Ama Kemeraltı, dünya vitrinine çıkartılırsa, zannedilmesin ki Barcelona ve Napoli gibi yabancı turistin hayran olacağı bir etki yaratır. Az sayıda tarihi binaların restorasyonu, genele yakın harap halleri ortadan kaldırmaya yetmiyor. Esnafına özeleştirisel bir gözle bakıldığında otantik değerlerini koruyan ve sayıları giderek azalmış olanlar bir yana, geriye kalanların “aşırı vasatlığı” bu çarşının acı gerçeğidir.
Ucuz tekstil ürünlerinin yollara taşılarak çığırtkanlarla satıldığı, fişin faturanın hak getire olduğu, akşam karanlığı çökünce ıssız ve ürkütücü bir havaya bürünen, bir UNESCO adayından söz ediyoruz. Üst ve orta gelirliler nezdinde cazibesini çoktan kaybetmiş, kuru kalabalıkların esnafını memnuniyetsiz kıldığı, lezzetli olmalarının kifayet ettiğini zannettiğimiz lokantalarıyla, Kemeraltı nasıl “dünya mirası” olabilir? “Tarihi Liman Kenti” derken, sosyologların raporlarıyla Kemeraltı ve yöresi bu kentin “çöküntü” alanıdır. Buraları kentimize gelmiş Güneydoğulu, Suriyeli, Afgan nüfusun ilk durağı ve ilk fırsatta terk ettiği yerlerdir.
Tabii ki, bu denli bir ümitsiz bir vaka değildir Kemeraltı. Ancak daha alınacak çok mesafesi vardır. Öncelikli olarak bu yerlere “gençliğin” ekilmesi elzem görünüyor. Onların enerjisi, pekâlâ “öğrenci yurtları” yatırımları ile Kemeraltı’na hareket getirebilir. Kemeraltı’nın geceleri de yaşayan bir yer haline getirilmesi son derece önemli. Tıpkı Urla, Alaçatı gibi sanat sokakları, kaliteli yeme-içme mekânları, kafeleri ile ışıl ışıl bir tarihi alan bir “Eski Şehir” hüviyetine büründürülmelidir. Kemeraltı’nın içinde yaşayan özel zanaat sahipleri bu sayede değerini bulur, otantik kimlik tarihi çarşıya bambaşka bir kıymet katar. Hele, Agora ve kısa bir süre sonra ortaya çıkartılacak tiyatrosu apayrı bir cazibe merkezi olacaktır.
Kemeraltı çarşısı; Valilik, Belediye ve Tarkem gibi kurumların katkısıyla rehabilite edildikçe, tarihi ibadethaneleri ile inanç turizmi yönünden de, bir çekim merkezi olmaya adaydır. Bu bölge, herkesin farkına vardığı gibi, bu kentin jokeridir ve çok özel bir mücevherdir. Eğlencenin, gastronominin, cep sinemaları, tiyatroları ile kültürün yoğunlaştığı Kemeraltı geç kalmış bir kent odağıdır.
ARTIK SERT SONBAHAR ZAMANI
İZMİR’de “Yaz” büyük bir heyecanla karşılanır. “Çoraplara itiraz” mayıs ayında başlamıştır bile. Nedense çekmiş, küçülmüş olsa bile eski t-shirtler, hafif ısınan havaya rağmen hemen tedavüle sokulur. “Karpuz kabuğu” beklenmeden denize girmek marifet bellenir.
Akşener’in bahse konu planının bir ön aşaması olarak cumhurbaşkanlığı adaylığını CHP’ye, hatta son gelişmelerden sonra Kılıçdaroğlu’na bıraktığı anlaşılıyor. Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş’ın CHP üyesi olması sebebiyle Kılıçdaroğlu’na seçenek olarak gösterilmesi zaten etik olarak şık olmazdı. Akşener’in Kılıçdaroğlu ile birlikte kurmuş olabileceği bu oyun planına İYİ Parti üzerinden itirazlar olduğu gözleniyor.
Partinin ülkücü gelenekten gelenlerinin Kılıçdaroğlu ismine rezervli baktıkları konuşuluyor. Bu arada Kılıçdaroğlu’nun ‘başörtüsü’ açılımı CHP’nin muhafazakârlara daima mesafeli gelen ‘bagajını’ yenileme gayretidir. Bu uygulamalar CHP’nin ortodoks seçmenin pek hoşuna gitmeyecekse de, hani ‘tıpış tıpış’ oy vermeye gidecekleri hesabı yapılıyor olabilir. Bu arada Özer Sencar’ın Metropol Şirketi’nin araştırmalarında Cumhur İttifakı önde görülüyor. Yine çok açık gerçek; HDP kilit parti. Bu sebeple 6’lı Masa’nın her daim uyumlu bir fotoğraf vermesi kendileri için çok önemli. Son bir aydır sanki bazı çatlaklar oluşuyor izlenimi oluşmuştu.
Şimdi toparlanmış görünüyor. Seçime 7-8 ay var. İktidar zor ekonomik koşullar ve kritik dış politik sorunlarının baskısı altında. AK Parti ve MHP, denenmiş bir ortaklık anlayışı içinde seçim sürecine hazırlanırken, 6’lı Masa yepyeni bir tecrübeyi; ‘kırıp dökmeden’ Haziran 23’e taşımaya çalışacak. Müthiş hareketli bir demokratik süreç bizleri bekliyor.
Umarız taraflar ‘makulün’ ipini hiç bırakmazlar, keyifle, huzurlu bir seçim dönemi yaşarız.
------------
ODA SEÇİMLERİ
Oda seçimleri bu ay iş dünyasının gündemini yoğun bir şekilde meşgul etti, ediyor. Özellikle de Ege Bölgesi Sanayi Odası ve İzmir Ticaret Odası. Ticaret Oda’sında Mahmut Özgener yarışa tek aday olarak girdi ve yeniden başkan seçildi. Bir önceki seçim döneminde hatırlanacağı üzere rakibi Ekrem Demirtaş’tı ve 30 yıla yaklaşan başkanlık süreci son bulmuştu. Sevgili Özgener’i tebrik ediyoruz.
Cumhurbaşkanı adayının CHP ve İYİ Parti dışında olması beklenmiyor. Meral Akşener en baştan “ben başbakanlığın talibiyim” diyerek, CHP bünyesinden bir adaya zaten yeşil ışık yakmıştı. İmamoğlu ve Mansur Yavaş’a dair spekülasyonlar anlaşılan bitmeyecek. Meral Hanım, önemli olanın kazanacak adayı bulmak olduğunu ısrarla belirtiyor. Bu manada Kılıçdaroğlu’na dair tereddütlerini hep hissettiriyorlar. Ancak Kılıçdaroğlu ismi partisince ilan edilmişken İyi Parti’nin CHP içinden farklı isimleri önermesi tepki yaratabilir. An itibari ile kamuoyu yoklamaları seçimin soluk soluğa geçeceğini gösteriyor.
PARLAMENTER SİSTEM
Tayyip Erdoğan’ın avantajı; yıllar boyu seçmen nezdinde yarattığı alışkanlık, tecrübesi, icraatları ve medyadan bürokrasiye hemen her parametreye hakimiyeti. Muhalefet adayı ise parlamenter sisteme dönüşü vurgularken, yanısıra ekonomik sıkıntıları ön plana çıkartmaya çalışacak. Sonuca etki edecek en kritik parti HDP. Ak Parti 15 Temmuz’dan sonra milliyetçi bir çizgiye yöneldi. O sebeple Kürt politikalarında “şahin” bir duruş sergiliyorlar. Millet ittifakı, Kılıçdaroğlu’nun aday olması halinde daha rahat HDP oylarını kendi tarafına çekebilir. Ülkücü gelenekten gelen İYİ parti HDP ile aleni bir dayanışmaya kapalı. Ama tıpkı yerel seçimlerde olduğu gibi Cumhur ittifakına karşı aynı safta yer alınmasına, tabii ki karşı değiller.
HDP’yi kazanma konusunda Tayyip Erdoğan’ın bilinen pragmatik tutumu ile her an bir sürpriz yapabileceğini de ihtimal dahilde değerlendirmek gerekir. Hangi ittifak parlamentoda diğerine üstünlük sağlarsa, onun rüzgârı ile şayet ikinci tur söz konusu olursa cumhurbaşkanlığı seçiminde avantajlı olacaktır.
AN İTİBARİYLE DURUM
Şu anki izlenim belirttiğimiz üzere; HDP’nin Millet İttifakı’na daha yakın durduğudur. Bu görünüm değişmezse cumhurbaşkanlığı ilk turda Millet İttifakı adayı lehine sonuçlanabilir. İlk turda Millet İttifakı’nın adayı cumhurbaşkanı seçilir, ancak Cumhur İttifakı parlamento seçimlerinde daha başarılı bir sonuç elde ederse, o zaman bir çift başlılık söz konusu olacaktır. Yine Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanlığını kazanmasına rağmen parlamento da anayasal çoğunluk sağlanamaz ise, o zaman başkanlık sistemine mecburen devam edilecektir. Bu durum seçilmiş cumhurbaşkanı ve Millet İttifakı bileşenlerinde zaman içerisinde sorun yaratabilir. Ancak, denilebilir ki başkanlığı kaybeden bir Ak Parti, Tayyip Erdoğan’ın muhalefet rolünü kabul etmemesi sebebiyle dağılabilir ve bu halde bambaşka kompozisyonlar oluşabilir.
Gerek Kıbrıs Şehitleri, gerekse Kemeraltı gerçekçi bir bakışla değerlendirildiğinde, “manşet” izlenimleri itibarıyla yabancılara, bırakın hoş görünmesini itici bile gelebilir. Hani, Kemeraltı’nın otantik değerlerini turistlerin keşfetmesi beklenmemelidir. En ucuz işporta tekstil ürünlerinin çığırtkanlarla satılması, kalite standartları hayli düşük esnaf lokantaları, arzu edilen etkiyi, şüpheniz olmasın, bırakmaz. Kimilerince çok eleştirilmiş olsa da belirli bir çizginin hayli üstündeki AVM’lerimiz kent içi cazibenin özgün olmayan taşıyıcı kolonları gibi duruyorlar. Bereket eksikliklerimize dair yerel yönetimlerimizin kararlı bir şekilde çaba sarf ettiğini izliyoruz.
En önemli değerimiz “Kemeraltı.” Ancak, başta altyapısı olmak üzere düzenlenmeye ve esnafının kurumsal bir zihniyete bürünmesine ihtiyaç gösteriyor. 240 hektara yayılmış dünyada eşi benzeri olmayan bir tarihi alışveriş çarşısı çok büyük bir potansiyel. Hiç şüphesiz, istenen seviyeye gelmesi çok zaman almayacaktır.
Hele bir UNESCO listesine girsin, “bulut” gibi turist çekecek, bu sayede gelişimini daha da hızlandıracaktır.
Yine 3-5 yıl sonraki fotoğrafta, artık “cam gibi” bir körfezimiz olacağı çok muhtemeldir.
Agora giderek ortaya çıkmaktadır. Kadıfekale ile birlikte geceleri kent siluetinde büyülü bir atmosfer oluşturacaktır. Sözünü ettiklerimizin yanında, uluslararası kültürel ve sanatsal etkinliklerimiz, Terra Madre, Cittaslow ve benzeri evrensel kazanımlarımız ve Urla’da başlayan üst seviye gastronomik yürüyüşümüzle İzmir’in kent içinin bambaşka bir lige terfi edeceğine dair kuşku duymuyoruz.
------
Sığınmacı çocukları
Hoş olan, Cumhuriyet ve Atatürk tutkusu bir husumet üzerinden değil, eğlenceli, şarkılı, türkülü bir şekilde yaşanıyor. Tabii ki her bir nefes. bir kenetlenme arayışı ile özgürlüklerine dair dokunulmazlık manifestosu hissettiriyorlar. Bu heyecan bu kentte hiç dinmeyecek.
Bakalım gelecek yıl 29 Ekim’de neler yaşayacağız. Hani 9 Eylül Tarkan’la taçlanmıştı. Bu defa Tunç Başkan aynı etkiyi yansıtacak kimleri bulacak, açıkça meraktayız.
-----
GERİLİM TÜNELİNE GİRİYORUZ
“SONBAHAR geldi” dense de Ege’de “Pastırma Yazı” yaşanmadan yaz mevsimine direnç devam eder. Oysa “Ağustos Böceği” artık yorulmuştur. “Karınca; rehavet bitti” düdüğünü çalmaya başlamıştır. “Zorlu Kış” az ötede “kaşları kalkık” beklemektedir. Hakikaten hayat şartlarının daha da ağırlaşacağı, siyasetin geriliminin yükseleceği bir 7-8 aylık tünele girmek üzereyiz. Çare yok, hep birlikte yaşayacağız.
Siyaset derken, geçen hafta CHP lideri Kılıçdaroğlu BASİFED ile kahvaltılı bir toplantıda işinsanları ile bir araya geldi. 3 saatlik yoğun interaktif bir söyleşi ortamı oluştu. Belirtmek gerekir ki, bahse konu toplantı hakikaten İzmir’de böylesi konularda yapılmış en kapsamlı organizasyonlardan biriydi. İzmir sivil toplumunun eksiksiz katılımı sağlanmıştı. İşinsanları sorunlarını tüm açıklığı ile ifade ederken, Kılıçdaroğu da yorulmadan, samimiyetle soruları yanıtladı.
Balçova’da feribot iskelesinin karşısında açılan İstinye Park’a hemen her gidişimizde şaşkınlıkla karışık hayranlığımız artıyor. Medyaya yansıdığı kadarıyla 450 milyon dolara mal olmuş bu kompleks yapının her santimetrekaresi müthiş bir özenle oluşturulmuş. Şimdi bu gözlemimize gelecek itiraz bellidir. “AVM’ler kent kimliğini yok eder, esnaf olumsuz etkilenir, rant, peşkeş, hayrola....” Açık gerçek; bu yerler nezih, kurumsal ve belirli bir kalite çıtasının üstünde oluşturulmuş organizasyonlardır.
Yazının amacı bir AVM güzellemesi yapmak değil. Bu yapılara makul ve insaflı bakılması gereğini vurgulama yanında kent ekonomisine katkı anlamında üstlendikleri önemli role işaret etmek. Kent ekonomisinin canlandırılması konusuna gelirsek; Kruvaziyer turizmin hareketlenmesi evvel emrinde, kent içi cazibenin artmasıyla mümkündür. Büyükşehir Belediyesi; Sakin Şehir Metropol (Cittaslow Metropol), Terra Madre gibi dünya çapında bilinen markalaşmış kültürel kodları kente kazandırmaya çalışırken, öte yandan; temiz körfez, otantik Kemeraltı ve benzeri projelerle bir gelişmişlik standardı oluşturmaya çalışıyor. Kentin yakın turistik beldeleri, Kuş Cenneti, flamingolarımız, bisiklet yolları, Agora, ortaya çıkartılan antik tiyatro, İKSEV’in etkinlikleri... Hemen hepsi turistlerin ilgi ve merakını tetikleyecek unsurlar.
Tabii ki tüm bunları bütünleyen gastronomik zenginlik, yerel lezzetlerin yanında yüksek puanlı restoranlar ve nihayet otantik Kemeraltı ve nitelikli alış-veriş merkezleri bahse konu bütünün tamamlayıcı parçalarıdır.
Hele bir de tertemiz körfez hayali gerçekleşirse İzmir kent cazibesi bambaşka bir lige taşınacaktır.
ESİAD’DA GÖREV DEĞİŞİMİ
ÇEŞME’de bir eylül ayı etkinliği ile ESİAD 30. yıldönümünü kutladı. Ege Sanayici ve İşinsanları Derneği İzmir sivil toplum hayatında her daim önemli bir rol oynamıştır. Türkiye’de SİAD’lar, bilindiği üzere federasyon ve konfederasyon üst yapılanmalarıyla bu ülkenin en örgütlü iş organizasyonunu oluşturmuşlardır. Bu anlamda ESİAD, kendisi gibi derneklerle beraber BASİFED’in (Batı Anadolu Sanayi ve İşinsanları Federasyonu) altında, BASİFED de ülke çapındaki federasyonlarla birlikte TÜRKONFED çatısı altında konuşlanmışlardır.
Yapısal düzenlemeler, değerli iktisatçı Mahfi Eğilmez’in de belirttiği gibi iki aşamalıdır. Bunlar; Yapısal Değişim ve Yapısal Dönüşüm başlıklarını taşır. Birinci aşama “Yapısal Değişim”in kavranılmasıdır. Hayat, ilave gelen her veri ile doğru bildiklerimizi yeniden tanımlıyor. Bu manada; teknolojiden çevresel sorunlara, demografik olgulardan sosyolojik değişimlere çok dinamik süreçlerin yaşandığı herkesin malumu. Örneğin 1960’ların dünyasına dair işçi hakları, belki de 2030’larda robot işçiler sebebiyle çok farklı noktalarda değerlendirilecektir. 21. yüzyılın ikinci çeyreği bilgi toplumunun, yapay zekanın, ezcümle teknolojinin biçimlendirdiği bambaşka sorunsallara ve onlara uygun çözümlere ihtiyaç gösterecektir. Yapısal bir değişim fütürist katkılarla da kavrandıktan sonra bu esaslara göre “Yapısal Reform”un tariflenmesi ve hayata geçiriliş evrelerinin tespit edilmesi aşamasına gelinir. Reform; sürekli ertelenen temel sorunlara yönelik kalıcı bir yol haritasına dair çözüm iradesinin ortaya konulması ve yola çıkılmasıdır. Yapısal reformlar tüm toplum için başlangıçta bir “acı reçete” vaat eder. Halının altına süpürülmüş kadim meselelerin rehabilitasyonu bir “orta vade” sürecini gerektirir. Yapısal reformun ana ilkeleri; verimlilik, rasyonellik, insani ve ekolojik duyarlılık başlıkları üzerinden şekillenir.
TOPYEKÜN DÜZENLEME
Yapısal reform topyekûn bir düzenlemedir. Bu anlamıyla ekonominin siyasetten ve sosyolojik olgulardan asla soyut olmayacağı gözden uzak tutulmamalıdır. Bu sebeple ekonomik reformların yanısıra, eş zamanlı siyasal ve sosyal reformların da hayata geçirilmelidir. Siyasal reform derken, 21. yüzyıla yakışan Anayasa, demokratik bir “Seçim Sistemi” ve aynı prensiplerle “Siyasal Partiler Kanunu” düzenlemelerini yapmak icap edecektir. Sosyal reformlar; Eğitim, Adalet, Sağlık, Emeklilik ve benzer bir dizi aksayan sorunların rasyonel ve çağdaş bir anlayışla yeniden yapılandırılmasıdır.
Ekonomiye dair yapısal önlemler; Büyümenin katma değerli ve inovatif bir üretimle sağlanması, ülke içi tasarrufların yatırımlara sağlıklı kaynak teşkil edecek şekilde teşvik edilmesi, üretimin ithalata bağımlı olmaktan çıkartılması, cari açığın düşürülmesi, bütçe disiplinin sağlanması, enerji yatırımlarının teşviki ve hayata geçirilmesi, ekonomi ile ilgli kamusal kurumların siyasi etkilerden arındırılması ve nihayet vergi reformu gibi pek çok kadim sorunların çözümünün kararlı bir anlayışla hayata geçirilmesidir.
Türkiye’de 2000-2022 yılları arasında, ilgili yılların ortalama döviz kurları ile toplam 2 trilyon 701 milyar dolar vergi toplanmıştır. Ekonomi yönetimlerinin bu müthiş kaynağı ne ölçüde verimli kullandığı tartışmalıdır.
Hali hazırda dolaylı vergiler dolaysız vergilerin iki katıdır ve bu adil bir durum değildir. Yanısıra, beyana dayanan vergilerde tahakkuk/tahsilat oranları yıllar itibari ile bozulmaktadır. Diyeceğimiz, esasında devlet ekonomide açık ara en büyük oyuncu durumundadır.
Derken böylesi bir kongreyi sadece devletin düzenleyebileceği konusunda bir uyarı geldi. Proje nedense geri çekildi.
Devrin valisi, bakanları, Ankara’nın yüksek bürokratları iki-üç gün süren bir etkinlik yaptılar. İşin ilginci o toplantılara kentin SİAD başkanları bile davet edilmedi. Günün sonunda, hiçbir iz bırakmayan bir resmi toplantı ile sivil inisiyatifin heyecanı bastırılmış, etkisiz, tatsız tuzsuz bir etkinlik yapılmıştı.
Şimdi Cumhuriyet’in ve tarihi İzmir İktisat Kongresi’nin 100. yılını idrak etmeye hazırlanıyoruz. Görkemli bir kongre organizasyonu için toplumda bir beklenti söz konusu. Bu anlamlı beklentiyi karşılamak üzere İzmir Büyükşehir Belediyesi başı çekiyor. Bugünden Şubat 2023 ayına kadar, ülke ekonomisinin en üst seviyedeki bileşenlerinin katılım ve katkılarıyla bir “ikinci yüzyıl” yol haritası oluşturmaya çalışıyorlar. Devlet, yine resmi bir girişim içinde olacaktır ve bir değer ortaya koyacaktır.
Bakınız, geçmişte İzmir’de kent bileşenleri ile iki-üç gün süren pek çok arama konferansı yapılırdı. Bu toplantılara milletvekilleri ve belediye başkanları da katılır ve onlarla teklifsiz kaynaşılır, özgür bir ilişki ortamı tesis edilirdi. Bazen dönemin valileri de bu etkinliğe dahil olurlardı. Ancak, enteresan bir şekilde, milletvekilleri ile son derece sahici iletişimler kuran STK başkanları, valinin bulunduğu ortamda sessizliğe bürünür, önlerini iliklerlerdi.
Zira Vali “Devlet” demekti. Devlet ciddiyet ve mesafe isterdi, uluorta görüş bildirilemez, had aşılamazdı.