Ebrudaki çiçekler

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

CAFER Ağa Medresesi’ndeki Hikmet Barutçugil’in ebru sergisini aklıma düşüren Mustafa Kutlu oldu.

Yazısını okuyunca kendimi eski İstanbul’un bu düş mekanına attım. Düştüğüm yerde etrafımı çiçekler kapladı. Hayalime üşüşen kokuları başımı döndürdü. Görüntüleri gözlerime şenlik oldu. Sanatın büyüsü havada bir esir rüzgarı gibi dolaşıp duruyordu.

Soyut gelenek

Herşeyi Batı’da görüp Batı’dan almak, iflah olmayan bir Tanzimat hastalığı. Yeni yeni kendimize geliyoruz gibi bir havanın oluşmasına sadece seviniyorum. Ama eteklerimi zil çaldıracak kadar bir gelişmeye de tanık olduğumu söyleyemeyeceğim.

Örneği ebrudan vereyim. Bu geleneksel sanatımız, Batı’da bizden çok daha geç bir dönemde ünlenmiş soyut akımın doruklarından biri olarak anılsa yeridir. Ama böyle bir sanat geleneğinin üzerinde yeterince durulduğu da söylenemez. Fahr el nissa Zeid’in soyut resminde ebrunun hiç mi hakkı yok?

Sergi üzerine

Birkaç söz de sergi üzerine...

Mustafa Kutlu, Hikmet Barutçugil’in ebruda bir yenilik olarak geliştirdiği ve kendi adıyla anılan 'Barut ebrusu' örneklerine bu sergide de yer verdiğini söyledikten sonra, ‘Ancak Hikmet Bey’in başta karanfil olmak üzere, yaptığı gül goncası, gelincik örneklerini görünce bunların da en az Barut ebrusu kadar yeni ve önemli bulduğumu belirtmeden edemedim’ diyor.

Kutlu’nun da söylediği gibi, ebru soyut biçimler ve renk uyumu üzerine kurulu bir sanat. O yüzden 'bu gibi soyut zeminlere somut bir figür kondurmak sarsıntı yaratır. Her iki unsuru -soyut ve somut- ahenkle birleştirip bir üçüncü resim elde etmek hayli müşkildir.'

Hikmet Barutçugil’in eserlerindeki hayranlık verici yan, sanatçının bu zorluğu aşarak soyutla somutu aynı çerçeve içinde buluşturabilmiş olması.

Bütün bunları uzman tartışması saysanız da, Barutçugil’in Cafer Ağa Medresesi’ndeki sergisini mutlaka görün.

Soyut birer renk denizi olan ebrular ve onların üzerine kondurulmuş çiçekler yine de yüreğinizi kıpır kıpır edecek, eminim. Gerçek sanatın güzelliği de burada. Fazla bir şey anlamasanız bile kalbinizi mutlaka sevinçle dolduruyor, adeta ruhunuzu temizliyor.

Rüya gibi bir tat: Kobe Sığırı

Swissotel the Bosphorus, bu hafta içinde müthiş bir lezzeti İstanbul’da ağzının tadını bilir kişilere sunuyor. Bu müthiş lezzetin adı, 'Kobe Sığırı.' Japonyadaki adıyla Wagyu, özel bir ırktan gelmekte. Söylendiğine göre soyu milattan sonra ikinci yüzyıla kadar çıkıyor.

Hayvanın özelliği asaleti ve atalarının geçmişiyle sınırlı değil. Beslenmesi ve bakımı da çok özel. Özellikle yaz aylarında bira ile besleniyor. Her gün masaj yapılıyor. Tüyleri Japon rakısı olarak adlandırabileceğimiz sake ile taranıyor. Tamamen gerilimden uzak bir ortamda tutuluyor.

Böylece wagyu’nun etinin yumuşacık, içi yağ damarları ile zenginleşmiş, harika bir et olması sağlanmakta.

Pişirilmes ise özel ustalık gerektiriyor.

Ayrıntılar pazar yazısında

Bütün bunları bu haftaki pazar yazımda daha ayrıntılı anlatacağım. Ancak o gün Kobe sığırını yemek için zaten son gün olacak. Ben lezzet meraklılarını daha önceden uyarabilmiş olmak için bu yazıyı cumadan gazeteye yetiştirdim.

Böyle lüks şeylerin iyatının söylenmesi ayıptır ve zaten yazıyı yazdığım şu anda Swissotel’deki fiyatı da bilmiyorum. Ancak Japonya’da bu etin kasapta kilosunun bizim paramızla yaklaşık 700 milyon lira olduğunu görmüştüm. Hatta arkadaşlarla aramızda, 'bol bol alalım da dönüşte mangal partisi yaparız' diye şakalaştığımızı hatırlıyorum. İyi haber, Swissotel bu eti özel bir promosyon fiyatına yapacağını söylemesi. Ağanın eli tutulmaz!

TEL: 677 04 25

FAKS: 677 04 21

E-MAİL: tsavkay@hurriyet.com.tr

Yazarın Tüm Yazıları