Paylaş
Beyazlara hakaret ediyordu. Vietnam Savaşı’na karşı çıkıyordu. Bunlar çok tartışmalı şeyler. İstemedik. Sahiplenmedik. Ama ne zaman ki başardı, biz de onu kucakladık.” Louisville’de taksicilik yapan 60’larında siyah bir Müslüman erkeğin sözleri bunlar. Muhammed Ali’nin doğduğu evin biraz ötesindeki bir barakada kızarmış tavuk satan Big Mama’s dükkânının önündeki sohbetimizden.
***
Durumu o kadar iyi anlatıyor ki aslında... Dünyayı değiştiren insanların başta yaşadıkları yalnızlığı... Çizginin dışına çıktıklarında kendi çevrelerinden bile destek görmelerinin zorluğunu öyle güzel özetliyor ki...
İşte Ali’nin iki günlük cenaze törenini takip etmek için Kentucky Louisville’e indiğimde ben de hep bu çelişkiyi kavramaya çalıştım. Bu 250 bin kişilik tutucu güney kasabası nasıl bir yer ki, içinden böyle bir devrimci çıkardı? Louisville’de ne vardı da, Ali’yi yetiştirdi?
***
Bütün hikâye, Ali’nin hayatı boyunca uğradığı ayrımcılıkta yatıyor. Hem de ayrımcılığın her türlüsünü yaşamış olmasında.
Bir defa yoksul siyah mahallesindeki evinin önüne gidip etrafı gezdiğinizde, büyürken karşılaştığı ekonomik ve sosyal engellere tanık oluyorsunuz. 60’larda Amerika’da yaşanan ırk ayrımcılığını, siyahların haklarının yasalar karşısında da korunmadığı yılları düşündüğünüzdeyse daha küçük bir çocukken yüz yüze kaldığı zorlukları anlıyorsunuz.
Mesela annesinin anlattığı bir öykü var ki... Çocukken içeri girdiği bir bakkalda derisinin rengi yüzünden su içmesine izin verilmeyişi...
Öfkesi, beyazları düşman görmesi... Aç bırakılan bir aslanın bakıcısını parçalaması gibi.
***
O zaman anlıyorsunuz. Hepsini bir arada düşündüğünüzde, beyazlara ait ne varsa büyük bir nefretle reddeden bir gencin 22 yaşında boksun zirvesine çıkıp İslam’a yönelişini de portreye daha kolay oturtuyorsunuz.
Bazılarının savunduğu gibi İslam’ın mesajlarının da etkisi olmuş mudur? Belki. Ama özünde sosyal bir başkaldırı aslında Ali’nin Müslümanlığı... Dahil olduğu grup ‘İslam Ulusu’ bile siyah milliyetçiliği üzerinde yükselmiyor mu?
***
Kentte her yerde Ali’nin afişleri var şimdi. Üstünde “Ben Ali’yim” yazan tişörtle dolaşan çocuklar... Muhammed Ali yazılı pankartlar...
12 yaşındayken bisikletini çalanları ‘kamçılamak’ istediğini söylediğinde, ona boks öğrenmesini tavsiye eden polis memurunu dinleyip attığı yumrukları meşrulaştıran öfkeli Cassius’un Ali’ye dönüşmesini kutlayan ülke, şimdi bu ufak kasabaya akın ediyor.
Ve binlerce insan, uzun süre gazetecilere Muhammed Ali adını kabul ettirmek için savaşmış adamın ardından o adı taçlandırıyor.
Onlarca ünlü isim... “Tamam” diyor, “Sen Ali’sin. “Ve teslim oluyorum, ben de Ali’yim.”
Ve en önemlisi... Herkes hangi yönünü istiyorsa Ali’nin o tarafını yâd ediyor.
Cenazede Ali’yi anmaya gelenlerden Faslı Müslüman Abdul Rauf Hamidullah gibiler Müslüman Ali’yi... 1979’da onun bodyguard’lığını yapan Abdullah R. Muhammed gibiler ise siyah hakları savunucu Ali’yi...
Bazıları insan hakları savunucusu Ali’yi... Bazıları da büyük bir boksörü, en büyük sporcuyu defnediyor.
Dünya, Louisville’de insanlık tarihinin en büyük isimlerinden birini uğurluyor.
Paylaş