Paylaş
Aynı yastığa yıllarca baş koyan bir kadınla erkeğin, karşısındakinin huyu suyu hakkında az buçuk fikir sahibi olması beklenir değil mi? Alman Peter Kürten’in, mahallelinin pek sevip saydığı karısı, kuşkusuz bir istisnaydı. Sessiz ve sakin kocasının, 1929 yılı boyunca 29 kişiyi katleden Düsseldorf Kasabı olduğunu hiç fark etmedi.
Yorkshire Kasabı adıyla bilinen Peter Sutcliffe’nin karısı da, ona mutlu bir evlilik yaşatan adamın, beş yıl içinde 13 kadını canından ettiğinden habersizdi.
Ancak bu kadınların ne biri, ne diğeri, kocası mahkum olduğunda, Bayan Fiana Çikatilo kadar yıkılmış olamaz. 25 yıllık hayat arkadaşı, torunlarının güler yüzlü dedesi, Komünist Partisi’nin sadık üyesi, Edebiyat ve Mühendislik Fakültelerinden çifte diplomalı, lise öğretmeni Andrey Çikatilo’nun, son 12 yıl içinde 50’den fazla kadın ve çocuğu vahşice doğrayıp kanını içmesi bir yana, dillerini, mahrem yerlerini kesip yediğini öğrenmişti.
Çikatilo, Orta Çağ’da yaşamış olsaydı eğer, ona “Kurt Adam” diyecekleri kesindi. Cinayetlerini 20. Yüzyıl’ın Rusya’sında değil de, Amerika’da işlemiş olsaydı, peşine düşecek FBI ajanları, olay yerlerine bakıp, onu “düzensiz seri katiller” sınıfına sokar, mağdurların bulunduğu şekilden yola çıkarak kriminal profillemeden yararlanmaya çalışır ve biraz kuşkuyla yanaşsalar da, coğrafi profilleme sayesinde evini bulmaya gayret ederlerdi. Amerikalı polisler, bütün bu yeni yöntemleri kullanarak seri katili, Sovyet meslektaşlarından daha önce yakalayabilirler mi bilinmez. Ancak şurası muhakkak ki, Andrey Çikatilo’yu yakalayan teğmen Viktor Burakov’un coğrafyası iyiydi.
TABİATIN OYUNUNA GELDİLER SUÇSUZU İDAM ETTİLER
1946, Ukrayna için felaket bir yıldı. Savaşın yerle bir ettiği ülke, bu kez kuraklıkla boğuşuyordu. Hayatta kalanların cesetleri bile yediği söylenir. Yabloçnoya’lı Andrey Romanoviç Çikatilo, o tarihte 10 yaşındaydı. Durur, durur, “Stepan neden öldü?” diye sorardı annesine. “Köylüler aç kalmış, kaçırıp yediler” derdi kadın. Anne, büyük bir olasılıkla yalan söylüyordu ama, zavallı çocuk, o gece mutlaka altına eder ve ertesi sabah mutlaka dayak yerdi. Almanlara esir düşmüş babası 1949’da köye döndü. “Nasıl olur da, ölmeyip esir düşersin? Hiç şüphe yok, sen vatan hainisin” dediler. Dört yıla kalmadan Andrey iktidarsız olduğunu fark etti. Yıllar sonra cinsel yaşamı “normal”e döndüğünde, Andrey’e, “hayvan” demek, iltifat olurdu.
Joseph Stalin, “Doğa Dönüşüm Projesi ile kuraklığı da yeneceğiz” diyordu o yıllar. Komünist Partisi’nin emriyle, ülkenin uçsuz bucaksız steplerinde, lesopolosa denen orman şeritleri oluşturdular.
41 yerinden bıçaklanmış, gözleri oyulmuş, cinsel organı kesilmiş 9 yaşındaki Lena Zakotnova’nın bedeni 22 Aralık 1978 sabahı, Rostov yakınlarındaki Şahti’de, böyle bir orman şeridinin dibinde bulundu. Üzerinde semen lekeleri vardı. Lekeleri incelediler, “Saldırganın kan grubu AB” dediler. Şüphelilerden biri, 42 yaşındaki lise öğretmeni, parti üyesi Andrey Romanoviç Çikatilo, diğeri Aleksandr Kravçenko’ydu. İkisinin de kanını aldılar. Çikatilo’nun kan grubu “A”, Kravçenko’nunki “AB” çıkınca, genç adamı yargıladılar ve idam ettiler.
Tam 10 yıl sonra Rostov polisine Moskova’dan bir tamim geldi. “Dikkat edin” diyordu; “Bir milyon erkekten birinin kanında başka, sperm sıvısında başka bir kan grubu gözleniyor.” Polis, mevcut nüfusa göre, bölgede bu özellikte sadece iki erkeğin bulunabileceğini hesapladı. Birinin Çikatilo olduğunu ve yanlış adamı idam ettiklerini iki yıl sonra anlayacaklar; bu arada Çikatilo, kurbanlarının sayısını 50’nin üzerine çıkartarak Rusya’nın yetiştirdiği en canavar seri katil unvanını kazanacaktı.
SUÇSUZDU, İŞKENCEDEN KORKTU, KENDİNİ ASTI
Rostov civarında, hiçbir çocuk ya da kadının öldürülmediği, kimsenin kaybolmadığı üç yıldan fazla olmuştu ki, 1981 sonbaharında 17 yaşındaki Larisa’nın bıçaklanmış, etleri kopartılmış çıplak bedeni Don Nehri kıyısında bulundu. Katilin kimliği saptanamadı.
Bir yıl kadar sonra hemen hemen aynı bölgede, bu kez tren yoluna yakın bir orman şeridinin içinde çalı çırpı toplamaya çıkan bir köylü, kafatasına yapışmış kalmış bir tutam siyah saç, ucunda küpe deliği görünür sol kulağı ve bir parmağından başka şeyi kalmamış küçük iskeletle karşılaştı. “9 - 10 yaşlarında kız çocuğu” dedi adli tıp uzmanları, “Arkadan saldırılmış, kafatası ve kaburgaları kırık, en az 22 kez bıçaklanmış, gözleri oyulmuş.”
Bir aydır kayıp 13 yaşındaki Lyubov Biryuk’un amcası, “Kızımızın saçları kahverengiydi” demiş olsa da, Lyubov’un sarı okul çantası bulunduğunda, Rostov bölgesinin güvenliğinden sorumlu binbaşı Mikail Fetisov açıkladı: “Cesedin kalan tek parmağının izi, çantadaki defterlerin üzerindekileri tutuyor.” Binbaşı, evvelce ırza geçmeden mahkum olmuş birini tutukladı. Adam, karakolda başına geleceklerden korkup kendini astı. “Cezasını buldu” dediler. Kız çocuğu olanlar rahat bir nefes aldı. Boşa sevinmişlerdi. İki aya kalmadan bir ceset daha bulundu, hemen ardından bir tane daha.
BİZ KOMÜNİSTİZ BİZDE SERİ KATİL OLMAZ
Şahti tren istasyonu yakınlarındaki orman şeridinin kıyısında, bacaklarını açmış, yüzükoyun yatan, bıçaklanmış ve gözleri oyulmuş 20 yaşlarındaki kadın cesedini ilk gören, bir demiryolu işçisiydi. Ne yazık ki, Şahti’nin küçük Lyubov’un cesedinin bulunduğu yere sadece 40 kilometre uzakta olduğu, binbaşı Fetisov’un pek dikkatini çekmedi. Hatta, bir ay kadar sonra, 10 kilometre kuzeydeki orman şeridinin içinde odun toplayan bir asker, üzeri çalılarla örtülü, yüzükoyun uzanmış, bacakları yana açılmış, defalarca bıçaklanmış, gözleri oyulmuş çıplak kadın cesedine rastladığında bile, etrafta bir seri katilin dolaştığını açıkça kabul etmedi ve Çikatilo, 1982 yılı boyunca, yaşları 9 ile 19 arasında değişen, ikisi erkek yedi kişiyi bıçak darbeleriyle öldürdü, hepsinin gözünü oydu, organlarını parçaladı.
1983 yılının ocak ayında, Binbaşı Fetisov bir türlü aydınlatılamayan cinayetlere bir son vermeye karar verdi, 10 kişilik özel bir tim oluşturdu, başına Rostov Kriminoloji Laboratuvarı’nda çalışan kriminolog Teğmen Viktor Burakov’u getirdi. Burakov, hem olay yerinden delil toplama, hem de parmak izi, ayakkabı izi gibi fiziksel delilleri karşılaştırma konusunda uzmandı. İlk işi, eline bir harita alıp cesetlerin bulunduğu yerleri işaretlemek oldu. “Bu, bir seri katilin işi” dedi içinden. Yüksek sesle dillendirmekten kaçındı. “Komünizm ile seri katillik bağdaşmaz. Bu sorun kapitalist ülkelerin hastalığıdır” diyenlerle tartışmak istemedi.
HARİTADAKİ NOKTALAR SÜREKLİ ARTIYOR
Teğmen Burakov’u, göreve başladığının dördüncü ayında Rostov’un 80 kilometre kadar kuzeyindeki Novoçerkask’a çağırdılar. Tren istasyonu yakınında, bir orman şeridinin içinde, karlar eriyince meydana çıkan ve soğuk yüzünden hemen hemen ilk günkü halini koruyan, beş aydır kayıp, on yaşındaki Olga’nın bıçaklanmış, gözleri oyulmuş, cinsel organı bulunmayan cesedini görür görmez, haritasına bir nokta daha ekledi.
1983’te Teğmen Burakov, haritasının 8 yerini daha işaretledi. Katilin aynı kişi olduğundan hiç kuşkusu yoktu. 1984’ün sonuna gelindiğinde, haritasındaki noktaların sayısı 32’ye ulaşmıştı. “Bunlar, cesedi bulunan kurbanlar” diyordu. “Kimbilir daha ne kadar var?” Haklıydı. En azından haritasında, Çikatilo’nun iş için gittiği başka yerlerde öldürdükleri, örneğin Taşkent’teki iki cesedi, yer almıyordu.
Teğmen Burakov, haritasını bir yana bıraktı, katilin oturduğu yeri bulabilmek için, bu kez yüzlerce hava fotoğrafını incelemeye, işaretlemeye, ölçüp, biçmeye başladı. Bir sonuç çıkmayınca, saldırıların saati, haftanın günü, mevsimi, hava koşulları ve olay yerlerinin enlem ve boylamını istatistiksel olarak değerlendirdi. Bir bağlantı bulamadı. Teğmen’e göre katil, orman şeritlerine yakın yerden geçen tren hatları civarında hareket ediyordu, iktidarsızdı ve muhtemelen orta yaşlı bir erkekti. Bunlara bir de, çocukları istismar ettiği anlaşıldığında, hem çalıştığı okulu, hem evini değiştirmek zorunda kalan bir öğretmen olduğunu ekleyebilseydi, Çikatilo’yu eliyle koymuş gibi bulabilirdi.
LESOPOLOSA (ORMAN ŞERİDİ) OPERASYONU
Teğmen Burakov, 80’lerin sonuna doğru, artık kendini iyiden iyiye hissettiren ve birkaç yıl içinde Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla son bulacak reform rüzgarlarından alabildiğine yararlandı. Sekiz yıldır siyasi nedenlerle ağzına bile almaya çekindiği “etrafta bir seril katil var” gerçeğini toplumla paylaştı. Rostov ve civarının bütün okullarında ve her sokağında tehlikeye dikkat çekti. Artık, saat başı yenileriyle değiştirilen 600’den fazla polis, gece-gündüz demeden demir yolları boyunca devriye geziyor ve orman şeritlerine yakın istasyonların peronlarında üniformalı polisler nöbet tutuyordu. Üçü hariç. Teğmen Burakov sabırla, seri katilin bu istasyonlardan birine gelmesini bekledi. Gelecek ve; ya istasyonda ya da orman şeridinin kenarlarında dikkat kesilmiş, kimi köylü, kimi işçi kılığındaki sivil polislerden birine yakalanacaktı. Nitekim öyle oldu.
Uzun paltolu, deri kasketli Andrey Romanoviç Çikatilo, 20 Kasım 1990 günü, bu istasyonlardan birindeki şüpheli hareketleri yüzünden tutuklandığında, elinde büyükçe bir evrak çantası vardı. Çantadan, yün örmeye yarayan iki şiş, küçük bir makyaj aynası ve 30 santim uzunluğundaki ekmek bıçağından başka bir şey çıkmadı. Gözaltında tutulabileceği süre on gündü. Dokuz gün polislerce sorgulandı. Çikatilo suçlamaları kabul etmedi. 29 Kasım’da karşısına, o sıralar henüz hiç tanınmayan bir doktor olan psikiyatri uzmanı Aleksander Bukanovski’yi oturttular. İfadesini, ertesi sabah güneşin ilk ışıklarıyla birlikte imzaladı. 50 kişiyi nerede ve nasıl öldürdüğünü bütün ayrıntılarıyla anlatmıştı. Duruşmalara, özel kafes içinde çıkartıldı. 16 Şubat 1994’te, Rostov’daki bir binanın ses geçirmez bölümünde kafasına tek kurşun sıkılarak idam edildi.
COĞRAFİ PROFİLLEME BİR DOKTORA TEZİYLE DOĞDU
1980’lerin ortasında, yani Teğmen Burakov’un yoldaş Çikatilo’nun peşine düştüğü ilk yıllarda, Kanadalı polis Kim Rossmo, kriminoloji doktorasını tamamlamaya çalışan bir öğrenciydi. Tez konusu, tıpkı teğmenin hayal ettiği gibi, cinayetlerin gerçekleştiği olay yerlerinin coğrafi konumundan yola çıkarak seri katilin evini bulmaya yönelikti. Kim Rossmo, Japonya yolculuğu sırasında Tokyo ile Osaka’yı birbirine bağlayan Kurşun Tren’in bir peçetesine çiziktirdiği matematiksel algoritmayla, sadece bunun mümkün olduğunu kanıtlamakla kalmadı, pekçok polis teşkilatının binlerce suçluyu yakalamasını sağlayacak “coğrafi profilleme”nin de kurucusu oldu. Teğmen Burakov, gecelerce uykusuz kalmasına, zayıf düşmesine, hatta geçirdiği sinir krizi yüzünden bir ay hastanede yatmak zorunda kalmasına neden olan seri katilini yakaladıktan sonra, sanırım uzunca bir süre dinlenmiştir. Rossmo’ya gelince, 2007’den bu yana Teksas Eyaleti Jeo-Uzamsal (geospatial) İstihbarat ve Soruşturma Merkezi’nin başkanlığını yürütüyor, Irak ile Afganistan’daki silah depolarının yerini ve bir biyoterör saldırısında hastalıkların yayılma biçimini hesaplayacak formüller üzerinde çalışıyor.
Paylaş