Oysa bu kesimde değişen hiçbir şey yok...
“Resmi ideoloji” ile şartlanmış bir zihin yapısı.
Az biraz sosyalist kırıntı.
Dine, diyanete mesafe...
Haset ve kıskançlığın bir arada eridiği bir “Batı düşkünlüğü...”
Anlayacağınız, tam bir kafa karışıklığına devam ediliyor.
Genellikle gayrimüslim erkekler, çocuk yaşlarında ailelerinden kopartılır ve Enderun eğitiminden geçirilirdi. Devşirme eğitimi milliyetlerin değişimini esas alan bir kültürleştirme ve belirli prensiplere göre devlet adamı yetiştirme programıydı. Hristiyan çocuklar daha ziyade Balkan coğrafyasından temin edilirdi. İlginçtir, Rus, Acem, Çingene, Türk, Harputlu, Diyarbakırlı, Malatyalı ve Karaman’dan Erzurum’a kadar olan bölgeden oğlanların devşirilmesi yasaklanmıştı.
“Devşirme” yöntemi üzerine ciltlerle incelemeler yapılmıştır. Hiç şüphe yoktur ki, pek çok fazileti söz konusudur.
Ancak, açık olan husus, bu usul pek “insani” değildir.
Hristiyan çocuklar tam anlamıyla kültürel asimilasyona uğratılmaktaydı.
İstediğiniz kadar çabalayın, bu insanlara yüklenen kimlik onları köksüzleştirilmiş oldukları gerçeğini değiştiremiyordu.
Esasına bakarsanız, bu coğrafyanın kaderinde hep bir kendine uygun biçimlendirme çabası, hatta “zulmü” söz konusudur.
Evrendeki yıldızların sayısı, dünyadaki kum tanelerinin toplamından fazladır.
13.7 milyar yıl önce oluşmuş böylesi muazzam bir büyüklükten söz ediyoruz.
Evrenin sürekli genişlemesi, kara delikler, paralel evrenler...
İdrak sınırlarımızı zorlayan, insanlığın çözümlemeye çalıştığı müthiş bir düzenin varlığını gösterir.
Bahse konu düzenin bir yaratıcısı ve yöneticisi olması gerektiğinden hareketle, “akıl üstü” soruların kifayetsiz kaldığı noktada bir “tanrı” kabulüne teslim olunmuştur.
Pek tabii, bir “kozmik aklın” varlığına itiraz etmemek ile tek tanrılı ve peygamberli dinlerin kutsal metinlerine inanmak tamamen farklı konulardır.
Türk Eğitim Vakfı (TEV) İzmir Şube yöneticileri olarak Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’ndeki salonda bin kişiyi aşan davetli huzurunda başarılı gençlere yönelik “burs fonu” oluşturma amacıyla bir organizasyon gerçekleştiriyorduk.
TEV, Türkiye’nin en eski eğitim vakıflarından biridir. Kurulduğu günden itibaren 250 bini aşan öğrenciye karşılıksız burs vermiştir.
Ben de 1970’li yıllarda Mülkiye’de okurken 4 yıl boyunca TEV bursiyeriydim.
Geceye dönersek; cemiyet hayatının önde gelen isimlerinin sosyal destek amaçlı oluşturduğu “TEV Kadınlar Korosu” her geçen yıl profesyonellere parmak ısırtacak gelişim içerisinde muhteşem bir konser verdi.
Sevgili hocaları Fatma ve İlhan Cinpir eşliğinde, izleyenlere unutulmaz 45 dakika yaşattılar.
Daha sonra sahneyi Selami Şahin ve orkestrası aldı.
Hatta Tayyip Erdoğan bir “demokrasi masalı” olan “Büyük Ortadoğu Projesi”nin eş başkanıydı.
Sonra “parlak ekran” gölgelenmeye başladı.
İktidarın Ortadoğu politikaları İsrail ve ABD ile uyuşmuyordu.
Öte yandan, “Batı”nın demokrasi standartlarının Türkiye açısından “tehlikeler” içerdiği, düşünülmeye başlanmıştı.
Stratejik yaklaşımımız ağır ağır değişmeye, başta Rusya olmak üzere Çin ve İran’la işbirliği imkanları aranmaya çalışılıyordu.
Bu anti NATO’cu tutum 15 Temmuz’a giden süreçleri içten içe tetiklemiştir.
Derken, işlerin çığırından çıktığı “meşum gece” yaşandı.
Tarihi Portekiz Havrası. Mezarlıkbaşı yokuşunda, hemen Agora’nın karşısında, çok kültürlü geçmişin simgelerinden biridir bu çok özel sinagog.Kemeraltı bir havralar bölgesidir. 9 adet havrası ile, aynı zamanda müthiş bir potansiyel içeren “inanç turizmi” beldesidir. Başta TARKEM olmak üzere her duyarlı kesim bu gizli hazineleri ayağa kaldırmak için kolları sıvamıştır. Bu yönüyle ilk ön alan kuruluşlardan biri de EGİAD’dır. İzmir’in iftihar ettiği genç iş insanları Portekiz Havrası’nı restore etme işini üstlenmiş ve çok kısa zamanda hayranlık uyandırıcı bir çabayla bahse konu tarihi mekanı kullanılabilir haliyle kentimize kazandırmıştır.17. yüzyılda inşa edilmiş havra, Portekiz’den göç eden Yahudilerinin ibadethanesi idi. Son durumu haraptı. Böylesi yerlerin restorasyonu kolay değildir. Zira, eski yapılardır, Lozan’ı ilgilendirir, Dış İşleri Bakanlığı her aşamada müdahildir, Anıtlar Kurulu’ndan belediyeye hemen herkes, hem teşvik eder, hem de zora koşmak için elinden geleni yapar. Neticede “iş” başarılmıştır.Mekan hali hazırda “Egiad Sosyal Kültürel Etkinlik Merkezi” adıyla faaliyetini sürdürmektedir. Dernek yetkilileri “Portekiz Havrası” unvanının kullanılmasında bürokratik zorluklar olduğuna işaret etmektedir.Oysa “Portekiz Havrası” ismi bu kentin tarihi kimliğini bütünleyen, adeta “büyülü bir melodi” keyfi veren bir mücevher tanımlamadır. İsminin bu şekliyle anılması faal bir sinagog olarak kullanıldığı manasına gelmez. Bu unvan bir “otantik kalıp”tır. Yanı sıra, bu neviden yapılır, anıldıkları isimlerle bir kültür ve turizm abidesi olarak gayrimenkul kostümüne bürünmüş stratejik elçilerimizdir. Bu nedenlerle, dileğimiz, sevgili EGİAD’lıların bu fnvanı daha bir ön plana çıkartmalarıdır.
SORUNLAR BİTMİYOR
Yerel seçimler tamamlandı. Artık ülkenin önünde 4.5 yıllık bir “seçimsiz” süreç var. Siyasi iktidar önemli büyükşehirlerde istediği sonucu elde edememiş olsa da yüzde 52’lik halk desteği ile güven tazelemiş görünüyor. Şimdi, sıra ülke sorunlarına gelmiş durumda. Açık söylemek gerekirse, “ekonomi” maalesef iyi gitmiyor. Devletin resmi kurumlarının açıkladığı verilerden hareketle; enflasyon, mart ayı itibari ile tüfe 19.71, üfe 29,64’dür. İşsizlik ocak itibariyle yüzde 14,7 dir. Kamu ve özel ülkenin dış borcu 445,9 milyar dolar, risk primi (CDS) nisan itibariyle 450’dir.IMF, 2019 yılı için GSYH’nın 706 milyar dolara, kişi başı gelirin ise 8.507 dolara ineceğini ve ekonominin yüzde 2,5 küçüleceğini öngörmektedir. Türkiye, dünyanın 17. büyük ekonomisi iken, 20’nci sıraya doğru gerileyeceği tahmin edilmektedir. 2019 yılı ilk çeyreğinde bütçe gerçekleşmelerimiz pek iç açıcı değildir. Vergi gelirleri enflasyonun çok altında kalmıştır. Mali disiplinimiz bozulmaktadır. Cari açığımız iyileşmiştir. Sebebi ithalatımızdaki keskin düşüş ve bağlı olarak ekonomimizin daralmasıdır. Bankacılık sisteminde 2,4 trilyon TL kredi hacmi bulunmaktadır. Bahse konu kredilerin “yapılandırma” adı altında mecburi bir “yüzdürülme” durumunda olduğu ve sıkıntılı kredi oranın yüzde 20’ler civarında olduğu ve pek çok şirketin “zombi” diye nitelendirilen “yaşayan ölü” konumunda bulunduğu, ifade edilmektedir. Görüldüğü gibi çok zor bir tablo ile karşı karşıyayız. Sayın Berat Albayrak bazı tedbirler açıklamaktadır.Ancak sağlıklı ve taze kaynak sağlanmadan ve hiç şüphesiz güven verici bir ortam tesis edilmeden kısa vadede toparlanmak güç gözükmektedir. İktidarın IMF’ye yönelik katı bir tutum içinde olduğu bilinmektedir. Beri yandan, iç ve dış siyasi gelişmeler, gerginliği besleyen ve ekonomiyi olumsuz etkileyen unsurlar olarak hayatımızın içindedir. Anlaşılan, bahar aylarının tazeliği morallerimize takviye yapsa da, siyaset ve ekonominin giderek artan ağırlığı hayatımızı birinci derecede meşgul etmeye devam edecektir.
2002 – 2018 yılları ortalaması %5.7’dir.
Belirtmek gerekir ki, 2018’de realize olan %2.6’lık büyümenin lokomotifi “hizmetler sektörü” (%5.6) olmuştur.
İnşaat sektörü -11.9, sanayi 1.1, tarım, orman ve hayvancılık sektörleri 1.3’tür.
TÜİK verilerine göre 2018 Aralık ayı itibariyle işsizlik %13.5’tir.
Genç işsizlik oranı %24.5’e yükselmiştir.
Mart 2019 itibariyle enflasyon bir önceki yılın aynı ayına göre TÜFE %19.71, ÜFE %29.64 olmuştur.
Beklenen bir sonuçtu.
Tunç Bey, hani Anadolu’nun bağrından kopup gelmiş bir siyasetçi türü değil.
Bir yönüyle Bülent Ecevit tarzını çağrıştırıyor.
Yapısı gereği insan ilişkilerinde sıcak ve dolaysız oluşu, zarif ve kibar bir profil çizmesi, eğitimi, yabancı dilleri ile sık karşılaşılmayan bir başkan profili sergiliyor ve kentimize heyecan verici bir beş yıl vaat ediyor.
Bu arada, hayatlarını her şeyi eleştirme üzerine kuran, gayrimemnun olmayı ilke edinen ve kendilerinin “elit” olduğunu düşünen kesimler Aziz Kocaoğlu karşıtı bir tutumla Tunç Soyer’i desteklemişlerdir.
Tunç Bey lütfen yanılmasın ve üzülmesin.