hizmet etmenin bir zül, bir aşağılık uğraş değil, aksine bilgi, beceri ve zarafetle süslenmiş bir iş olduğunu kabul edelim artık. İşini iyi yapmayan insanlar ortalarda cirit atıyor. Birkaç örnek verelim...

Geçen haftaki yazıma ilişkin, en azından bana, çok şey söylendi. Çoğu okurum, yazının sadece bir restoran tanıtımı olmadığını fark etmiş. Dilimin altındaki bakla tanesini fark etmişler. Baklayı ağzımdan çıkartmamı, mesajı daha açık yazmamı istediler. Madem okurun talebi böyle, biz de yerine getirelim.

Konunun özü, işini iyi yapmak. Bizde çoğu zaman eksik olan da aynen bu haslet. Köşenin doğal sınırlarını aşarak söyleyeyim: Hemen her iş kolunda işini iyi yapmayan insanlar ortalıkta cirit atıyor. Birkaç örnek vereyim...

MERHABA YA ŞAŞKIN

Geçenlerde bir restoranda şarap tadımı vardı. Sağolsunlar, misafir olarak beni de düşünmüşler. Ancak iş yerinin sahipleri -ki aynı zamanda davet sahibi oluyorlar-, davet etme işini bir halkla ilişkiler şirketine devretmiş. Bence ilk hata daha burada işlenmiş bulunuyor. Eğer bir konuğu davet etmek işi size zor geliyorsa, yük oluşturuyorsa siz o davetten vaz geçin cancağızlarım.

Neyse, halkla ilişkiler şirketinden bir genç hanım -gençliğini sesinden çıkarsadım- beni cep telefonumdan aradı ve daveti iletti. İkinci hata da burada. Eğer bir davet yapılacaksa, oturur bunu bir kağıda -tercihen bir dolmakalemle- yazar ve davet mektubunu bir zarf içinde yollarsınız.

Kapristen değil ama telefondaki arızadan dolayı daveti anlayamadığımı söyledim. Bana yazıyla bildirmelerini rica ettim. Bir gün sonra elektronik mektup kutuma davet yazısı ulaştı. Mektup şöyle başlıyor: ‘‘Merhaba Turgut Bey!’’ Ben de içimden ‘‘Merhaba ya şaşkın!’’ dedim. Düşünün, bir insanı özel bir toplantıya davet ediyorsunuz ve davet mektubunuzda başka birisine hitap ediyorsunuz. Bu da üçüncü ve sonuncu hata oldu. Elbette davete katılmadım. Daha kötüsü, davet sahipleri bir tanıtım faaliyetiyle işyerlerinin şöhretini iyileştirmek yerine ceplerinden para verip aksi bir duruma yol açmış oldular. Var mı dünyanın medeni bir ülkesinde böyle bir iş?

HERŞEYİMİZ TAMAM!

Birkaç hafta önce Boğaz'a yakın bir yerde açılan bir restorana ısrarla çağrıldım. Araya hatırlı dostlar girdi. Başımı kaşıyacak durumda olmamama rağmen bir akşam iş çıkışı uğradım. Yönetici konumunda zarif bir hanım karşıladı. İş yerinin sahiplerinden birisi de bir saat sonra bize katıldı. Patron yemekleri beğenip beğenmediğimi sordu. Kendi konumu ve sınıfı içinde iyi olduğunu söyledim. Birkaç küçük öneride bulundum. Bundan cesaret alan patron, ‘‘görüyorsunuz, her şeyimiz tamam. Ama biraz tanıtıma ihtiyacımız var’’ dedi.

ŞUURSUZ RESTORAN MÜDÜRÜ

Sevgili okurlar, Şeytan zaman zaman beni dürter. O akşam da öyle oldu. Restorandaki en iyi servis elemanını sordum. ‘‘Çoğu iyidir de, restoran müdürümüz bayağı iddialıdır’’ dediler. Kendisini tanımak istedim. Bu vesileyle bana yemeğe eşlik etmek üzere içki olarak ne tavsiye ettiğini sordum. Önce rakı önerdi. ‘‘Onu geçin’’ dediğimde, şarap tavsiye etmek durumunda kaldı. ‘‘Hangisini, hangi yemekle?’’ soruma ise cevap veremedi. Bunun üzerine mevcut şaraplarını saymalarını rica ettim. Bu arada masaya birkaç metre uzakta bir fer forje üzerinde dizilmiş şarapları seyretmekteyim. Restoran müdürü herkesçe malum üç dört şaraptan sonra teklemeye başladı. Oradaki bir düzine şarabı sayamadı. En sonunda dünyanın en güzel kırmızı şaraplarının yapıldığı kabarne sovinyon üzümlerinden üretilmiş bir -elbette!- kırmızı şarabı beyaz şarap olarak önerdi!

Bunun üzerine restoranın sahibine dönüp, ‘‘sizin tanıtımdan önce daha yapacak çok işiniz var’’ demek zorunda kaldım. Acaba böyle söylerken sizce haksız mıydım?

İYİ ÖRNEKLER VAR

Örnekleri daha fazla saymayayım. Çünkü otuz yılı aşkın profesyonel hayatımda anlatılacak bu tür hikaye çok fazla. Sanırım meramımı anlatmaya bu kadarı yeter.

Geçen hafta Milano'daki Four Seasons Oteli'nden söz ederken vermek istediğim mesaj, uygar yerlerde yukarıdaki abukluklar yerine inceliklerin sergilendiğiydi. Yeryüzünde para eden de böylesi zarif ayrıntılara dikkat edilmesi. Hizmet etmenin bir zül, bir aşağılık uğraş değil, aksine bilgi, beceri ve zarafetle süslenmiş bir iş olduğunu kabul edelim artık. Yoksa gidecek yerimiz, varılacak menzilimiz olamaz.

Sözü iyimser bir iki cümleyle bitireyim. Türkiye aslında sadece yukarıda anlattığım zihniyetle malul değil. Bu kez sınırı aşmadan söyleyeyim. Mesela ne zaman canım iyi bir et yemeği istese ve Beyti Restoran'a gitsem, karşımda daima büyük bir usta olan Beyti Güler Bey'i görürüm. Bir misafirimi Türk yemekleriyle ağırlamak istesem mutlaka uğradığım Borsa Restoran veya Feriye Lokantası olur. Her iki yerde de sırasıyla Rasim Özkanca ve Vedat Başaran'ı görürüm. Yukarıda saydığım isimlerin parayla pulla ilişkileri artık gerilerde kalmış. Bunu iyi biliyorum. Ama işlerine -ve tabii bu arada kendilerine- olan saygıları onları sürekli işlerinin başında tutuyor. Böyle güzel görüntüler de bana bu ülkede hálá umut aşılamakta.

Viski dünyasında bir gezinti

Haziran ayının ilk günü bir cumartesiye rastlıyor ve o gün Bilgi Üniversitesi'nde meraklıları ile viski dünyasında bir gezintiye çıkacağız.

Bilgi Üniversitesi'nin bu önerisi bana çok cazip geldi. Çünkü Türkiye'de 1980'lerden itibaren yiyecek-içecek alanında büyük bir devrim yaşanıyor. Türk tüketicisi, belki yüz yıl sonra, dünyanın diğer yerlerinde görülen ürünlerle tanışıyor. Bunların nasıl tüketileceği, nasıl değerlendirileceği ve en önemlisi bunlardan nasıl keyif alınacağı başlıbaşına bir mesele.

Sorunu bir ölçüde kitaplarla çözmek mümkün. Ama kitapların anlatamayacağı hususlar var. Bunlar çoğu zaman satır aralarındaki gerçekler. Onları da birilerinin dillendirmesi gerekiyor.

İşte 1 Haziran günü yapılacak iş böyle bir tanışma ve öğrenme merasimi. Meraklılar 0212-293 5010 numaralı telefondan veya www.bilgi-egitim.com adresinden ayrıntıları öğrenebilir.
Yazarın Tüm Yazıları