Paylaş
Lozan’da Yunanistan’dan Anadolu’da yaptığı tahribat ve katliam için tazminat istemiştik. Fakat “Yunanistan’ın ödeme gücü yok” denilince İsmet Paşa vazgeçmiş, milyonlarca altını Yunanistan’a bağışlamıştı.
Böyle diyor.
Peki bu doğru mu?
Evet tazminat istedik, İsmet Paşa sonunda vazgeçti.
Fakat gerçek bundan ibaret midir?
ZİHNİYET MESELESİ
Mesele fevkalade önemli bir zihniyet sorununu yansıtıyor: Filin neresinden tutarsanız, tuttuğunuz yer gerçektir ama ona göre fil tanımı yapmak yanlıştır!
Muhafazakârların bir kısmı, karmaşık gerçekliği araştırmadan, siyasi propaganda için işlerine gelen birkaç olayı seçip ona göre “bütün” hakkında hüküm veriyor.
Tabii sadece onlar değil, hemen bütün ana akımlarımızda bu yaygındır: Atatürk’ü, İnönü’yü, Menderes’i... Yahut Tanzimatçıları, Abdülhamid’i, İttihat ve Terakki’yi araştırmak yerine övmek veya yermek için birkaç olayı ya da vecizeyi seçerek kocaman hükümler inşa ederiz.
Son yıllarda Lozan’ı akademik nitelikte müzakere etmek yerine, böyle siyasi amaçlarla karalamak moda oldu.
LOZAN’DA TAZMİNAT SORUNU
Evet, Türkiye Lozan’da Yunanistan’dan tazminat istedi; miktarı 160 milyon altın liradır. Bugün için milyarlarca dolar.
Fakat, Venizelos da Türkiye’den tazminat istemişti! Ne için mi? Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve savaş sırasında Anadolu ve Trakya’dan 450 bin Rum’un Yunanistan’a göç ettirildiğini...
Milli Mücadele sırasında da 950 bin Rum’un göç ettirildiğini söylüyor, bunların taşınmazlarının Türkiye’de kaldığını, Yunan devletinin bunları Yunanistan’a götürmek, yerleştirmek ve işgal sırasında geri getirmek için masraflar yaptığını ifade ederek 223 milyon altın lira tazminat istiyordu!
Dahası, İtilaf devletleri de “Türkiye bize harp ilan etti, masraf yaptırdı” diyerek 30 milyon altın “harp tazminatı” istiyordu.
AÇIN OKUYUN
Günlerce tartışıldı, İsmet Paşa hepsini reddetti, Türk talebi konusunda dosyalar dolusu belge sundu. Neticede küçük Karaağaç mıntıkasının Türkiye’ye verilmesi karşılığında, bütün tarafların tazminat istekleri sıfırlandı, dosyalar kapatıldı.
Başbakan Rauf Bey, Karaağaç’ın yetersiz olduğunu, Türkiye’ye adli ve mali konularda daha fazla taviz verilmesi gerektiğini yazmıştı. Ankara’dan bakınca Rauf Bey haklıdır.
Lozan’da ise sorun, yeniden bir savaşı göze alıp almamak diye görünüyordu.
Bütün bunlar akademik düzeyde tartışılır elbette.
Ama “İsmet İnönü milyonlarca altını Yunan’a bağışladı” demek ancak cehalet ve kör fanatizmle mümkündür!
Rahmetli Seha Meray’ın yayınladığı Lozan Tutanakları’nın 4. cildi bu konudadır, açın okuyun.
NE ZAMAN KAYBETTİK
Adam devam ediyor, ülke adları sayıyor, Sırbistan, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Mısır, Filistin, Suriye, Adalar falan.
Ama bunların bir kısmını Abdülhamid zamanında, bir kısmın İttihat ve Terakki zamanında kaybettik; Lozan’da değil.
Onları da suçlamak yanlıştır. Osmanlı, çokuluslu ve ‘patrimonyal’ yapısıyla hayatiyetini kaybetmiş; tarihçi Şükrü Hanioğlu’nun deyişiyle “anakronik” hale gelmişti.
Bunu anlamak için de iktisat tarihi, askeri tarih, siyasi tarih, düşünceler tarihi, hukuk tarihi falan okumak lazım.
Dahası, Abdülhamid’e muhalefet etti diye Mehmet Âkif’e düşmanlık edenler bile türemiş, biliyor muydunuz?!
Paylaş