Paylaş
Biliyorsunuz, bu bir “kripto para”. Patronu yok, karışanı yok, tüm işlemleri şeffaf, sayısı 21 milyon adetle sınırlı ve sistemi bir özel yazılım işletiyor.
Tüm muhafazakar iktisatçılar bu neviden kripto paralara ihtiyatla bakıyor.
Ancak, hayat onların endişelerine paralel tecelli etmiyor.
Birkaç hafta önce “Bitcoin” yazısını yazdığımızda, değeri iki üç günde 3 bin dolardan, 6 bin dolara çıkmıştı.
Şimdilerde 15 bin doları aştı.
Benzer sanal paralarla birlikte toplam hacim birkaç yüz milyar dolara ulaşmış durumda.
Yani bu iş artık ciddi bir “vaka”.
Zaten vadeli işlemleri de başladı.
Ayrıca çok şirket Bitcoini tahsilatta kabul etmeye başladı.
Ha deniyor ki, dünyada devletlerin vergi ve benzeri gelirleri yaratılan katma değerin ortalama %34’dür. Onlar da tahsilatta hiçbir zaman bu paralara itibar etmezler. Zira bunlara güvenip “bütçe” yapmak mümkün değildir. O yüzden en büyük müşterinin devre dışı olduğu bu enstrümanın geleceği yoktur.
Açıkça, bu yorum bize ikna edici gelmiyor.
Bitcoin, esasında egemen dünya düzenine başkaldırının simgelerinden biri.
Dolar ve euro imparatorluğuna bir kafa tutuş.
Bu sebepten tıpkı Osmanlı’nın Akdeniz Korsanlarını sahiplenmesi ve bu sayede bir deniz kuvveti oluşturması gibi, global sistemden müşteki devletler bu yapılara kucak açmak isteyeceklerdir.
Pek tabii, bu sistemin gücü hiçbir yere bağlı olmaması ve ekonomi dışı telakkilerden etkilenmemesi.
Yorumcular Bitcoin’in daha da değerlenebileceğini söylüyorlar.
Ancak çok iniş-çıkışlı seyir izlemesi ve farklı borsalarda arbitraja değecek ölçüde farklı fiyatlar oluşması da güven sarsıyor.
Bitcoin alıp satmak zor değil.
Bitcoinlerinizi muhafaza etmek istiyorsanız bir “cüzdana” sahip olmanız gerekiyor.
Tüm işlemler çok karakterli şifrelerle yürütülüyor.
Yazılımlar “Blockchain” teknolojisi ile çalışıyor.
Bir de uzmanlık gerektiren bir “maden” çıkartma işlemi var ki, yeterli kapasitede bir bilgisayar cihazları ve ciddi bir elektrik faturasını göze alarak Bitcoin ve benzeri paraları istihraç (mining) edebiliyorsunuz.
Maden çıkartma, bir anlamda bu uygulamanın yaygınlaşmasına yapılan katkının Bitcoin olarak ödülü.
Peki, Bitcoin ve benzerlerinin hukuki bir tarifi oturdu mu?
Yani bu paralar, bir menkul kıymet benzeri mi, yoksa dolar, euro gibi bir para mı, yoksa emtia mı, değer artışları, alım-satım kazançları vergiye tabi mi?
Öncelikle belirtelim ki, bu konu hakikaten çok tartışmalı ve ayrı bir yazı konusu.
Şirketler UFRS standartlarına göre ‘Bitcoin’lerini dolar, euro gibi değerlendirmiyorlar.
Kısaca belirtelim, kapsamlı bir ticari organizasyon içinde yapılması durumunda ticari kazanç olarak vergiye tabidir.
Açıkça bu teknolojik ürüne henüz devletler de tam hazır değil.
Ama bu enstrümanla çok kişi, özellikle de genç kuşak çok ilgili.
Ülkemizde 150 bin kişi Bitcoin’le haşır neşir.
Bizim kuşak ise maalesef biraz “Bey amca” kaldı.
21. yüzyıl tüm paradigmaları parçalayarak yaşanıyor, bize de hayret etmek düşüyor.
-----
Man Adası
“Man Adası” çok konuşuldu.
Bu neviden yerlere “vergi cenneti” denir.
Öncelikle belirtelim ki, buralarda şirket kurmaya hiçbir yasal engel yoktur.
Türkiye mevzuatı yönünden tam mükellef konumunda olan gerçek ve tüzel kişiler muhtelif gerekçelerle bu yerlerde şirket kurabilirler, ortak olabilirler.
Bu yerlerde kurulan şirketler ticaret yapabilecekleri gibi, pasif nitelikte (faiz, temettü, lisans geliri, menkul kıymet alım-satımı) gelir de elde edebilirler.
Şayet, Türkiye’de tam mükellef konumunda olan kişilerin bu şirketlerde %50’nin üstünde hisseleri varsa ve şirketin faaliyeti pasif nitelikte gelirlerden oluşuyorsa, bu şirketler “kar dağıtmasa dahi”, ortakları bu şirketten elde ettiği gelirleri Türkiye’de beyanlarına dahil etme zorundadırlar.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun gündeme getirdiği Man Adası’ndaki şirket, anlaşıldığı kadarıyla bir başka şirketin hisselerinin alım-satımından bir kar elde etmiştir.
Şirketin sahibi hesaplarına para aktarılan şahıslardan farklı bir başka kişi gözükmektedir.
Bu kişi, dağıtımına konu olmasa dahi şirket karlarını Türkiye’de beyan etmiş midir, bilmiyoruz.
Vergi mahremiyetine giren bu konu tartışma dışı tutulmakta, muhalefet tarafından da sorgulanmamaktadır.
Şirket, hisse satımı nedeniyle elde ettiği hasılatı, anlaşıldığı kadarıyla Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı kişilere aktarmıştır.
Bu kişiler şirket ortağı olmadığına göre, muhtemelen bahse konu şirketin (MAN) alacaklısı konumunda idiler ve havale yapılarak bu borçlar ödenmiştir. Ya da aktarım sonrası halen bu şirkete borçlu konumundalar.
Man’daki şirketin banka hesabı Türkiye’de bir banka şubesinde açılmıştır.
Hesap hareketleri de Türkiye’de açılan şirket hesabından yine burada bulunan ve sözünü ettiğimiz şahıslara ait başka bir banka hesaplarına doğru olmuştur.
Konuşulan işlemlerin toplam hacmi 15 milyon dolardır.
Belirtmek gerekir ki, muhalefetin kanıt olarak paylaştığı dekontlara göre yurtdışına gönderilen bir tutar yoktur, ülke içinde bir bankadan diğerine aktarım söz konusudur.
Bir basit “dekont”u doğru analiz edemeyen muhalefet kalitesi şaşırtıcıdır.
Ama bunlar detaydır.
Asıl olan, bahse konu kişilerin hangi gerekçelerle 15 milyon dolarlık bir ticaretin tarafı olduğu hususunun izah gerektirdiğidir.
Bu hususun açıklanamayacağı ve ticari sır kapsamında olduğu ifade edilmektedir.
Bu yaklaşıma bugünün Türkiye’sinde ilave yorum yapamıyoruz.
Paylaş