Sıtkı Şükürer

İzmir İktisat Kongresi

15 Mayıs 2022
CUMHURİYETİMİZİN 100’üncü yılına yaklaşırken çok önemli yıldönümleri de ardı ardına gelmeye başladı.

Bu yıl 9 Eylül’de İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşunun 100’üncü yılını kutlayacağız. Diğer bir önemli yıldönümü de ‘İzmir İktisat Kongresi.’ 17 Şubat - 4 Mart 1923 tarihinde, Banka-Han’da 1135 Delegesi ile Kazım Karabekir’in başkanlığında; çiftçi, tüccar, sanayici ve işçi temsilcileri ile tarihi bir kongre yapıldı. Harpten çıkmış ve Lozan Antlaşması’nın 5 ay öncesindeki bu kongrede, ülke ekonomisinin hangi esaslara göre oluşturulacağı tartışılmış ve önemli kararlar alınmıştı. Tabii ki, cılız bir özel sektör ve çok sınırlı bir sermaye birikimi sebebiyle devletin iktisadi hayat içerisinde ağırlıklı bir rol almasının elzem olduğu bir karma ekonomik model öngörülmüştü. Finansman, üretim, gümrük, vergi ve lojistik gibi temel konularda stratejik yönelimler tespit edilmişti. Sonraki süreçlerde 4 kez daha toplanan kongre, en son 2013 yılında düzenlendi.
Şimdi 100’üncü yılda tekrar bir hazırlık söz konusu. İlk işaret fişeğini Sayın Vali’miz attı. Yıkılmış olan tarihi kongre binasını, aynı yerde aslına uygun olarak inşa edeceklerini açıkladı. Büyükşehir Belediyesi’nin de görkemli bir kutlama planladığı açıklanmıştı. Bu arada kentin tüm sivil toplum kuruluşları da 100’üncü yıla yakışan bir kongre düzenlemesi heyecanı içinde.
Belirtmek gerekir ki “İzmir İktisat Kongresi” isim hakkı sadece devlete ait. Bu sebeple bir kamu organizasyonu söz konusu olacaktır. İzmir’in sivil toplum dünyasında hep bir Türkiye ‘Yaz Davos’u’ hayali konuşulur. Hatta bu iş için yer olarak Çeşme yakıştırılır. Mesela, 5-6 günlük bir etkinlikte, dünyaca ünlü siyasetçiler, iş insanları, akademisyenler, gazeteciler bir araya gelsinler, pek çok konu başlığı altında ayrı ayrı paneller düzenlensin, kritik kararlar, sonuç bildirgeleri oluşsun, ekonomi ve siyaset dünyasının nabzı burada atsın...
Böyle bir şey hayata geçirilebilir mi?
İzmir İktisat Kongresi böylesi bir çerçeve içinde kalıcı ve sürdürülebilir bir çizgiye dönüştürülebilir mi? Hiç şüphesiz, sadece kentin değil, tüm ülkenin bilinirliğine ve tanıtımına müthiş bir katkı sağlayacak bu etkinlik hangi şartlarda mümkün olabilir? Bu neviden bir etkinliğin uluslararası bir kabule dönüşmesi için ilk koşul, o ülkede 1. sınıf bir demokrasinin var olmasıdır. Zira, hemen her konunun özgürce tartışılacağı bir ortam oluşturulması esastır. Özetle; sıradan bir organizasyon İzmir İktisat Kongresinin anısını yüceltmez, bilinenler tekrarlanır ve kalıcı bir iz bırakmadan bir vasat etkinlik olarak sadece bir ‘istatistik’ olur.
Açık söyleyelim, 5. Kongre 2013’de aynen böyle olmuştu.

Yazının Devamını Oku

Bileşenlerin tarihi görevi

8 Mayıs 2022
YENİ spor yasası yürürlüğe girdi. Artık kulüplerimiz Anonim Şirket olacak. İzmir’de Göztepe ve Altınordu zaten bu statüdeydi. Şimdi Karşıyaka, Altay ve diğerleri de bu yolu izleyecekler. Bu kulüpler kentin tarihiyle özdeşleşmiş ve “ortak değer” haline gelmiş simgeler. Bu sebeple şirketleşme söz konusu olduğunda “parayı bastıran”ın sahip olacağı yapılar olmamalı. Uygun olan, “kent bileşenlerinin” tarihi kurumlarına sahip çıkmasıdır. Zira böylesi değerlerin bir kişinin sahipliğinde taşınabilir ve sürdürülebilir olmaları çok güçtür. Kulüp hisselerini eline geçirenin on binlerce taraftarın ortak hissiyatı ile kesişmesi ve egosunu geri plana alması kolay olmaz. Bu sebeple kulüp hisse dağılımının “kent sağduyusu”nu temsil eden bir model içinde oluşturulması, uygun çözümdür.Bu amaçla, başta büyükşehir ve ilçe belediyeleri olmak üzere, odalar, Siad’lar, iş insanları, Fon’lar; ticari bir yaklaşımla oluşturulacak bir ana gövdede buluşturulmalıdır.


Adına; ister “İzmir Futbol Holding A.Ş”, ister “Kent Değerleri Holding A.Ş” deyin, bu projeye inananlar böylesi bir yapıya, hisse karşılığı ortak olabilirler. Bu yapı vakıf şeklinde oluşturulursa, bir ortaklık ve karşılığında “hisse şeklinde” bir değer edinimi olamayacağı için “bağış” sınırları içinde motivasyon ve katılım düşük kalacaktır. O sebeple, düzgün yapı A.Ş’dir. Bu yapı İzmir sporu adına, tarihi kulüpleri yönlendiren ve zaman içerisinde kulüp hisselerini satın alarak, onların hakim ortağı olacağı bir hedef ve misyona sahip olacaktır. Bu yapıda oluşturulan kaynaklar tamamen rasyonel bir yönetim modeli ile kulüplere yönlendirilecektir. Bu çerçevede, belirlenmiş kurallar üzerinden ve aktarılan fonlar karşılığı A.Ş statüsündeki kulüplerden sermaye artışı ile hisse sahibi olunacaktır.
Hiç şüphesiz, bahse konu fonlar “matematik eşitlik” esasına göre değil, iyi yönetilen kulüplerin performansı üzerinden paylaştırılmalıdır. Bu yöntem, doğrudan bir bağış, yardım olmadığından Yeni Spor Yasası’nın belediyelere yönelik kısıtlanması kapsamında da değerlendirilmeyecektir. Tabii, bu konuda pek çok farklı öneri oluşturulabilir. Bu konunun önemine inanılıyorsa, olgunlaştıracağı en uygun platform “İzmir Ekonomik Kalkınma Koordinasyon Kurulu”dur.

-----

Endemiktir kulüplerimiz

İZMİR’de spor kulübü sayısının fazla olduğu hep konuşulur. Hatta tek bir “İzmir Gücü” takımı oluşturularak kaynakların birleştirilmesinin gereği tartışılır. Açık söyleyelim, bu konu “olmayacak duaya amin” demektir.
Böylesi bir mutabakatın hayata geçmesi hayaldir.

Yazının Devamını Oku

Huzurun teminatı hukuktur

1 Mayıs 2022
BU topraklar “güçlülerin acımasızlığının” tarihidir. Çok ötelere gitmeye gerek yok. Seyit Rıza “ayıptır, günahtır, zulümdür ve dahi cinayettir” diyerek idam sehpasına giderken o kararı verenler duraksamamışlardı.


İskilipli Atıf Hoca’yı asan rejim kendini haklı görürken, bugün dahi bu kararın yasını tutan muhafazakârlar vardır. İstiklal Mahkemeleri, Sıkıyönetim Mahkemeleri, Menderes’ler, Mahir’ler, Deniz’ler, Berkin’ler ve niceleri haklı olduklarını zannedenlerin tarihe bıraktığı kara lekelerdir. Diyeceğimiz, sebebinin hukuki olmaktan ziyade siyasi olan uygulamalar asla unutulmuyor, vicdanlarda sorgulanmaya devam ediliyor. Hatta kimi durumlarda o “yara” bir türlü kapanmıyor. “İçinizden kininizi eksik etmeyin” söylemi, belki de insani olmayan gerekçelerini bu neviden husumetlerden alıyor.
Osman Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet cezası, bu defa Cumhuriyet değerleri ile yetişmiş insanların vicdanlarında benzer bir isyan ve duygusal tahribat yaratıyor. Bu haller memleketimiz için ne kötü. Oysa, makul ve kolay olan insan haklarına, evrensel demokratik ilkelere dayanan bir anlayışı benimsemek. Uzun vadede bu değerlere aykırı davrananlar hiç bir halde olumlu anılmıyorlar.

-----------

Riskle yöntemlerle
döviz baskılanıyor

MERKEZ Bankası afişe faizlerini yüzde 14’e indirdi. Ekonomi Yönetimi Kur Korumalı Mevduat uygulamasını yürürlüğe koydu. Dövize olan talebi bu yolla düşürmeyi planlıyorlardı. Zaman içerisinde kapsam genişletildi. Toplam rakam takribi 750 milyar TL’ye ulaştı. İlave tedbirler devreye alındı. Döviz mevduatlarda zorunlu karşılıklar artırıldı. İhracat dövizlerinin önce yüzde 25’i, bilahare yüzde 40’ının Merkez Bankası’na devri zorunlu oldu.

Yazının Devamını Oku

GANTEP, VEFALI, ZIRHDELİ

24 Nisan 2022
İZMİR bir gastronomi memleketi. Esnaf lokantalarından elit kategorisindeki mekânlara, her daim lezzet avcılarının aklını başından almaya devam ediyor. Yıllanmış mekânlar tabii ki gözdemiz olmayı sürdürüyor. Ama hayat durmuyor ve rekabete sürekli yenileri dahil oluyor. Bu yazıda üç yerden söz edeceğiz.İlki Gaziantep Mutfak Zanaatları (Gantep) ismiyle Bayraklı ’da faaliyet gösteren ve Antep mutfağının tüm şahikalarını sunan bir restoran. Taam’a ikram faslından 10 çeşit tadımlıktan oluşan yöresel showla başlıyorlar, çok geniş bir yelpazeden siparişinizi seçiyorsunuz. Biz lahmacun ile giriş yapıp Abaganuş’la tünelden çıktık.


Finali de harika kaymaklı fıstıklı katmerle tamamladık. Üç yıllık geçmişi olan mekân hakikaten denenmeyi hak ediyor. Ancak böylesi yerlerin daha küçük ölçekte olması sanki onları daha değerli kılar. Çok masa, çok garson, çok müşteri yeme zevkini azaltan ve müşteriyi yoran bir unsurdur.
İkinci önerimiz, Urla merkezde, Malgaca meydanın hemen yanında “Vefalı köfte salonu”. İstanbul’dan yeni gelmişler. Çok özel formüllü çorbaları, müteakiben çok lezzetli bir köfte-piyaz ekürüleri var. Fırın hemen yanlarında olunca, taze ekmekle o piyazın lezzeti başka türlü oluyor. Bu klasikleşmeye aday mekâna tavsiyemiz, bazı oburları tatmin etme saikiyle köfte tabağının yarısını pilavla doldurmamaları.
Ve nihayet üçüncü yer, “Zırhdeli”. Bostanlı’da filizlenmeye başlamış bir nadide çiçek. Adanalı bir girişimci Yiğit beyin “gerçek Adana işte böyledir” iddiası ile yarattığı bir özel mekân. Hakikaten dediği kadar var. Diğerleri gibi bu yer de içkisiz bir ortam. Ama akşam saat 22.00’ye kadar açıklar. İki ürünleri var. İlki “közde” içli köfte. Çok otantik ve tadı mükemmel. Diğeri; tabii ki zırhta çekilmiş Adana. Ustalar Rıfat ve Kadir Adana’dan getirilmiş, yine tüm malzemeler de oradan. Çok özel bir şalgam içtik. O da Adana’dan özelmiş. Mekân sahipleri standartı oluşturduktan sonra zincir dükkânlar açmayı planlıyorlarmış. Aman dikkat. Çok sayıda mekân genelde lezzet çizgisini aşağıya çekebilir. Ama ben onların bu hataya düşmeyeceğini tahmin ediyorum. Neyse; bu yer efsane olmaya aday. Kesinlikle tavsiye olunur.

Yazının Devamını Oku

Mazi kalbimde yaradır

17 Nisan 2022
* Çatalkaya kapalı ise hava kötüleşir. * Karşıyaka’da çeşmelerden günde iki saat Yamanlar suyu akar. * Syatski, Zadel, Kosiç, Mariç... Altınordu ve KSK’nın as futbolcularıdır. * Efes, Sur, Bergama, Hasköy, 9 Eylül... En yavaşı Sur’dur. * Bostanlı’nın en sonunda Cemal Gürsel’in evi vardır. * Vadi sinemasına giderken Bonsoir Pastanesi ve Kadri’nin kahvesinden geçilirken Göztepeli futbolculara selam verilir. * Körfez kefali yenmez. * Troleybüsün teli ikide bir kopar. * Kasetler Bandil’de doldurulur. * Mogambo, Tilla, Disco Saffet, Klüp Orhan, Bergama Restoran, Gaskonyalı Toma... Geçim sıkıntısını az hissedenlerin gittiği yerlerdir. * Ehliyet almak doktora yapmaktan zordur. * Su-ga gazozu halkın, Coca Cola zenginin içeceğidir. Yazlık sinemada 10 dakika arada teşhis kriteri.* Bozacı, turşucu, muhallebici, buzcu, ayçiçekçi... Mahallenin gezgin esnafıdır. * Mutluluğun refahla doğrudan bir ilgisinin olmadığı güzel zamanlardır bunlar.

 

İZMİR FUTBOLU MUTSUZ

BİZ bir türlü istenen kıvamda futbol şehri olamıyoruz. Takımlarımızı seviyoruz ama çok azımız bir Trabzonlu ya da Adanalı gibi, yöresinin kulübü ile bütünleşebiliyor. Asırlık kulüplerimizin hali içler acısı. Altay, Göztepe Süper Lig’de tutunamadılar. Karşıyaka bilmem kaçıncı ligde sürünüyor. Altınordu bile parıltısını kaybetmeye başladı.
Sıkıntı futbola olan ilginin azalması değil. Kime sorsanız üç büyük kulüple ilgili taraftar muhabbetini koruyor.
Kendi semt takımlarına ilgileri ancak kendilerinden bağımsız bir başarı oluştuğunda hareketleniyor. Oysa konu İzmir olunca şehrimizi dünyanın hiçbir yerine değiştirmiyoruz. İzmir düşkünlüğümüz istikrarlı başarı olmayınca kulüp sevgisine aynı ölçüde yansımıyor. Şimdilerde yeni bir spor yasası hazırlığı gündemde. Futbol kulüplerinin anonim şirket olmaları zorunlu hale getiriliyor. Aynı zamanda finansal yönetimlerine de sıkı kurallar konuluyor.
Tüm bunlar acaba ne ölçüde İzmir takımlarına yansıyacak? Bu kentin kulüpleri üstü tozlanmış bir mücevher gibidir.
Tarihi geçmişleri ile her yönüyle işlenebilecek büyük bir potansiyele sahiplerdir. Futbol tüm dünyada çok önemli bir endüstri. Bu değerlerimiz, açık söyleyelim, her biri bir iş fırsatıdır. Öncelik tabii ki İzmir iş insanları ve kurumsal bileşenlerdedir. Amerikalı, Arap iş insanları, Rus oligarklar spor kulüp sahipliğini kazançlı bir yatırıma dönüştürüyorlar. Bu anlamıyla pazarlanabilecek ve kent tanınırlığına katkı sağlayacak değerlerimizin farkındalığını artırmamız ve özel bir stratejiyi elbirliğiyle üretiyor olmamız icap ediyor.

Yazının Devamını Oku

Bölge gazetelerimiz

10 Nisan 2022
 İZMİR, sektörün zor şartlarına rağmen bölge gazeteciliğini etkin bir şekilde iyi götürüyor. Günlük, haftalık ve internet gazeteleri bilgenin nabzını iyi tutuyorlar. Tabii ki “gazete” ürünü basın emekçilerinin çabalarıyla ortaya çıkıyor. Birbirinden değerli bazı gazetecilerin ismini burada geçirmek istiyorum. Bunlardan birincisi; Hasan Tahsin Kocabaş. İzmir’in her daim yüksek viteste yaşayan çılgın gazetecisi, çok zor bulunan “araştırıcı gazetecilik” kalitesi ile mesleki heyecanına bizleri de ortak ediyor. Hasan Tahsin, “resmi görüşün” gazetecilere sunduğu “zihin konforunu” cesur tavrıyla hep reddetmiştir. Özellikle İzmir’in 100 yıl öncesine dair yaşananları, “çok kültürlülüğün” erdemine inanmış, hümanist bir insan tavrıyla mesleğinin temel konularından biri haline getirmiştir. Doğal olarak köşe başlarını tutmuş köhne zihniyetler tarafından sürekli engellenmeye çalışılsa da onun kıymetini bilenler biliyor.


Diğer bir gazeteci, Serkan Aksüyek. Gazetedeki köşesinde tüm bir sayfayı buram buram araştırma kokan yorumlarıyla her hafta okurlarının istifadesine sunuyor. Bir diğer, zevkle takip ettiğimiz basın emekçisi Adnan Kaya. Çok yönlü kalitelerini bu aralar gastronomik mekânların tanıtımı üzerinden değerlendiriyor. Yine, bir internet sitesinde uzun zamandır yazan Tayfun Maro. Dünyayı derin kültürel birikimiyle okuyan ve imbikten süzülmüş üslubu ile zihinlerimizi açan nefis yazılarını yıllardır takip ediyoruz. Şüphesiz sürekli izlediğimiz gazeteci dostlarımızın sayısı çok fazla. Mesela, son otuz yıldır güne Deniz Sipahi’nin yazıları ile başlıyoruz. Yine her hafa Gözlem gazetesinde Öcal Uluç ne demiş, Saim Uysal ne yazmış merakla okuyoruz. Özetle; bölge gazeteciliği, iftiharımız

 

MEVSİM BAHAR OLUNCA

BAHAR aylarında tabiatın çağrısına lütfen dikkat kesilin. Her şey yenileniyor, kirinden pasından arınıyor, taze başlangıçlarla önümüze seriliyor. Bir “mutluluk treni”dir esasında bahar. Ne beklemeye ne de bekletmeye gelmez.
“Hele bir sonraki sefere” deme aymazlığına düşersek, bir de bakmışız, mevsimler tıpkı hayallerimiz gibi bayatlamaya başlamıştır. Hayatın hakkını vermek nisan güneşini ıskalamamak, ürpererek denize girmektir mesela.
“Hele bir karpuz kabuğu düşsün”cülerdir içimizi çürütenler. Aç karnına kütür çağla bademleri inadına yemektir.

Yazının Devamını Oku

İbre Rusya'ya döner

3 Nisan 2022
MACERA filmlerinde çok geçer. Büyük bir çölü geçmeye çalışılırken “ölüm noktası” geri dönüş kararı için son yerdir. Devam halinde her türlü riski alarak hedefe ulaşmak durumundasınızdır. Zira, suyunuz ve yiyeceğiniz sizi ancak idare edecektir.Bu girişi neden yaptık?


Rusya- Ukrayna savaşında Rusya’nın pozisyonu ölüm noktasını geçmiş bir görünüm arz ediyor. Beri yandan, Ukrayna’nın arkasında duran Batı’nın durumu, bu denli olmasa da pek farklı değil. Gelinen noktada Rusya’nın dönüş yaparak yenilgiyi kabullenmesi, bunca sosyal, siyasal, maddi yüklenimden sonra, mümkün gözükmüyor. Böylesi bir durumda ne Putin kalır, ne de Rusya. Rus talepleri kabul edilirse bu defa NATO ve Birleşmiş Milletlerin caydırıcılığı yok olur. Bunların sadece laf üreten “boş bir kovan”dan farklı olmadıkları sonucuna ulaşılır. Rusya bu operasyonda haklı mıdır, yoksa haksız mı, bu konu bahsi diğerdir. Meselenin bu yönünü ihmal ediyoruz. Ama Rusya’nın bu savaştan istediklerini alarak çıkması, beraberinde diğer büyük devletler için gözlerine kestirdiklerine dair “çökme” kültürünün meşruiyeti demektir. Artık, hiç kimse Çin’in Tayvan’ı işgaline engel olamaz, Küba ABD’ye “mum” olur.... vs.
Bir “Ali Kıran Baş Kesen” dönemi başlar ki, bu hal gezegenimiz için pek hayırlı olmaz. Vurguladığımız gibi, özellikle Rusya’nın geri adım atmasını beklemek, gerçekçi durmuyor. Ekonomik yaptırımların bu ülkeyi etkileyeceği çok açık. Ancak bıçak kemiğe dayanırsa, zihinlere nükleer güç opsiyonu devreye alınır mı, şüphesi geliyor.
Nitekim Rus yetkililer de bu hususu telaffuz etmeye başlamışlardır. Böylesi bir durum, tabii ki tam anlamıyla bir felakettir. Batı, değerlendirmelerini hiç şüphesiz yapıyordur. Açık olan, bu silaha ilk başvuran Batı olmayacaktır. Onlar, ekonomik yaptırımlarla Rusya’yı soluksuz bırakma yöntemini zorlayacaklardır. Zaten eskinin Varşova Paktı üyelerini NATO ve AB çatısına dahil etmişken Ukrayna’da ısrarcı olmayabilirler. Putin, muhtemel satrancını bu esas üzerinden oynuyor.
Bu anlamıyla, nükleer silahların kullanımına dair bir “inandırıcılık” peşinde olacaktır. Neticede bu işten Rusya’nın kârlı çıkması daha muhtemel gözüküyor. An itibari ile terazinin kefelerine baktığımızda, Rusya bekasını tartıya koyarken, Batı stratejik çıkarları ile ağırlık oluşturma çabasındadır. Bu sebepten o ürkütücü joker, yani nükleer kart sadece Rusya’nın alabileceği bir risktir. Batı, günün sonunda yorulacak ve bu travmayı önemsizleştirmeye çalışacaktır.
Bundan böyle “yapanın yanına kar kalır” deyimi süper güçlerin yeni şiarı olacak gibi duruyor.

Yazının Devamını Oku

Liderler geçidi

27 Mart 2022
PAZARTESİ günü Ege Sanayici ve İş İnsanları (ESİAD) tarafından “Liderler Buluşması” seri toplantılarının üçüncüsü düzenlendi.

Aynı zamanda partisinin il kongresini yapmak üzere kentimize gelen Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, konuk olduğu etkinliğin açılış konuşmasını ESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Karabağlı yaptıktan sonra, kürsüye geldi. Babacan ekonominin iyi olmasının ön koşulunun “özgürlükler, hukuk ve adalet” olduğuna vurgu yaparak kendi programlarında, bu anlamıyla bahse konu unsurların öncelik taşıdığını, bu yüzden “ekonominin” bile 5. sırada yer aldığını ifade etti. Partilerinde cinsiyet kotasının yüzde 35 olduğunu, İzmir’de bazı ilçelerde bu kotanın kadınlardan ziyade erkekleri koruduğunu söyledi. Ayrıca gençlere önem verdiklerini, partinin yönetim organlarına gençleri yerleştirdiklerini belirtti. Üyelerinin %85’nin ilk defa siyasete girenlerden oluştuğunu, daha öncesinde bahse konu seçmenlerin yüzde 30’unun AK Partiye, yüzde 20’sinin ise CHP’ye oy verdiklerini ifade etti. Kimlik siyasetine çok mesafeli olduklarını söyledikten sonra 15 ay öncesinden “Demokrasiye geçiş eylem planı” başlığı ile çalışmalar yaptıklarını, 6 partinin yayınladığı “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” deklarasyonuna bu çerçevede hazır katkı koyduklarını belirtti. Bu deklarasyonun önemli olduğunu, ama yol haritasının daha da kritik olduğunu, bunun henüz konuşulmadığını ve geç kalınmaması gerektiğini ifade etti. Aksi taktirde şayet ittifakın adayı cumhurbaşkanı seçilirse, bu belirsizliğin tartışma yaratacağını belirtti. Seçmene “her yetkiye talip olan başkan” formülünün, kolaylığı nedeniyle daha hitap ettiğini, ama “kuvvetler ayrılığı” prensiplerinin vazgeçilmez olduğunu ifade etti. Olası iktidar için “Eylem Planlarını” hazırladıklarını ve her bir planı bütçe olanakları ile irtibatlandırdıklarını belirtti, bu çerçevede tarım, afet, dijital dönüşüm, makroekonomi ve istihdam eylem planlarının hazır olduğunu söyledi. Bu şekilde 20 eylem planlarının olacağını, iktidarlarının ilk 90 dakikasında özgürlükler ve yargı bağımsızlığı konusunda hızlı icraat yapacaklarını ifade etti.


Doğru yaklaşımlarla ekonominin 6 ay içinde düzeleceğini, kök sebebin kötü yönetim olduğunu belirtti. “Yeni seçim kanunu taslağı henüz netleşmedi” dedi ve yorum yapmadı. AB sürecine dair “Tren rayda” diyerek, ülkenin “yük alan” bir duruma geçmesi halinde AB’ye girmenin kolay olacağını söyledi. Mevcut ekonomi yönetimini “Bir Alem” diye nitelendirerek, ekonomik kararların, tek kişinin duygu dünyasına göre şekillendiğini, söyledi. İttifakın cumhurbaşkanı adayının da, öncesinde mutlaka yol haritasına imza koyması gerektiğini, aksi durumun kaos yaratacağını belirtti. Somut, sağlam bir program önceden belli olmaz ise kararsız seçmenin oy vermeyebileceğini söyledi. Parlamentonun seçim kanunu tartışmaları ile “odak” kaybolduğunu, esas olanın cumhurbaşkanı seçimleri olduğunu ifade etti. İttifakın cumhurbaşkanı adayını şu aşamada belirlememesinin daha uygun olduğunu, ancak olası adayın programının ittifak partilerince başlangıçta belirlenmesinin önemli olacağını ifade etti. Seçimlerde “İttifakın” cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmasına rağmen mecliste Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğa ulaşamama durumunda ne yapılacağının planlanması gerektiğini, ancak böylesi bir durumda AK Parti’nin bile desteğinin olabileceğini belirtti.
İktidarın Ankara ve İstanbul’u kaybetmesinin onlar nezdinde moral bozukluğu yarattığını, Kur Korumalı Mevduat uygulamasının yanlış olduğunu, buna mukabil şeffaf anlayışla Yap-İşlet-Devret yönteminin mantıklı ve iyi bir enstrüman olduğunu belirtti. Şayet seçimi kazanırlarsa mevcut Y.İ.D yatırımlarının finansal boyutunu, hukukun içinde kalarak sorgulayacaklarını ifade etti. Aksi halde hukuka saygı göstermeyen bir anlayışın “Çete” den farklı olmayacağını belirtti.
Özetle, kentimizde liderler geçidi devam ediyor; ESİAD’a ve vesile olan Deva Partisi İl Başkanı Seda Kaya Ösen’e teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Yazının Devamını Oku