Sıtkı Şükürer

Gelecek özgürlükçü anlayışlarda

28 Nisan 2013

Cumhuriyet dönemi boyunca muhafazakarlar ve Kürtler kendini mağdur hissetmiştir.
Hafifçe vidaların gevşetildiği dönemlerde dahi, gerek muhafazakarların, gerek Kürtlerin ülke siyasetine dahil olmak üzere kurdukları siyasi partiler peş peşe kapatılmıştır.
Benzer durum Aleviler için de geçerlidir.
Muhafazakarlar bu süreçlerde sabırlı davranmış, devran değişince iktidar olmuşlardır.
Kürtlerin bu kadar sabırlı olduğu söylenemez. Küçük bir grup silah ve terörü metot olarak benimsedi.
Neticede bugün onlar da demokratik yöntemlerle bir sonuç olabileceklerine ikna olmuş gözükmektedir.
Kürtlere bu imkanı sağlayanların muhafazakarlar olması kimseye şaşırtıcı gelmemelidir.

Yazının Devamını Oku

Başarının şifreleri pokerde gizlidir

21 Nisan 2013

TAVLA oynamayı bilmeyen pek azdır. Bu oyun, öyle bazılarının iddia ettiği gibi zara bağlı şans oyunu değildir. Şüphesiz şansın rolü büyüktür. Ancak kötü tercihlerle şekillendirilmiş ele, iyi zar fayda etmez. Buradan hareketle diyebiliriz ki, tavla şansı yönetebilme oyunudur.
Pokerin tavladan da bir üst özelliği vardır. Tavlada şansını yönetirken o anda karar verirsiniz. Oysa pokerde meseleye bir de zamanlama boyutu girer. Psikolojiden sosyolojiye diğer tüm bilimler de cabasıdır. Diyelim, açık poker oynuyorsunuz ve kapaktan iki as geldi. Şimdi, daha üç kağıt açılacak ve siz dört kez konuşabileceksiniz.


İşte olasılıklar
 
Bu noktada bir durum tespiti yapıldığında, şunları söyleyebiliriz: A-Şanslısınız, çünkü en iyi kağıtla bir başlangıç yapmışsınız. B- Elinizi erken belli ederseniz, herkez kaçar, hiçbir şey kazanamazsınız. C- Vuruşunuzu son ele saklarsanız, bu arada sizi geçme şansını rakiplerinize tanımış olursunuz ya da oyunu küçük tutarak son ele geldiğinizde, vuruşunuza itibar edilmezse, kağıdı heba etmiş olursunuz. D – İlk üç pot boyunca, acaba oyunu finale “sürükleyen” mi olmalısınız, yoksa rakiplerin potlarına aynen icabet eden mi? E- Rakipleriniz blöfçü mü, sağlamcı mı?, siz blöfçü mü tanınıyorsunuz, sağlamcı mı? Yoksa oyun küçükken hep blöfünü yakalatan, büyüyünce sağlam oynayan kurnaz mısınız? F - Rakiplerinizin ve sizin o günkü ruh haliniz nasıl? G – Size iki as gelmişken rakiplerinize düşen kağıtların gelişimi ne? H – Acaba daha antrede rest çekmek en tahrik edici oyun tarzı mı olur? I – Seansın başında mıyız, sonlarına mı yaklaştık? O esnada karlı mıyız, yoksa zararlı mı? İ – Büyük vuruş yaptığım rakibim seansı kazasız belasız mı kapatmak istiyor, yoksa yaralı aslan mı? J – Rakipler, ne kadar zeki, akıllı, soğukkanlı, deli, çılgın?...
Bu tespit ve soruları sonsuz sayıda artırabilirsiniz. Tüm olasılıkları birlikte değerlendirdiğiniz de, şansınızı zamanlamayla harmanlarken “acul” ve “bayat” konumuna düşmeyeceğiniz dapdar bir koridorda yürümek durumda kalacağınızı görürsünüz.

Yazının Devamını Oku

Demokrasi acemisiyiz ya

14 Nisan 2013

DİYELİM süreç başarılı oldu, biz “Türkler” bir biçimde “Kürt”lerle bir orta yol bulduk. Memleketimin dört bir yanına demokrasi baharı geldi. Zannetmeyin ki artık ortalık süt liman olacak. Unutmayın BDP ve onun temsil ettiği zihniyet netice itibariyle daha dünyevi değerlerden beslenerek siyaset yapıyorlar. Bu yönü itibariyle AK Parti’den CHP’ye ve MHP’ye sürpriz olmayan argümanlarla mücadele veriyorlar. Yani bu insanlar “Beyaz Kürtler...” Ama Mezopotamya bunlardan ibaret değildir. Oralar, bizlerin pek bilmekte, anlamakta zorluk çekeceği din eksenli, daha pek çok denge barındırır. Onlar kendilerine Kürt değil “Kürd” diyorlar. Çözüm vaki olursa, onların da sofrada yeri olacak. Bakalım tam demokratik Türkiye fotoğrafı bizleri ne gibi yeni hazımlara hazırlayacak. Hep deriz ya, bizler demokrasi acemisiyiz. Neler göreceğiz, neler öğreneceğiz, nelere önce tahammül edip sonra içselleştireceğiz, zamanla birlikte bunları yaşacağız.

Yurtseverlik

BURJUVA sınıfı ortaya çıkınca onun enstrümanı milli devletler oldu. Feodal düzenin ticari hayata getireceği kısıtlar böylece aşılmaya çalışıldı.
Zaman, globalleşmeyi derinleştirince bu defa ulus-devletler ölçek problemi yaratmaya başladı.
Burjuva sınıfı, kiliseyi dünyevi konularda sınırlamak için laiklik ilkesiyle milli aidiyeti sentezlemişti.
Kiliseye karşı mücadelede milli kimliği kullanan ve ticari ölçeği büyüten düzen koyucular, artık kendilerine ağırlık oluşturmaya başlayan yol arkadaşı bu kavramı da değersizleştirmeyi planlamaya başladılar.
Küreselleşmenin ulus-devletleri giderek demode kılmaya başlamasının mantığı büyük ölçüde budur.

Yazının Devamını Oku

Köksüzlük üzerine

7 Nisan 2013

BİZ İzmir’in gerçeklerini konuşmayı erteliyoruz.
Böyle olunca meydan bir biçimde belli bir pozisyon edinmiş kişilerin söylemlerine kalıyor.
İzmir bu zevatın ortaokul kompozisyonu tadındaki romantik belirlemelerinin çok ötesinde konuşulmaya, değerlendirilmeye, ihtiyaç gösteriyor.
“İzmir neyin sembolü” başlıklı yazımızda kendi bakış açımızdan bu amaçla bir deneme yapmaya çalıştık.
Olumluları geçiyorum, olumsuz tepkiler iki ayrı kategorideydi.
Birincisi, yukarıda belirttiğim ‘popüler kültür kurnazları’ndan geldi. Onlara adeta gün doğdu. Vasatın hegomanik patronları hissiyatı ile hemen karşı saldırıya geçtiler. Kimileri plastik bir zarafetle, kimileri de hakaret ve linçe varan tepkiler verdiler.
Diğer bir kesimse çok daha naif insanlara ilişkindi.

Kelimelere takıldılar

Yazının Devamını Oku

EXPO

31 Mart 2013

EXPO cephesinde bildiğiniz gibi 5 ülke yarışıyor. Duyumlara göre Tayland ve Brezilya tık nefes olmaya başladı. Yarış Türkiye, Rusya, Dubai arasında geçecek gibi görünüyor.
Dubai’de EXPO alanlarının inşaatına başlanmış bile. Adamlar “kazanırsak kazanırız, kazanmasak EXPO’nun getireceklerini bizim bu vesileyle yapacaklarımıza engel değildir” anlayışını güdüyorlar.
Biz ise, EXPO kanununu bile kazanma şartına endeksliyoruz.
Yani; EXPO olmaz ise projelerimizden neden vazgeçiyoruz, bunu anlamak güç.
Mamafih Büyükşehir Belediyesi bu yanlışa düşülmeyeceğini sık sık belirtiyor, ama hani 2015 EXPO’su kazanılsa idi, şunun şurası iki yıl kalmıştı ve pek çok şey mecburen yapılmış olacaktı. Kazanılmadı ve fakat hiç bir şey de yapılmadı. Demek ki, “niyet”, “laf” hikaye oluyor. Dubaililer kadar olamıyoruz, izahı zor.
Bu arada, bir hususu vurgulayalım; sanki son gelişmeler İzmir’in umudunu arttırıyor gibi... Devlet sessiz ve derinden çok çaba sarf ediyor. “Dubai kazanır ama 2025 EXPO’sunu” söylemlerini giderek daha sık duyuyoruz. Hayırlısı...

Zor dostum zor

300 Türk Aydını bir bildiri yayınladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve sahibi olan Türk Milleti’nin adının, vatandaşlık tarifindan ve Anayasa’dan çıkartılamayacağını belirtti.

Yazının Devamını Oku

İzmir potansiyellerin sembolüdür

24 Mart 2013

“İzmir neyin sembolü” başlıklı yazımız hafta boyunca çok tartışıldı.
Karşı çıkanlar olduğu gibi beğendiğini ifade eden çok sayıda okur oldu.
Karşı çıkan bazı okurlar, uzun uzun mailler yazarak neden farklı düşündüklerini belirtmişler.
İnanın bu çok hoş bir şey. Demokrasi neden çok önemli, bu vesileyle daha bir hissediyorsunuz.
Yalnız bazı okurlara küçük bir sitemim var. Lütfen katılmadığınız fikirleri savunurken meseleyi kişiselleştirmeyin. Hakaret bizlerin tercih edeceği bir düzey olmamalı.
Yazıya gelince...
Yazının ana fikri, esasında hiç bilinmedik bir savı ifade etmiyor.

Yazının Devamını Oku

İzmir neyin sembolü

17 Mart 2013

“HÜRRİYET Günü” kapsamında gazeteci Ahmet Hakan’ın, İzmir Ekonomi Üniversitesi’ndeki, “Tarafsız Bölge” programındaki konuşma metnimizdir:
İzmir; İzmirli’nin İzmirli’ye propagandasını yapacak olursak, özgürlüğün, rahatlığın, rehavetin sembolüdür diyebiliriz.
Ancak meseleye derinliğine baktığımızda, esasında İzmir, tedirginliğin, endişelerin, özgüvensizliğin ve giderek köksüzlüğün sembolüdür.
İzmir, cumhuriyet tasavvurunun en fazla başarı kazandığı bölgedir aslında.
Bunu “iyi” anlamıyla da değerlendirebilirsiniz eleştirisel de yaklaşabilirsiniz.
Cumhuriyet, hatta İttihat Terakki ile başlayan süreç, o çağın esen rüzgarları, hatta dayatmaları ile bir ulus devlet hayal edilerek kuruldu.
Ulus devletin parametreleri belliydi. Bu toprakların insanlarının ‘Türk kimliği’ üzerinden konsolide edildiği ve devlet denetimli bir din anlayışı ile İslam’ın sosyal ve siyasal taleplerinin törpülendiği, içe dönük bir modeldi bu.

Yazının Devamını Oku

Aziz başkan elinizi taşın altına koyun lütfen

3 Mart 2013


Devlet Abdullah Öcalan’la görüşüyor. BDP aktif rol alıyor, yasal düzenlemeler yapılıyor. Tüm gayret 30 yıldır kanayan bir yarayı çözümlemeye çalışmak. Şüphesiz bu zor bir süreç... Hükümet fedakarca bir politik risk alıyor.
Başbakan şahsi karizmasıyla kendi partisinden aykırı seslerin çıkmasını önlüyor.
MHP, kendi iç tutarlılığı yönünden doğal olarak izlenen yönteme karşı çıkıyor. Ancak onlar da bu meselenin mutlaka çözülmesi gereğinin farkındalar. Bu sebeple muhalefetlerini demokratik bir tavırla sadece “sert söylem” düzeyinde tutuyorlar.
CHP, her konuda olduğu gibi bu konuda da kafa karışıklığı yaratan bir çizgi tutturmuş gidiyor.
Kılıçdaroğlu destek verdiklerini söylüyor, ancak Başbakan’ın hangi anlamda söylediği açık olan bir hususta, Rizeliler üzerinden milliyetçi duyguları tahrik etmeyi politik tenezzülüne dahil ediyor.
Bakınız, CHP, MHP gibi bir parti olsa Birgül Aymar Güler’den Süheyl Batum’a katı ulusalcı söylemlere bir itirazımız olmaz.

Yazının Devamını Oku