Paylaş
Parlamentoya sunulacak, hatta Meclis’ten geçecek kanun hükümleri haliyle daha pek çok revizyona uğrayacaktır. Taslak metinde, “atılan taş ürküttüğü kurbağaya değmeli” kabilinden lüzumsuz gürültü kopartan maddeler de söz konusuydu.
Sonradan bunların çıkartıldığı açıklandı. Vergi ile ilgili bunca verimli ve boş bırakılmış alanlar dururken, “garson bahşişi, kuryecinin geliri...” gibi unsurları vergilemeye çalışmak işi sulandırıyordu. Oysa taslakta, hani tam servet beyanı esası gibi bir düzenleme olmasa da, ona yakın “gelir-harcama mukayesesini” öngören ve kayıt dışını endirekt yolla kavramayı hedefleyen hükümler de vardı. Yine bu ülkenin vergisel anlamda en bakir alanı olan gayrimenkul rantları için gerçek değer esası gibi bir müessese ile birlikte istisna daraltıcı düzenlemeler öngörülüyordu. Medyaya yansıdığı kadarıyla bu iki düzenlemeden de vazgeçilmiş.
Esasında devlet, hele bu çağda her türlü otomasyon imkanına sahip. Belirli büyüklükteki işlemlerin finansal sistem içinde yürümesi mecbur kılınması halinde vergi kayıp ve kaçağı mevcut teknolojilerle bu mevzuat seviyesinde dahi minimum düzeye indirilebilir. Maalesef vergi toplama iradesi ne ölçüde samimi, onu göremiyoruz. Hal böyle olunca, “vergi ödeme namusu”, diğer deyişle “vergi ahlakı” aşırı derecede bozuluyor. Sürekli çıkartılan vergi afları da tuzu biberi oluyor.
Ülkemizde “doğrudan vergilerde” randıman alınamadığı için işin kolayına kaçılıp, adil olmayan dolaylı vergilere gidiliyor. Vergisini ödeyen hep “enayi” oldu. Yük; kurumsal firmalar, bordro mahkumları ve dolaysız (harcama) vergilerini çaresiz üstlenenlere yıkılmış durumda. Bu durum vergi adaletini yerle bir ediyor. Güncel çalışmalara dönersek; görünen o ki 104 sahifelik metin “tırpanlana tırpanlana” öngörülen amaçtan uzaklaştırılıyor. Dağ yine fare doğuracak.
Mehmet Şimşek kariyerini ortaya koydu. Bu çerçevede, gerekirse “rest” çekebilirse, bir şeylerin değişebileceğine dair bir umut ışığı belirmiş demektir.
Paylaş