Paylaş
Çünkü Reza Zarrab’ın New York’ta mahkeme karşısına çıkarıldığı 27 Nisan’daki duruşmada Yargıç Richard Berman başta uzun bir açıklama yapma gereği duymuş... Ve bir kere İstanbul’da bulunduğundan bahsetmişti. Ancak mahkeme tarafından duruşmanın dökümü yayınlanınca durum anlaşıldı. İşin içinden yine bir Fethullah Gülen hikâyesi çıktı. Nasıl mı?
*
YARGIÇ Berman’ın İstanbul seyahatinin sebebi, 8-9 Mayıs 2014 tarihlerinde düzenlenen “Adalet ve Hukuk Devleti” başlıklı bir sempozyum. Berman sempozyumda “Bağımsız ve Etkin Yargı” konulu bir panelin moderatörü. Programına, katılımcılarına baktığınızda, hem ABD’den hem Avrupa’dan önemli hukukçuların olduğu, Four Seasons Bosphorus’ta düzenlenen üst düzey bir toplantı bu.
Berman, duruşmada bundan bahsedip “İstanbul’u harika bir şehir olarak buldum” diye giriyor söze. Sonra ABD’den Vermont Başsavcısı’nın da dahil olduğu 20 konuşmacının yer aldığı bu uluslararası sempozyumda moderatör olarak katıldığı panelin diğer konuşmacılarını sıralıyor. “Benim bu panele katılımım, Sayın Zarrab’ın âdil ve tarafsız bir yargılamaya tabi olacağının garantisi olarak, benim bu davaya âdil ve tarafsız bir biçimde başkanlık etmemi etkilemez” diyerek de meseleyi bağlıyor.
*
NE kadar titizler diye düşünüyorsunuz değil mi? Orası öyle. Ama daha bitmedi. Çünkü öykü, Zarrab’ın avukatı Benjamin Brafman’ın konuşmasıyla birden renk değiştiriyor. Brafman, “Sayın yargıç haddim olmayarak söylüyorum, beni haklı çıkardınız” diyor: “İstanbul’da bulunmanız ve yaptığınız konuşmanızdan haberim vardı, çünkü biz de kendi titizliğimizle herkesin yaptığı gibi her şeyi takip etmeye çalışıyoruz. O yüzden de yargıç ilk önce panele katıldığını gündeme getirecektir, demiştim.” Ardından Yargıç Berman’ın âdil ve tarafsız bir yargıç olduğunu söyleyip şimdiye kadar bunun aksi yönünde bir şeye rastlamadıklarını belirtiyor. Yargıç Berman da “Bu davalardaki deneyimim, genel olarak, benden hep bir adım öndesiniz” diyerek ona karşılık veriyor.
İşte Manhattan’ın en güçlü yargıcı ve New Yok’un en büyük avukatlarından biri arasında geçen bu pasif-agresif diyalog da nereden çıktı diye düşünüp dökümü yeniden gözden geçirdiğinizde ise karşınıza Amerikalı kâtiplerin isimini tam olarak yazamadıkları bir şirket çıkıyor. Birleşmiş Milletler ile birlikte bu sempozyuma sponsor olan ‘Yüksel Karkın Küçük Avukatlık Bürosu.’
*
HÜKÜMETE yakın çevrelerin ABD’deki Zarrab davasının Gülen Cemaati’nin bir oyunu olduğu yolundaki yayınlarını biliyorsunuz. 27 Nisan’daki duruşma tamamlanıyor. Tam 6 gün sonra, hükümete yakın bir gazetede “İşte Paralel’in kozmik hukuk bürosu” diye bir haber çıkıyor. Peki Zarrab davasından bahsedilmeden yazılan haberdeki büro kim çıkıyor? Doğru tahmin ettiniz: ‘Yüksel Karkın Küçük (YKK) Avukatlık Bürosu.’
Haberin içeriğine girmeyeceğim. İçinde birçok isim geçen, çeşitli teoriler üzerine oturtulmuş imzasız bir öykü. Ancak işin ilginç yanı, Zarrab davasının dökümünü okuduktan sonra görüştüğüm İstanbul’daki güvenilir hukuk çevrelerinin de bana YKK’nın Gülen Cemaati’ne yakın olduğunu söylemesiydi. Dahası, haberde iddiaya konu pek çok olayda da bu büronun cemaat ve hükümetin kol kola olduğu yıllarda şüpheli işlere karıştıklarını anlatmalarıydı.
*
BUNUN üzerine büronun ortaklarından Cüneyt Yüksel’i aradım ve telefonda uzun uzun konuştuk. Önce sempozyuma sponsor olmadıklarını söyledi. Daha sonra telefon edip söz konusu sempozyumun otel ve uçak masraflarına katkı sağladıklarını kabul etti.
“Cemaat üyesi misiniz” dedim. Kendisinin de ortaklarının da cemaate mensup olmadıklarını savundu. Ben Cemaat üyelerinin Cemaat mensubu olduklarını inkâr etme gibi bir davranışları olduğunu söyleyip bu cevabına şüpheyle yaklaşacağımı belirttim. Anlayışla karşıladı.
Yargıç Berman’ı sordum. Berman’ın sempozyuma karısıyla geldiğini ve toplantılar sırasında sadece bir kere konuştuklarını, bir daha kendisini görmediklerini söyledi. İki yıl sonra Zarrab davasına bakan yargıç olması için “Kader” dedi. Sempozyumun hazırlıklarının 17 Aralık 2013’ten önce mi sonra mı başladığını sordum. “Sonra başladı. Biz bu konuda Mart’ta bir toplantı yaptık” dedi. Sempozyumdan üç ay sonra ise şirketinde vergi denetimi başlatıldığını, üç ayrı müfettişin toplam 17 ay içeride teftiş yaptığını, sonunda aklandıklarını söyledi. 110 kişinin çalıştığı büyük bir hukuk bürosu olduklarını söyledi Yüksel ve “Ben Türkiye’de yaşamak istiyorum” dedi. Bunun duyduğumda, son dönem yurt dışına çıkan Cemaat üyeleri gibi onun da aklında yurt dışına gitme gibi bir düşünce oluştuğu izlenimi oluştu bende.
*
BEN bir gazeteci olarak artık bıktım. İki türlü de bıktım. Her olayda Cemaat parmağı olduğunun iddia edilmesinden de sıkıldım. Hiç aklınıza gelmeyecek bir olayda Cemaat’in parmağının olduğunu görmekten de sıkıldım. Bu mesele hangisine giriyor bilmiyorum. Fakat emin olduğum, YKK işinin de gösterdiği, Zarrab davasıyla birlikte bu bıkkınlığı şimdi Amerikan yargısı da fazlasıyla yaşayacak. Türkiye’nin gizemli dünyasına hoş geldiniz değerli Amerikan yargısı mensupları.
Paylaş