‘Onlar hayat değil hayal sunuyorlar!’

Eğitmen, yazar Banu Yüksel “Sorunları olan bir erkek, psikolog yerine neden konsomatrise gitmeyi tercih eder?” sorusundan yola çıkarak Kadın Araştırmaları Anabilim Dalındaki tezi için akademik bir araştırma gerçekleştirdi. Bu çalışma için pavyon müşterileri, sahipleri ve konsomatrislerle görüşmeler yapan Yüksel, tezinin bulgularını daha geniş kitlelere ulaştırmak için “Kimse Fahişe Doğmaz” isimli bir roman yazarak okuyucularıyla buluşturdu. Yüksel, röportajımızda kurguladığı hikâye ile çocuk yetiştirme konusunda yapılan yanlışların ileride nelere mal olabileceğini göstermek istediğini de anlattı.

Haberin Devamı

‘Onlar hayat değil hayal sunuyorlar’
Özellikle annesinden yoğun iltifat gören erkek çocuklarının aynı tatmini yaşamak için bir yalanı para ile satın alma çaresizliğine düştüğünü savunan yazar Banu Yüksel, “Bunu da eril düzenin kendilerine yüklediği roller ve her şeyden önemlisi de özgüven eksikliğinden yapıyorlar. Pavyondaki kadınlar ise bu durumu fırsata çevirerek onlara bir hayat değil istedikleri hayali sunuyorlar,” dedi.

İddialı soru ile başlayan kitabınızın hikâyesini nasıl kurguladınız?
İçinde bulunduğumuz toplum neredeyse her şeyi yaftalayan bir kalabalık. Yani bir erkek pavyona gidiyor ise bu; oradaki kadının ucuzluğu, hafif meşrepliği ya da cinselliğini kullanarak erkeği müptela etmesinden kaynaklı. Oysa kök neden bunların hiçbiri değil! İlk kez merak ettiği için gittiğini söyleyenin de sonrasında bunu alışkanlık haline getirenin de, reelde birtakım duyguların eksiliğinden sebep orada olduğunu düşünüyorum. Bu duygular da; ilgi ve tatmin. Bu yüzden faturayı kötü kadın damgası vurulan konsomatrislere kesmektense, bilerek ve isteyerek bu âlemin başrol oyuncusu olan erkeklere mâl etmenin önemini vurgulamak adına bu hikâyeyi kurguladım.

Haberin Devamı

Ardından savınız için yüksek lisans yapmaya karar vermişsiniz. Nasıl bir hazırlık süreci geçirdiniz?
Takdir edersiniz ki hiç bilmediğim bir dünya idi ve buna ait internetten edindiğim bilgiler de kesinlik taşımıyordu. Bir de ‘neden psikolog yerine pavyona gider?’ sorusunun cevabına ait kafamdaki savı da ispatlamam gerekliydi. Bunun için Mersin Üniversitesi Kadın Araştırmaları Anabilim Dalında ikinci yüksek lisansımı yaptım. Tez hocam konuyu ilk duyduğu an çok şaşırdı ve benim için zor bir süreç olduğunu ifade etti. Sonrasında geri bildirimleri ile çok ciddi destek oldu. Onun da sayesinde başarılı bir proje teslim etmiş oldum.

Kaynaklarınıza nasıl ulaştınız?
Pandemi dönemi sebebi ile sahada çalışma fırsatım olamadı ne yazık ki. Ancak pek çok konsomatris, pavyon müşterisi olan erkek ve kısıtlı sayıda mekan sahibi ile online mülakatlar yapma şansını yakaladım. Bu kişilere ulaşmama vesile olanlar da kurumsal hayattaki bazı müşterilerimdi. İlk bağlantı kurduğum konsomatris kadınlar da diğerleri ve bazı mekân sahipleri ile bir araya getirdi.

Haberin Devamı

ETKİLENMEMEK MÜMKÜN DEĞİL!

‘Onlar hayat değil hayal sunuyorlar’
Öte yandan belki de herkesin arka planını merak ettiği ama soramadığı bir hayat var. Sizin için zor oldu mu soruları yöneltmek?

Sizin benim gibi insanların anlamlandırabileceği türden hayat hikâyeleri değil birçoğu. O dünyayı bilemediğiniz için kırmızı çizgilerinin hangi konular olduğunu tahmin edebilmek de çok kolay değil ne yazık ki. “Siz buraya nasıl düştünüz?” sorusu da bunlardan biri. “Biz bu mekâna belli sebeplerden dolayı geldik ama düşmedik. Asıl biz gelen insanları tuzağa düşürüyoruz,” diyorlar. Pavyon sahipleri ile yaptığım görüşmelerde neyi, nasıl soracağımı bilemediğim anlar oldu açıkçası.

Etkilendiğiniz görüşmeler var mı?
Etkilenmemek mümkün değil ki… Özellikle babası tarafından cinsel tacize uğrayan ve psikolojisi ciddi anlamda bozulan gencecik bir kızın hayat savaşı beni en çok etkileyenlerden biriydi.

Haberin Devamı

İSMİ BİLEREK SEÇTİM

İsim ve konu itibariyle nasıl tepkiler aldınız çevrenizden?
Kitabın adını akademik ya da gündelik hayattan bir cümle ile tanımlasaydım emin olun kimsenin dikkatini çekmeyecekti. Ama adı itibari ile şu an ciddi ilgi görüyor. Bunun sebebi de o kelime. Yani, fahişe… Bazı çevreler adının çok iddialı olduğu ve toplumun dillendirme konusunda çekinceler yaşayabileceğini ifade ediyor. Şunu da belirtmek isterim; ben kitabı yazdığım süreçte bu kelime Türk Dil Kurumunda argo ya da küfür olmayan, cinsiyet belirtmeden ‘geçimini bedenini satarak sağlayan kişi’ diye tanımlanmıştı. Şimdi ‘hayat kadını’ olarak değiştirildiğini gördüm. Tezimde kimsenin fahişe doğmadığını ama zamanla ‘ruh fahişesi’ne dönüştüğünü savunuyorum. Bence bu kelimenin cinsiyeti olamaz!

Haberin Devamı

YALANI SATIN ALMAK BİR ÇARESİZLİK

Araştırma sonucunuzu roman olarak okuyucuya aktarırken yaptığınız mesleki çözümlemeleri bizimle paylaşır mısınız?
Bu kitap başlı başına bir pavyon ya da konsomatris hikâyesi değil aslında. Temelde iki ana fikir taşıyor. Birincisi, insanların yaşadıkları olaylar sayesinde zaman içinde nasıl birer ruh fahişesine dönüştüklerini fark edebilmeleri. Bir diğeri ise çocuk yetiştirme konusunda yapılan yanlışların, ileride nelere mal olabileceğinin gözlemlenebilmesi. Özellikle doğumundan itibaren annesinden yoğun iltifat gören bir erkek çocuğun, hayatın içindeki herhangi bir dönemde geçmişine duyduğu özlemi yalan olduğunu bilmesine rağmen para ile satın alma çaresizliği var. Erkekler genellikle kendisine akıl veren ya da yöntem öneren bir psikologdan ziyade, kendisini her ne olursa olsun tasdikleyen ve üstelik çok iddialı görüntüye sahip bu eğlence makinesi konumundaki kadınları tercih ediyorlar. Bunu da eril düzenin kendilerine yüklediği roller ve her şeyden önemlisi de özgüven eksikliğinden yapıyorlar.

Haberin Devamı

PAVYONDA DERT DİNLİYORLAR

Kitabın ana karakterleri, kendi içinde sorunlarıyla boğuşurken öte yandan birbirlerine de iyi gelen biri psikolog diğeri konsomatris olan iki kadın. İki meslek birbirine ancak bu kadar yaklaşabilir sanırım?
Ben burada iki mesleğin benzerliklerini ifade etmeyi amaçladım aslında. Çünkü ikisi de karşısındakini dinliyor, ikisi de karşısındakinin kendisini iyi hissetmesini sağlıyor (elbette teknikler farklı) ve ikisi de bu hizmetin karşılığında önemli bir ücret tahsil ediyor. İki kadın da yaptığı iş gereği başka insanlara iyi gelirken biri mesnetsiz diğeri bilimsel...

ORTALAMA 40 BİN GELİR

‘Onlar hayat değil hayal sunuyorlar’
Konsomatrislerin müşteriyi dinlemesi ya da en azından dinliyor gibi ilgili davranması, bir erkek için duygusal anlamdaki açlığının giderilmesi adına önem taşıyor. Pavyondaki kadınlar ise bu durumu fırsata çevirerek kazan-kazan felsefesi ile hayallerini hayata geçirecek yüksek gelir düzeyini elde ediyorlar. Onlar birer hayat değil hayal sunuyorlar. Görüşmelerimde konsomatrislerin neredeyse tamamı ise kendilerini psikolog gibi hissettiklerini dile getirdiler. Onlara böyle hissettiren ise pavyona gelen erkeklerin neredeyse yüzde 90’ının dert anlatması ve güzel sözler ya da istediği yalanı duymak için bilerek, isteyerek yüksek paralar ödemeleri. Geliri 35-40 bin lira civarında olan konsomatrisler var.

ÇOK ŞEY SÖYLEYİP HİÇBİRŞEY YAPMIYORUZ

Romanda toplumsal cinsiyet eşitliği, anne-kız, kız-baba-kadın-erkek ilişkilerine dair söylemleriniz, tespitleriniz de var?
Mevcut düzende artık anne ve baba ile arkadaşça ilişkiler yaşanıyor ve aslında bu, geçmişe göre kulağa hoş gelen bir değişim. Ancak bu arkadaşlık ilişkisinin sınırlarını iyi çizememek daha sonraki yıllar için bir miktar tehlike arz edebiliyor. Bunun dışında dünya her geçen gün hızla değişmesine rağmen özellikle ülkemiz ve benzeri toplumlarda kız ve erkek çocuğunun eşit ilkelerle yetiştirilmesi adına hâlâ köklü sorunlar mevcut. Anne ve babalar yeni kuşak kişiler, ama eril toplum kırk kollu bir canavar gibi onları da belki kısmen belki de tamamen ele geçirmeyi başarabiliyor. Kadın erkek ilişkilerine gelince herkes binlerce sayfayı doldurabilecek sözler söyleyebilir bu konuda. Toplumun kanayan yarası. Ancak çok şey söylemek ve hiçbir şey yapmamak da bu yaranın cerahat olmuş bir hali.

Çocukluğa dair izler de kitabınızda da önemli bir yer tutuyor. Özellikle erkek çocuklarının yetiştirilmesi ve kodlamalar üzerinden nasıl değerlendirmeniz ne olur?
Çocuğuna paşam diyen ebeveynler var bu ülkede. Elini sıcak sudan soğuk suya sokmayan, bir bardak çayını bile kendisi almamış, ama büyüyüp hayatına bir başka kadını alabilmiş bir sürü paşa… Bu paşa ataerkil bir ailenin öğrenilmiş derslerinden mezun bir kızına denk gelirse ömrünün belki de sonuna kadar sorun yok. Çünkü yine her türlü hizmeti alacak sınırsızca. Temiz ev, lezzetli yemek, çocuk, biat, bazen tek taraflı cinsellik bile... Peki ya bir prensese rastlar ise?

Farklı kültürlerden insanların birbirine olan tahammülsüzlüğünün ve mutsuzluğunun kaynağını nasıl açıklarsınız?
Kesinlikle sevgisizlik ve eğitimsizlik. Ama bunun yanında saygısızlık da çok önemli bir sebep. Toplum olarak sevgide özgürüz ama saygıda mecbur kuralını unutalı uzun zaman oldu.

SAHA ÇALIŞMALARI HEDEFLİYORUM

‘Onlar hayat değil hayal sunuyorlar’
Araştırmanıza nasıl devam etmeyi, nasıl yön vermeyi düşünüyorsunuz?

Özellikle kadın cinayetlerinde yıllardır savunduğum bir tez var. Neden katilin ailesi ile görüşen bir psikolog ve sosyolog komitesi yok? Sahaya gidilse, bu insanların çocuk yetiştirme hataları incelense ve buradan yapılan çıkarımlarla reel ya da potansiyel ebeveynlere bir eğitim programı tasarlansa bu bir önleyici faaliyet olmaz mı? Ama ne yazık ki iki gün sosyal medya şövalyeliği yapıp üçüncü gün ânı yaşama tadına geri dönüşler oluyor herkeste. İstanbul Üniversitesinde Sosyoloji Bölümü okuyorum ve üçüncü sınıftayım. Amerika’da bir üniversitede de Davranış Bilimleri Doktorası yapıyorum. Eğer başarabilirsem 2023 yılında birkaç psikolog ve sosyolog arkadaşımın da desteği ile sahaya giderek bu çalışmaları başlatmayı hedefliyorum. Amacım deniz yıldızı değil okyanusu kurtarmak…

‘KADIN ÖĞRENİRSE ÇOCUK ÖĞRENİR’

Kendi yaşamınızda da sosyal sorunlara yönelik bir sorumluluk taşıdığınızı hissettiriyorsunuz. Roman bu anlamda anlatmak istedikleriniz için bir araç mı?
Pek çoğumuz hayatı sadece kendi yaşadığı deneyimlerden ibaret sanıyor. Oysaki binlerce hikâye var bilmediğimiz ya da kulaktan dolma düşüncelerle acımasızca eleştirdiğimiz. O yüzden bu tip kitaplar yazarak farklı sosyo kültürel özelliklere sahip ama aynı başkalaştırmaya maruz kalan tüm kadınların sesi olmayı misyon edindim. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk ve tek ücretsiz derneği olan Öğrenen Kadın Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkanıyım. Derneği, “Kadın öğrenirse çocuk öğrenir, çocuk öğrenirse de dünya güzelleşir’’ mottosu ile kurduk ve bu bağlamda yönetim kurulumuz ile birlikte pek çok proje gerçekleştiriyoruz. Hayatın her alanında yer alan ya da yer almak zorunda kalan kadınlara ulaşıyor ve onların hikâyelerini dinleme şansına erişebiliyorum.

Banu Yüksel Kimdir?

Uludağ Üniversitesi İşletme Bölümünden mezun olduktan sonra Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Yönetimi ve Denetimi Ana Bilim Dalında Yüksek Lisans yaptı. Uzun yıllar kamu ve özel sektöre yönetim ve yönetim sistemleri danışmanlığı ve eğitmenliği yapan yazar, aynı alanda uluslararası baş denetçidir. 2019 yılında yayınlanan Derinden adlı aşk romanı ile edebiyat dünyasına hızlı bir giriş yapan Yüksel, 2021 yılında Fraksiyon Yayınları’ndan çıkan yeni romanı Kimse Fahişe Doğmaz ile de ezberleri bozmaya devam ediyor. Kitabını yazma sürecinde Mersin Üniversitesi Kadın Araştırmaları Anabilim Dalında ikinci yüksek lisansını yapan yazar, halen ABD’de bir üniversitede Davranış Bilimleri Doktorası yapıyor. Romanlarındaki ana kadın karakterlerin duygularını okurlarına daha net geçirebilmek adına Türkiye’de ve dünyada bir ilk olan şarkılı kitap projesini de hayata geçirirken; beste ve güftesini yaptığı şarkıları da stüdyoda seslendirerek farklılık yaratıyor.

Yazarın Tüm Yazıları